Alfred Thayer Mahan ve Deniz Gücünün Önemi (Şafak Yıldırım)

Sosyal Medyada Paylaş!

Alfred Thayer Mahan ve Deniz Gücünün Önemi

TÜRK DEGS Araştırmacısı Şafak Yıldırım

Deniz gücü doktrininin yaygın bir tez ve pratik haline gelmesi 19. Yüzyılın sonları dayanmaktadır. Alfred Thayer Mahan’ın Deniz Gücü Teorisi de denizlerin jeopolitik önemi ve savunmadan endüstriye kadar yarattıkları değeri ortaya koyan oldukça temel bir bakış açısı ve kavrayış ortaya koymaktadır. Bu bağlamda denizlerin küresel ve bölgesel önemi çerçevesinde Mahan’ın yaklaşımına değinmek önemli bir anlayış sunacaktır. Mahan özellikle 19. Yüzyılın sonlarında yaptığı çalışmalarla Avrupa ve İngiliz deniz gücünün küresel ölçekte politik, askeri ve ekonomik önemine ışık tutmuştur.

Mahan genel çerçevede Denizi bir iletişim aracı olarak tanımlayarak denizin insanların kullanabildiği ölçüde değerli olduğuna dikkat çekmiştir. Diğer yandan güçlü bir donanmaya sahip olmanın aynı zamanda güçlü kolonileri ve ekonomik kapasiteyi de beraberinde getireceğini vurgulamıştır. Bu bağlamda Mahan deniz hakimiyetini önceleyen bir yaklaşım içerisindedir. Deniz gücü oluşturmadaki temel unsurlar ise şu şekilde karşımıza çıkmaktadır;

o   Coğrafi konum,

o   Fiziki imkanlar,

o   Nüfus,

o   Ulusun kültürel karakteri,

o   Hükümetin temel politik yaklaşımı.

Bir ülkenin deniz gücü stratejisinin yanı sıra denizlerin önemini kavrayışını da ortaya çıkaran en genel durumlar olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu bağlamda denizler ülkenin savunma, silahlanma ve strateji geliştirme yaklaşımları üzerinde ciddi nüfuz teşkil etmektedir. Denizler tarihin en erken dönemlerinden bu yana ticaret rotalarının ve medeniyetler arası iletişimin temel yapı taşları oldukları için askeri anlamda da yoğun öneme sahiptirler. Bir ülkenin savunma direnci ile ticari faaliyetleri arasında derin bir etkileşim söz konusudur. Bu bağlamda ülkenin denizler üzerindeki ticaret filolarına ya da rotasına verilecek bir zarar doğrudan o ülkenin askeri direncini de kıracaktır. Bu bağlamda değerlendirildiğinde küresel ticarette söz sahibi olan ABD, Çin ve İngiltere gibi aktörlerin büyük donanmalara da sahip oldukları ortada olan bir gerçektir. Diğer yandan bir ulusal gücün tüm unsurları birbiriyle bağlantılı durumdadır bu noktada denizler hem ulusal ticaret hem de askeri açıdan teşkil ettikleri önem nedeniyle ülke politikası ve dış ilişkileri açısından merkezi rol oynamaktadırlar. Bu manada güçlü donanmalar sadece askeri ve güvenlik bağlamında değil ülke ekonomisi ve ticaret rotaları üzerinde hakimiyet kurma noktasında da büyük bir değere sahiptir.

Tarihsel açından değerlendirildiğinde 19. Yüzyılın sonlarında özellikle Almanya ile Büyük Britanya arasındaki deniz silahlanması yarışı neticesinde Afrika ve Asya üzerindeki rekabet yoğunlaşmış, ticaret rotalarının hakimiyetine olan gereksinim daha da şiddetlenmiş ticaret filolarına yönelik büyük sermayeler ayrılmaya başlanmıştır diğer yandan I. Dünya Savaşı’nı yaratan süreçte ciddi oranda denizlerin kontrolü ve egemenliği hususundaki bu gerilimin birikmesiyle hazırlanmıştır. Diğer yandan 20. Yüzyılın başlarında ABD Başkanı Theodore Roosevelt, Mahan’ın geliştirdiği deniz stratejisi fikirlerini uyguladığı deniz politikasının merkezine oturtmuştur. Böylece ABD’yi süper güç olma noktasına getiren uygulamaların temeli de böylece kök salmaya başlamıştır. Böylece denizlerin önemi askeri- endüstriyel kompleks açısından da farkına varılan bir olgu olarak gelişmeye başlamış ve günümüzde ticaretten uluslararası ilişkilere kadar geniş bir alanda varlığını hissettiren bir nüfuz aracı durumuna gelmiştir.