1917 Bolşevik Devrimi, XX. yüzyılın en dönüştürücü olaylarından biri olarak kabul edilmektedir. Özellikle Ekim 1917’de Bolşeviklerin iktidarı ele geçirmesiyle sonuçlanan süreç, sadece Rusya’nın değil, dünya siyasi haritasının da yeniden şekillenmesine yol açmıştır. Bolşevik Devrimi’nin karmaşık nedenlerini, dinamiklerini ve küresel etkilerini Çarlık rejiminin zaaflarından I. Dünya Savaşı’nın yıkıcı etkilerine, köylülerin ve işçilerin artan hoşnutsuzluğundan entelektüel muhalefetin yükselişine kadar uzanan birçok faktörün şekillendirdiğini söylemek mümkündür.
Bolşevik Devriminin ani bir gelişme olmayıp, uzun yıllar boyunca biriken siyasî, sosyal ve ekonomik gerilimlerin bir sonucu olduğu açıktır. Çarlık Rusya’sının yapısal zayıflıkları, reform çabalarının yetersizliği, toplumsal katmanlar arasındaki derin uçurumlar ve nihayetinde I. Dünya Savaşı’nın yarattığı devasa kriz, bu büyük dönüşümün zeminini hazırlayan ana faktörler olmuştur.
Bolşevik Devrimi, yalnızca Rusya’nın siyasî haritasını değil, Avrasya coğrafyasındaki birçok halkın kaderini de yeniden şekillendirmiştir. Bu dönüşümden en çok etkilenen coğrafyalardan biri de, yüzyıllardır Rusya İmparatorluğu’nun egemenliği altında yaşayan Türk Dünyası olmuştur. Devrim, Türk toplulukları için hem bir kurtuluş vaadi hem de yeni bir baskı rejiminin başlangıcı anlamına gelmiştir.
Bolşeviklerin iktidara gelmesi, Türk toplulukları için başlangıçta hem umut hem de belirsizlik getirmiştir.
- “Ezilen Milletlerin Kendi Kaderini Tayin Hakkı” Vaadi: Bolşeviklerin ilk dönemdeki politikaları, Çarlık rejiminin ezdiği milletlere özgürlük ve kendi kaderini tayin hakkı tanıma yönünde olmuştur. Bu vaat, Türk toplulukları arasında büyük yankı uyandırmış ve bazı Ceditçi aydınların Bolşeviklerle işbirliği yapmasına zemin hazırlamıştır.
- Millî Hükümetlerin Kuruluşu: Devrimin ilk yıllarında, Türkistan, Kırım, Tataristan ve Azerbaycan gibi bölgelerde yerel millî hükümetler (Türkistan Millî Hükümeti, Alaş Orda gibi) kurulmuştur. Ancak bu hükümetler, kısa sürede Bolşeviklerin merkezileşme ve kontrol çabalarıyla çatışmıştır.
- İdeolojik Ayrım ve İhtilaf: Bolşevikler, İslâmi ve millî değerleri korumaya çalışan Ceditçiler ile hızla ideolojik bir ayrılığa düşmüşlerdir. Bolşeviklerin sınıfsal mücadeleye odaklanması ve dine karşı tutumu, Türk topluluklarının geleneksel yapılarıyla çelişmiştir.
Bolşevik Devrimi’nin ardından Sovyet iktidarının Türkistan’da pekişme çabaları, yerel toplulukların yoğun direnişiyle karşılaşmıştır.
- Basmacı Hareketi: 1918’den 1930’lu yılların başına kadar devam eden Basmacı Hareketi, Sovyet yönetimine karşı Türkistan’da ortaya çıkan en önemli direniş hareketidir. Bu hareket, hem dini hem de millî motivasyonlarla beslenmiş, yerel direniş liderleri (Enver Paşa’nın da katılımıyla) Sovyetlere karşı savaşmıştır. Ancak merkezi organize bir yapıya sahip olmaması ve dış destekten mahrum kalması, hareketin nihayetinde başarısız olmasına yol açmıştır.
- Kızıl Ordu’nun Müdahaleleri: Sovyetler, Basmacı Hareketi’ni bastırmak için Kızıl Ordu’nun gücünü kullanmış ve ağır kayıplar yaşanmıştır. Bu dönemde birçok Türk, özellikle Kazaklar ve Kırgızlar, Çin ve Afganistan gibi komşu ülkelere göç etmek zorunda kalmıştır.
- Siyasî ve İdarî Yeniden Yapılanma: Sovyetler, Türkistan’ı parçalayarak Özbekistan, Kazakistan, Kırgızistan, Türkmenistan ve Tacikistan gibi Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri (SSC) şeklinde idarî birimleri oluşturmuştur. Bu parçalama, millî kimliklerin Stalinist bir yaklaşımla tanımlanması ve merkezî kontrolün pekiştirilmesi amacını taşımıştır.
Bolşevik Devrimi sonrası Sovyetler Birliği döneminde, Türk topluluklarının kültürel ve dinî yaşamlarında radikal değişiklikler yaşanmıştır.
- Dil ve Alfabe Politikaları: Sovyetler, başlangıçta -1920’li yıllarda- Latin alfabesine geçişi teşvik ederek Türk dillerinin gelişimine sınırlı bir destek vermişlerdir. Ancak 1930’ların sonunda, bütün Türk dilleri için Kiril alfabesine geçiş zorunlu kılınmıştır. Bu, Türk toplulukları arasındaki edebî ve kültürel birliği bozmuş, geçmişle bağları koparmış ve Rusça’nın eğitim ve resmî dildeki ağırlığını artırmıştır. Öyle ki zamanla Türk topluluklarının kendi aralarındaki iletişiminde Rusça aracı bir dil haline gelmiştir.
- Millî Kimliklerin Şekillendirilmesi: Sovyetler, “uluslararası kardeşlik” ideolojisi altında, Türk topluluklarının ortak Türk kimliği yerine, dar etnik kimliklere odaklanan bir “millî kimlik” politikası gütmüşlerdir. Bu durum Türkler arasında bölünmeleri teşvik etmiştir.
- Dinî Baskılar: İslâm, Sovyetler Birliği’nde “gericiliğin bir aracı” olarak görülmüş ve yoğun bir baskı altına alınmıştır. Camiler kapatılmış, medreseler yasaklanmış, ulema tasfiye edilmiş ve dinî eğitim ciddi şekilde kısıtlanmıştır. Bu durum, Türk topluluklarının dinî yaşamlarını derinden etkilemiştir.
Bolşevik Miras ve Modern Türk Dünyası
Bolşevik Devrimi’nin Türk Dünyası üzerindeki etkileri, Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından bağımsızlıklarını kazanan Türk Cumhuriyetlerinin bugünkü yapılarına da yansımıştır.
- Bağımsızlık Sonrası Kimlik Arayışları: Sovyet döneminde dayatılan ideolojik ve kültürel sınırlamalar, bağımsızlık sonrası Türk Cumhuriyetlerinin kendi millî kimliklerini yeniden tanımlama süreçlerini zorlaştırmıştır. Ortak Türk kimliği ve dil birliği arayışları, bu dönemdeki mirasın önemli bir parçasıdır.
- Rus Etkisi ve Jeopolitik Konum: Sovyetler Birliği’nin dağılmasına rağmen, Rusya’nın Türk Cumhuriyetleri üzerindeki siyasî, ekonomik ve kültürel etkisi devam etmektedir. Bu durum, Türk Dünyasının jeopolitik konumlanışında önemli bir faktör olmaya devam etmektedir.
- Diaspora ve Kimlik Sorunları: Bolşevik Devrimi ve sonrasındaki Sovyet politikaları, özellikle Kırım Tatarları ve Ahıska Türkleri gibi bazı grupların sürgün edilmesine ve dünyanın farklı bölgelerine yayılmasına neden olmuştur. Bu durum, Türk diasporası ve kimlik mücadelelerini doğurmuştur.
Bolşevik Devrimi, Rusya İmparatorluğu bünyesindeki Türk toplulukları için hem bir başlangıç hem de bir son olmuştur. Devrimin ilk yıllarında ortaya çıkan “kendi kaderini tayin hakkı” vaadi, Türk toplulukları arasında millî uyanışı hızlandırmış ve bağımsızlık umutlarını yeşertmiştir. Ancak bu umutlar, kısa sürede Sovyetlerin merkeziyetçi ve ideolojik kontrol politikalarıyla yerini direnişe ve ardından baskıya bırakmıştır. Basmacı Hareketi gibi direnişler kırılmış, Türkistan idarî olarak parçalanmış, dil ve alfabe reformlarıyla kültürel kimlikler dönüştürülmeye çalışılmış, din ağır baskı altına alınmıştır.
Bugün bağımsızlığını kazanan Türk Cumhuriyetleri, Bolşevik Devrimi’nin ve Sovyet döneminin kültürel, siyasî ve sosyal miraslarıyla yüzleşmektedir. Bu miras, millî kimlik arayışlarını, dil politikalarını ve bölgesel ilişkileri şekillendirmeye devam etmektedir. Bolşevik Devrimi, Türk Dünyasının tarihinde bir dönüm noktası olmuş, millî kaderini değiştirmiş ve modern kimliklerinin oluşumunda belirleyici bir rol oynamıştır.