Türkistan’dan Avrupa’ya geniş bir coğrafyada hâkimiyet tesis eden Türklerin yaşamlarında gelenekler ve törenler oldukça geniş bir yere sahip olmuştur. Yönetim mekanizmasını işler kılmak ve toplumsal düzeni sağlamak gibi birçok faktöre sahip olan bu gelenekler, sosyal yaşamdan siyasî yaşama kadar geniş bir alanda uygulanmıştır. Bu gelenekler arasında yer alan orun ve ülüş hem sosyal hem de siyasî yaşamda uygulanan geleneklerdendir. Devlet geleneğinde orun ve ülüş kurallarının uygulanması kağanın otoritesini ifade etmiş ve gücünü de pekiştirmiştir. Dolayısıyla orun ve ülüş, siyasî istikrarın sağlanmasına katkı sağlamıştır. Aynı zamanda orun ve ülüş siyasî hiyerarşiyle birlikte toplumsal dayanışmanın da ifadesi olmuştur.
Durulan yer ve mevkiyi ifade eden orun, meclis ve toplantılarda yer alan kişilerin Türk devlet anlayışına göre kimin nerede duracağı ya da nerede oturacağını belirleyen bir oturma düzenidir. Bu düzen aynı zamanda kişilerin toplumsal ve siyasî statüsünün de göstergesidir. Ülüş ise kağanın yanındaki devlet adamları ya da boy beylerinin toylarda yemek sırasında alacakları paydır. Bu paylar rastgele verilmemiş, kişinin devlet içindeki konumu, oruna göre sırası göz önünde bulundurulmuştur. Türk devlet geleneğine göre mevkii bakımından en yüksek yere ve rütbeye sahip kişi kağandır. Aynı zamanda Türk kağanlık ve boylarında kengeşlerde, toylarda ya da törenlerde kağanlar, boy beyleri ya da devlet adamlarının oturacakları yerler ve kağanın sofrasından alacakları paylar kesin protokol kuralları ile belirlenmiştir. Nitekim oruna göre yerleri belirlenmiş kişilerin bu yerlere oturmamaları kağana saygısızlık, itaatsizlik olarak kabul edilmiştir. Ayrıca bu kişilerin belirlenen yerler dışında daha yüksek mevkideki bir yere oturmaları ise saygısızlık ve isyanın göstergesi sayılmıştır. Orun, doğu-batı ya da büyük küçük gibi devlet yönetiminde de uygulanmıştır. Aynı zamanda devlet yönetiminde memurlar sağ-sol olarak iki bölüme ayrılmış, halkında ak-kara olarak belirlendiği görülmüştür. Pay (hisse) anlamına gelen ülüşün oruna göre kişilere paylaştırılması ve bu payların belirlenmesi kağan tarafından yapılmıştır. Nitekim kağanın bu kişiler arasında üleştirmeyi yapması yine onun hâkimiyeti ve gücünün sembolü olmuştur. Kağan tarafından statüye uygun olarak yapılan bu dağıtım sadece maddî bir dağıtımı değil, sembolik bir mânâyı da ifade etmiştir. Orun ve ülüşün uygulanmasına dair örnek Oğuz Kağan destanında yer almıştır. Destanda orun Üç-Ok ve Boz-ok olarak ayrılmış, bu ayrım altında yirmi dört boy beyi ve hiyerarşiye göre diğer görevliler sıralanmıştır. Destanda ülüş şu şekilde geçmiştir: “Bir toy yapılacağı zaman, iki at kessinler. Atı, on iki parçaya ayırsınlar. Atın birini “Boz ok” lara, diğerini de “Üç ok” lara versinler. Hakanın yâda milletin büyüğünün payı ‘büyüğünün payı’ boyuna yakın olan bir arka kemiği, arkaya yakın olan bir sırt omurgası (döş) ve bir sağ kolu olsun. Diğer parçalar ise her boya ve Oğuz Kağanın oğullarına “has ülüş” olarak, ayrılıp, verilsin.”
Oğuz Kağan Destanı’nda örneği görülen orun ve ülüşün Avrupa Hunlarındaki uygulanması Priskos tarafından kayda geçirilmiştir. Bizans elçisi olarak Avrupa Hun kağanı Attila’yı ziyaret eden Priskos’un betimlemesine göre orun ve ülüş şu şekildedir: çadırımıza döndüğümüz zaman Orestes’in babası gelerek Attila’nın bizi öğleden sonra üçte yemeğe davet ettiğini haber verdi. Davet sahibini bekleyerek saat üçte Batı Roma elçileri gibi davete icabet ettik. Kapının eşiğinde tam Attila ile karşı karşıya durduk. Oturmadan önce bunların örf ve âdetlerine göre Attila’ya selam vermek üzere sakîler elimize kadeh verdiler. Elimizde kadehlerle oturmadan önce selam verdik. Verileni içtikten sonra yemek sırasında oturmamız gereken iskemlelere oturduk. İskemleler her iki tarafta ve duvarın yanında idiler. Ortada bir divanda Atilla oturuyordu. Yemekte en hürmetli yer Attila’nın sağ tarafı idi. İkinci mevkii sol tarafı idi. Bizde sol tarafına oturduk. Fakat üstümüzde Berichus adlı İskit reisi bulunuyordu. Onegesius Atilla’nın sağ tarafına oturmuş, karşısında iki oğlu oturmuştu. En büyük oğlu ise Atilla’nın divanında ve belirli bir uzaklıkta oturmuş olup babasına saygıdan dolayı gözlerini öne eğmiş bulunuyordu. Hepimizin yerimize oturur oturmaz sakî geldi ve şarap dolu kadehi Atilla’ya verdi. Atilla bunu alıp sıraya göre ilk adamı selamladı ve şerefine içti. Selamı alan, hemen ayağa kalkıyor ve içinceye kadar veya iade edinceye kadar bir yere oturmuyorlardı. Daha sonra ayağa kalkan, şarabı içmeden Atilla’ya sağlık diliyor sonra içip oturuyordu. Atilla’nın şarapçısı gittikten sonra diğer şarapçılar geldiler. Çünkü herkesin ayrı ayrı şarapçısı vardı. Böylece herkese ayrı bir şarapçı, şarap ikram etmekteydi. Bu suretle ikinci şahıs ve diğerlerin şerefine içildikten sonra sıra bize geldi. Bizim şerefimize de içildi. Sonra selam merasimi bitince sakîler çekildiler. Önce Atilla’nın önüne bir masa getirildi. Sonra diğer misafirlerin önüne de masalar konmaya başlandı. Üç veya dört adamın önüne bir masa kurulmuştu. Herkes konan yemekten yerdi. İlk önce salona Attila’nın hizmetçisi bir tepsi et ile içeri girdi. Sonrada bize hizmet edenler ekmek ve yemek getirdiler. Diğer İskitler’e ve bize gümüş tabaklarda, Atilla’ya ise tahta tabakta et getirmişlerdi.”
Tarihî kaynaklarda örneklerini görebileceğimiz orun ve ülüş uygulaması eski Türk devlet anlayışında kesin kaideleri olan bir uygulama olmuştur. Aynı zamanda bir protokol kuralı olan bu uygulama siyasî otoritenin göstergesini ifade etmiştir. Orun devlet ya da boy içinde kişinin yerini, ülüş ise statü bakımından bu yerin somut anlamdaki karşılığını göstermiştir. Eski Türklerin devlet geleneğinde önemli bir yere sahip olan bu uygulama Selçuklular ve Osmanlı Devleti’nde değişik şekillerde var olmuştur. Bu durum Türk devlet geleneğinin devamlılığını göstermesi bakımından önem arz etmiştir.