ANAVATANDAN KOPARILIŞIN TRAVMATİK MİRASI: 18 MAYIS 1944 KIRIM TATAR SÜRGÜNÜ

Turk DEGS
Yazan: Turk DEGS
8 Dk. Okuma
8 Dk. Okuma

Geniş bir coğrafi sahaya yayılmış Türk Dünyasının özellikle Rusya’nın domine ettiği bölgeleri dikkate alındığında; Türklüğü sindirmeyi amaçlayan pek çok acı silsileler içinden geçildiği görülmektedir. Buna göre; Türk toplulukları tarihinin çeşitli zaman dilimlerinde politik baskılar nedeniyle zorunlu göçler yaşarken kimi zaman kasıtlı olarak yaratılan “suni açlık” trajedileri; kimi zaman da doğrudan üzerlerine yöneltilen “katliamlar” ve nihayetinde Ata topraklarından çıkarılmak suretiyle sürgünler yaşamış ve bir ölüm kalım savaşı vermiştir.

Türk Dünyasında sürgün kavramı acımasız ve zorlayıcı koşullar altında aniden beliren ve “ölüm katarı” olarak niteleyebileceğimiz vagonlarda bir bilinmeze doğru gerçekleşen uzun yolculuklarda karşılığını bulmuştur.

18 Mayıs, Kırım Tatar Türkleri için acı ve hüzün dolu bir anlam taşır. Bu tarih, 1944 yılında Sovyetler Birliği yönetimi tarafından gerçekleştirilen ve Kırım Tatarlarının anavatanlarından zorla koparıldığı büyük sürgünün yıl dönümüdür. Bu insanlık dışı uygulama, bir milletin kimliğine, kültürüne ve geleceğine yönelik ağır bir darbe vurmuştur.

Sürgünün Nedenleri ve Gelişimi

II. Dünya Savaşı sırasında Kırım’ın Alman işgali altında kalması, Sovyet yönetiminin Kırım Tatarlarına yönelik şüpheci ve düşmanca bir tutum geliştirmesine neden olmuştur. Kırım Tatarlarının bir kısmının Almanlarla iş birliği yaptığı iddiaları, Stalin liderliğindeki Sovyet hükümetinin tüm Kırım Tatar Türklerini “vatana ihanet” ile suçlamasına zemin hazırlamıştır.  Oysa, Kırım Tatarları arasında Almanlarla iş birliği yapanların oranı diğer etnik gruplardan farklı olmayıp pek çok Kırım Tatarı Sovyet ordusunda Nazi Almanya’sına karşı savaşmıştır.

18 Mayıs 1944 sabahı, Kırım’ın dört bir yanındaki Kırım Tatar yerleşim yerleri Sovyet askerleri tarafından kuşatılmıştır. Haklarında “vatana ihanet” suçu isnat edilen Kırım Tatarlarına, yanlarına yalnızca kısıtlı eşyalarını alma fırsatı tanınarak evlerini terk etmeleri emredilmiştir. Kadın, çocuk, yaşlı demeden yaklaşık 238.000 Kırım Tatarı, hayvan vagonlarına tıka basa doldurularak bilinmeyen diyarlara doğru yola çıkarılmıştır. Günlerce süren bu zorlu yolculukta, açlık, susuzluk ve hastalıklar nedeniyle binlerce insan hayatını kaybetmiştir.

Sürgünün Acı Sonuçları

Kırım Tatarları, başta Özbekistan olmak üzere Türkistan’a ve Rusya’nın çeşitli bölgelerine sürgün edilmişlerdir. Sürgün edildikleri yerlerde zorlu yaşam koşulları, salgın hastalıklar ve yetersiz beslenme nedeniyle ölüm oranları daha da yükselmiştir.  Sürgün sırasında ve sonraki yıllarda, Kırım Tatar nüfusunun yaklaşık %45’inin hayatını kaybettiği tahmin edilmektedir.

Sürgün, sadece can kayıplarına yol açmakla kalmamış, aynı zamanda Kırım Tatar Türklerinin kültürel ve dini kimliğine de ağır bir darbe vurmuştur. Kırım’daki camiler, medreseler ve tarihî eserler tahrip edilmiştir. Kırım Tatarca yer isimleri değiştirilerek Rusçalaştırılmıştır. Kırım Tatar dili ve kültürü üzerindeki baskılar uzun yıllar boyunca devam etmiştir. Nüfus istatistiklerinden tamamen silinen Kırım Tatarlarının adının anılması dahi resmi otoriteler tarafından engellenmiştir.

Sürgün bölgelerinde yaşananların bir başka boyutu da; Parçalanan – birbirini kaybeden aile üyelerinin varlığı olmuştur. Çünkü Tatar Türklerinin aile bağları dikkate alınmadan rastgele vagonlara doldurulmasına ek olarak resmen bitmemiş olan II. Dünya Savaşı nedeniyle Sovyet ordusunda görev yapan yetişkin Tatar askerlerinin varlığı söz konusudur ki bu askerlerin pek çoğunun ailelerinin,  yakınlarının akıbetinden habersiz bir durumda kaldıkları bilinmektedir.

Bir diğer husus da sürgün bölgelerinde denetime tabi özel iskân politikasının uygulanması ve hareket özgürlüklerinin kısıtlanmasıdır. Kırım Tatarlarının bulundukları köy, kasaba veya kolhozdan çıkmaları yasaklanmış ve izne tâbi tutulmuştur

Bütün bu yaşananlardan çıkarılacak önemli sonuçlardan biri de 1944 yılında gerçekleşen sürgün operasyonunun en büyük mağdurlarının toplumun en hassas ve kırılgan zümresini oluşturan kadınlar, çocuklar hatta yaşlıların oluşturmasıdır.

Sürgünün Hukuki Boyutu

Kırım Tatarlarının sürgün operasyonuna maruz bırakılmasının uluslararası kamuoyuna sunum biçimi “vatana ihanet” suçlaması olsa da sürgün operasyonu II. Dünya Savaşı esnasında Kırım Tatarlarının Almanlarla işbirliği yaptığı gibi gerçek dışı bir gerekçeye dayandırılarak esasında kolektif bir cezalandırılmaya tabi tutulmuşlardır.

Halbuki Kırım Tatarları savaş döneminde Alman işgaline maruz kalmıştır.  Alman işgal yönetimi idari kontrolü tesis etme stratejisi çerçevesinde Tatar Türklerine karşı ılımlı politikalar izlenmiştir. Buna dayalı olarak da Kırım Tatarlarına belirli alanlarda birtakım serbestiyetler sağlanmıştır. Bu serbestiyetler millî matbuatlarını oluşturma, dinî özgürlük vs. gibi alanlarda yaşanmıştır. Bu anlmada Almanlar bir çeşit yumuşak güç uygulamışlardır.  Dolayısıyla gerekçe gösterilen sebep (Alman işgalci kuvvetler ile işbirliği iddiası) hiçbir zaman somut delillerle kanıtlanamadığı gibi II. Dünya Savaşı esnasında Sovyet ordusunda hizmet etmiş çok sayıda Kırım Tatar askeri mevcuttur. Hatta Alman karşıtı partizan grupları içinde de Tatar Türklerine mensup pek çok kişi yer almıştır.

Hukuki terminolojide sıralanan 5 madde 18 Mayıs 1944 tarihinde yaşananların sürgün değil “soykırım” eylemi olduğunu göstermektedir. Bu maddeler şunlardır:

1.Gruba mensup olanların öldürülmesi

2. Grubun mensuplarına ciddi surette zihinsel veya bedensel zarar verilmesi.

3.Grubun bütünüyle veya kısmen fiziksel varlığını ortadan kaldıracağı hesaplanarak yaşam şartlarını kasten değiştirmek. (1944 sürgünü bu tanıma uymaktadır.)

4. Grup içinde doğumları engellemek amacıyla tedbirler almak.

5. Gruba mensup çocukları zorla bir başka gruba nakletmek.

Bu maddelerden sadece birinin dahi yaşanması durumu olayın soykırım olduğunun kanıtı kabul edilmektedir.

Ana Vatana Dönüş Mücadelesi

Kırım Tatar Türklerinin anavatana geri dönüş süreci bu anlamda özel bir örnektir. Kırım’a geri dönmek için bir teşkilatlanma ve mücadele stratejisi oluşturulmuştur. Kırım Tatar Gençlik Birliği’nin ve Teşebbüs gruplarının kurulması, dilekçe kampanyaları, Ayşe Seitmuratova ve Veciye Kaşka gibi kadın aktivistlerin faaliyetleri, protestolar ve uluslararası bir kamuoyu oluşturma çabaları sonunda Kırım Tatarları uzun soluklu bir direniş neticesinde haklarını elde edebilmişlerdir. 1960’lı yılların sonlarından itibaren dönüş mücadelesi başlamış ve bu mücadelelerin içinden Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu bir lider (yolbaşçı) olarak ortaya çıkmıştır. Kırım Tatarları 1991 yılında Kırım Tatar Millî Kurultayını tarihinde ikinci kez toplamak suretiyle siyasî iradesini yeniden ortaya koymayı başarmıştır. Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu günümüzde de Kırım’ın bağımsızlığı yolundaki mücadelesini başarı ile sürdürmektedir.

Uluslararası Tepkiler ve Günümüzdeki Durum

Kırım Tatar Sürgünü, uluslararası kamuoyunda uzun süre yeterince yankı bulmamıştır. Ancak, Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından Kırım Tatarlarının anavatanlarına dönme mücadelesi ve bu trajedinin boyutları daha fazla gün yüzüne çıkmıştır. Türkiye Cumhuriyeti başta olmak üzere birçok ülke ve uluslararası kuruluş, Kırım Tatar Sürgünü’nün acılarını paylaşmış ve Kırım Tatarlarının haklı davalarına destek vermiştir.

Günümüzde, Rusya’nın 2014 yılında Kırım’ı yasa dışı ilhakı, Kırım Tatarları için yeni zorluklar yaratmıştır. Kırım Tatarlarına yönelik baskılar, keyfi tutuklamalar ve insan hakları ihlalleri devam etmektedir. Uluslararası toplum, Kırım Tatarlarının haklarını savunmaya ve bu haksız işgale karşı çıkmaya devam etmektedir.

Unutmayacağız, Unutturmayacağız!

18 Mayıs, Kırım Tatar Türklerinin yaşadığı büyük acının ve zulmün sembolü olup “Millî Matem” günüdür. Bu anlamlı günde, sürgünde hayatını kaybedenleri rahmetle anıyor, Kırım Tatar Türklerinin acısını paylaşıyor ve onların adalet ve özgürlük mücadelesine olan desteğimizi yineliyoruz. Tarihin bu karanlık sayfasının unutulmaması ve benzer trajedilerin bir daha yaşanmaması için çabalarımızı sürdürmeliyiz. Kırım Tatar Türklerinin kimliğini, kültürünü ve anavatanına olan bağını yaşatma mücadelesi, insanlık onurunun bir gereğidir.

Bu Yazıyı Paylaş
Yorum yapılmamış

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir