AMIRAL YAYCI: “TURKIYE COK HASSAS BIR POLITIKA YURUTUYOR”

Sosyal Medyada Paylaş!

ASAM TÜRK DEGS Başkanı Doç. Dr. Cihat Yaycı, 9 Mart 2022 tarihinde TV100 ekranlarında Kerem Kırçuval’ın sunduğu 10’dan 12’ye programına konuk oldu. Yaycı, Türkiye İsrail ilişkilerine, olası bir Türkiye İsrail MEB anlaşmasına, EASTMED projesi güzergah senaryolarına, KKTC’nin tanınması adına Türkiye’nin eline fırsat geçtiğine ve Ukrayna-Rusya savaşına değindi.

 

TÜRKİYE MENFAATLERİ ÇERÇEVESİNDE DÜNYADAKİ BÜTÜN DEVLETLERLE İYİ İLİŞKİLER KURMALIDIR

 

İsrail ile ilişkilerin normalleşmesi çerçevesinde değerlendirmeler bulunan Yaycı, “Bir kere şunu söyleyelim. Biz bunu takdirle karşılıyoruz. Türkiye dünyadaki bütün devletlerle iyi ilişkiler kurmalıdır menfaatleri çerçevesinde. Biz tabii devletçi açıdan bakıyoruz. Kişiler, hükümetler gelip geçici devlet bakiidir. Yani şahısların hepsi de gelip geçicidir. O bakımdan Türkiye’nin devlet menfaatleri, millet menfaatleri çerçevesinde ilişkilerini bu şekilde geliştirmesinin ve bazı şeyleri devletin menfaati için geri plana atmış olması çok normaldir. Şimdi burada şunu ifade etmek isterim öncelikle. Bazı eleştiriler oluyor. ‘Efendim İsrail’le daha önce Türkiye’nin arası kötüydü şimdi niye düzeldi?’ Ya düzelecek. Niye kötü diye eleştirenlerin şimdi görüşülmesi eleştirmesini de anlamış değilim. Mısırla mesela. Mısırla daha önce niye görüşülmüyor denilirken şimdi niye görüşülüyor demelerini de kabul etmek mümkün değil. Keşke daha önceden görüşülseydi demek lazımdır aslında. Yani netice itibariyle bunlar iyi gelişmelerdir.” ifadelerini kullandı.

 

EASTMED PROJESİ İPTAL OLMADI. EASTMED PROJESİNİN O GÜZERGAHI İPTAL OLDU.

 

EASTMED projesinin aslında iptal olmadığını, EASTMED projesinin güzergahının iptal olduğunu belirten Yaycı, “Türkiye büyük bir devlettir. Bunu açıklıkla söylemek lazımdır. Türkiye Doğu Akdeniz’de değil, Akdeniz’de en uzun kıyıya sahip devlettir. Ve Türkiye olmadan Akdeniz’de hiçbir şey olmaz. Doğu Akdeniz’de hele hele hiçbir şey olmaz. Bunun hepsi görüldü. EASTMED projesinin biliyorsunuz o güzergahından vazgeçildi. Neden vazgeçildi? Burada iki neden var. Birinci neden görünürdeki neden. Ekonomik olmadığı konusu. Görünmeyen nedense şu. Türkiye burada net bir duruş gösterdi. Dedi ki sen bu boru hattını geçirebilirsin arkadaş. Ancak boru hattını geçirirken BMDHS’ye göre güzergahı benden almalısın. Benim öngördüğüm MEB’den ya da kıta sahanlığımdan bu boru hattı geçecekse güzergahı, rotayı benden almak durumundasın. Yani bana söylemek durumundasın. Ben bunu uygun görürüm ya da şuradan geçir derim. Ama bunu yaparsan ben sana engel olmam demiştir. Türkiye EASTMED boru hattına engel olmamıştır. Sadece Türkiye hükümranlık hakkı çerçevesinde bu görüşü bildirmiştir. Ama Yunan-Rum ikilisinin inadı nedeniyle bu proje maalesef gerçekleşmemiştir onlar açısından. Çünkü Yunan-Rum ikilisi asla ve katta Türkiye’den böyle bir güzergâh talebinde bulunmayacak, onun onayı alınmayacak demiştir. Şimdi burada kitlenmiştir. Kitlenince ABD çok açıkça şunu söylemiştir. Güvenlik sorunu doğuruyor, huzursuzluk doğuruyor burada sıkıntı doğuruyor, problem çıkartıyor bu projenin bu hali demiştir. Şimdi o zaman EASTMED projesi aslında iptal olmadı. EASTMED projesinin o güzergahı iptal oldu. Şimdi başka güzergahlara bakılıyor. Şimdi bu güzergahlardan en fizibil olanı Kıbrıs adasının Doğu’sunda Türkiye üzerinden boru hatlarına bağlanarak Avrupa’ya gazın aktarılması. Şimdi Rusya-Ukrayna savaşı nedeniyle Rusya’ya gaz bağımlılığını azaltmak isteyen Avrupa, mutlaka başka kaynaklara ihtiyaç duyacak. Ben burada diyorum ki bir grand strateji kuralım. Madem böyle menfaat zorlaması var ve bizde o zaman menfaatlerimizde ortak bir zemin bulalım. Ve bizim bütün amacımız şu değil mi aslında. KKTC’nin güçlendirilmesi, Doğu Akdeniz’deki deniz yetki alanlarımızın tanınmasıdır. Şimdi o zaman şunu demek lazımdır. Madem Doğu’dan geçecek, KKTC’nin deniz yetki alanını müstakil bir devlet olarak belirleyelim. Diyelim ki burasının temsilcisi GKRY değildir. Burası aslında KKTC’nin MEB’idir. KKTC MEB ilan etsin. Nasıl MEB ilan etsin? Zaten ruhsat sahalarıyla ki o ruhsat sahalarının belirlenmesinde benim haritalarım kullanılmıştır. Bu ruhsat sahalarında MEB ilan etsin KKTC ve Avrupa’ya taşınacak bu gaz için KKTC’den bu sefer onay alınsın. Biz tek taraflı olarak bunları yapmamalıyız. Yani şöyle düşünmemeliyiz. Bazılarının aklına şu gelir. ‘Efendim ya sizden, aman işte buradan geçsin. Niye KKTC’yi karıştırıp da işi yokuşa sürüyorsunuz?’ Ya bu devlet yönetimi böyledir. Senin âlî menfaatin ne gerektiriyorsa onu yapacaksın. Şimdi böyle bir fırsat ele geçtiyse, böyle bir top ayağa geldiyse bu şutu çekeceksin. Bundan daha iyi fırsat olmaz. Çünkü eğer burada KKTC’den izin alınmazsa o zaman biz ayağımıza sıkarız… GKRY’den izin alınmış olur… Yani o kadar kritik bir durumdur. Bir de bunu kazanca çevirmeliyiz. Kazan kazan yapmalıyız. Hem onlar kazanmalı hem biz kazanmalıyız.” dedi.

 

GÜNLÜK HESAPLARLA ASIRLIK KAYIPLARA NEDEN OLUNMAMALIDIR

 

Açıklamalarına boru hattından sanmasın ki halkımız gelir falan elde edeceğiz diyerek devam eden Yaycı, “Boru hatlarından öyle gelir melir elde edilmiyor. Onu da söyleyeyim. Boru hatlarından elde edilen gelirin en fazla Bakü-Tiflis-Ceyhan boru hattıdır. 50 milyonla 100 milyon arasında bir gelir elde edilir yıllık olarak. Bakü-Tiflis-Ceyhan boru hattıyla bu boru hattı da kıyaslanmaz. Yani İsrail’den gelecek gazın, GKRY’den gelecek gazın ‘ya bize buradan gelir gelecek, bak zora sokma, Cihat Amiralim sende zora sokuyorsun, zaten maddi şeylere ihtiyacımız var, onun içinde zora sokmayalım şimdi biz bunu böyle günlük hesaplarla asırlık kayıplara neden olabilecek şekilde günlük menfaatimizi düşünelim’ diyen varsa çok yanılır! Burada bizim ayağımıza top geldi. KKTC’yi tanıtma hakkı geldi. GKRY’yi yok saydırma topu geldi ayağımıza. Bizim burada Akdeniz’de çok önemli bir kart elimize geçiyor. Bu kartı iyi değerlendirmemiz lazım. Bu birincisi. İkincisi ben bir makale yazmıştım. 2012 yılında. Libya makalesini yazdıktan sonra. Demiştim ki ‘Libya ile anlaşmanın yapıldığını var sayalım. Ki o zaman Sn. Cumhurbaşkanı Başbakan iken Libya’ya gitmişti, Kaddafi ile anlaşmıştı, tam işler yoluna girerken Kaddafi devrilmişti. Ki Libya anlaşması o zaman imzalanacaktı aslında. Fakat olmadı. Ben olmayınca vazgeçmeyelim dedim. Dedim ki kendi kendime… Eğer Libya anlaşması imzalanmış olsaydı bundan sonra hal tarzımız nasıl olması lazımdı. Biz ne yapmalıydık? İşte orada 2012 Türkiye ile İsrail arasında aynı Libya hattı gibi… Yani bazıları hiç bilmeden işte ‘efendim dışişleri bakanlığı harita yayınlamış, o haritada İsrail ile karşılıklı kıyı yokmuş’ Onun içinde sınırdaş değilmişiz gibi böyle Türkiye’yi kısıtlayıcı… Allah’ın emri mi Dışişleri Bakanlığı’nın yayınladığı harita? Allah’ın emri olmuş olsaydı Libya ile anlaşma olmuş olmazdı… Libya ile anlaşma öncesi Dışişleri Bakanlığı’nın yayınladığı haritada Libya yoktu… Şimdi bizim Libya ile karşılıklı kıyımız olması bize bir Kıbrıs adası büyüklüğünde deniz alanı kazandırıyor. İsrail’e de kazandırıyor. Filistin’e de kazandırıyor. Ben bunu Tel Aviv Üniversitesi’nde bilimsel makale olarak da yayımladım. Tel Aviv Üniversitesi’nde yayımladığım bu makale İsrail’de bir ay, bir buçuk ay bütün tartışma programlarında tartışıldı… Orada iki husus söylemiştim. Dedim ki bir, GKRY sizi kandırdı, dolandırdı. Yani bırakın Türkiye’yi dedim. Farz edin o coğrafyada Türkiye yok. Sadece GKRY var ve siz varsınız. Deniz hukukuna göre anlaşma yapmış olsaydınız şu anda 4000 km2 yani şu andaki alanınızın bir katına yakın bir alan daha neredeyse almanız lazımdı ya da yarısı kadar dedim. Ve Afrodit sahasının İsrail’e ait olması lazımdır dedim. Müthiş bir sarsıntı oldu. Biz bu anlaşmayı nasıl imzaladık diye… İkinci kısmı, bırakın dedim şimdi GKRY’yi. Türkiye ile anlaşma imzalamış olsaydınız, asıl karşılıklı kıyınızın Türkiye ile olduğunu görmüş olsaydınız nasıl olurdu? Şu andakinin iki katı deniz yetki alanları olacaktı. Hem Türkiye kazanacaktı hem İsrail kazanacaktı. Ondan sonra ne oldu biliyor musunuz? İsrail GKRY’ye dedi ki ‘benim bu Afrodit sahasında hakkım var.’ Ya nasıl olur falan dediler. Bu GKRY’de, İngiltere’de, ABD’de ve Yunanistan’da da hep gündem oldu bu tartışmalar. En sonunda GKRY hatırlarsınız geçen sene Afrodit sahasından %10 pay verdi İsrail’e. Çıkardığı gazdan pay verdi. Sonra dedi ki İsrailliler ‘bu yetmez’ dedi. ‘2010 anlaşmasını, sizinle imzaladığımız MEB anlaşmasını yeniden gözden geçirmeliyiz’ dedi. Şimdi bakın görüyor musunuz? Biz hareket ederken, strateji kurarken, kazan kazan stratejisi ile kurmalıyız ve karşı tarafta gerçekten haklı bir şüpheyi doğurmalıyız. Şimdi Türkiye’nin önüne bir fırsat gelmiştir. Türkiye bu fırsatı değerlendirmelidir. Birincisi KKTC’nin varlığını güçlendirmelidir. İkincisi de İsrail’le MEB anlaşması imzalamalıdır. İmzalamıyorsa da ilan etmelidir.” ifadelerini kullandı.

 

KİEV’İN ETRAFI KUŞATILDI MI? KUŞATILDI…

 

Rusya-Ukrayna savaşına ilişkin değerlendirmelerde de bulunan Yaycı, “Rusya’yı tanıyanlar şunu bilirler. Rusya’nın müzakere anlayışı şudur. Şartlarını kabul ederseniz müzakere başarılı olmuş olur Rusya açısından. Şartlarını kabul etmezseniz ise müzakere başarısız olmuştur. Rusya’nın söylediğinden geri adım attığına şahit olan yoktur. Yani bugün Suriye’ye bakın. 10 sene önce Suriye için ne diyorsa aynı şeyi söylüyor Rusya. Rusya’nın askeri ve siyasi hedefleri çok açık gözüküyor. Şimdi siyasi hedefi şu çok net bir biçimde. Tarafsız ve silahsızlandırılmış bir Ukrayna. Yönetimi değiştirilmiş bir Ukrayna. Üç tane siyasi hedefi var. Askeri hedef Donbass bölgesi, Kharkov bölgesi ve Kırım yarımadası. Odessa’da sayılıyor çünkü denizden ilişkisini kopartacak. Birkaç bölgeyi daha bu da deniz kıyısı, Karadeniz kıyısı ve Ukrayna’nın doğusudur. Buraları bize bırakırsan ya da buraları sen hakimiyetinden çıkartırsan, özerk yaparsan ben zaten daha sonra yutarım demektir bu. Bunu yaparsan bir barış olur demektir. Yani şartlarımı kabul edersen. Aslında biliyorsunuz Ruslar çok acımasızdır. Nasıl acımasızdır? Çeçenistan’da yaptıklarını hatırlayın. Yerle yeksan ettiler. Ve şu anda Çeçenistan’daki müftü diyor ki ‘Ruslarla savaşmak Ukrayna’ya karşı cihat etmektir’ diyor. Peki Ruslar burada bu kadar gaddar davranmıyorlar. Sebebi de şu. Diyorlar ki ‘Ukraynalılar da Rus’tur. Bizim ırkımızdandır. Ve dünyanın da gözü burada. Biz şimdi biraz daha temkinli, biraz daha titiz davranalım diyorlar. Ve daha fazla gitmeden diz çöktürmeye çalışıyorlar. Ama görünen o ki şehrin içerisine sıkışmış olan yönetim bir direniş gösteriyor sözde. Ama ortada bir gerçek var, askeri olarak söyleyelim. Kiev’in etrafı sarıldı mı? Kuşatıldı mı? Kuşatıldı. Peki Rusların 11 ordusundan 6 tanesi şu veya bu şekilde Ukrayna’nın içlerine kadar girdi mi? Girdi. Şimdi efendim yolun yüz metre sağında yüz metre solunda falan… Önemli değil ki bu! Önemli olan bu konvoyların otobandan girip rahat rahat ilerlemesi değil mi? Arıza yapıyor. Ya efendim zaten Rusların tankları falan arıza yapar. Ve burada görüyorsunuz çok acıdır, bunu da halkımız görsün. Ruslar maalesef 2. Dünya Savaşı’nda Türkleri kullanıyorlar savaşta. Esir düşen Rus askerlerine bakar mısınız? Hepsi çekik gözlü. Türk soylular… Bu hep böyle olmuştur. Bunlara dikkat etmek lazımdır.” değerlendirmesinde bulundu.

 

UKRAYNA BATI’DAN TAKVİYE BEKLERKEN, BATI TARAFINDAN TAHLİYE EDİLMİŞTİR

 

Ukrayna, Batı tarafından takviye edilmeyi beklerken tahliye edildiğini vurgulayan Yaycı, “Ukrayna Batı’dan takviye beklerken, Batı tarafından tahliye edilmiştir. Ukrayna’nın durumu da budur. Şu anda MiG-29 göndereceğiz diyor Polonya. Bakın MiG-29… Bunların mühimmatları Rusya’dan geliyor. Mühimmat var mı? Yok. Yedek parçası, bilmem nesi Rusya’dan geliyor. Onlar var mı? Yok. Eğer sen takviye edeceksen F-16 ile takviye et. F-35’le takviye et. Onu göreyim ben… Ama sen uçmayan uçakları, bilmem neyi, MiG-29’ları onu da Ramstein’a göndereyim oraya da Ukrayna’lı pilotlar gelsin… Ya zaten bizim gördüğümüz kadarıyla askeri hava üssü kalmadı. İnecek üssü yok.” değerlendirmesinde bulundu.

 

TÜRKİYE ÇOK HASSAS BİR POLİTİKA YÜRÜTÜYOR

 

Montrö açısından konuyu inceleyen Yaycı, “Türkiye Montrö’nün 19. maddesini çok akıllıca kullanmıştır. Türkiye’nin izlediği politika çok yerindedir. Türkiye gerçekten bıçak sırtında, çok güzel bir politika yürütüyor. Çok hassas bir politika yürütüyor. Bir devlet birikimiyle yürütüyor. Bakın devletin kodlarına göre bir politika yürütüyor. Çok dengeli hareket etmeye çalışıyor. Aslında Türkiye’nin durumu bu bölgedeki en hassas devlettir. En hassas devlet, en hassas şekilde politika yürütüyor. Onun için de ben diyorum ki bu yürütülen politikayı, burada iktidar muhalafet ayrımı olmaksızın Türkiye’nin bu milli dış politikasına herkes tek yumruk olarak destek vermelidir. Bu çok önemlidir ve Dışişleri Bakanlığı’nın da bu yönde yürüttüğü politikalara ve beyanatları takdirle karşıladığımızı tekrar ifade etmek isterim.” ifadelerini kullandı.