ASYA PASİFİK’TE GÜÇ DENGESİ VE YAŞANAN SON GELİŞMELER

Sosyal Medyada Paylaş!

GİRİŞ

 

Uluslararası arenada 19.yy, Avrupa; 20.yy ise ABD yüzyılı şeklinde kabul edilmektedir. İlk çeyreğinin büyük kısmını arkada bıraktığımız 21.yy, bugüne dek yaşanan gelişmeler ekseninde Asya yüzyılı olmaya aday gösterilmektedir.[1]

 

Dünya var olduğundan beri çeşitli savaşlara, çatışmalara ve anlaşmazlıklara sahne olmuştur. Bu çatışmaların çoğu eski zamanlarda karalarda seyrederken yakın geçmişte ve günümüzde deniz alanlarının hakimiyeti, statüsü, altında yatan kaynakları bakımından gerek askeri-politik gerek ticari anlamda devletlerin menziline girmiş ve bu alanların sahipliği adına mücadeleler başlamıştır. Venedik-Ceneviz, İspanya-Portekiz, İngiltere, Osmanlı Devleti gibi büyük devletler denizlerin farklı farklı bölgelerinde karşı karşıya gelmişlerdir. Günümüzde ve gelecekte çatışma ve mücadele bölgesi olarak görülen yerlerden biri de Asya-Pasifik hattıdır. Bu hattın üzerinde birçok devletin sınırının bulunması; Çin, Rusya, gibi küresel büyük güçlere ev sahipliği etmesi; Hindistan, Pakistan gibi devletlerin birbirine karşı olan caydırma yarışı ve tartışmalı adalar, denizler üzerinde gerçekleşen korsanlık, terör olayları gibi nedenlerden ötürü yakın ve daha ileri geleceğin dünyasının kalbinin atacağı ve hatta durabileceği tahmin edilmektedir.

 

Dünya yüzölçümünün ve nüfusunun yarısını oluşturan 36 ülkenin bulunduğu Asya-Pasifik bölgesinde üç bin farklı dil konuşulmaktadır ve kültürel, sosyal, ekonomik ve jeopolitik olarak birbirinden farklı birkaç alanın bulunduğu bu bölge dünyanın en büyük ordularına da ev sahipliği yapmaktadır.

Şekil 1. Asya Pasifik Haritası[2]

 

 

Sami Yıldırım, Uluslararası İlişkilerde Asya; Kuşak Yol’un Jeo-Ekonomisi ve Güvenliği adlı kitabında Asya-Pasifik güç dengesinin içinde beş temel anlatının sıklığına vurgu yapmaktadır: Çin’in yükselişi, küresel akım, güç dağılımı, Asyalılar için Asya ve normlar ve değer temelli kutupluluk. Asya’da güç dağılımının son durumuna baktığımızda en yaygın görüşlerin ABD-ÇİN ekseninde yer aldığını görürüz. Bu basite indirgeyen yaklaşım, bölgedeki diğer aktörleri, risk alanlarını ve koz araçlarını arka plana atmaktadır. Soğuk Savaş türü iki kutuplu perspektif gerilimi artırmaktadır.[3]

 

Bu yazıda öncelikle bölgenin önde gelen iki büyük aktörü olarak Çin ve Hindistan ele alınırken, bölgedeki çıkarlarını gözetmeye yönelik girişimlerde bulunan ABD hakkında Asya-Pasifik minvalinde bilgiler verilmiştir. Bu ülkelerin altında diğer Asya ülkeleriyle olan ilişkiler ve kurulan birliklerden de bahsedilirken ekonomik, askeri ve güvenlik konularına da değinilmiştir. Asya-Pasifik üzerinde yer alan güvenlik algılamaları üzerinde durulmuş ve son olarak bölgede yaşanan güncel gelişmelerden söz edilmiştir.

Şekil 2. Asya Ülkelerinin Dünya İçindeki Nüfusu

Kaynak: United Nations, Department of Economic and Social Affairs[4]

 

 

Şekil 2’de gösterilen verilerde Asya bölgesinin tamamı baz alınarak Doğu, Güney, Batı, Güneydoğu ve merkez alt bölgeleri verileriyle oluşturulmuştur. Şekilden Asya bölgesinin dünya nüfusundaki payı görülebilmektedir.

 

 

ÇİN HALK CUMHURİYETİ

 

Geçtiğimiz on beş yıl içinde Asya’nın en büyük gücü haline gelen Çin’in, bu başarısını devam ettirirse, küresel güç mücadelesinde ABD’yi geçmesi kaçınılmaz olarak görülmektedir. Covid-19 salgını ile beraber her ne kadar uluslararası arenada tepki görmesinin yanında ekonomik ve sosyal tedbirler alsa da büyümeye yönelik istikrarını kaybedeceği düşünülmemektedir. Bunun nedenlerinden ikisi onun sahip olduğu geniş ekonomik ağlar ve elinde bulundurduğu büyük pazarıdır. Tüm bunlarla beraber hala ABD’yi kendisine karşı bir tehdit unsuru olarak gören Çin, ABD’yi Asya’dan uzaklaştırma ihtiyacı duymaktadır. Bölgedeki güç politikasını Hindistan ve Japonya üzerinden yapmayı düşünen ABD, Çin’in bölgedeki hakimiyet alanında güvenliğini korumasını zorlaştıracaktır. Dolayısıyla Çin’in nihai hedefi ABD’yi etki alanının dışına itmek ve çevreleme politikalarından korunmaktır.[5] Soğuk Savaş zamanının devamı niteliğinde olan ABD çevreleme politikası George S. Kennan tarafından oluşturulmuştur. İlk çıktığı zamanlarda SSCB’yi alt etme amaçlı, ekonomik temelli bir program olsa da zaman içerisinde evrimleşmiş ve tüm dünyaya yayılarak daha çok askeri temelli bir anlayış biçimine dönüşmüştür.

 

2016 Münih Güvenlik Konferansı’nda dünyanın en tehlikeli on çatışma bölgesinden ikisi Asya-Pasifik’te bulunmaktadır şeklinde bir karara varılmıştır.[6] Bunlar Güney Çin Denizi ile Kuzey Kore’dir. Güney Çin Denizi’nde Çin ile komşu ülkeler toprak konusunda anlaşmazlık yaşamaktadır. Çin Halk Cumhuriyeti, ada ve resifleri de içine alan 3.5 milyon km2’lik alanın %90’lık bölümünde hak talep etmektedir ve bu alanın bazı bölümlerinin Çin kıyılarına uzaklığı 800 kilometreyi aşmaktadır. Özellikle Vietnam ve Filipinler Çin’in hak talebine karşı durmaktadır. Bu tartışmalara ABD’nin de dahil olması sorunun çapının büyümesi tehlikesini getirmektedir. Örneğin ABD’nin savaş gemilerini ve B52 bombardıman uçaklarını bölgeden geçirmesi yani bu bölgede faaliyet göstermesi Çin’in sert tepkisine neden olmaktadır.[7]

 

Çin, genel olarak ABD tarzı bir süper güç olmak istemediğini belirtmekte ve G2 (ABD+Çin) yakıştırmalarına itiraz etmektedir.[8] Süper güç olma arzusu olan bir devlet imajı yaratarak dünyadaki diğer büyük güçleri ve bilhassa komşularını rahatsız edip kendisine karşı ittifakların oluşmasını istememektedir. Ek olarak Pekin küresel, siyasi, mali ve insani krizlerde fazla sorumluluk almaktan imtina etmektedir. Çinli yetkililer, dünyanın herhangi bir yerindeki soruna müdahil olsun olmasın, ABD’nin yıprandığını görmektedir. Ancak söz konusu Doğu Asya olduğunda ise durum farklılaşmaktadır. Çin kendi bölgesinde daha baskın ve etkili bir rol almayı arzulamaktadır.[9] Bu şekilde bakıldığında Pekin, ABD’nin karşı ittifaklarla kendisini dengelemesi yerine bölge dışı bir ülke olarak Asya’da daha sınırlı bir rol üstlenmesini beklemektedir. Çin’e göre ABD, nasıl Avrupa’daki öncelikli inisiyatifleri AB gibi bölgesel örgütlere bırakıyorsa, Asya’daki siyasi ve ekonomik girişimleri de ASEAN gibi bölgesel örgütlere ya da ülkelere bırakmalıdır. Bu nedenle Çin, ABD’nin geliştirdiği Trans-Pasifik Ortaklığı (TPP) tarzındaki projelere şüpheyle yaklaşmaktadır.[10]

 

Şekil 1’deki haritada görüldüğü üzere Çin, hayatta kalmak için çevresindeki denizlere bağımlıdır. Güney Çin Denizi ve Doğu Çin Denizi kolaylıkla Çin’in bloke olmasına imkân verebilir. Doğu Çin Denizi, Kore’den Japonya ve Tayvan’a kadar yay şeklinde adalar hattıyla çevrilidir. Güney Çin Denizi ise Tayvan’dan Filipinler’e, Endonezya’dan Singapur’a kadar daha kapalıdır. Ayrıca ABD Pasifik Komutanlığı’nın 6. ve 7. Filosu Çin’e karşı abluka uygulayabilir.[11]

 

Çin’in denizlerdeki stratejik amaçları göz önüne alındığında, hızla bir kara gücü olmaktan, hibrit bir kara-deniz gücü olmaya dönüştüğü görülmektedir. Bu çıkarların güvenliğini sağlamak için içeride ve uluslararası arenada baskılarla karşı karşıya kalmaktadır. Orta Doğu enerji kaynaklarına bağımlılığı olmasıyla beraber karadaki boru hatları, denizden enerji naklinin yükünü azaltmamaktadır. Bu bağımlılık ve Çin’in artan enerji ihtiyacı, ülkenin Hint-Asya-Pasifik alanında güvenli deniz yollarına olan ihtiyacını artırmaktadır.[12] Bundan dolayı Çin, kriz ve çatışma zamanlarında etkili olabilecek bir deniz gücü oluşturarak düşmanlarını caydırmaya ve güvenliğini sağlamaya çalışmaktadır. Ayrıca Güney Çin Denizi iddialarını da asgari seviyede tutarak herhangi bir dış müdahalenin önünü kesmek istemektedir. Çin’in stratejik tutumunun gidişatından bağımsız olarak deniz sahalarındaki egemenlik anlaşmazlıkları var olmaya ve önceliğini korumaya devam etmektedir. Çin deniz kuvvetlerinin gelişimi, askeri terminolojide savaşla barış arasındaki çizginin silikleşmesini, karışıklık ve muğlaklığı ifade eden“gri bölge”operasyonları da dahil, bunlara çeşitli yanıtlar verilmesini mümkün kılabilir.

 

Çin’in Güney Çin Denizi’ndeki faaliyetlerine yönelik olarak ABD ve Asya-Pasifik ülkelerinin tepkilerine bakıldığında Uluslararası Daimî Tahkim Mahkemesi (PCA), 12 Temmuz 2017 tarihinde Çin’in Güney Çin Denizi’ndeki egemenlik iddiasının hukuka aykırı olduğuna hükmetmiştir.[13] Lahey’deki mahkemenin kararında, Çin’in, Güney Çin Denizi sularında ve kaynaklarında tarihten gelen ayrıcalıklı bir kontrole sahip olduğu yönünde herhangi bir kanıtın bulunmadığı belirtilmiştir. Mahkeme, Çin’in Filipinler’in egemenlik haklarını ihlal ettiğine ve yapay adalar inşa ederek bölgedeki mercan kayalıklarına ciddi zarar verdiğine karar vermiştir.[14] Bu kararın devamında Çin yeni yapay adalar inşa etmeye son verse bile önceden inşa ettiği adalarda altyapı geliştirme faaliyetlerine devam etmiştir. ASEAN ülkeleri bölgede serbest geçişi savunsalar ve bu yönde hem kurumsal hem de ikili iş birliğine gayret etseler de bugüne kadar başarılı olamamışlardır.

 

HİNDİSTAN

 

SSCB’nin dağılmasıyla beraber süper güç minvaline yükselen ABD, ekonomik anlamda rakip gördüğü Çin’in yükselişi karşısında tedirginlik yaşamaktadır. Batı odağına Çin’i alırken, küresel güç mücadelesinin ortasında bulunan Hindistan, son yıllarda gerçekleştirdiği ekonomik ve siyasi açılımlarla bölgede ihtiyaç duyulan bir aktör haline gelmiştir. Dünyanın en kalabalık ikinci ülkesi olan, sahip olduğu pazar potansiyeli ve kaynaklarıyla bölgesel bir güç konumunda bulunan Hindistan bilhassa Soğuk Savaş sonrası idealist dış politikadan pragmatist dış politikaya kaymasıyla uluslararası sistemdeki rolünü derinleştirmiştir.[15] Bölgesel bir güç rolünden küresel güç konumuna erişmeye dayalı çok dinamikli dış politikalar yürütmektedir. Hindistan’ın bu politikalarının analizleri arasında her iki tarafı da küstürmeden ABD-Çin arasındaki rekabetten maksimum fayda sağlamayı amaçlaması vardır.

 

Günümüzde hızla gelişen ekonomilerine paralel şekilde artan enerji ihtiyaçları için iş birliği isteyen Çin ve eski gücüne ulaşma isteğiyle aksiyon alan ve Orta Asya enerji kaynaklarına rahat ulaşabilme fırsatını değerlendirmeye çalışan Rusya karşısında Hindistan’ın, geleceğin küresel güç mücadelesinde önemli bir konuma sahip olabileceği de öngörüler arasındadır.[16]

 

Hindistan, yalnızca Asya’nın değil, 2011-2015 döneminde %14’lük payıyla dünyanın en büyük silah ithalatçısı konumunda bulunuyordu. 2006-2010 ve 2010- 2015 dönemleri arasında Hindistan’ın savunma giderlerini %90 oranında artırmasının asıl nedeni Çin’in aktivizmi olarak yorumlanmaktadır.[17] 21’inci Yüzyıl Deniz İpek Yolu Projesi, Pakistan’ın Gwadar Limanı’nın bir kısmının bir Çin firmasına ait olması ve bu durumun söz konusu limanı Çin donanmasının aktif olarak kullanımına açık hale getirmesi ayrıca Ocak 2016’da Çin donanmasına ait gemilerin Sri Lanka’nın Colombo Limanı’na demirleyerek bu ülke ile ortak tatbikat yapmaları Hindistan’ın tehdit algısının artmasına sebep olmuştur. Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ), Pakistan ve Hindistan’ın katılımıyla üye sayısını altıdan sekize çıkarmıştır. Çin, Avrasya jeopolitiğinde Rusya ile beraber ŞİÖ’nün liderliğini yapmaktadır.

 

Haziran 2017’de yapılan ŞİÖ Devlet ve Hükümet Başkanları Zirvesi’nde her ülkenin çıkarına hizmet edecek ‘çok merkezli’ dünya sisteminin önemi vurgulanmıştır.[18] Çin’in sınır sorunları başta olmak üzere rekabette olduğu komşusu Hindistan’ın ŞİÖ’ye üyeliğinin güvenlik bağlamında da ele alındığı görülmektedir. Örgüt sınırlarının Hint Okyanusu’na dayanması, Pekin’de düzenlenen ve modern İpek Yolu şeklinde adlandırılabilecek olan Bir Kuşak Bir Yol projesi kapsamında yapılan “Yol-Kuşak İşbirliği Forumu” ile beraber düşünülürse şüphesiz Avrasya’da Çin’in nüfuzunun artmakta olduğu izlenimi oluşmuştur. Yol-Kuşak Girişimi’nin kilit merkezlerinin çoğuyla örtüşen ŞİÖ, özellikle de Pakistan’ın üyeliğiyle birlikte Girişim’in güvenlik tamamlayıcısı olarak hizmet edebilecektir. Öte yandan Yol-Kuşak Girişimi, Çin’in bölgesel, jeopolitik ve güvenlik kollarındaki problemler ile daha fazla uğraşmasını beraberinde getirecektir. ŞİÖ’nün iki yeni üyesi olan Hindistan ve Pakistan ise, örgütün uzlaşmaya varma kabiliyetini ve uyumunu zorlaştırabilmektedir.[19]

 

AMERİKA BİRLEŞİK DEVLETLERİ

 

Dünya yüzölçümünün ve nüfusunun yarısını oluşturan 36 ülkenin bulunduğu Asya-Pasifik bölgesinde söz konusu ülkelerden beşi ABD ile müttefiktir. Bunlar; Japonya, Güney Kore, Tayvan, Avusturalya ve Yeni Zelanda’dır. ABD’nin 2010 yılından bu yana görünürlük kazanan Doğu Asya jeopolitiğinin güvenliğini yönetmek için geliştirdiği Mihver/Pivot stratejisinin diplomatik, ekonomik ve askeri temelleri bulunmaktadır.[20] Diplomatik temel, Washington’un bölgedeki müttefikleriyle derin iş birliğinin süreceği yönünde yeni teminatlar vermesine dayanmaktadır. Ancak bu teminatlar bölge ötesi yeni iş birliklerinin (ABD- Güneydoğu Asya Devletleri, ABD-Hindistan) oluşmasını reddetmemektedir. Mihver’in asıl ayağı ise askeri olandır ve ABD’nin bölgedeki mevcut üslerindeki askeri varlığını konvansiyonel olarak artırmasını, bölgeye sağladığı nükleer caydırıcılık unsurlarını ve kuvvet gönderim yeterliklerini güçlendirmesini, müttefiklerine konvansiyonel ve nükleer caydırıcılık teminatı vermeye devam edeceğini açıklamasını kapsamaktadır.

 

Güney Çin Denizi’nde üstünlük sağlamayı nihai çıkarlarından biri olarak belirten Çin, izlediği muhafazakâr dış politikadan ödün vermemekte, bir yandan askerî varlığını artırırken diğer yandan da donanmasını güçlendirmektedir. Bu gelişmeler, kıyıdaş ülkelerin sınırlı kapasiteye sahip olmasına bağlı olarak alandaki dengelerin belirlenmesinde ABD’nin kritik bir rol oynamasına zemin hazırlamaktadır.[21]

 

 

ABD Başkanı Donald Trump’ın göreve geldikten sonra imzaladığı Başkanlık Kararnamesi’nde, ABD’nin Trans-Pasifik Ortaklığı’ndan (TPP) çekileceği yer almaktadır. 4 Şubat 2016 tarihinde ABD Eski Başkanı Barack Obama’nın liderliğinde ABD, Japonya, Malezya, Yeni Zelanda, Kanada ve Meksika’nın da aralarında olduğu 12 ülke tarafından imzalanan, fakat bu ülkelerin parlamentolarında onaylanmayan antlaşma, Trump tarafından rafa kaldırılmıştır.[22] Bundan dolayı bölgedeki ABD müttefikleri açısından halihazırdaki durum jeostratejik bağlamda belirsizdir. Obama’nın “yeniden dengeleme” yani Asya’ya yönelik diplomasinin yoğun olduğu ve ekonomik olarak üstü kapalı çevreleme stratejisi öngören stratejisi Trump zamanında açık bir çevreleme politikasına dönüşmüştü. Joe Biden’ın başkanlığa seçilmesi ancak seçim sonuçlarının devamında ülkede yaşanan, sonuçların kabul edilmemesinin oluşturduğu belirsizlikle beraber şartların neler getireceği zaman içerisinde görülebilecektir.

 

“Japonya, Hindistan, Avustralya gibi ülkeler savunma harcamalarını artırmakla kalmayıp ortak hareket kapasitelerini de güçlendirme yönünde hareket etmektedirler. Japonya Başbakanı Shinzo Abe’nin göreve geldiği ilk günlerde ileri sürdüğü, coğrafi olarak Japonya, Avustralya, Hindistan ve ABD’nin Hawaii eyaletini birleştiren “güvenlik elması” konsepti yeniden canlandırılmaktadır.[23] Bahsi geçen ülkelerden üst düzey yetkililer Şubat 2016 sonunda Tokyo’da bir araya gelerek ortak strateji konusunu görüşmüşlerdir. Söz konusu toplantıdan bir hafta sonra da ABD Pasifik Kuvvetleri Komutanı Harry B. Harris’in söz konusu ülkeler arasındaki iş birliğine dikkat çekmesi ve Çin’i ima ederek “güçlü ülkelerin küçük ülkeleri tehdit ve güç kullanarak zorlamalarına” karşı en iyi çözümün deniz kuvvetleri arasında geniş kapsamlı bir iş birliği olacağını ifade etmesi, [24] bu ortaklığa ABD’nin de olumlu baktığını göstermektedir.

 

ABD her ne kadar Başkan Obama’nın 2011’de ortaya attığı “Asya Açılımı”nın yani gelecek yılların refah ve güvenliğinin belirleyicisi olacak alana ABD’nin dikkatini ve kaynaklarını aktarması düşüncesinin içini dolduramadıysa da hem Japonya ve Güney Kore gibi müttefikleri bağlamında güvenilirliğini sürdürmek, hem de Asya-Pasifik’te Çin’e karşı bir güç dengesi oluşturmayı istemektedir. Bunu da yalnız kendisi değil, olabildiğince geniş bir koalisyon içinde gerçekleştirmeyi amaçlamaktadır.[25]

 

 

ASYA PASİFİK’TE GÜVENLİK

Şekil 3. Doğu Asya Deniz Egemenlik İddiaları[26]

Kaynak: Yıldırım Sami, “TRUMP İKTİDARI, KUŞAK-YOL PROJESİ VE ŞİÖ GENİŞLEMESİ SONRASI ASYA-PASİFİK’TE DEĞİŞEN GÜVENLİK İKLİMİ”, TASAM NEW SECURITY ECOSYSTEM AND MULTILATERAL COST, (2018): 209.

 

 

Çin, kendi kalkınmasını “barışçı yükselme” şeklinde sunsa da kavramsal açıdan izlediği güç politikası John Mearsheirmer’ın “saldırgan realizm” akımına örnek olarak kullanılabilir.[27] Çin, barışçı yükselme stratejisiyle hegemonya heveslerini gizlemeye çalışıyor şeklinde yorumlar bulunmaktadır. ABD’ye tam olarak rakip olabilmek adına yüksek büyümeyle geçireceği birkaç on yıla daha ihtiyaç duymaktadır ancak gerek Covid-19’un getirdiği siyasi, tıbbi, ekonomik zorluklar gerekse de Çin’in yaşlanan nüfus problemi bunu zorlaştırmaktadır. Ek olarak ABD dışında Çin’in yükselmesinden rahatsız olabilecek ülkeler arasına Japonya, Güney Kore, Rusya ve Vietnam da katılacak, Çin’in sözü edilen büyümesi huzurlu ve rahat gerçekleşmeyecektir. Bununla beraber ekonomisi ve askeri yetenekleri geliştikçe çevresindeki toprak ve egemenlik sorunları karşısında daha saldırgan bir tavır alması beklenebilir.

 

Öte yandan ABD ile Çin arasında küresel düzeyde farklı ve büyük çıkar sorunları yer almaktadır. Bu sorunların merkezinde ise Körfez Bölgesi’nden Çin’e doğru giden ulaşım hatlarının ABD’nin kontrolünde olması yatmaktadır. Çin, ABD aleyhine gelişmelerin ve güvenlik sorunlarının geçmişte ve günümüzde aktörü olmaya devam etmektedir. Güney Çin Denizi’ndeki sorunlara ABD’nin karışma hakkı olmadığını düşünen Çin’in günden güne güçlendiğinde belirleyeceği strateji ise, ABD’yi Asya-Pasifik’in dışına göndermek olabilir. [28]

 

Gilpin’in War and Change in World Politics kitabında, realizmin “demir yasası”na göre aktörler ekonomik anlamda güçlendikçe etraflarını da  kontrol etmeyi amaçlarlar. Bu şekilde önce askeri olarak güçlenirler ve çevre bölgeler üzerindeki etkilerini artırırlar. Bu bağlamda Çin’in ekonomik, enerji ve ticaret güvenliği, çevresindeki alanda diğer güçler tarafından ket vurulmayan hareket serbestisinin ehilliğine bağlıdır.[29] Realist gelenekten gelen ve büyük güç mücadelesine odaklananlar Doğu Asya güç karmaşasının gelecek açısından ne denli belirleyici olacağının altını çizmektedir. Ekim 2015’teki ABD-Çin gerilimi buna örnek olarak gösterilmekte ve Asya’daki güç gösterisi kapasitesinin boyutlarının sergilenmesi olarak değerlendirilmektedir.

 

ABD’nin savaş gemisi USS Lassen’in Spratly Ada Zinciri çevresinde Çin tarafından inşa edilen yapay bir adacığın yakınına gelmesi ile başlayan gerilim, gündemin Güney Çin Denizi Sorunu içerisinde Spratly Ada Zincirinin önemiyle ilgili yorumlarla, Güney Çin ve Doğu Çin Denizi Sorunlarının teknik ayrıntılarıyla ve tarafların FON (Denizlerde Dolaşım Serbestliği) ve UNCLOS’a (BM Deniz Hukuku Konvansiyonu) yaptıkları atıflarla dolmasına neden olmuştur.[30]

 

Asya-Pasifik’teki askeri siber yeteneklere bakıldığında, yeni tür savaşlara hazırlanan bölgede bu yetenekler olduğundan fazla önem arz etmektedir. Çin, Hindistan, Rusya ve ABD Asya-Pasifik bölgesinin büyük askeri-siber güçleri olarak karşımıza çıkmaktadır. Bununla beraber Avustralya, Japonya, Güney Kore ve Tayvan da siber yeteneklerini oldukça geliştirmişlerdir. Bölge uluslarının farklı stratejik kültürleri ve doktrinleri, onların siber yeteneklerini geliştirme şekillerine de yansımaktadır. Rusya, Çin ve ABD savaş durumunda siber yeteneklerin kullanımı bakımından birbirlerinden bir hayli farklı düşünmektedirler.[31]

 

Sulu bölgesinde derinleşen güvenlik sorunlarına ve tehditlerine bakıldığında, Mindanao-Sulawesi-Sabah üçgeni zayıf devlet yönetimi altında ya da hiç otorite bulunmayan boşluklara sahip bir bölge olup ideolojik motivasyonlu ayaklanmacı/hibrit terörist-suç örgütü grupların rehin alma başta olmak üzere her türlü saldırgan eylemde bulundukları bir alandır. Bölge deniz seyrüsefer güvenliğini de tehdit etmektedir. Sulu Denizi’ndeki gruplardan biri olan Ebu Sayyaf grubu Filipinler ordusunun operasyonlarının ana hedeflerindendir. Sulu Denizi’ndeki rehin alma ve korsanlık suçlarına karşı Malezya, Endonezya ve Filipinler hükümetleri güvenlik iş birliği yapmaktadırlar.”[32] Bölgede zayıflayan bir bölgesel güvenlik yapılanmasının yansımaları görülmektedir.

 

ASEAN ve onun liderliğindeki çok taraflılık gerilim altına girdikçe, bölgesel güvenlik yapılanmasının ikili ve çok taraflı bileşenleri öne çıkmaktadır. Çin’in Asya-Pasifik güvenlik yapılanmasına ilişkin vizyonunun salgına bağlı olarak değişip değişmeyeceği ise ayrı bir konudur. “Kuşak-Yol İnisiyatifi, Asya Altyapı ve Kalkınma Bankası ve İpek Yolu Fonu, ekonomik bağlamdaki somut enstrümanlar olarak sıralanabilir. Çok muhtemeldir ki Çin, diğer ülkelerle söz konusu ekonomi odaklı çok taraflı inisiyatiflerini siyasi ve güvenlik alanına da taşıyacaktır. Asya-Pasifik bölgesinde bir yandan da bölgesel savunma ve güvenlik diyalogları devam ettirilmektedir. 2002 yılında başlatılan IISS Shangri-La Diyaloğu, Jakarta Uluslararası Savunma Diyaloğu, Seul Savunma Diyaloğu vb. toplantılar siyasi liderleri, üst düzey askeri ve savunma yetkilileri bir araya getirerek güvenlik konularının tartışılmasına imkân sağlamaktadır.”[33]

 

SON GELİŞMELER

 

Asya Pasifik bölgesinde nükleer ve konvansiyonel silahlarla elde edilen yığınağın, etkileri gün geçtikçe artan salgın ve ekonomik krizin etkisiyle uluslararası topluma daha ağır bedeller ödetme olasılığı giderek artmaktadır. 2020 yılının başlamasıyla COVID-19 pandemisi sadece tıbbi bir kriz olmaktan çıktı, dolaylı etkileriyle küresel minvalde ekonomik ve jeopolitik tehdit haline geldi.

 

Küresel virüs salgının merkez üssü olarak Çin Halk Cumhuriyeti’nin işaret ediliyor olması, Pekin çevresindeki potansiyel çatışma alanlarını da hareketlendirdi. ABD’nin salgın nedeniyle yaptırımlarla tehdit ettiği Çin, dört bir yandan ekonomik tehditlerle aynı anda yüzleşmek zorunda kaldığı bir sürece girdi. 17 Kasım 2020 tarihinde Mehmet Kancı’nın haberine göre[34] “Bugünlerde Asya-Pasifik bölgesinde nükleer silah sahibi 6 ülkenin (ABD-Çin Halk Cumhuriyeti-Kuzey Kore- Rusya-Hindistan-Pakistan) silahlı kuvvetleri istim üstünde bulunmaktadır.

 

Amerika Birleşik Devletleri hariç tutulduğunda Asya-Pasifik son 10 yılda silahlanmaya en çok harcamanın yapıldığı jeopolitiklerden birisi durumundadır 2018 yılında bu bölgedeki devletler silahlanmaya 523 milyar dolar harcamışlardır. Bu manzarayla beraber Çin Halk Cumhuriyeti’nin başkenti Pekin, salgınının ikinci dalgası ihtimalinden ötürü kilit altına alınırken 15-16 Haziran günlerinde Hindistan sınırında bir çatışma yaşanmıştır. Tartışmalı sınır bölgesi Doğu Ladakh’daki Galwan Vadisi’nde 5 Mayıs’tan bu yana devam eden gerilim çatışmaya dönüşmüştür. İki nükleer gücün askerlerinin mühimmat kullanmadan, taş ve sopa kullanarak giriştikleri çatışmada Hindistan tarafının 20, Çin’in ise 43 can kaybı vermesi olmuştur. Bu çatışmadan sonra Hindistan ordusu en üst düzeyde alarma geçmiştir.”

 

Bölgedeki gelişmeler bu olayla sınırlı kalmamaktadır. “ABD’nin yaptırımlarından ötürü ekonomik anlamda sıkışan Kuzey Kore, beklenmedik bir hamle yapmıştır. 2018 yılında ABD Başkanı Trump ile Kuzey Kore lideri Kim Jong Un arasında kurulan diyalogla yumuşayan ilişkilerin simgesi olarak, Pyongyang ile Güney Kore’nin başkenti Seul arasında bir irtibat ofisi kurulmuştur. Güney Kore tarafından 15 milyon dolar harcanarak yapılan, bir nevi de facto büyükelçilik görevi gören bina 16 Haziran sabahı Kuzey Kore tarafından havaya uçurulmuştur. Bu olayın ardından Kuzey Kore ordusunun askerden arındırılmış bölgeye ilerleyeceği yönündeki iddialar Asya-Pasifik bölgesindeki gerilimi daha da artırmıştır ve artırmaktadır.”[35] Habere göre bölgede aynı günde Haziran ayı başından itibaren Tayvan Geçidi üzerinde tırmanışa geçen bir başka kriz de ivme kazanmaktadır. “Çin’in Su-30 savaş uçakları ile ABD’nin F-15 uçakları arasındaki önleme mücadelesine 16 Haziran’da Tayvan hava kuvvetleri de dahil olmuştur. Tayvan F-16’larının Çin’in J-10 savaş uçaklarını karşılaması “Tek Çin Politikasını” Hong Kong başta olmak üzere daha sorgulanır duruma sokmuştur. Pekin, Tayvan’a karşı 1950’li yıllarda olduğu gibi silah kullanma seçeneğini artık daha açık telaffuz eder hale gelmiştir. Hong Kong’a tanıdığı özel statüyü de kaldırarak, bu kentteki demokrasi taleplerini askeri yöntemlerle bastırmayı düşünen Pekin yönetimi Pasifik Okyanusu’nda devriye görevi yapan Amerikan donanmasının 3 uçak gemisi muharebe grubunun baskısını da hissetmektedir.”[36]

 

 

Geçtiğimiz günlerde Asya-Pasifik bölgesindeki 15 ülke, dünyanın en büyük serbest ticaret antlaşması olarak bilinen Bölgesel Kapsamlı Ekonomik Ortaklık Antlaşması’nı imzalamıştır. 17 Kasım 2020 tarihli Sputnik haber kanalında bu durum şu şekilde ifade edilmiştir: “Güneydoğu Asya Ülkeleri Birliği’nin (ASEAN) 37. Liderler Zirvesi kapsamında düzenlenen Bölgesel Kapsamlı Ekonomik Ortaklık (RCEP) görüşmesinde, ASEAN üyeleri Brunei, Kamboçya, Endonezya, Laos, Malezya, Myanmar, Filipinler, Singapur, Tayland ve Vietnam ile birliğin diyalog ortaklarından Avustralya, Çin, Japonya, Güney Kore ve Yeni Zelanda liderleri, 8 yıl süren müzakerelerin ardından anlaşmaya vardı.” Görüşmede konuşan Singapur Başbakanı Lee Hsien Loong, RCEP anlaşmasını büyük bir dönüm noktası olduğunu belirterek, “8 yıl boyunca yapılan 46 müzakere ve 19 bakanlık düzeyinde görüşmelerin ardından bugünlere geldik. Bu süreçte yorulmadan çalışan ilgili ülkeler ve bakanların çabalarına çok minnettarım” dedi.[37]

 

Singapur Başbakanı Lee, küresel büyümenin yavaşladığı bu zamanlarda RCEP antlaşmasının ileriye dönük büyük bir adım olduğunu da sözlerine ekledi. Malezya Uluslararası Ticaret Bakanı Muhammed Azmin Ali ise RCEP’in “kan, ter ve gözyaşıyla örülmüş sekiz yıl süren pazarlıkların sonucu varılmış bir anlaşma olduğunu” belirterek, bölgede yeni bir dönemin başlayacağını söyledi. 15 ülke ve 2.1 milyarlık nüfusu içine alan RCEP, küresel gayri safi yurt içi hasılanın %30’una denk geliyor.[38] RCEP antlaşmasının Çin’in Asya-Pasifik bölgesindeki ekonomik hakimiyetini artıracağı tahmin edilirken, ABD ve Avrupalı şirketleri serbest ticaret bölgesinin dışında bırakarak, onları dezavantajlı konuma getireceği de düşünülmektedir.

 

Aynı haber sitesinin bir başka haberine göre ise Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Konferansı, Asya-Pasifik bölgesindeki 15 ülkenin imzaladığı bu anlaşma ile oluşturulan yeni ticaret bloğunun yatırımı artırmada kilit rol üstlenebileceğini bildirdi.[39]

 

 

BAU DEGS Genç Destek Araştırmacısı

Sevgi Yılmaz

 

 

 

KAYNAKÇA

 

 

  1. Yıldırım Sami, Uluslararası İlişkilerde Asya, Kuşak Yol’un Jeo-Ekonomisi ve Güvenliği, Ankara: Nobel Yayınları, 2018, 20-21.
  2. “Küresel Güç Mücadelesinin Yeni Adresi: Asya-Pasifik-II”, Mülkiyet Haber, Erişim Tarihi: Kasım 17, 2020, http://mulkiyehaber.net/kuresel-guc-mucadelesinin-yeni-adresi-asya-pasifik-ii/.
  3. Yıldırım Sami, Uluslararası İlişkilerde Asya, Kuşak Yol’un Jeo-Ekonomisi ve Güvenliği, Ankara: Nobel Yayınları, 2018, 20-21.
  4. “Department of Economic and Social Affairs Population Dynamics”, United Nations, Erişim Tarihi: Kasım 19, 2020, https://population.un.org/wpp/.
  5. Yıldırım Sami, “TRUMP İKTİDARI, KUŞAK-YOL PROJESİ VE ŞİÖ GENİŞLEMESİ SONRASI ASYA-PASİFİK’TE DEĞİŞEN GÜVENLİK İKLİMİ”, TASAM NEW SECURITY ECOSYSTEM AND MULTILATERAL COST, (2018): 203-228.
  6. “Uluslararası Münih Güvenlik Konferansı Sona Erdi”, Birgün, Erişim Tarihi: Kasım 17, 2020, https://www.birgun.net/haber/uluslararasi-munih-guvenlik-konferansi-sona-erdi-cokusun-esiginden-donulecek-mi-205197.
  7. Yıldırım Sami, “TRUMP İKTİDARI, KUŞAK-YOL PROJESİ VE ŞİÖ GENİŞLEMESİ SONRASI ASYA-PASİFİK’TE DEĞİŞEN GÜVENLİK İKLİMİ”, TASAM NEW SECURITY ECOSYSTEM AND MULTILATERAL COST, (2018): 203.
  8. Yıldırım Sami, “TRUMP İKTİDARI, KUŞAK-YOL PROJESİ VE ŞİÖ GENİŞLEMESİ SONRASI ASYA-PASİFİK’TE DEĞİŞEN GÜVENLİK İKLİMİ”, TASAM NEW SECURITY ECOSYSTEM AND MULTILATERAL COST, (2018): 203-228.
  9. Çolakoğlu Selçuk, “Yükselen Çin’in Dış Politikası”, Analist, (2014).
  10. Çolakoğlu Selçuk, “Yükselen Çin’in Dış Politikası”, Analist, (2014).
  11. Yıldırım Sami, “TRUMP İKTİDARI, KUŞAK-YOL PROJESİ VE ŞİÖ GENİŞLEMESİ SONRASI ASYA-PASİFİK’TE DEĞİŞEN GÜVENLİK İKLİMİ”, TASAM NEW SECURITY ECOSYSTEM AND MULTILATERAL COST, (2018): 203-228.
  12. Yıldırım Sami, Uluslararası İlişkilerde Asya, Kuşak Yol’un Jeo-Ekonomisi ve Güvenliği, Ankara: Nobel Yayınları, 2018.
  13. Yılmaz Sait, Uluslararası Güvenlik, İstanbul: Kaynak Yayınları, 2017, 795-800.
  14. Yılmaz Sait, Uluslararası Güvenlik, İstanbul: Kaynak Yayınları, 2017, 795-800.
  15. “Intell Strategy News, Çin ve ABD Arasında Güç Mücadelesi”, INTELL4, Erişim Tarihi: Kasım 15, 2020, https://www.intell4.com/cin-ve-abd-arasinda-guc-mucadelesi-haber-183907.
  16. “Intell Strategy News, Çin ve ABD Arasında Güç Mücadelesi”, INTELL4, Erişim Tarihi: Kasım 15, 2020, https://www.intell4.com/cin-ve-abd-arasinda-guc-mucadelesi-haber-183907.
  17. Yıldırım Sami, “TRUMP İKTİDARI, KUŞAK-YOL PROJESİ VE ŞİÖ GENİŞLEMESİ SONRASI ASYA-PASİFİK’TE DEĞİŞEN GÜVENLİK İKLİMİ”, TASAM NEW SECURITY ECOSYSTEM AND MULTILATERAL COST, (2018): 203-228.
  18. Yıldırım Sami, “TRUMP İKTİDARI, KUŞAK-YOL PROJESİ VE ŞİÖ GENİŞLEMESİ SONRASI ASYA-PASİFİK’TE DEĞİŞEN GÜVENLİK İKLİMİ”, TASAM NEW SECURITY ECOSYSTEM AND MULTILATERAL COST, (2018): 203-228.
  19. Yıldırım Sami, “TRUMP İKTİDARI, KUŞAK-YOL PROJESİ VE ŞİÖ GENİŞLEMESİ SONRASI ASYA-PASİFİK’TE DEĞİŞEN GÜVENLİK İKLİMİ”, TASAM NEW SECURITY ECOSYSTEM AND MULTILATERAL COST, (2018): 203-228.
  20. Korkmaz Vişne, “Amerikan Mihveri ve Çin’in A2AD Stratejisi Çerçevesinde Doğu Asya Güvenliği”, Bilgesam Analiz Doğu Asya ve Pasifik Dergisi, no. 1271 (2015): 1-8.
  21. Yıldırım Sami, “TRUMP İKTİDARI, KUŞAK-YOL PROJESİ VE ŞİÖ GENİŞLEMESİ SONRASI ASYA-PASİFİK’TE DEĞİŞEN GÜVENLİK İKLİMİ”, TASAM NEW SECURITY ECOSYSTEM AND MULTILATERAL COST, (2018): 212.
    22. Yıldırım Sami, “TRUMP İKTİDARI, KUŞAK-YOL PROJESİ VE ŞİÖ GENİŞLEMESİ SONRASI ASYA-PASİFİK’TE DEĞİŞEN GÜVENLİK İKLİMİ”, TASAM NEW SECURITY ECOSYSTEM AND MULTILATERAL COST, (2018): 214.
  22. Yıldırım Sami, Uluslararası İlişkilerde Asya, Kuşak Yol’un Jeo-Ekonomisi ve Güvenliği, Ankara: Nobel Yayınları, 2018.
  23. Atlı Altay, “Asya-Pasifik’in Değişen Güvenlik Denklemi – Changing Security Equation in the Asia-Pacific”, Analist, (2016): 76-79.
  24. Atlı Altay, “Asya-Pasifik’in Değişen Güvenlik Denklemi – Changing Security Equation in the Asia-Pacific”, Analist, (2016): 76-79.
  25. Yıldırım Sami, “TRUMP İKTİDARI, KUŞAK-YOL PROJESİ VE ŞİÖ GENİŞLEMESİ SONRASI ASYA-PASİFİK’TE DEĞİŞEN GÜVENLİK İKLİMİ”, TASAM NEW SECURITY ECOSYSTEM AND MULTILATERAL COST, (2018), 209.
  26. “John Mearsheimer’a Göre Çin Barışçıl Olarak Yükselebilir Mi?”, Politika Akademisi, Erişim Tarihi: Kasım 18, 2020, http://politikaakademisi.org/2016/11/11/john-mearsheimera-gore-cin-bariscil-olarak-yukselebilir-mi/.
  27. Yılmaz Sait, Uluslararası Güvenlik, İstanbul: Kaynak Yayınları, 2017, 795-800.
  28. Robert Gilpin, “War and Change in World Politics”, Cambridge: Cambridge University Press, (1981).
  29. Yıldırım Sami, “TRUMP İKTİDARI, KUŞAK-YOL PROJESİ VE ŞİÖ GENİŞLEMESİ SONRASI ASYA-PASİFİK’TE DEĞİŞEN GÜVENLİK İKLİMİ”, TASAM NEW SECURITY ECOSYSTEM AND MULTILATERAL COST, (2018).
  30. Yıldırım Sami, “TRUMP İKTİDARI, KUŞAK-YOL PROJESİ VE ŞİÖ GENİŞLEMESİ SONRASI ASYA-PASİFİK’TE DEĞİŞEN GÜVENLİK İKLİMİ”, TASAM NEW SECURITY ECOSYSTEM AND MULTILATERAL COST, (2018): 225.
  31. “Asia-Pacific Regional Security Assessment 2017”, ISSS, Erişim Tarihi: Kasım 15, 2020, http://www.iiss.org/en/publications/strategic%20dossiers/issues/asia-pacific-regionalsecurity-assessment-2017-e17e.
  32. Yıldırım Sami, “TRUMP İKTİDARI, KUŞAK-YOL PROJESİ VE ŞİÖ GENİŞLEMESİ SONRASI ASYA-PASİFİK’TE DEĞİŞEN GÜVENLİK İKLİMİ”, TASAM NEW SECURITY ECOSYSTEM AND MULTILATERAL COST, (2018): 226.
  33. “Asya-Pasifik’te Pusudaki Çatışmalar”, TRT Haber, Erişim Tarihi: Kasım 17, 2020, https://www.trthaber.com/haber/dunya/asya-pasifikte-pusudaki-catismalar-493483.html.
  34. “Asya-Pasifik’te Pusudaki Çatışmalar”, TRT Haber, Erişim Tarihi: Kasım 17, 2020, https://www.trthaber.com/haber/dunya/asya-pasifikte-pusudaki-catismalar-493483.html.
  35. “Asya-Pasifik’te Pusudaki Çatışmalar”, TRT Haber, Erişim Tarihi: Kasım 17, 2020, https://www.trthaber.com/haber/dunya/asya-pasifikte-pusudaki-catismalar-493483.html.
  36. “15 Ülke Arasında Dünyanın En Büyük Serbest Ticaret Anlaşması”, Sputnik News, Erişim Tarihi: Kasım 16, 2020, https://tr.sputniknews.com/ekonomi/202011151043225821-15-ulke-arasinda-dunyanin-en-buyuk-serbest-ticaret-anlasmasi/.
  37. “15 Ülke Arasında Dünyanın En Büyük Serbest Ticaret Anlaşması”, Sputnik News, Erişim Tarihi: Kasım 16, 2020, https://tr.sputniknews.com/ekonomi/202011151043225821-15-ulke-arasinda-dunyanin-en-buyuk-serbest-ticaret-anlasmasi/.
  38. “UNCTAD: Asya’daki Yeni Ticaret Bloğu Yatırımı artırmada Kilit Rol Oynayabilir”, Sputnik News, Erişim Tarihi: Kasım 17, 2020, https://tr.sputniknews.com/ekonomi/202011171043238040-unctad-asyadaki-yeni-ticaret-blogu-yatirimi-artirmada-kilit-rol-oynayabilir/.

 

“Güneydoğu Asya Ülkeleri Birliği (ASEAN)”, Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı, Erişim Tarihi: Kasım 18, 2020, http://www.mfa.gov.tr/guneydogu-asya-ulkeleri-birligi.tr.mfa.
“Pasifik Sularında Bermuda Şeytan Üçgeni: ABD, Çin, Hindistan”, Gökbayrak, Erişim Tarihi: Kasım 15, 2020, http://www.gokbayrak.com/sayfa/pasifik-sularindaki-bermuda-seytan-ucgeni-abd-cin-hindistan.