HATAY’IN ANAVATANA KATILMASININ 96. YILDÖNÜMÜ

Turk DEGS
Yazan: Turk DEGS
9 Dk. Okuma
9 Dk. Okuma

Hatay sorunu, Türk-Fransız ilişkileri bakımından olduğu gibi Atatürk dönemi Türkiye’nin dış politikası ile ilgili olayların da en önemlilerinden birini teşkil etmiştir. Osmanlı Devleti  idaresinde Suriye Vilayetine bağlı İskenderun Sancağı içinde yer alan Hatay, Birinci Dünya Savaşı sürecinde İngiltere ve Fransa arasında gizlice imzalanan Sykes-Picot Antlaşması dahilinde Fransa’nın nüfuz bölgesi içinde kalmış; nitekin Mondros Ateşkes Antlaşmasının imzalanmasından sonra Fransa 11 Aralık 1918’de İskenderun Sancağını işgal etmiştir. Müttefik Devletler ise, 28 Haziran 1919’da kurulan “manda” sistemine dayanarak, 25 Nisan 1920 tarihli San Remo Konferansı’nda Suriye ve onun bir parçası sayılan Lübnan’ı manda yönetimi adı altında Fransa’ya bırakmışlardır

Hatay, nüfusunun çoğunluğunu Türklerin oluşturduğu ve asırlardır Türk yurdu olduğu için Misak-ı Milli Sınırları içinde kabul edilmesine rağmen, Milli Mücadele döneminin olağanüstü şartları içinde Fransa ile savaşın durdurulması pahasına 20 Ekim 1921 tarihinde imzalanan Ankara Antlaşması ile milli sınırlar dışında bırakılmak zorunda kalınmıştır. Ancak, Türkler için “özel rejim” uygulanması ile bir hükmün Ankara Antlaşması’na konulması, ileride Türkiye’nin elinde bir tutanak olmuştur.  Bu antlaşmanın 7.maddesi ile bu bölge için “özel bir yönetim rejimi” kurulması, bölgenin Türk nüfusun kültürünün geliştirilmesi ve Türkçe’nin resmi dil olarak kullanılması öngörülmüştür. Lozan Barış Antlaşması’nın 3.maddesi ile Ankara Antlaşmasının hükümlerinin teyit edilmesinden sonra, Suriye üzerindeki Fransız mandası Milletler Cemiyeti tarafından 23 Eylül 1923’te onaylanmıştır.

Türkiye, bağımsızlığına kavuştuktan sonra, Hatay meselesini ön plana çıkarmak için iç ve dış sorunların halledilmesini beklemiştir. 1936 yılına kadar geçen süre içerisinde İskenderun Sancağı’nda çoğunlukta bulunan Türkler, hep Türkiye’ye katılmak istediklerini ifade etmişlerdir. Ocak 1926’da İskenderun’un Suriye Parlamentosundaki temsilcileri, İskenderun’un Suriye’den ayrılarak Fransa’ya bağlanması talebinde bulunmuştur. Fransa bu talebi önce uygun görerek kabul etmişse de Suriye Parlamentosu’nun aşırı itirazı üzerine reddetmiştir. Türkiye ile Fransa arasında 30 Mayıs 1926 tarihinde Türkiye ile Fransa arasında Ankara’da imzalanan dostluk ve iyi komşuluk ilişkileri sözleşmesi ile Türkiye-Suriye ilişkileri düzenlenirken, ayrıca 1921 Ankara Antlaşması’nın öngördüğü özel yönetim biçiminin Fransa Hükümetince göz önünde tutulacağı hükme bağlanmıştır. Fransa tarafından bundan sonra 1921 Antlaşmasına uygun olarak Suriye içinde Sancak bölgesi için özerk bir idare kurulmuştur.

Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk, 20 Temmuz 1936’da Montreux Boğazlar Sözleşmesinin imzalanmasından sonra Lozan’dan geriye kalan son mesele olan Hatay meselesine yönelmiştir. Nitekim Atatürk Montreux Sözleşmesi’nin imzası günü Türkiye’ye dönen Afet (İnan) Hanıma “Şimdi Antakya, İskenderun, yani Sancak meselemiz var,” ifadesini kullanmıştır Milletler Cemiyeti çerçevesinde imzalanan Antlaşma ile Statü ve Anayasa’nın uygulanmasında Fransa’nın çıkardığı güçlüklere rağmen, Hatay davasını bizzat yönlendiren Atatürk; Türkiye’nin barışçı ve hukuka saygılı görünümünü bozmadan süreci aşama aşama yürütmeye özen göstermiştir.

Türkiye Fransa’nın Suriye’ye bağımsızlık vermeye hazırlandığı bir sırada, Hatay konusunu gündeme getirmiştir. Suriye üzerinden himaye yönetiminin kaldırılması ve bu ülkeye bağımsızlık verilmesi için Fransa ile Suriye arasında 9 Eylül 1936’da bir antlaşma imzalanmıştır. Bu antlaşma ile Fransa’nın Sancak üzerindeki haklarını Suriye’ye devredecek olması, Sancak’ın statüsü sorununu tekrar ortaya çıkarmış ve bu sorun, Fransa ile Türkiye arasında 1939 yılına kadar devam eden bir uyuşmazlık konusu olmuştur. Fransa’nın Hatay meselesini Milletler Cemiyeti’ne götürme çabalarını Türkiye’nin de kabul etmesi üzerine, Milletler Cemiyeti Konseyi 14-16 Aralık 1936 tarihleri arasında meseleyi görüşmüştür. Alınan karara göre 22 Aralık 1936’da üç kişilik bir gözlemci heyeti kurulmuş ve heyet 1937 yılının Ocak ayı başında görevine başlamak üzere Sancak’a gitmiştir. Bundan sonra Meclisin kararı gereğince ikili görüşmelerde bulunmak üzere Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras, 21-22 Aralık 1936 tarihleri arasında Paris’i ziyaret etmiştir. Fakat, Fransız Hükümeti ile yapılan görüşmelerde olumlu bir sonuca varılamamıştır. Bu esnada Hatay için çözüm yolları aranırken olaylar da tırmanmaya devam etmiş, Aralık ayında Sancak’ta Araplar ve Türkler arasında kanlı olaylar çıkmıştır.  

Milletler Cemiyeti Konseyi, 20 Ocak 1937’de tekrar toplanmış ve Türk-Fransız görüşmeleri sonunda 26 Ocak 1937’de, Sancak meselesi üzerinde bir prensip anlaşması sağlanabilmiştir. “Sancağın -ayrı bir varlık- olacağı, Sancak için bir anayasa ve statü hazırlanacağı, Sancağın içişlerinde bağımsız kalacağı; dışişlerinin Suriye Devletince yönetileceği, resmi dilin Türkçe olacağı” ve Fransa ile Türkiye’nin Sancağın toprak bütünlüğünü birlikte garanti altına almaları kararlaştırılmıştır. Milletler Cemiyeti Konseyi, 20 Şubat 1937’de yeniden toplanarak, Sancak Statü ve Anayasasını hazırlamak üzere beş üyeli bir “Uzmanlar Komitesi” kurulmasını kararlaştırmıştır. Komitenin, Türkiye ile Fransa’nın da görüşlerini alarak hazırladığı anayasa, Milletler Cemiyeti Konseyi tarafından Cenevre’de 29 Mayıs 1937’de kabul edilmiştir. Böylece Sancak’ın “ayrı varlığı” hukuksal bakımdan kurulmuştur. Ayrıca İskenderun Sancağı bu antlaşma ile Atatürk’ün daha önce vermiş olduğu “Hatay” adını almıştır. Türkiye, bu süreçteki gelişmeler doğrultusunda ayrıca Suriye’nin tepkisini de hesaba katarak Suriye’nin bağımsızlığını da desteklemiştir.

Hatay Anayasasının 29 Kasım 1937’de yürürlüğe girmesi ve bunu müteakiben seçimlerin yapılması gerekirken, bölgede Suriye’deki Arapların protesto ve isyan hareketleri ve Sancak’taki Fransız sömürge idaresinin Arapları kışkırtıcı davranışları sebebiyleseçimler yapılamamıştır. Seçim sistemi meselesinde ise Türkiye ile Fransa arasında görüş ayrılığı çıkmıştır. Türkiye’de Fransa aleyhine kuvvetli bir eğilim belirmiş ve Türk-Fransız ilişkileri yeniden sıkıntılı bir sürece girmiştir. Fransa, gerek Türkiye’nin sert ve kararlı tutumu karşısında, gerek Avrupa’daki siyasi durumun iyice gerginleşmesi dolayısıyla Türkiye ile sıcak bir çatışmayı göze alamamış ve Hatay meselesinde Türkiye’ye karşı daha yumuşak bir tutum izlemiştir. 3 Temmuz 1938 tarihinde Türk-Fransız askeri ve siyasi antlaşmalarının imzalanmasından sonra iki hükümet, Hatay’da seçimlerin Türk-Fransız otoritelerinin ortak denetiminde tamamlanması ve işbirliğine devam edilmesi konularında anlaşmışlardır. Türk ve Fransız ordularının himayesi altında yapılan Millet Meclisi seçimleri sonunda 2 Eylül 1938’de Hatay Meclisi’nin açılması ile Atatürk’ün de adayı olan Tayfur Sökmen, Hatay Cumhurbaşkanlığına getirilirken, Dr. Abdurrahman Melek, Başbakanlık görevine atanmıştır. Abdülgani Türkmen de Meclis Başkanlığına getirilmiştir. 6 Eylül 1938’de güvenoyu alan hükümetin ilk kabine toplantısında “Hatay Anayasası” kabul edilmiştir. Devletin resmî adı ise “Hatay Devleti Cumhuriyeti”, yönetim şekli ise “Cumhuriyet” olarak belirlenmiştir. Yine aynı gün daha önce bizzat 1936 yılında Atatürk’ün çizdiği bayrak, al zemin üzerine beyaz ay ve ortası al bir yıldız kabul edildiği gibi “Türk İstiklal Marşı”, Hatay Devleti’nin de “Milli Marşı” olarak kabul edilmiştir

1939 Mart ayından itibaren Avrupa’da olayların savaşa doğru bir yön alması ve İngiltere’nin, Hatay sorununun çözümünde Türkiye ile Fransa’nın uzlaşmasındaki yoğun çabaları sonucu Fransa, Türkiye’nin ve Hataylıların isteklerini kabul etmek zorunda kalmıştır.  Hatay Devleti’nin kurulmasından sonra yapılan düzenlemelerle Fransa ve Suriye’nin etkisinden kurtarılan Hatay, Türkiye ile bütünleşmenin eşiğine getirilmiştir. Bu dönemde bölge Türkleri de sürekli olarak Türk devlet adamlarının dikkatini Hatay’a yöneltici çabalar içerisinde olmuşlardır. İngiltere’nin de ısrarı ile Fransa, Hatay sorununun Türkiye’nin istediği gibi çözümüne razı olmuştur. Bunun üzerine, Türk-Fransız görüşmeleri 17 Haziran 1939’da başlamış ve altı gün kadar sürmüştür. 23 Haziran 1939’da Ankara’da “Türkiye ile Suriye arasında toprak sorunlarının kesinlikle çözümüne ilişkin Antlaşma”nın imzalanması ile Fransa Hatay’ın Türkiye’ye katılmasını kabul ederken, buna karşılık Türkiye de Suriye’nin bağımsızlık ve toprak bütünlüğüne saygı göstermeyi taahhüt etmiştir.  Diğer taraftan Hatay Meclisi 29 Haziran 1939’daki son toplantısında oybirliği ile Türkiye’ye bağlanma kararı almış, Türkiye de 7 Temmuz 1939 günü bir yasa ile Hatay ilini kurup bağlanma işlemini kesinleştirmiştir. Bu arada 23 Temmuz 1939 Fransız kuvvetleri Hatay’ı terk etmişlerdir. Antlaşma, Paris’te onay belgelerinin verildiği 24 Temmuz 1939’da yürürlüğe girmiştir.

            Hatay’ın anavatana katılması, Ulu Önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk için ulusal bir dava olmaktan da öte bir konu olup kendisinin mecliste ve Fransız büyükelçisi ile yaptığı konuşmalarda açıkça belirttiği gibi “şahsi bir mesele”dir. Hasta yatağında bu konudaki bölgesel ve uluslararası konjonktürkü sıkı bir şekilde takip eden Ata’mız bu sorunun diplomatik yollarla çözülmemesi durumunda ne yapacağını ise şöyle açıklamıştır: “Şayet ufukta, bu yolda binde bir ihtimal belirse, Türkiye Cumhurreisliği’nden ve hattâ Büyük Millet Meclisi üyeliğinden çekileceğim. Bir fert olarak bana katılacak bir kaç arkadaşla beraber Hatay’a gireceğim. Oradakilerle el ele verip mücadeleye devam edeceğim”. Bu anlamlı günde gözbebeğimiz Hatay’ımızın anavatana katılmasının müjdesini alamadan hayatını yitiren Atatürk’ümüzü ve bu uğurda mücadele eden tüm asker ve devlet adamlarımızı sonsuz bir sevgi, saygı ve rahmetle anıyoruz. Hatay Türk yurdudur ve her daim öyle kalacaktır!

Kaynak: Figen Atabey, “Hatay’ın Anavatana Katılma Süreci”, AVRASYA Uluslararası Araştırmalar Dergisi, C. IV, Sayı:7, Temmuz 2015, s. 192-209.

Bu Yazıyı Paylaş
Yorum yapılmamış

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir