Giriş
Dünya siyasi tarihi içerisinde ittifaklar, işbirlikleri her dönemde karşımıza birbirinden farklı sebeplerle çıkmaktadır. Bu ittifaklar içerisinde Türkiye’nin son yetmiş yılını etkileyen NATO[1] ve Türkiye-NATO ilişkileri önem arz etmektedir. İttifakın kapsamı, amaçları, konjonktürel konumu ve gelecek vizyonu Türkiye’nin tarihsel derinlikteki coğrafyasını yakından ilgilendiren konuların başında gelmektedir. Bu çalışmada Türkiye Cumhuriyeti’nin dış politika faaliyetleri içerisinde önemli bir konuma sahip Türkiye-NATO ilişkilerinin 70.yılında ittifakın hedefleri ve stratejilerinin genel anatomisi, tarihsel boyutu eşliğinde incelenip Türkiye ekseninde örgütün artıları ve eksikleri üzerinden incelenmeye çalışılacaktır.
Anahtar Kelimeler: NATO, Güvenlik, Türkiye, İttifak, İşbirliği
Tarihsel Süreç
Üyelerinin özgürlük ve güvenliğini siyasi ve askeri yollarla garanti altına almak amacıyla NATO, 4 Nisan 1949 tarihinde Washington,DC, ABD de kurulmuştur. Kuruluşundan itibaren örgüte sırasıyla Belçika (1949), Kanada (1949), Danimarka (1949), Fransa (1949), İzlanda (1949), İtalya (1949), Lüksemburg (1949), Hollanda (1949), Norveç (1949), Portekiz (1949), Birleşik Krallık (1949), ABD (1949), Yunanistan (1952), Türkiye (1952), Almanya (1955), İspanya (1982), Çek Cumhuriyeti (1999), Macaristan (1999), Polonya (1999), Bulgaristan (2004), Estonya (2004), Letonya (2004), Litvanya (2004), Romanya (2004), Slovakya (2004), Slovenya (2004), Arnavutluk (2009), Hırvatistan (2009), Karadağ (2017), Kuzey Makedonya (2020)[2] dahil olarak günümüze kadar ulaşmıştır. Siyasi olarak demokratik değerleri teşvik ederek üye ülkelerin sorunlarını çözmeyi, güven inşa etmeyi ve çatışmaları önlemek için savunma ve güvenlikle ilgili konularda işbirliği yapmayı; askeri olarak anlaşmazlıkların barışçıl bir şekilde çözülmesini ve diplomatik çabalar başarısız olursa kriz yönetimi operasyonlarını üstlenmeyi hedeflemekte olan örgüt, kuruluşundan bugüne şu önemli olayları yaşamıştır: 1949-Washington Antlaşması’nın imzalanması, 1989-Berlin Duvarı’nın Yıkılışı, 1991-Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra eski düşmanlarıyla ortaklıklar geliştirmesi, 1995-Bosna-Hersek’teki ilk büyük kriz yönetimi operasyonunu başlatması, 2001-New York ve Washington DC’de geniş çaplı terör saldırıları sonucu NATO’nun şimdiye kadar ilk kez 5.Maddeyi[3] yürürlüğe koyması ve güvenlik konusunda daha geniş bir yaklaşım benimsemesi, 2003-Afganistan’daki Uluslararası Güvenlik Gücü (ISAF)[4]’ın komutasını devralması, 2010-Stratejik Konsepti ‘’Aktif Angajman, Modern Savunma’’yı benimsemesi…
AB: Küresel ve Bölgesel Güvenlikte Muktedir Olmayan Güç
Avrupa Birliği (AB), her ne kadar ABD ve NATO ekseninden çıkmak, bölgesel ve daha sonra da küresel güç odağı olmayı hedeflese de bu hedefleri konjonktürel şartlardan dolayı hiçbir şartta gerçekleştirememiştir. AB birçok açıdan kritik alanlarda üyelerinin geleneksel egemenliklerinin önemli boyutlarını ellerinde tuttukları bir hükümetlerarası yapı olarak çalışmaktadır. Ortak bir dış politikaları veya kayda değer bir biçimde ortak savunma kurumları bulunmamaktadır. ‘’Ortak Güvenlik ve Savunma Politikası Kurumu’’, bir komuta yapısına ve barışı koruma harekatları için küçük bir askeri kuvvete sahiptir. Fakat 2011’de Libya’da rol oynamaya ve hatta buna karar vermeye bile muktedir olamamıştır. Bu görev, onun yerine, ABD’nin asli aktör olduğu NATO’ya düşmüştür. AB, henüz tek bir dış politika aktörü olarak hareket etmeye hazır değildir.[5] Bu durum da beraberinde küresel ve bölgesel konularda NATO'yu önemli bir enstrüman olarak konumlamıştır. Örgüt içerisinde her ne kadar belirli aralıklarla farklılıklar, anlaşmazlıklar dillendirilse de bu özde değil sözde bir halde kalmıştır. Her geçen gün değişen dünyamızda somut olmayan hiçbir faaliyet çözüm getirmediği gibi daha büyük sorunlara sebebiyet verir bir seyir izlemektedir.
Gücü Dengeleyici Bir İttifak Kolayca Oluşturulamaz !
AB açısından güçlü bir dış politika aktörü olmak kolay olmayacaktır. Bunun yanında birlik, ABD-Rusya ve yükselen Çin karşısında birçok iç sorunla karşılaşmaktadır. ABD ile en büyük ikinci kademe devletler arasındaki güç farkı nedeniyle bile herhangi bir ittifak pek çok üye gerektirir. Bu, bir ittifakın üyeleri arasında güçlü bir lider olmaksızın kolektif hareket etme sorununu, sonuçta da her üyenin bu ayartıyla kendi ayrı çıkarının peşine düşmesini doğurur.[6] İngiltere merkezli Economist dergisine verdiği röportajda Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un, ‘’Şu anda yaşadığımız NATO’nun beyin ölümdür’’ demesi ve bu sözlere karşılık Almanya Başbakanı Angela Merkel, ‘’Bu bakış açısı kesinlikle benimkini yansıtmıyor’’[7] ifadelerini kullanarak karşılık vermesi bu analizi destekler niteliktedir. Birlik içerisindeki devletlerin (başta Almanya-Fransa-Birleşik Krallık olmak üzere) hakim güç hedeflemeleri yüzyıllardır süregelen bir gerçektir. AB'nin, kendi içinde tek ses olmadan küresel ölçekte bir güç halini almayı hedeflemesi reel koşullardan uzak bir yaklaşımdır.
Pasif Ortaklık Yerine Aktif Ortaklık
NATO üye devletleri içerisinde ABD, örgütün kuruluşundan bu yana bütçe-ödenek yönünden en çok katkıyı sağlayan ülke konumundadır. Tarihsel perspektifte bu durum ‘‘bedavadan geçinme’’ sorununu beraberinde getirmektedir. Örgüte üye olan diğer devletler Türkiye gibi birkaçı hariç ciddi bir ödenek desteği sağlayamamaktadır. Bu ‘bedavadan geçinme’ sorunu NATO’nun temsil ettiği büyük Soğuk Savaş ittifakında bile vardır. Gerçekten de, NATO’nun Avrupa’da çatışma çıkmasını önlemedeki başarısı, onun mallar sorununun doğrudan nedenidir. ABD nükleer caydırıcı gücüne yaslanılabilir olduğu müddetçe öteki NATO üyeleri kendi büyük güçleriyle katkıda bulunmaya çok az istek duyuyordu. Sonuçta, ABD, diğer tüm NATO üyelerinin ortalamasının iki katı bir GSYH yüzdesini savunmaya harcadı. Bu, işbirliğinin ortak çıkara yarayabileceği durumlarda ortak hareket etmeyi başarmanın zorluğunu göstermektedir. Uluslararası güvenlikte bedavadan geçinme dürtüleri devam etmektedir.[8] Tüm bunların yanında ABD, çeşitli dönemlerde bu durumu düzeltilmesini ve dengeli bir bütçe oranının tüm örgüt üyesi devletler tarafından gerçekleştirilmesini talep etmiştir. Nitekim 2018 yılında Belçika'nın başkenti Brüksel'de düzenlenen NATO zirvesinde ABD Başkanı Donald Trump üye ülkelerin savunma harcamalarını milli gelirlerinin yüzde 4'üne çıkartmaları gerektiğini savunmuştur.[9] Bu da beraberinde NATO'nun iç sorunları arasında önemli bir faktör olarak görülmektedir. Örgüt üyesi devletlere sorunlarına çözüm odaklı gerekli desteğin sağlanması, yönetimde demokratik bir atmosfer oluşturulması bu problemin çözümü için önemli bir adım olacaktır.
Türkiye-NATO: Güvensizlik Temelinde Ortaklık
Örgütün tüm bu yaşanan soru işaretleri içerisinde 1952 yılında üye olduğu günden beri Türkiye, üzerine düşen tüm sorumlulukları yerine getirmeyi başarmıştır. Tarihsel süreçte Türkiye’nin NATO’ya katılım protokolü, 17 Ekim 1951’de imzalanıp; resmi üyeliği 18 Şubat 1952’de olmuştur. Bu, II.Dünya Savaşı’ndan sonraki uluslararası konjonktüre denk gelmektedir. Sovyetler Birliği’ni toprağı ve Boğazlar için tehdit olarak algılayan Türkiye’nin dış politika öncelikleri, Batı dünyası ile yakınlaşmak olarak belirlenmiştir. Birleşmiş Milletlerin (BM) 1945’te kurucu üyelerinden olan Türkiye için, Batı dünyasıyla işbirliğini artırmak gerektiğinden Soğuk Savaş sürecinde iki blok arasında gerginlikte Türkiye, NATO’ya sağladığı katkılarla öne çıkmış ve İttifakın güneydoğu kanadının güvenliğine önemli destek sağlayan müttefiklerden biri olmuştur. Soğuk Savaş sonrası NATO’nun kriz yönetimi ve barış gücü misyonlarına katılarak sorumluluk üstlenmiştir.
Türkiye tüm bunların yanında;
● 29 Haziran 1998’de Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) bünyesinde ‘’Barış İçin Ortaklık Eğitim Merkezi (BİOEM)’’ kurdu, Müttefik ve Ortak ülkeler ile Akdeniz Diyaloğu ülkeleri personeline stratejik ve taktik düzeyde kapsamlı eğitim vermektedir.
● NATO Ortak Fonlarına en fazla destek sağlayan ülkeler arasındadır.
● NATO’nun Afganistan’daki Kararlı Destek Misyonu içerisinde 2021 yılına kadar destek vermiştir.
● Kosova’daki çok uluslu barış gücü ‘’KFOR’’ ve Irak’taki eğitim misyonuna katkı sağlamaktadır.
● İzmir’de NATO Kara Komutanlığı (LANDCOM) ve Malatya Kürecik’te NATO’nun balistik füze savunması mimarisi kapsamındaki radara ev sahipliği yapmaktadır.[10]
● Külfet paylaşımının mali boyutları açısından: savunma harcamalarının GSYH’ya oranı 2019 yılı itibariyle %1,89 olarak gerçekleşmiştir (Bu konudaki örgüt eşiği %2’dir).
● Savunma harcamalarının %38,6’sı temel silah ve teçhizat tedariki ile araştırma ve geliştirmeye ayrılmaktadır (Bu konudaki örgüt eşiği %20’dir).
● Genel hatları itibariyle GSYH temelinde hesaplanarak örgüte paylaştırılan katkı payı ödemelerinde sekizinci sıradadır.[11]
Türkiye tüm bu faaliyetleri üzerine düşen müttefiklik sorumluluğu doğrultusunda başarıyla gerçekleştirmiş ve gerçekleştirmeye de devam etmektedir. Türkiye kuruluşundan NATO üyeliğine kadar olan tarihsel süreçte kolektif güvenlik çatısı altında olmayı Osmanlı’dan miras aldığı ve dış politikada hep devamlılık arz eden bir yükümlülük şeklinde kabul etmekteydi. Birçok meselede uluslararası kurumsallığa önem verdiğini tüm dünyaya, özellikle de Avrupa'ya göstermiştir. Tarihsel anlamda ilk örneklerden birini vermek yerinde olacağından 1928’de Paris’te imzalanan ‘’Briand-Kellog Paktı’’ hakkında Mustafa Kemal Atatürk, şunları söylemiştir: [12]
Efendiler! Başlıca dış politika ilkemiz ve rehberimiz uluslararası ilişkilerde güvenlik olduğu kadar ülkemizin güvenliği ve kalkınmasıdır. Eğer ülkede devam etmekte olan kalkınma ve reformlar sürdürülecekse Türkiye’nin hem ülke içinde hem de bölgede barışa ve düzene ihtiyacı vardır. Bu nedenle ulusal güvenlik ve savunmada dış politikamızda en başta gelmektedir. Böylece, ülkemize yönelik saldırıları engellemek için kara, deniz ve hava ordumuzu güçlü tutmalıyız. Cumhuriyet Hükümeti güvenliği korumak için uluslararası anlaşmalara katılmaktadır.[13]
Türkiye’nin uluslararası işbirliği ve güvenlik konularına Mustafa Kemal Atatürk döneminde başladığını ve bu fikri mirası devam ettirerek günümüze kadar tutum ve davranışlarıyla gösterdiğini ifade etmek yerinde olacaktır. Ancak bu noktada NATO içerisinde önceki dönemlerde olmadığı kadar ciddi bir güvensizlik ve üyeler arasında sorunların baş göstermesi söz konusudur. Bu duruma örnek olarak Germen Marshall Fonu ve Bertelsman Vakfı tarafından 11 NATO üyesi ülkede yapılan ‘Transatlantik Trendler’ anketinin sonuçlarıdır. 29 mart-13 Nisan 2021 tarihleri arasında, Türkiye, ABD, Kanada, Fransa, Birleşik Krallık, İtalya, Hollanda, Polonya, Almanya, İspanya ve İsveç’den 18 yaş üstü ve çeşitli yaş gruplarından oluşan biner kişiyle yapılan anket sonuçlarına göre;
● ABD vatandaşlarının %42’si,
● Almanya ve Hollanda vatandaşlarının %76’sı,
● İsveç vatandaşlarının %74’ü,
● İtalya vatandaşlarının %73’ü,
● Fransızların %72’si
Türkiye’yi ‘’güvenilmez’’ olarak görürken Türkiye’den ankete katılan bin kişinin verdiği yanıtlardan elde edilen sonuçlara göre ise;
● Almanya’ya güvensiz diyenlerin oranı %46,
● Fransa’ya güvensiz diyenlerin oranı %74,
● ABD’ye güvensiz diyenlerin oranı %77’dir.
Areda Survey tarafından 7-8 Haziran 2021 tarihlerinde Türkiye’de yapılan ve yukarıdaki sonuçlara yakın bulguları ortaya çıkaran bir başka ankete göre ise ankete katılanların %90’ı olası bir anlaşmazlık durumunda NATO’nun Türkiye yanında yer alacağına inanmamaktadır. Bu kişilerin %51,7’si ise NATO’nun Türkiye’yi kendi çıkarları için kullandığını düşünmektedir. Ankete katılanların %70,4’ü Türkiye’deki NATO üslerini milli güvenlik sorunu olarak ele almaktadır.[14] Bu sonuçlardan örgütün varoluşsal problemleri olduğu bir kez daha anlaşılmaktadır. Konunun güvensizlik temelinde güvenlik alanına örnek olarak 2011 yılında başlayarak günümüzde hala devam etmekte olan Suriye iç savaşı sırasında Türkiye’nin güney sınırının hava savunma güvenliği konusunda örgüt ile yaşadığı ikircikli durum örnek gösterilebilir. Türkiye hava savunma sorunu yaşama potansiyeline karşılık örgütten ve ABD’den MIM-104 Patriot[15] satın almayı talep etmiş ancak bu talebe net bir cevap verilmemiştir. Bu tutuma olumlu anlamda sadece İspanya karşılık vererek geçici de olsa Türkiye’nin güney sınırlarında bulunan İspanya’ya ait Patriotları geri çekmemiştir. Bu ve buna benzer problemler hem örgüt üyesi ülkelerin toplumları tarafından hem de üyelik potansiyeli bulunan ve bulunacak ülkelerin toplum ve devlet kademelerinin çekincede kalmalarına sebebiyet vereceğinden bu ikircikli durumlara örgütün ciddi anlamda eğilmesi gerekmektedir.
Fırsatlar ve Riskler
Türkiye müttefiklik sorumluluklarını yerine getirirken müttefiklik ilişkisi gerektiğinde karşılıklı fedakarlığı da içerir. Balkanlardaki IFOR[16] SFOR[17] KFOR’dan [18] Afganistan’daki ISAF’a,[19] Güneydoğu Avrupa Tugayı’ndan Irak’taki Eğitim Misyonu’na, Karadeniz, Ege, Akdeniz ve Afrika Boynuzu’ndaki deniz ortak görev gücünden Baltık bölgesindeki havadan keşif operasyonlarına kadar birçok güvenlik sorunu karşısında “yükün paylaşımı” prensibine uygun olarak yapmış olduğu katkıları İttifak tarafından daha fazla karşılık görmelidir.[20] Bu gerçekleştirildiği ve Türkiye’nin hak ettiği müttefiklik imkanları sağlandığı takdirde tarihsel derinlik coğrafyası olarak asırlardır söz ve değer sahibi olduğu Anadolu merkezli; Balkanlar, Ortadoğu, Afrika, Avrasya bütünlüğünde NATO ittifakı olumlu bir imajı yakalamış, bunun sonucunda örgütün kuruluş ve varoluş amacı olan dünya barışı hedefine çok büyük bir adımla yaklaşabilecektir. Elbette bölgesel ve konjonktürel farklılıklar, beklenmedik durum ve olaylar yaşanacaktır ancak barış ve işbirliği eksenli ilerlemeler büyük oranda sorunlara çözüm bulabilecektir. Afganistan gibi problemli bir coğrafyada NATO içerisinde görev yapan Türkiye birliklerine bölge halkının yaklaşımı ve buna karşılık örgütün diğer üyelerinin birliklerine karşı halkın yaklaşımı bu tezi destekler nitelikte gelişmeler ve yaşanmış olaylardır. Bunun yanında tarihsel derinlik coğrafyasında Türkiye’nin olumlu imajı tüm dünya tarafından birçok durumda ve olayda görülmüştür. Tüm bu olumlu potansiyele karşılık hak ettiği değeri bulamaması hem Türkiye’nin hem de dost bölgelerinin örgüt faaliyet ve hedeflerinde gerekli işbirliğini göstermemesine, bu da örgütün hedeflediği kapsam ve hedef genişliği isteğini hiçbir zaman gerçekleştirememesine sebep olabilir. 2011 yılından günümüze devam eden Suriye iç savaşının doğurduğu mülteci sorunu tüm dünyayı ciddi güvenlik ve demografi riskleri ile karşı karşıya bırakmış, bunun dışında 2021 yılından günümüze devam eden Afganistan siyasi krizi ve beraberindeki mülteci sorunu başta Türkiye olmak üzere tüm örgüt üyesi devletleri ciddi oranda etkilemiştir. Bu iki ülke (Suriye ve Afganistan) güvenlik riskleri en çok Türkiye’yi etkilemiş ve NATO’nun diğer üyelerini adeta bir tampon gibi korumuştur. Tüm bu güvenlik riskleri karşısında Türkiye’nin hak ettiği desteğin tüm örgüt üyesi devletler tarafından sağlanması çekinceleri büyük oranda değiştirerek olumlu bir atmosfer yaratacaktır.
Çözüm Önerileri
NATO müttefiklik görev ve sorumluluklarının tüm üyelere eşit ve adil bir şekilde uygulanması Rusya ve diğer karşıt görüş ve tutumlara iyi bir cevap niteliği taşıyacağından dolayı ittifaka olumlu dönüşleri beraberinde getireceği kuvvetle muhtemeldir. Türkiye başta olmak üzere örgüte üye ülkelere NATO’nun katkıları, gelecek vaatleri ciddi anlamda tüm dünyaya her mecrada gösterilmeli ve olumlu, kapsayıcı bir yaklaşım sergilenmelidir. Yaşanacak her türlü gelişmeye karşılık müttefiklerin olumlu ve eşit bir biçimde görüş ve önerilerini sunabilecekleri demokratik bir ortam hazırlanmalı ve tek sesli bir yapıya dönüşülmelidir. Üyelerin ortak paydada tam bir koordinasyon ve fedakarlık çerçevesinde başta terör olmak üzere savunma, güvenlik, işbirliği, uzay çalışmaları ve güvenliği gibi temel alanlarda ortak faaliyetlerde bulunmaları geleceğe dönük artılar olarak dünyaya gösterilebilecektir. Yakın dönemde yaşanan başta Suriye ve Afganistan sorunları olmak üzere örgütün bu noktalara en yakın ülkesi olan Türkiye’ye ciddi anlamda destekte bulunması bölge ve sonrasında da küresel ölçekte iş bitirici, sorun çözücü bir atmosfer yaratacaktır.
Sonuç
Kurulduğu tarihten bugüne NATO, en önemli ortaklarından biri olan Türkiye ile 70 yıllık köklü bir geçmişe sahip olarak ciddi sorunları beraber omuzlamıştır. Örgüte karşı Türkiye, tüm sorumluluklarını büyük bir özgüven ve ciddiyetle yerine getirmiş bu da ilerleyen dönemlerde tarafların güven temelli bir atmosfer potansiyelini vaad eder bir görüntü sunmalarına sebebiyet vermiştir. Türkiye’nin tarihi derinlikteki hakim coğrafyalarında (Anadolu merkezli; Balkanlar, Ortadoğu, Afrika, Avrasya) NATO ve dünyanın tüm güvenlik sorunlarına karşılık güçlü bir güvenlik ortamı yaratmak isteniyorsa bunun yolu Türkiye’nin hak ettiği ortaklık yükümlülüklerini örgütün sağlamasından geçmektedir. Tüm bunların yanında NATO, iç problemlerini bir an önce çözüm odaklı yaklaşım ve faaliyetlerle en kısa sürede sonlandırmalı, daha işlevsel, insani değerler merkezinde, demokratik, seküler bir atmosfer çerçevesi içerisinde geleceğe doğru ilerlemelidir.
TÜRK DEGS GÖNÜLLÜ DESTEK ARAŞTIRMACISI
FIRAT KÖSE
Kaynaklar
[1] "NATO (Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü, (İngilizce: North Atlantic Treaty Organization, NATO; Fransızca: Organisation du Traité de l'Atlantique Nord, OTAN)", Nato.int, Erişim Tarihi: Şubat, 22, 2022,https://www.nato.int/nato-welcome/index.html.
[2] "Üye Ülkeler", Nato.int, Erişim Tarihi: Şubat, 22, 2022,https://www.nato.int/. https://www.nato.int/nato-welcome/index.html.
[3] "Önemli Olaylar", Nato.int, Erişim Tarihi: Şubat, 22, 2022, https://www.nato.int/nato-welcome/index.html.
[3] Washington Antlaşması – 5. Madde: Taraflar, Kuzey Amerika'da veya Avrupa'da içlerinden bir veya daha çoğuna yöneltilecek silahlı bir saldırının hepsine yöneltilmiş bir saldırı olarak değerlendirileceği ve eğer böyle bir saldın olursa BM Yasası'nın 51. Maddesinde tanınan bireysel ya da toplu öz savunma hakkını kullanarak, Kuzey Atlantik bölgesinde güvenliği sağlamak ve korumak için bireysel olarak ve diğerleri ile birlikte, silahlı kuvvet kullanımı da dâhil olmak üzere gerekli görülen eylemlerde bulunarak saldırıya uğrayan Taraf ya da Taraflara yardımcı olacakları konusunda anlaşmışlardır. Böylesi herhangi bir saldın ve bunun sonucu olarak alınan bütün önlemler derhal Güvenlik Konseyi'ne bildirilecektir. Güvenlik Konseyi, uluslararası barış ve güvenliği sağlamak ve korumak için gerekli önlemleri aldığı zaman, bu önlemlere son verilecektir.
[4] ISAF (International Security Assistance Force‒Uluslararası Güvenlik Destek Gücü): Afganistan Savaşı sonrasında Afganistan’da kurulan NATO önderliğindeki barış gücü.
[5] Dunne, Kurki ve Smith. ‘’Uluslararası İlişkiler Teorileri’’, (Ankara, Felix Kitap, 2021), s.129,131.
[6] Dunne, Kurki ve Smith. ‘’Uluslararası İlişkiler Teorileri’’, (Ankara, Felix Kitap, 2021), s.131.
[7] "Fransa Cumhurbaşkanı Macron: NATO'nun beyin ölümü gerçekleşti", bbc.com. Erişim Tarihi: Şubat 22, 2022, https://www.google.com/amp/s/www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-50342428.amp.
[8] Dunne, Kurki ve Smith. ‘’Uluslararası İlişkiler Teorileri’’, (Ankara, Felix Kitap, 2021), s.131.
[9] "Trump: NATO üyeleri savunma harcamalarını iki katına çıkarmalı", bbc.com, Erişim Tarihi: Şubat, 22, 2022, https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-44789806.
[10] "Türkiye ile NATO arasındaki köklü ilişki", Trthaber.com, Erişim Tarihi: Şubat 22, 2022, https://www.trthaber.com/m/?news=turkiye-ile-nato-arasindaki-koklu-iliski&news_id=423982&category_id=4.
[11] "NATO Genel Bilgi Notu", mfa.gov.tr, Erişim Tarihi: Şubat 22, 2022, https://www.mfa.gov.tr/data/nato-bilgi--notu.pdf.
[12] Bilge-Criss, Nur, “Türkiye-NATO İttifakının Tarihsel Boyutu”, Uluslararası İlişkiler, Cilt 9, Sayı 34 (Yaz 2012), s. 1-28.
[13] Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, 3 Cilt, Ali Sevin, M. Akif Tural ve İzzet Öztoprak (Der.), Ankara, Atatürk Araştırma Merkezi, 2006, www.atam.gov.tr (Erişim Tarihi, 22 Şubat 2022), TBMM 3. Dönem 2. Toplantı Yılını Açış Konuşması, 1 Kasım 1928.
[14] "Türkiye-NATO İlişkileri: Güvensizlik Temelinde Müttefiklik", ankasam.org, Erişim Tarihi: Şubat 22, 2022, https://www.ankasam.org/turkiye-nato-iliskileri-guvensizlik-temelinde-muttefiklik/.
[15] MIM-104 Patriot (Phased-Array TRacking and Intercept Of Target), ABD Raytheon Company yapımı uçaksavar füzesidir.
[16] IFOR (Implementation Force‒Uygulama Gücü): Bosna Hersek’te görev yapan NATO önderliğindeki çok uluslu barış gücü.
[17] SFOR (Stabilization Force‒İstikrar Gücü): Bosna Savaşı’ndan sonra Bosna Hersek’e gönderilen NATO önderliğindeki barış gücü.
[18] KFOR (Kosovo Force‒Kosova Gücü): Kosova’nın güvenliğini sağlamakla görevli NATO önderliğindeki barış gücü.
[19] ISAF (International Security Assistance Force‒Uluslararası Güvenlik Destek Gücü): Afganistan Savaşı sonrasında Afganistan’da kurulan NATO önderliğindeki barış gücü.
[20] Kibaroğlu, Mustafa. "Türkiye-NATO İlişkileri" SETA, 195 (2017): 18-19.