Adalar Denizinde karasuları konusunun “Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Konferans Görüşmelerinde” Yunanistan ve diğer devletlerinin tutumları ile değerlendirilmesi

Sosyal Medyada Paylaş!

Eyüp Atak

Adalar denizi, Yunanistan'ın tarihten süregelen yayılmacı politikasından doğan karasularını artırma talepleri nedeniyle Lozan'da kurulan statükonun toptan sarsılma tehlikesi ile karşı karşıyadır. Buna karşılık Türkiye, Adalar denizinde tüm hukuki ve diplomatik enstrümanlarıyla ikili ve uluslararası anlaşmalarla kurulan statükonun devamından yanadır.

1923 yılı Lozan Barış Antlaşmasında “İşbu anlaşmada tersine bir hüküm olmadıkça, deniz sınırları kıyıdan üç milden aşağı uzaklıktaki ada ve adacıkları kapsar.”¹ ve “Asya kıyısından üç milden az uzaklıkta bulunan Adalar, işbu Anlaşmada tersine hüküm olmadıkça, Türkiye egemenliği altında kalacaktır.”² denilmektedir. Bununla birlikte dönemin dünya siyaseti ve denizlerinde etkin; bir kısmı “Lozan görüşmelerinde”, bir kısmı “Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Konferansında” diğer bir kısmı ise her ikisinde olan “Avustralya, Amerika Birleşik Devletleri, Belçika, Birleşik Krallık, Çin, Danimarka, Fransa, Japonya, Kanada, Yeni Zelanda…” gibi devletler de karasuların 3 mil olarak belirlemişlerdi. Daha sonra değineceğimiz üzere bu minvalde uygulama, görüş ve çalışmalarda bulunmuşlardır³. Böylece Adalar Denizinde de karasuları genişliği 3 mil olarak uygulanmıştır. 1930 tarihinde Türk-Yunan Dostluk antlaşması imzalanmış⁴, balkanlarda statükonun muhafazasına dair bu girişimlerin sonucu olarak 1934 tarihinde Türkiye, Yunanistan, Yugoslavya ve Romanya Balkan Paktı’nı imzaladılar⁵. Ancak tüm bu anlaşmalar ve bölgesel işbirlikleri Yunan revizyonizmine çok dayanamamıştır. O yıllarda Türkiye, Hatay’ın anavatana katılması ve boğazların statüsü ile ilgilenmekteydi. Yunanistan, ilk fırsatta gerçek niyetini ortaya koymuş 1936 yılında bölgede karasularını 6 mile çıkarmıştır. Adalar Denizinde %72 olan açık deniz oranı %50’nin altına düşmüştür. Yunanistan bu hamlesi ile yaklaşık %25’lik bir deniz alanı kazanarak Adalar Denizindeki payını %43,68 yani yaklaşık yarısına çıkarmıştır⁶.

1990’lı yıllarda Yunanistan, Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesini(BMDHS) dayanak göstererek karasularını 6 milin üzerine çıkarmayı gündeme getirmiştir. Ancak böyle birşeyin varlığı halinde sadece 1 mil artırıldığında dahi açık denizlerin %13’ü Yunanistan lehine yer değiştiriyor⁷. 12 mile çıkarması halinde ise Adalar Denizinin %72'sini karasularına katmış olacaktır⁸. BMDHS’nin 3. maddesinde: “Esas hatlardan itibaren 12 deniz milini geçemez” denilmektedir. Yunan Hükümeti art niyetli bir şekilde 12 mili mutlak bir hak gibi öne sürmektedir. Ancak maddenin lafzından açık bir şekilde anlaşıldığı üzere 12 deniz mili, azami miktarı belirtmek için kullanılmıştır. Esas hat ile maksimum nokta arasında “aralık ilgisi” kurmuştur. Yunanistan, “A verbis legis non est recedendum(Kanun sözünden uzaklaşılmamalıdır.)” ve “İnterpretatio cessat in claris(Açıklık durumunda yorum yapılamaz.)” gibi en temel hukuk ilkelerini çiğnemektedir. Adalar Denizinin kendine özgü yapısı ve koşulları vardır. Bu bölgedeki uygulamalar yukarıda belirttiğimiz gibi özel anlaşmalarla belirlenmiştir. Hukukun temel ilkelerinden “Lex specialis derogat legi generali” ilkesi: “özel anlaşmalar, genel anlaşmaları ilga eder” demektedir. Uluslararası genel kaidelerin konulduğu bir anlaşma böylesine kendine özgü bölge de dikte edilemez. Nitekim söz konusu BMDHS’nin 122. maddesindeki kriterlere göre Adalar Denizi, “yarı kapalı deniz” statüsündedir. 123. madde de yarı kapalı denizlerde statükonun genel kaideler ile değil, işbirliği ile kurulacağını söylemektedir. Sözleşme madde 300’de “hakların iyi niyet ile kazanabileceğini ve hakkın dürüst bir şekilde kullanılmasını, hakkın kötüye kullanılma yasağını” belirtmektedir. Burada atfı yapılan ilke ulusal ve uluslararası hukukun pek çok başlıkta mihenk taşıdır. Yunanistan taleplerini uluslararası hukuk ve hukukun temel ilkelerini yerle bir ederek ortaya koyduğu aşikardır. Ayrıca Türkiye, Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesine imzacısı, tarafı değildir. Kanımız ve araştırmalarımızca bir devletin herhangi bir sözleşmeye taraf olduğunu ileri sürerek, sözleşmeye taraf dahi olmayan bir devlete; sözleşmenin de ilkelerine aykırı bir şekilde sözleşmeden doğan bir hakkının olduğunu öne sürmesi şeklinde dünyada örneği yoktur.

1995’te karasularını artırma yönünde eylem ve söylemlerini zirveye ulaştırması, elbette öne sürülen taleplerin Türkiye tarafından kabulünün imkansız olması neticesinde TBMM, Yunanistan'ın karasularını 6 milin üzerine çıkarması halinde hükümete askeri tedbirlerde dahil her türlü yetkiyi veren bir bildiri ilan etti⁹.

2017 yılında ise dönemin Yunanistan Dışişleri Bakanı tarafından yapılan açıklamada; Adriyatik’ten başlayarak karasularının 6 Deniz milinden 12 deniz miline çıkarılması ve sonrasında MEB ilan edilmesinin planlandığı bilgisi paylaşılmıştır¹⁰. Zamanın Başbakanı Çipras ve Dışişleri Bakanı Kotzias karasularını arttırma politikası hakkında birlikte açıklama yaparak “strateji değil, taktik değiştirdik” demişlerdir¹¹.

Günümüzde Yunan Dışişleri Bakanı Dendias: “Türkiye, uluslararası deniz hukukuyla ilgili BM sözleşmesini kabul etmiyor. Ancak bu sözleşme AB tarafından onaylandığı için artık Avrupa müktesebatının bir parçasını teşkil etmekte." dedi¹². Kademeli karasularını artırma politikasından sonra Yunan Başbakan Miçotakis ise “Diğer denizlerde de karasuyumuzu 12 deniz miline çıkarma hakkımızı saklı tutuyoruz" diyerek Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi (BMDHS)'ne uygun olduğunu savundu¹³. ABD, Fransa vb. devletlerde Yunanistan’ın karasularını artırma ile ilgili gizliden ve açıktan desteklerini ifade etmektedirler. Yunanistan ve peyklik yaptığı devletler son zamanlarda giderek artan yoğunlukta söylem ve desteklerini artırmıştır. Öne sürülen taleplerin zaten hukuki mesnetten yoksun olduğunu yukarıda ifade ettik. Yunanistan’ın tezlerinin çürütülmesi esası ile ilgili daha derin ve detaylı birçok çalışmayı başta Türk DEGS araştırmalarında olmak üzere ve akademik dünyamızda bulmak mümkündür.

Karasuları ile ilgili taleplerinde esas kaynak olarak “Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi” göstermektedir. Sözleşme metni herkes tarafından bilinen erişilebilen bir kaynaktır. Temel kullandığımız hukuki argümanlardan farklı olarak Yunanistan ve peyklik yaptığı devletlerin BMDHS'nin gelişim aşamalarında dile getirdikleri söylemleri ile de çürütmek mümkündür. Sözleşmenin öncesinde, oluşturulma aşamasında katılımcı devletlerin; taslak metne sundukları teklif, tartışma, konuşmalar ve maddelerin gerekçelerini de incelememiz mümkündür. Böyle bir inceleme için tabiatı gereği “Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Konferans” görüşmelerine bakmamız gerekir. Bu konuda en önemli kaynak "Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Konferans Görüşmeleri"dir. 1959 yılında Dr. İlhan LÜTEM görüşmeler esnasında toplantı tutanaklarını toplamış pek çok da uluslararası kayıtlara da atıf yapmıştır.

1958 yılında Şubat-Nisan aylarında Cenevre'de “Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Konferansı” gerçekleşmiştir. 85 civarı devletin temsilcisi katılmıştır. Konferans Uluslararası ve Deniz Hukukunu taknin amacı taşımaktadır. Konferansta kabul edilen sözleşmeler: “Karasuları ve Bitişik Bölge Sözleşmesi, Açık Deniz Sözleşmesi, Balıkçılık ve Açık denizlerin biyolojik kaynaklarının muhafazası sözleşmesi, Kıta Eşiği Sözleşmesi”dir. Farklı konuları görüşmek üzere beş komisyon kurulmuştur. Birinci komisyon “Karasuları ve Bitişik Bölge” konusunu ele almıştır. Birinci komisyonun başkanı Avustralya’dan K.H. Bailey, as-başkanı Şili’den S.G. Olivos ve raportörü Ukrayna S.S.C’den V. M. Koretsy’dir. Devlet Hukuku Komisyonu bir tasara oluşturmuş. Sonra görüşmelere geçilmiştir. Genel görüşmelerde ülkeler fikirlerini ortaya koymuş sonra sıra ile maddeler hakkında esas görüşmelere geçilmiştir¹⁴.

Genel görüşmede ilk olarak İngiltere temsilcisi Sir Reginald Manningham-Buller’in görüşlerini ifade edelim: “Devletler hukuku komisyonu karasularının genişliğini 12 milden öteye uzatmayı terviç etmemek sureti ile doğru davranmakla beraber hukuki bakımından şüpheye mahal bırakmayacak surette genişliğin 3 mil olduğunu belirtseydi daha iyi olurdu. Konferans genişlik meselesini incelerken 3 millik kaidenin umumen kabul edilmiş bir husus olduğunu hareket noktası olarak almalıdır. 3 millik sınırın tek taraflı olarak genişletilmesi yönündeki beyanların bunları kabul etmeyenleri bağlamaması icab eder. Diğer taraftan devletler hukukunun karasularının genişliğini azami bir hat tanımadığı fikrine iştirak etmeye imkan yoktur. Karasularının genişliği devletler hukukuna isnat edecek ise bu hukukun azami bir hat tespiti ile gerekir. Yegane tarihi hat 3 mildir.” demektedir¹⁵.

Hollanda temsilcisi J.W.H. Verzijl: “Karasularının genişliği konusunda 3 millik kaide mecburi olma vasfını hiçbir zaman kaybetmemiştir. Hiçbir devlet daha büyük bir genişlik kabule mecbur değildir.”

Portekiz temsilcisi Boavida: “Sahildar devletin kendi sularını hudutlandırma bakımından münhasır hakka sahip olduğuna şüphe yoktur. Ancak böyle bir sınırlandırmada bulunurken sair devletlerin menfaatlerini göz önünde tutmak gerekir. Zararsız geçiş müessesesi zaten mevcuttur deyip bu sebeple genişliği artırmanın mahsuru yoktur iddiası doğru değildir.”¹⁶

Fransa temsilcisi Gros: “ 3 millik hududun niçin terk edilmesi gerektiğini Fransız hükümeti anlamamaktadır. 3 millik sınır makuldür ve Fransız delegasyonu bu sınırı müdafaa edecektir. Bazı delegeler Devletler hukuku komisyonunun hazırladığı tasarının 3 maddesinde 12 mile kadar uzatmanın kabul edilmiş olduğunu belirtmişlerdir. Hakikatte komisyon devletlerin bu konudaki tatbiklerinin tahavvül ettiğini ve bazı devletlerin geleneksel 3 milden daha uzun bir sınır iddiasında bulunduklarını müşahede etmektedir. Meşrutiyet meselesi isteyerek açık bırakılmıştır ve konferans da halledilecektir. 3 mil kaidesi aleyhine öne sürülen iddialar hukuki mesnetten mahrumdur. Hiçbir devlet tek taraflı beyan ile egemenliğini açık denizlerin bazı kısımlarına teşmil edemez ve bu teşmil keyfiyetini sarahaten tanımamış olan devletlerin bununla bağlı oldukları iddiasını öne süremez.”¹⁷

Yunanistan temsilcisi Krispis: “12. maddenin 2. ve 3. paragrafları açık denizler serbestliğini ihlal eder mahiyette olduklarından kaldırılmaları gerekir. 66. madde ancak karasularının hududu dar olarak kabul edildiği takdirde bir mana ifade edebilir. Her ne kadar Yunan karasuları kanunla 6 mil olarak ilan edilmiş ise de Yunanistan 3 millik hududa sadıktır. 3 millik hudut hakkında umumi anlaşma vuku bulduğu takdirde bu genişliği rücu edecektir. Yunanistan karasularını 12 mile çıkardığı takdirde bütün Ege denizi'ni milletlerarası seyrü sefere kapamış olacaktır.”¹⁸

Japonya temsilcisi Ohye: “Karasuları rejimi Devletler hukuku sahasına gider ve genişliği ancak bu hukuk tarafından tespit edilebilir. Bu sebeple devletlerin genişliği tek taraflı olarak tespit etmeleri muteber değildir, bu kabul edildiği takdirde kaçınılmaz surette anarşi doğar. Japon hükümeti devletlerin çoğunluğu tarafından kabul edilmiş ve tatbikatta birçok milletlerarası anlaşmada ifadesini bulan 3 millik sınırın devletler hukukunun yerleşmiş bir kaidesi olduğu ve bu sınır dışındaki iddiaların umumen kabul edilemeyeceği fikrindedir.”¹⁹

ABD temsilcisi Dean: “3 mil kaidesinin bir faydası gemicilik bakımından daha emin olmasıdır. Karasuları 12 mile uzatıldığı takdirde birçok güçlüklerle karşılaşılır. Amerikan hükümeti 3 mil kaidesinin devletler hukukunun yerleşmiş bir kaidesi olduğuna inanmış olup bu mesafe üzerinde büyük çoğunlukta anlaşmış vaziyettedir. Karasularında tek taraflı genişletmek iddiaları devletler hukukunun desteğini haiz olmadığı gibi bütün cihan tarafından kabul edilmiş olan denizlerin serbestliği prensibi ile de çatışmaktadır.”²⁰

İsrail temsilcisi Comay: “Akdeniz'de bazı devletlerin 3 mili kabul etmelerine mukabil diğerleri 6 mili kabul etmişlerdir. İsrail'de uymak için ve istemeyerek 6 mili kabul etmiştir. Bu konferans esnasında vaziyete göre karar verecektir. Hiçbir devletin sair devletlerin ve milletlerarası topluluğun haklarını nazara almaksızın sahil sularını 12 mile kadar uzatarak açık denizin bir kısmına sahip çıkmaya hakkı yoktur. Bir devletin milletlerarası mahiyet arz eden bir körfezde karasularının hududunu genişletmeye ve bu nevi bir körfezde zararsız geçişe mani olmaya hakkı bulunmamak icab eder. Akabe Körfezi böyle bir Körfez olup sahilleri 4 bağımsız devlete yani Mısır İsrail Ürdün ve Suudi Arabistan'a aittir.”²¹

Türkiye temsilcisi Necmettin Tuncel: “Türkiye umum tarafından kabul edildiği takdirde 3 millik hududu benimsemeye hazırdır. Bu bakımından Türkiye'nin durumu hususi bir mahiyet arz etmektedir. Sovyetler Birliği Romanya ve Bulgaristan 12 millik Yunanistan ve Suriye 6 millik hudut kabul etmişlerdir. Genel bir kaide kabul edilmediği takdirde Devletler hukuku müsade ettiğine göre Türkiye mütekabiliyet prensibini öne sürmek hakkına haiz olacaktır.”²²

Almanya Federal Cumhuriyeti Temsilcisi Pfeiffer: “Federal Almanya karasularının genişliğinin prensip bakımından 3 mil olduğunu ve bu kaidenin uzun zaman münakaşa edilmeksizin yegane kaide olduğunu kabul etmektedir.”²³

Kanada temsilcisi Drew: “Her devletin istediği anda karasularının genişliğini 3 ile 12 mil arasında tespitte serbest olması hukuki bakımdan anarşiye müncer olacaktır.”²⁴  

Devletler Hukuku Komisyon Raportörü François’in Demecinden: “Komisyon Deniz hukukunda zaten mevcut özel sözleşmelerin bu sözleşmeleri taraf olan devletlerin karşılıklı münasebetlerinde tatbik edilen hükümlerine dokunmadığını kabul etmiştir. Bunun gibi Türk delegasyonunun bahsini ettiği Karadeniz ve Çanakkale boğazlarını düzenleyen sözleşme tasarım maddeleri ile ihlal edilmemiştir.”²⁵

İngiliz temsilci “yegane tarihi hattın 3 mil olduğunu söyleyip bunun herkesçe kabul edilmesi gereken genel bir kaide olması gerektiğini, 3 millik karasuyun tek taraflı olarak genişletilmesinin kabul etmeyen karşı tarafı bağlamayacağını”, Hollanda temsilcisi “ 3 millik kaide mecburidir. Hiçbir devlet daha büyük genişliği kabul etmeye mecbur değildir”, Portekiz temsilcisi “karasuyu artırırken karşı devletin menfaatinin göz önünde bulundurulması gerektiğini ve zaten zarar geçiş hakkı var bu sebeple artırmanın sakıncası yok demenin doğru olmadığı”, Fransa temsilcisi “3 milin makul olduğunu aksini anlamadığı ve sonuna kadar savunacağını, 3 milin aleyhine görüş verenlerin hukuken mesnetsiz olduğunu, hiçbir devletin tek taraflı karasuyunu artıramayacağını karşısındaki açıkça tanımayan devletinde bununla bağlı olduğunu söyleyemez” Japon temsilci “3 millik kaidenin doğru olduğunu ve tek taraflı karasularını artırmanın anarşi doğuracağını”, İsrail temsilcisi “istemeden de olsa mütekabiliyet diyerek 6 mil kullandığını, konferans kararına göre düşürebileceğinin imasında bulunuyor, Akabe körfezindeki kullandığı açık denizi kast ederek ve biraz da denize açılmasının engellenmesinden endişe ederek hiçbir devletin karasuyunu karşı devletlerin rızasını almadan 12 mile çıkararak açık denizin bir kısmına sahip çıkmaya ve diğer devletlere kapatmaya hakkı yoktur.”, Türkiye temsilcisi “3 millik hududu benimsemeye hazır olduğunu” Alman Federal Cumhuriyeti temsilcisi “3 milin yegane kaide olduğu”, Kanada temsilcisi “12 mile kadar olmasının anarşiye neden olacağını” beyan etmişlerdir.

ABD ve peyki Yunanistan’a elbette ayrı vermek gerekir.

Yunan temsilci kanunla 6 mile çıkardıklarını ancak 3 mile sadık olduklarını ve 3 mile düşürebileceklerini söylüyor. 3 milde sakınca görmedikleri gibi desteklediğini ifade ediyor. Hatta konferans neticesinde 3 mil değilde 12 mil kararı alındığı takdirde Adalar denizinin milletlerarası seyrü sefere kapanacağını söylüyor. Bunun da açık deniz serbestisini ihlal edeceğini beyan ediyor. Madde 12’nin düzenlenmesi yönünde görüş verip aksinin benzer şekilde açık deniz serbestisini ihlal edeceğini söylemektedir. 12. maddenin 2. ve 3. paragrafında karasuları arasında kalan iki mili aşmayan serbest deniz alanı kalırsa sahildar devletlerde bu alanı çevreliyor ise aralarında anlaşıp paylaşabilir yada tek bir devlet tarafından çevrelenmiş olsa bile devletlerin karasularına katmaması gerektiğini görüşünü savunuyor. Hassasiyetlerinden açık denizlere verdikleri önemi anlıyoruz. Aynı hassasiyeti günümüzde Türkiye’de taşımaktadır. Burada görüşlerini verdiğimiz temsilci Türkiyenin veya dost Azerbaycan’ın, Pakistan'ın temsilcisi değildir. Karasularını Adalar Denizinde 3 milden 6 mile çıkaran, bugün ise 6 milin üzerine çıkarmayı amaç edinmiş, Türkiye’yi sahillerine kapatmakta mahzur görmeyen hatta bırakırsanız karasularını Türkiyenin caddelerinden geçirecek olan, Adalar Denizinin %72’ni ele geçirmeye çalışan Yunanistan söylemektedir. Bunu söylediği yerde kendisine dayanak olarak gördüğü BMDHS’nin hazırlandığı konferanstır.

ABD’nin temsilcisi, 3 milin kaide olması gerektiği ve daha yararlı olacağı, 12 milin bir takım sıkıntılar doğuracağı, karasularının tek taraflı olarak arttırılamayacağı ve tüm dünyaca kabul edilen deniz serbestisini engelleyeceğini söylemektedir. Amerikan delegasyonu birinci oturumun sonunda konferansa 3 millik hududa inanarak geldiğini bu inancı hala muhafaza ettiğini söylemiştir. Yunanistan’a Adalar Denizinde talepleri konusunda en büyük desteği verenlerin en başında ABD’dir. Ancak şuan geçmiş kayıtlardan görüyoruz ki ABD’nin Yunanistan’ın hukuksuzluğuna verdiği destek yine ABD resmi yetkililerince Türkiye tarafından konuşmaya gerek kalmaksızın, sadece belirterek ya da hatırlatılarak hukuki mesnetten yoksun olduğu ikrar edilmiştir.

Genel görüşme bittikten sonra maddelerin teker teker yorumlanmasına, düzenlenme taleplerine ve oylanmasına geçilmiştir. Burada da ele alacağımız 3. madde vardır.

Madde 3’ün taslağı : “Komisyon karasularının sınırlandırılması konusunda milletlerarası tatbikatın yeknesak olmadığını kabul eder. Komisyon karasularının 12 milden öteye uzatılmasına devletler hukukunun müsait olmadığı düşüncesindedir. Komisyon bu sınır berisindeki karasularının genişliği hakkında herhangi bir karar almayarak bir taraftan birçok devletlerin 3 milden fazla genişlik kabul etmiş olduklarını diğer taraftan da birçok devletlerin kendi karasuları daha az bir genişlikte ise böyle bir genişliği kabul etmediklerinin müşahede eylemiştir. Komisyon karasuları genişliğinin milletlerarası bir konferansta tespit edilmesi gerektiği fikrindedir.” ²⁶

Madde 3’ün aleyhine Yunanistan teklifi:

"Karasuları 4. ve 5. maddeler hükümleri gereğince çizilecek esas hattan itibaren 3 deniz miline kadar uzar.”

Yunanistan temsilcisi Krispis, 3 mil aleyhine ileri sürülen mütalalar ile ikna olmadığını ve meskur hududun milletler arası topluluğun menfaatlerini diğerlerini nispetle daha iyi sağladığını söylemiştir.” Japon temsilci teklifte Yunanistan'ı desteklemiştir.

Uluslararası topluluğun menfaatine daha uygun görüp, 3 mil aleyhine ikna olamayıp; Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku sözleşmesinde karasularının 3 deniz mili olmasını teklif etmiştir.

Madde 3 için ABD’nin teklifi:

“Karasularının genişliği 3 mildir.” 

 Yunanistan, ABD’nin bu teklifine lehde oy vermiştir.

Sonuç olarak, Bugün Türkiye’nin karşısına geçip karasularını artırmak BMDHS’ne göre hakkı olduğunu iddia eden Yunanistan ve görüşünü destekleyen devletler: “Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Konferansında karasularının 3 mil olması gerektiğini ve karasuları genişlemesinin tek taraflı ilan ve dikte edilemeyeceğini, açık denizlerin gasp edilemeyeceğini, açık denize çıkışın engellenemeyeceğini söyleyen ve savunan devletlerdir.”

Özetlediğimiz bu açıklamaların ortak noktaları belirgin şekilde gözükmektedir. Birincisi 3 milin tek kaide olması gerekliliği, ikincisi tek taraflı karasularının arttırılamayacağı, kabul etmeyenlere dikte edilemeyeceği, üçüncüsü sair devletin menfaati ve rızasının esas olması gerektiği, dördüncüsü karasularını artırmak suretiyle serbest deniz bölgelerinde hakim olup sair devletin açık denize çıkmasının engellenemeyeceği ve zarar geçişin bahane edilemeyeceğidir.

Genel görüşmeler esnasında Devletler Hukuku Komisyon Raportörü François’in konuşmasını da gözden kaçırmamak gerekir. Burada sözleşmenin özel anlaşmaların karşılıklı uygulanan hükümleri etkilemediğini, örneğin Karadeniz ve Çanakkale boğazlarındaki anlaşma denilerek atıf yapıyor. Adalar denizinde statüko karşılıklı özel bir anlaşma “Lozan” ile kurulmuştur. BMDHS bu bölgedeki uygulamayı değiştiremez ve etkileyemez.

Peki günümüzde Türkiye’ye karşı karasuları 3 milin üzerine artırıldı mı? Hatta daha üstüne artırılması tehdidi ile karşı karşıya mı? Karasularını artırma tek taraflı gerçekleştiriliyor mu? Türkiyenin menfaati ve rızası esas mıdır? Türkiye serbest denizlerini kaybetme ve sahillerinden çıkamama ile karşı karşıya mı? Türkiye’nin özel anlaşmaları gözardı edilmeye çalışılıyor mu? İşte görüldüğü gibi sağolsunlar İngiliz, Hollanda, Portekiz, Fransa, İsrail, Japon, Kanada, Yunanistan, ABD ve tabiki Türk temsilcisi Türkiye’nin Adalar denizindeki hukuki mücadelesine dayanak oluşmuşturlar. Bu fikir görüşleri Türkiye’den önce ilgili devletler ortaya koymuştur. Ancak sadece hukuken ve devletlerin beyanları ile haklı olduğumuzu ortaya koymak yeterli değildir.

BMDH Konferansında 3 millik karasuları kaidesini tekrar hatırlanmıştır. Adalar Denizinde 3 mil karasularına dönülmesi gerektiği hususu Müstafi Tümamiral Doç. Dr. Cihat YAYCI tarafından dile getirilmiştir. Sayın Yaycı, nedeni ve yöntemi ortaya şu şekilde koymuştur: “Lozanın dengesi karasularını 3 milden 6 mile çıkarılması ile zaten bozulmuştur. 6 mil üzeri için olan tezlere karşı kendimizi savunmacı pozisyondan ziyade 3 milin uygulanması yönünde harekete geçmemiz gerekmektedir.” demiştir.

Nitekim yazımızda dile getirdiğimiz fikirler ve tarihin tozlu raflarında bulduğumuz 63 yıllık kaynak kitaptan elde ettiğimiz Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Konferansı görüşmelerinde kullanılan ifadeler bu düşüncedeki haklılığını güçlü bir şekilde tasdik etmiştir.

16 Ekim 2022

Eyüp ATAK

Duatepe/ANKARA