Dünya tarihinin en yıkıcı ve sonuçları itibariyle yıllarca etkisi süren olayların başında gelen Birinci Dünya Savaşı, yalnızca askeri değil, siyasal, ekonomik ve toplumsal düzeylerde de derin etkiler yaratmıştır. Bundan 111 yıl önce tam da bugün başlayan bu savaşın nedenlerini yalnızca Avusturya-Macaristan Veliahtı Franz Ferdinand’ın 28 Haziran 1914’te Saraybosna’da suikasta uğramasıyla sınırlamak hiç doğru bir yaklaşım olmayacaktır. Aslında bu olay, uzun süredir Avrupa’da biriken gerilimlerin bir kıvılcımı olmuştur. 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Avrupa devletleri, çeşitli ittifaklar kurarak güç dengelerini kendi lehlerine çevirmeye çalışmışlardır. Bu süreçte Almanya, Avusturya-Macaristan ve İtalya’nın oluşturduğu Üçlü İttifak ile Britanya, Fransa ve Rusya’nın oluşturduğu Üçlü İtilaf ortaya çıkmıştır. Bu ittifak sistemleri, yerel bir çatışmanın kısa sürede genel bir savaşa dönüşmesine zemin hazırlamıştır.Bunun yanı sıra Avrupa’da yükselen milliyetçilik hareketleri, özellikle çok uluslu imparatorlukları tehdit eden bir unsur haline gelmiştir. Avusturya-Macaristan İmparatorluğu içerisindeki Slavlar, bambaşka hayaller kurarken, Osmanlı ve Rus İmparatorlukları da benzer etnik sorunlarla karşı karşıyaydı. Balkanlar’da artan Sırp milliyetçiliği, özellikle Avusturya-Macaristan için doğrudan bir tehdit olarak görülmekteydi.Savaşa giden süreçte sömürgecilik yarışı, özellikle Almanya’nın milli birliğini 1871’de tamamlaması sonrasında sömürgeler elde etmesinin akabinde diğer sömürgeci devletlere nazaran daha geç başlayan sanayileşme süreci nedeniyle diğer büyük devletlerle girdiği rekabet artmıştır. Almanya’nın Afrika’da ve Orta Doğu’daki yayılmacı politikaları, Britanya ve Fransa’nın çıkarlarıyla çelişmiştir. Bu ekonomik yarış ve sömürge rekabeti, büyük güçler arasında diplomatik gerginliklerin tırmanmasına neden olmuştur.Savaş öncesi Avrupa’da gözlemlenen en dikkat çekici gelişmelerden biri de hızla artan silahlanma yarışıydı. Özellikle Almanya ve Britanya arasındaki deniz kuvvetleri yarışı, ülkeler arasında güvensizlik ortamını derinleştirmiştir. Bu silahlanma yarışı toplumlarda ve karar alıcı mekanizmalarda etkinlik kazandıkça, diplomasiye olan inancı azaltmış ve savaşın kaçınılmaz olduğu fikrini yaygınlaştırmıştır.28 Haziran 1914 tarihinde Avusturya-Macaristan Veliahtı Franz Ferdinand, Sırp milliyetçisi Gavrilo Princip tarafından Saraybosna’da öldürülmüştür. Bu olay, Avrupa’daki ittifak sistemlerinin devreye girmesine neden olacak zincirleme diplomatik ve askeri tepkileri tetiklemiştir. Avusturya-Macaristan, Almanya’nın desteğiyle Sırbistan’a savaş ilan etmiş; ardından Rusya, Almanya, Fransa ve Britanya da çatışmaya sürüklenmiştir. Bu süreç, “temmuz krizi” olarak bilinen dönemde birkaç hafta içinde tüm Avrupa’yı savaşa sokmuştur. “Sözde barış ortamına son veren savaş” bu kıvılcım ile başlamıştır.Birinci Dünya Savaşı’nın patlak vermesi, tek bir nedene indirgenemeyecek kadar karmaşık bir sürecin sonucudur. Milliyetçilik, sömürgecilik, militarizm ve ittifak sistemlerinin birleştiği bir ortamda, Franz Ferdinand suikastı yalnızca bir tetikleyici olmuştur. Savaş, modern dünyada büyük güçler arasındaki denge politikasının başarısızlığını ve uluslararası sistemin kırılganlığını gözler önüne sermiştir. Bu yönüyle Birinci Dünya Savaşı, yalnızca bir askeri çatışma değil, aynı zamanda 20. yüzyılın şekillenmesinde belirleyici bir dönüm noktası olmuş ve etkisini hala gösteren bir olay olarak tarihe geçmiştir. Birinci Dünya Savaşı dört yıl sürmüş olsa da etkisi yüzyıldır dünyadaki olayları etkilemeye devam etmektedir. Savaşın galibi olan devletler, hala dünya siyasetinde varlığını sürdüren devletler olarak dünyanın düzenini kendi istedikleri gibi değiştirebileceklerine inanmakta iseler de “mazlumun çığlığını duymayan zalimin kılıcını taşır” sözünün muhatabı olan devletlerin sesleri ne kadar gür çıkarsa harita oyunları o derecede bozulmuş olacak, elbet mazlumun ahı zulmedenlerden çıkacaktır. DÜNYANIN GÖRDÜĞÜ İLK CİHAN HARBİ: BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NIN BAŞLAMASIDünya tarihinin en yıkıcı ve sonuçları itibariyle yıllarca etkisi süren olayların başında gelen Birinci Dünya Savaşı, yalnızca askeri değil, siyasal, ekonomik ve toplumsal düzeylerde de derin etkiler yaratmıştır. Bundan 111 yıl önce tam da bugün başlayan bu savaşın nedenlerini yalnızca Avusturya-Macaristan Veliahtı Franz Ferdinand’ın 28 Haziran 1914’te Saraybosna’da suikasta uğramasıyla sınırlamak hiç doğru bir yaklaşım olmayacaktır. Aslında bu olay, uzun süredir Avrupa’da biriken gerilimlerin bir kıvılcımı olmuştur. 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Avrupa devletleri, çeşitli ittifaklar kurarak güç dengelerini kendi lehlerine çevirmeye çalışmışlardır. Bu süreçte Almanya, Avusturya-Macaristan ve İtalya’nın oluşturduğu Üçlü İttifak ile Britanya, Fransa ve Rusya’nın oluşturduğu Üçlü İtilaf ortaya çıkmıştır. Bu ittifak sistemleri, yerel bir çatışmanın kısa sürede genel bir savaşa dönüşmesine zemin hazırlamıştır.Bunun yanı sıra Avrupa’da yükselen milliyetçilik hareketleri, özellikle çok uluslu imparatorlukları tehdit eden bir unsur haline gelmiştir. Avusturya-Macaristan İmparatorluğu içerisindeki Slavlar, bambaşka hayaller kurarken, Osmanlı ve Rus İmparatorlukları da benzer etnik sorunlarla karşı karşıyaydı. Balkanlar’da artan Sırp milliyetçiliği, özellikle Avusturya-Macaristan için doğrudan bir tehdit olarak görülmekteydi.Savaşa giden süreçte sömürgecilik yarışı, özellikle Almanya’nın milli birliğini 1871’de tamamlaması sonrasında sömürgeler elde etmesinin akabinde diğer sömürgeci devletlere nazaran daha geç başlayan sanayileşme süreci nedeniyle diğer büyük devletlerle girdiği rekabet artmıştır. Almanya’nın Afrika’da ve Orta Doğu’daki yayılmacı politikaları, Britanya ve Fransa’nın çıkarlarıyla çelişmiştir. Bu ekonomik yarış ve sömürge rekabeti, büyük güçler arasında diplomatik gerginliklerin tırmanmasına neden olmuştur.Savaş öncesi Avrupa’da gözlemlenen en dikkat çekici gelişmelerden biri de hızla artan silahlanma yarışıydı. Özellikle Almanya ve Britanya arasındaki deniz kuvvetleri yarışı, ülkeler arasında güvensizlik ortamını derinleştirmiştir. Bu silahlanma yarışı toplumlarda ve karar alıcı mekanizmalarda etkinlik kazandıkça, diplomasiye olan inancı azaltmış ve savaşın kaçınılmaz olduğu fikrini yaygınlaştırmıştır.28 Haziran 1914 tarihinde Avusturya-Macaristan Veliahtı Franz Ferdinand, Sırp milliyetçisi Gavrilo Princip tarafından Saraybosna’da öldürülmüştür. Bu olay, Avrupa’daki ittifak sistemlerinin devreye girmesine neden olacak zincirleme diplomatik ve askeri tepkileri tetiklemiştir. Avusturya-Macaristan, Almanya’nın desteğiyle Sırbistan’a savaş ilan etmiş; ardından Rusya, Almanya, Fransa ve Britanya da çatışmaya sürüklenmiştir. Bu süreç, “temmuz krizi” olarak bilinen dönemde birkaç hafta içinde tüm Avrupa’yı savaşa sokmuştur. “Sözde barış ortamına son veren savaş” bu kıvılcım ile başlamıştır.Birinci Dünya Savaşı’nın patlak vermesi, tek bir nedene indirgenemeyecek kadar karmaşık bir sürecin sonucudur. Milliyetçilik, sömürgecilik, militarizm ve ittifak sistemlerinin birleştiği bir ortamda, Franz Ferdinand suikastı yalnızca bir tetikleyici olmuştur. Savaş, modern dünyada büyük güçler arasındaki denge politikasının başarısızlığını ve uluslararası sistemin kırılganlığını gözler önüne sermiştir. Bu yönüyle Birinci Dünya Savaşı, yalnızca bir askeri çatışma değil, aynı zamanda 20. yüzyılın şekillenmesinde belirleyici bir dönüm noktası olmuş ve etkisini hala gösteren bir olay olarak tarihe geçmiştir. Birinci Dünya Savaşı dört yıl sürmüş olsa da etkisi yüzyıldır dünyadaki olayları etkilemeye devam etmektedir. Savaşın galibi olan devletler, hala dünya siyasetinde varlığını sürdüren devletler olarak dünyanın düzenini kendi istedikleri gibi değiştirebileceklerine inanmakta iseler de “mazlumun çığlığını duymayan zalimin kılıcını taşır” sözünün muhatabı olan devletlerin sesleri ne kadar gür çıkarsa harita oyunları o derecede bozulmuş olacak, elbet mazlumun ahı zulmedenlerden çıkacaktır.