Bern Deklarasyonu

Sosyal Medyada Paylaş!

1974’ün Ocak ayında bir Bakanlar Kurulu kararı ile Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı (TPAO)’ya Adalar (Ege) Denizi’nde Türk kıta sahanlığında petrol arama ve çıkarma yetkisi verilmiştir. Bu kararda dönemin Başbakanı Bülent Ecevit, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Necmettin Erbakan ve Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk’ün imzaları vardır. Bu karar ile TPAO’ya Semadirek, Limni, Bozbaba, Midilli, İpsala, Sakız ve Ahikerya adalarının çevresindeki Türk kıta sahanlığında petrol arama ruhsatı ve arama sahalarının krokisi verilmiştir.

Söz konusu Bakanlar Kurulu sonucunda Yunanistan’la Türkiye arasında uyuşmazlık ortaya çıkmıştır. Her iki devlette Adalar Denizi’nin uluslararası sularında petrol aramaktadır. 1976’ya kadar TPAO’ya ait Çandarlı ve Sismik-1 isimli gemiler denize açıldı. [1]

Yunanistan, Ağustos 1976’da Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK) ve Uluslararası Adalet Divanı (UAD) başvurdu. BM Güvenlik Konseyi 395 nolu kararı ile tarafları uyuşmazlığın giderilmesi için ılımlı olmaya ve uyuşmazlık konularını görüşerek çözmeye çağırmıştır.[2]

Yunanistan ayrıca Türkiye’nin tehdit oluşturduğu iddiası ile UAD’ye ihtiyati tedbir kararı alınması için başvurmuştur. Divan 11 Eylül 1976 tarihinde ihtiyati tedbirlerin alınmasını gerektirecek ölçüde bir tehdidin olmadığını görmüş ve Yunanistan’ın talebini reddetmiştir. [3]

Yunanistan’ın talebinin reddinin ardından Yunanistan aniden tavır değiştirerek masaya oturma kararı almıştır. Bunun sonucu olarak Dışişleri bakanları New York’ta bir araya gelmiştir.

Bu görüşmeler sonucundan İsviçre’nin Bern şehrinde Yunanistan ve Türkiye arasında Bern Mutabakatı imzalanmıştır.

Deklerasyon’a göre:

“1- Her iki taraf, kıta sahanlığının sınırlandırılması ile ilgili karşılıklı rızalara dayalı bir anlaşmaya ulaşmak için görüşmelerin samimi, ayrıntılı ve güven içerisinde bir yaklaşımla yapılmasında uyuşurlar.

2- Her iki taraf bu görüşmelerin içeriğinden dolayı kesinlikle gizli olmasında uyuşmuşlardır.

3- Her iki taraf, kıta sahanlığı ile ilgili ayrı ayrı kendi görüşlerini korurlar.

4- Her iki taraf, bu anlaşmanın ayrıntıları ve görüşmelerin yapılması sırasında yapılan önerileri görüşmelerle ilgili olmayan herhangi bir dış ortamda kullanmama yükümlülüğünü üstlenirler.

5- Her iki taraf, ortaklaşa olarak yapılmasına karar vermedikçe, görüşmelerin özüyle ilgili olarak basına açıklama yapılmaması ya da bilgi sızdırılmamasını kararlaştırmışlardır.

6- Her iki taraf, Ege Denizi kıta sahanlığı ile ilgili olarak görüşmeleri zarara uğratabilecek inisiyatif ya da hareketten kaçınmayı yükümlenmişlerdir.

7- Her iki taraf, ikili ilişkiler ile ilgili olduğu kadar, diğer tarafı güvensizliğe yöneltecek herhangi bir inisiyatif ya da davranıştan kaçınmayı yükümlenmişlerdir.

8- Her iki taraf, iki ülke arasında kıta sahanlığı sınırlandırılmasında kullanılabilecek pratik kriter ve kesin ilkeler sonucuna varmak amacıyla bu konu üzerinde uluslararası kuralları ve uygulama durumlarını araştırmak konusunda uyuşmuşlardır.

9- Bir karma komisyon bu amaçla kurulacak ve ulusal temsilcilerden oluşacaktır.

10- Her iki taraf, birbirlerine danıştıktan sonra ileriki görüşmeler sırasında tedrici bir yakınlaşmayı benimsemek konusunda uyuşmuşlardır.”[4]

Bu deklarasyon, Adalar Denizi’nde karşılıklı olarak tarafların egemenlik hak ve çıkarları teyit edildiği, bu hak ve çıkarların tek yanlı eylemlerle ortadan kaldırılamayacağı karara bağlandığı için önem taşımaktadır. Nitekim 6. Madde hükmüne göre, “her iki taraf, Ege Denizi kıta sahanlığı ile ilgili olarak görüşmeleri zarara uğratabilecek inisiyatif ya da hareketlerden kaçınmayı” yükümü altına girmiştir. Dolayısıyla, her iki ülke de karşılıklı rızalara dayanan bir anlaşma sağlanıncaya değin Adalar Denizi’nde ulusal karasuları dışındaki kıta sahanlığında herhangi bir petrol arama ve sondaj faaliyetinde bulunmamaya karar vermiştir. Bu madde sayesinde 1987’deki bir başka kriz deklarasyona dayandırılarak çözülebilmiştir. (Yunanistan’ın 1987 yılında, kendi karasularının ötesinde Taşoz Adası yakınlarında petrol arama girişimi dönemin hükümeti tarafından engellendi. Türk Deniz Kuvvetleri’ne ait savaş gemilerinin anılan bölgede bayrak ve sancak gösterisi yapması üzerine Yunanistan Bern Mutabakatı’na uymak zorunda kaldı ve petrol arama çalışmalarını durdurdu[5].)

7. Madde hükmüne göre ise, “her iki taraf, ikili ilişkiler ile ilgili olduğu kadar, diğer tarafı güvensizliğe yöneltecek herhangi bir inisiyatif ya da davranıştan kaçınmayı” yükümlenmiştir. Dolayısıyla, caydırma-müzakere özelliği açısından Bern Deklarasyonu, hâlihazırda taraflara karasularının genişletilmemesi ve karasuları dışında kıta sahanlığında sondaj benzeri faaliyetlerde bulunmamaları yükümlülüğünü getirmektedir.

Deklerasyonun ardından ikili görüşmeler sürdü. 1981’de Yunanistan’da başa geçen Panhelenik Sosyalist Hareketi deklerasyon ile bağlı olmadığına dair demeçler verdi.

İkinci kez 1985’te seçim kazanan Papandreu’nun, “kendi iktidarlarından önce yapılmış anlaşmaları tanımayacakları” yolunda verdiği demeçler basında yer aldı.

Bu arada Yunanistan’ın kendi karasuları dışında petrol arama etkinlikleri yeniden başladı. 1986’da petrol bulunmuş olan Taşoz Adasının doğusunda ve Yunan karasularının dışında sondaja başlanacağı yönündeki haberler Mart 1987’de gerginliği artırdı. Türkiye, Bern Bildirisi’ne uyulmasını istedi. Bildirinin ancak ikili görüşmeler süresince geçerli olduğunu, görüşmeler kesildiğine göre 1976’daki anlaşmanın artık geçerli olmadığını öne süren Yunan yanıtı üzerine, 25 Mart 1987’de Türkiye, Yunan adalarının çevresinde petrol arayacağını ilan etti. Silahlı çatışmaya yol açabilecek bir bunalım doğduysa da 28 Mart’ta her iki tarafın da şimdilik kendi karasuları dışına çıkmayacağı açıklandı.

23 Şubat 2021 Tarihinde Gerçekleşen Türk Gemisine Taciz Olayı

İstikşafi görüşmelerin sürdüğü bu günlerde Bern Mutabakatında da değinildiği gibi “ Her iki taraf, ikili ilişkiler ile ilgili olduğu kadar, diğer tarafı güvensizliğe yöneltecek herhangi bir inisiyatif ya da davranıştan kaçınmayı yükümlenmişlerdir.” ve “Her iki taraf, Ege Denizi kıta sahanlığı ile ilgili olarak görüşmeleri zarara uğratabilecek inisiyatif ya da hareketten kaçınmayı yükümlenmişlerdir.”
Ancak Yunanistan’ın Kuzey Ege bölgesinde yaptığı taciz ile mutabakattaki bu ilkeye karşı çıkmıştır.

Yunanistan yaptığı hareket ile -ki F-16 savaş uçağı ile alçak uçuşun ardından silahsız uçağın üzerinde Chaft fişeği atarak gemi personelinin sağlığına yönelik olabilecek bu hareket uluslararası hukukta “düşmanca hareket” olarak nitelendirilir.- Bern Mutabakatına uymamasının yanında aynı zamanda silahsız bir araştırma gemisi olan TGC Çeşme gemisini ve Türkiye’yi tehdit etmiştir. Türkiye’nin burada BMDHS 51.maddeden doğan meşru müdafaa hakkı vardır ancak bu hak gerilimin tırmandırılmaması adına kullanılmamıştır.

Uluslararası antlaşmalara uymayan Yunanistan bu hareketi ile birlikte hem NATO kurallarını çiğnemiş hem de tarafı olduğu BMDHS’ne karşı gelmiştir. Son olarak açık deniz alanında silahsız bir gemide bilimsel araştırma faliyeti yürüten gemi personelinin sağlığı ile oynayarak serseri bir devlet olma yolunda ilerlemektedir.

Türkiye, Yunanistan’ın bu serserice davranışlarına uluslararası platformlarda bu konuyu yoğun şekilde dile getirerek cevap vermelidir. Türkiye en kısa zamanda UAD, BMGK, NATO gibi kuruluşlara başvurmalı ve bu hareketinden ötürü Yunanistan’ın uluslararası kamuoyu tarafından kınanmasını sağlamalıdır.

Muhammed Safa Karzaoğlu & Oktay Ulaşoğlu

Bu yazı BAUDEGS için hazırlanmıştır.

Kaynakça

[1] https://ipfs.io/ipfs/QmQP99yW82xNKPxXLroxj1rMYMGF6Grwjj2o4svsdmGh7S/out/A/Bern_Bildirisi.html

[2] BMGK 395 nolu kararı için bkz. https://ipfs.io/ipfs/QmQP99yW82xNKPxXLroxj1rMYMGF6Grwjj2o4svsdmGh7S/out/A/Birleşmiş_Milletler_Güvenlik_Konseyinin_395_sayılı_kararı.html

[3] Aksu,Fuat, “Ege Sorunlarının Geleceği ve Türkiye: AB Üyelik Sürecinde Türkiye’nin Seçenekleri” https://tdpkrizleri.org/images/pdfmakaleler/EgeSorunlar-AB.pdf

[4] Bern Deklerasyonu tam metni için bkz. https://wipolex.wipo.int/en/text/283693

[5]Aksu, Fuat, “1987 Ege Denizi Kıta Sahanlığı Bunalımı ve DAVOS Süreci”.