20 TEMMUZ BARIŞ HAREKATI ANILARIM – 3 ( SABAHATTİN İSMAİL )

Sosyal Medyada Paylaş!

20 TEMMUZ BARIŞ HAREKATI ANILARIM – 3

 

SABAHATTİN İSMAİL 

 

 33., 44., 55., 77., 88. Mücahit Bölüklerinin, HİLAL şeklindeki koordineli taaruzları başlayınca karşımızdaki Rum mevzisinde bulunan uçaksavar bizi hareket ettirmedi.

Mevziden çıkıp toprak seti aşmaya ve önümüzdeki 50 metrelik düz araziyi geçmeye kalktığımız  anda yoğun bir uçaksavar atışı ile bizi geri püskürttü. Bunun üzerine Türk Alayı'ndan yardım istendi. Bir ağır makineli tüfek timi geldi, onlara Rum mevzisini gösterdik. 1963’de ele geçirdiğimiz Seferis'in eski un fabrikası (şimdiki Grand Paşa Oteli'nin bulunduğu yerde idi) üzerine çıkarak A-6 ağır makineli tüfekle Rum mevzisini yoğun ateş altına aldılar.

Destek bölüğünden RPG 7 ile gelen bir Mücahit de, bu ateş desteğiyle yaklaşarak mevziyi roketle vurdu. Böylece biraz geç de olsa  taaruza geçtik. 

 Rumlar uçaksavarı bırakıp kaçmıştı. Hilal şeklindeki taaruz gereği sivil halkın kaçması için, Rum köyü Büyük Kaymaklı yolu açık bırakılmıştı ve kaçıyorlardı 

 Rum mevzisine  girerek bize göz açtırmayan uçaksavarı aldık. Mevzi ve evlerden topladığımız geri tepmesiz top dahil silah ve cephaneyi bir landrover ile karargaha gönderdik. Girdiğimiz her evden 15 temmuzdaki iç savaşlarından kalan birçok silah ve mermi topladık.

Çok sayıda esir alıp Arapahmet mahallesindeki esir kampına gönderdik.

 

GÖĞSÜMÜZDE BAYRAKLAR

 

Bu arada şimdi Kızılbaş kilisesinin ve kahvehanesinin bulunduğu meydanda hastahaneye yaralı götürdükten sonra dönen sivil bir araç içindeki sivil kıyafetli mücahitleri Rum sanarak yoğun ateş açtık. Arabayı terk ederek mevzilendiler, çatışmaya başladık. Neden sonra birini tanıdık ve ismini çağırdık. Yanıt verdi, çatışmaya son verdik.

Bu olaydan sonra sivil kıyafetli mücahitlere küçük bayraklar verildi ve göğüslerimize bağladık. Nitekim az sonra Domuzcular Burnu'ndan taaruz eden Türk Alayı askerleriyle karşılaştık. Bize ateş etmek için mevzilendiler ancak bayrakları görünce durup seslendiler. Yanıt verdik sarıldık, sevinçten ağladık.

İlk G 3 silahını de onlarda gördüm. Atış yapmak için istedim. Gülerek verdiler, yarım şarjörü boşalttım.

Taaruz devam etti, Yenişehir okullar yoluna ilerledik. 

Şimdi Şehitler Camisi olan Yenişehir Kilisesi ve Rum polis karakoluna (şimdi Türk polis karakolu) geldiğimizde şef Zeki Taner komutasındaki Bando Bölüğü ile karşılaştık. O an 2 Rum tankının okullar bölgesine saldırdığı haberi geldi. İki mücahit A-4 ve Bren silahı ile o yöne giderek mevzilendi. Ancak Rum tanklarının daha ilerideki Mücahitlerin atışı ile kaçtıklarını öğrendik. 

Kaçan Rumları kovalayarak 1963’de Samson’un işgal ettiği köyüm Küçük Kaymaklı’yı geri aldık. Ateşkes ilan edildiği için şimdiki sınırda durduk. Bırakılsaydık, Büyük Kaymaklı’yı da alırdık. 

 

EVİMİZDE UYUDUM

 

 1963'de, 3 günlük direnişten sonra cephane eksikliği nedeniyle terk ettiğimiz ve yağmalandıktan sonra yakılıp yıkılan, 11 yıl Rum işgalinde kalan Küçük Kaymaklı ‘daki kilise karşısındaki evimize gittim. 

Tarifsiz duygular içindeydim. 

9 yaşında bir çocukken, kurşun yağmuru içinde terk etmek zorunda kaldığımız köyümüzü ve evimizi,  20 yaşında eli silahlı bir Mücahit olarak savaşarak, Mehmetçiğin yardımıyla işgalden kurtarmıştık

O gece 11 yıl önce yakılıp yıkılan evimizin kalıntıları arasında uyudum. 

Hala evlerden sivil giyinmiş Rum askerleri çıkmaktaydı. İkişerli timler halinde evlere girip temizliğe başladık. Yatak altlarında, dolaplarda, tavan arasında saklanmakta olan sivil giyinmiş Rum askerlerini bulup esir aldık.

Yeni şehirde, eskiden Genç TV merkezi olan binanın tavan arasında çatıdan atış yapan bir Rum mevzisi vardı. Ancak tavan arasına çıkmak için merdiven yoktu. Bir tahta pancuru söktük. Tavan arası boşluğuna dayayarak tırmandım. Tomson silahımın tetiğine bastım. Ancak silah tutukluk yaptı. Tekrar kurup denedim yine patlamadı. Panikledim, silahı aşağıya atarak el bombasına sarıldım. Gerilimden saçlarımın ve tüylerimin dikildiğini anımsıyorum. Aşağıdaki arkadaşlar panikle " Atma , atma" diye bağırdı. Son anda durdum . Atsaydım hepimiz zarar görecektik. Bereket mevzi boştu, çoktan kaçmışlardı... 

 Üzerimdeki tişört ve pantolonda yaralı mücahidin kanı kurumuştu. Temmuz sıcağında kan kokmaktaydım, sineklerin saldırısı altındaydım. 

 Kızılbaş'ta girdiğimiz Rum evlerinden birinin dolabında bedenime uyan bir pantolon ve tişört buldum, kanlı pantolon ve tişörtü günler sonra çıkarıp attım, vücudumu ıslak bezle sildim, Rum gencinin pantolon ve tişörtünü giydim. 

Bütün bölük, yollarda, kaldırımlarda yatıp kalkıyorduk, evlerde uyumak yasaktı. Barınma ve yiyecek sorunumuz vardı. Gizlice girdiğimiz evlerde buzdolaplarında bulduğumuz yiyecekleri yiyorduk. 

 

TERHİS EDİLDİK

 

Cenevre’de görüşmeler başlamıştı. Bir süre sonra seferi personel terhis edildi. Herkes işine, dükkanına, dairesine gitti. Silahımızı cephanemizi teslim ederek ayrıldık ve ablamın Göçmenköy'deki evine gittim.  Günler sonra nihayet yıkanıp derin bir uyku çektim

Çıkarma bölgesine gelen cephane ve yiyeceklerin boşaltılması için gönüllü aranıyordu. Göçmenköy'den 5 genç gönüllü genç, bir polis landroveri ile çıkarma bölgesine gittik. Boğaz bölgesinden geçerken, 21 Temmuz sabahı Dikmen'den saldırıya geçen ancak uçaklar tarafından imha edilen Rum 34. Komando taburunun yakılan araç ve toplarını o gün gördüm. 

Çıkarma bölgesinde 5 gönüllü, 5 asker bir günde 1 çıkarma gemisi dolusu  cephaneyi , ikinci gün bir gemi dolusu un, makarna, pirinç, bulgur çuvalını boşalttığımızı anımsıyorum. Şehit düşen ilk askerlerin sahilde gömüldüklerini gördüm. Mehmetçiğin kanı ile sulanan o plaj, Normandiya Plajı gibi savaş müzesi olmalı, korunmalı, inşaata kapatılmalı... 

Geceleri bizi Girne'deki eski Harup ambarlarına götürüyorlardı.  Orada askerlerin verdiği konserverleri yiyor, beton zemin üzerine serdiğimiz torbaların üzerinde kocaman tarla fareleri arasında uyuyorduk . Bir hafta da böyle geçmişti...

 

GENÇLİĞE ANLATMALI

 

Bugünlere kolay gelmedik. Çocukluğumuzu, gençliğimizi bilmedik.

11 yıl boyunca aç ve sefil ağıllarda mağaralarda, tek odalı han odalarında 20-25 kişi ölüm korkusu ile yaşadık. Çöplerden yiyecek ve çürük meyve toplayıp yedik. Kızılay yardımları imdadımıza yetişti. Ama, teslim olmayı bir an bile düşünmedik. 

Anavatan sayesinde direndik, Barış Harekatı ile kazandık ve kurtulduk , özgürlüğe , refaha ve güvenliğe kavuştuk. 

O nedenle bugünlerin değerini çok iyi bilelim. 

"1974 sonrası herşey çok kötü oldu. İşgalci Türkiye defolsun" diyen Rumun, AB'ın , ABD'nin emperyalist ülkelerin beslediği 5. Kol'un yalanlarına gençlerimiz aldanmasın.

Anavatana, ordumuza ve devletimize sahip çıkalım. 

Tüm şehitlerimizi, vefat eden, liderlerimizi, devlet adamlarımızı, komutanlarımızı, mücahitlerimizi askerlerimizi rahmet ve minnetle, gazilerimizi şükranla anıyorum 

Sonsuza dek Anavatan, sonsuza dek KKTC

Ne mutlu Türk’üm diyene