ACININ SÖZLERE YANSIMASI : AĞIT GELENEĞİ

Turk DEGS
Yazan: Turk DEGS
3 Dk. Okuma
3 Dk. Okuma

            Duyulan acının sözlerle dışa vurumu olan ağıtlar, bir kültür ürünü olarak geçmişten günümüze kadar gelmiştir. Türk edebiyatında, Türklerin Îslâmiyet öncesi dönemi sözlü ürünü olan ağıtları “sagu” olarak adlandırılırken, Divan edebiyatında da “mersiye” olarak adlandırılmıştır.

Ağıt, bazen bir annenin, bazen bir eşin, bazen de bir halkın içinden kopan, söze dönüşen, duyguyla yanan bir çığlıktır. Türk halk edebiyatının en derin, en dokunaklı sözlü ürünlerinden biri olan ağıtlar; kaybın, ayrılığın, yıkımın dili olmakla birlikte  dayanmanın, hatırlamanın ve yaşatmanın da yoludur.  Ağıtın konusu sadece ölüm olmaz;  At kaybı, dağda yitip giden yiğit, düşman eline esir düşen şehir de ağıtın konusu olmaktadır.

Ağıtlar yalnızca bireysel acıyı değil, toplumsal felaketleri de dile getirmektedir. Balkan Harbi sırasında Balkanlar’dan sürülen Türklerin yaktığı ağıtlar, bir halkın göç sırasında yaşadığı yıkımı anlatmaktadır. 20. yüzyılda yaşanan büyük depremler, maden faciaları, şehit cenazeleri sonrasında yakılan ağıtlar da hâlâ hafızalarda yer tutmaktadır.

“Ocaklar söner, yürekler yanar / Gönüller sızlar, hüzünle dolar. / Geldi göç, geldi dertler, kederler / Balkanlar ağlar, halkı mahzun kalır.” Sözleri Balkan Harbi sırasında duyulan acıyı yansıtmaktadır.

“Ereğli’nin ocağı /  Kara duman tüter hep / O gün söndü ciğerim/ 41 can indi mezara”

Sözleri ise maden kazasında kaybedilen canların acısını yansıtan ağıttır.

Türkistan’dan Anadolu’ya uzanan kültürün ürünü olan ağıt geleneği özellikle Anadolu’da kadın merkezlidir. Anadolu’da nadir olarak ağıtçılık yapan kadınlar günümzde  hâlâ vardır. Köyde, yaylada, dağın eteğinde, evin eşiğinde söylenen ağıtlar, bastırılmış acının kadınların sesiyle açığa çıkmasıdır.

Zaman içinde ağıtların biçimi, sözcükleri ve melodisi değişebilir; ancak onların özü asla silinmez. Çünkü ağıt, insanın en samimi duygularının ifadesidir; sevgidir, yastır, hatırlamadır. Her dizesinde geçmişin acılarını bugüne taşımaktadır, gelecek nesillere bu duyguları aktarmaktadır. Böylece ağıtlar, sadece bir anıyı değil, insanlığın ortak duygularını da yaşatmaktadır. Onlar, kalplerde açılan sessiz yaralarımızın şiiridir; insan olmanın, acıyı paylaşmanın ve sevmekten vazgeçmemenin sarsılmaz kanıtıdır. Ve ne kadar zaman geçerse geçsin, ağıtların içindeki o derin hüzün, ruhlarımızda yankılanmaya devam edecek; çünkü sevgiyle örülmüş acılar unutulmaz, yaşanır ve bizleri birbirimize bağlar.

Sonuç olarak ağıtlar, bize yalnızca bir ölümü ya da kaybı anlatmaz; onlar, insanın yaşadığı derin acının evrensel dilidir. Her ağıt, yürekten kopan bir ses, içten gelen bir çağrıdır. Ağıtlar, yitirilenlerin ardından duyulan derin özlemi, kaybın bıraktığı sarsıntıyı ve hayata tutunma çabasını dile getirmektedir.

Bu Yazıyı Paylaş
Yorum yapılmamış

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir