Bir Efsanenin Tüm Boyutları; Yavuz Zırhlısı

Sosyal Medyada Paylaş!

 

YAVUZ ZIRHLISI

Yavuz Zırhlısı Türk Tarihi'ne Osmanlı ve Cumhuriyet döneminde önemli hizmetlerinden ötürü tarihe adını altın harflerle kazımıştır. Osmanlı Bahriyesi Dünya Savaşı öncesinde Sultan Abdülhamid döneminde gücü zayıflamış olan ve Osmanlı Yunan Savaşı ve Balkan Savaşları ile de artık modernleşmeye ve yeni savaş gemilerine duyulan ihtiyaçtan ötürü ve aynı dönemde Yunan Donanması'nın sipariş ettiği savaş gemileri ile Adalar Denizi ve Akdeniz'de Osmanlıya karşı güç dengesinde üstünlüğü ele geçirmişken Türk Devleti çareyi İngiltere'den iki kruvazör sipariş etmekte bulmuştu. Dünya Savaşı öncesinde İngiliz Hükümeti gemileri savaş tehdidi sebebi ile teslim etmeyerek el koymuştur. Ne acıdır ki Reşadiye ve Sultan Osman-I Evvel Gemilerinden Reşadiye’yi HMS ERIN olarakta bize karşı Çanakkale Cephesinde aktif bir şekilde kullanmıştır.

Almanya’da adı “Goeben” olan Yavuz muharebe kruvazörü; 12 Ağustos 1909 tarihinde Hamburg’ta Blohm & Voss Tersanesi’nde kızağa konulmuştur. Yavuz muharebe kruvazörü 28 Mart 1911 tarihinde denize indirilmiş, 2 Temmuz 1912 tarihinde Alman İmparatorluk Donanması’na katılmıştır. Bu sırada 3 Ağustos 1914 yılında Türk-Alman ittifakı imzalanmış, 4 Ağustos 1914 yılında ise Osmanlı Devleti tarafsızlığını ilan etmiştir. Aynı zamanda Akdeniz’de bulunan ve iki İngiliz kruvazörü tarafından kovalanmakta olan bu iki Alman gemisinin derhal İstanbul’a gitmesi emri verilmiştir. Bu emri alan gemiler, 10 Ağustos 1914 günü saat 12.00’da Çanakkale Boğazı önüne gelmişlerdir. Harbiye Nezareti’nin iki Alman gemisinin Boğaz’dan geçebilmesi emrini vermesinden sonra iki Alman zırhlısı Türk Donanması’na ait Kütahya ve Akhisar torpidobotları kılavuzluğuyla içeri alındıktan sonra Nara’ya demirlemiştir. Bu gemiler 13 Ağustos’ta Erdek’te kömür ikmallerini tamamladıktan sonra İstanbul/Tuzla’ya gelebilmişlerdir. Osmanlı Devleti de tarafsızlığını bozmamak için bu gemileri satın aldığını açıklamış ve 16 Ağustos 1914 günü Harbiye Nazırı Enver Paşa’nın emri ile Goeben’e “Yavuz Sultan Selim”, “Breslau” ya da “Midilli” adı verilerek, gemilere Türk Bayrağı çekilmiştir.

Donanma Birinci Komutanlığı’na atanmış bulunan Alman Koramiral Souchon; Midilli gemilerinin de olduğu Osmanlı Donanmasını keşif, talim ve gözetleme gerekçesiyle 27 Ekim 1914 yılında Karadeniz’e çıkarmıştır. Alman Amiral Souchon’un emriyle Yavuz muharebe kruvazörü ile Taşoz ve Samsun muhripleri Sivastopol’u; Midilli kruvazörü Novorosisk’i; Muavenet-i Milliye ve Gayret-i Vataniye muhripleri ise Odessa Limanı’nı 29 Ekim 1914 sabahı bombardıman etmiş ve bu olay Osmanlı Devleti’nin, Almanya’nın yanında fiili olarak Birinci Dünya Harbi’ne girmesine neden olmuştur.

 

Yavuz’un Osmanlı Sancağı Altındaki Faaliyetleri

 

·   Çanakkale Muharebelerinde Yavuz’un Rolü

9 Eylül 1914’te Donanma Birinci Komutanlığı’na atanan Amiral Souchon YAVUZ, MİDİLLİ, HAMİDİYE,

MECİDİYE kruvazörleri, BERK-İ SATVET, PEYK-SEVKET torpidobotları, Alman yapımı YADİGAR-I MİLLET ve Fransız yapımı TAŞOZ sınıfından dörder muhriple bir filo kurdu. Şanlı Yavuz Eylül ayı boyunca Marmara’da Amiral Souchon önderliğinde gemiler muharebe için elverişli hale getiriliyordu. Muharebe için yapılan tatbikatlarda Marmara’nın dar geldiğini öne süren Souchon Karadeniz’e çıkmak için sadrazamı ziyaret etti. Karadeniz’e çıkabileceği izni verildiği takdirde Souchon amacına ulaşması için ilk aşamayı tamamlamış olacaktı. Öyle de oldu. Sadrazamdan iznin çıkmasıyla filoyu alarak Karadeniz’e çıkmaya başladı.

·   1914 Yılı Deniz Harekatı

Trabzon’a yapılacak olan nakliyat için güvenli olabilmesi için Yavuz ve birkaç gemi görevlendirildi. Bu nedenle 6 Kasım 1914 gecesi BERK- İ SATVET ile birlikte Karadeniz’e çıkan Yavuz Yalta’ya doğru ilerlerken, Zonguldak Limanı’nın ateş altında olduğu haberini aldı. Haberi alır almaz bölgeye geçti. Fakat 7 Kasım 1914 sabahı boğaza yapılacak olan bir bombardımana karşı boğazda olmasının daha mantıklı olacağını düşünerek boğaza geri döndü. 18 Kasım 1914’te Balaklava yakınlarında Yavuz ve Midilli Rus donanmasıyla karşılaştı. 5 Rus gemisinin de ateşlerini Yavuz’un üstüne püskürtmesiyle Yavuz’a isabet eden 30,5’ lik bir mermi hasara yol açtı. Bir topunun zırhını delerek 12 adet personelinin savaş dışı kalmasına sebep oldu.

·   1915 Yılı Deniz Harekatı

Yavuz’un mayın yarası alması nedeniyle Osmanlı Devleti’nin Karadeniz’deki deniz ulaştırmasının

emniyetini sağlamak, 1914 yılına oranla bu yıl daha riskli bir hal almıştı. Yavuz, 2 Mayıs 1915’te boğaz önünde tespit edilen Rus filosuna karşılık vermek ve düşman nakliyatını sekteye uğratmak için 6 Mayıs 1915’de Midilli ve Hamidiye ile birlikte tekrar denize çıktı. Fakat herhangi bir Rus gemisine rastlamadıklarından 8 Mayıs günü boğaza geri döndüler. 10 Mayıs günü düşman gemilerinin bizim gemilerimizden birini kovalaması sonucu Yavuz bu gemilere ateş açtı. Muharebe sırasında iki isabet alan Yavuz ağır hasara uğradı. Aldığı hasarların onarımı yapılırken Çanakkale Müstahkem Mevki Komutanlığı boğazı savunmasına takviye olması için kara ordusuna verilmesini talep etmiş ve olumlu değerlendirilmiştir. 1915 yılının devam eden günlerinde de Yavuz zırhlısı diğer kardeş gemileriyle sürekli olarak boğazdan nakliye işlemlerini, mayın dökme işlemlerini engellemek için ellerinden geleni yapmıştır. Devam eden Çanakkale Muharebeleri’nde düşman kuvvetlerine yardım ulaşmaması için, onların lehine durumların ortaya çıkmaması için ne pahasına olursa olsun boğazı koruma görevini layıkıyla yerine getirmişlerdir.

 

·   1917 Yılı Deniz Harekatı

 

Rusya’da çıkan ihtilal sonucunda Ruslar savaşa son verme kararı aldı ve 3 Mart 1918 yılında Rusya’yla Almanya,Avusturya-Macaristan,Bulgaristan ve Osmanlı arasında Brest Litowsk Anlaşması imzalandı. 30 Nisan 1917 günü Yavuz ve Hamidiye zırhlıları boğazdan ayrıldı. 2 Mayıs günü Sivastopol limanına demirlenip, ertesi gün limana giriş yaptılar. Üç gün önce Rus filosunun bir kısmı burayı terk etmişti. 9-10 Ağustos tarihlerinde

İmroz’dan İngiliz uçakları geldi ve Yavuz’a bombardımanda bulundu. Bombardıman süresince Yavuz’a hiçbir isabet sağlanamadı.15 Ekim 1917’de İstanbul’a gelen Alman imparatoru savaş alanlarını ziyaret etmek istedi. Bunun için de Yavuz’u kullandı. Yavuz Çanakkale’den İstanbul’a doğru Alman komutanı götürdü.

 Osmanlı’dan Türkiye Cumhuriyeti’ne Yavuz Zırhlısı

Yavuz, Cumhuriyet’in ilk yıllarında yeni mezun subay ve astsubaylar için kurs gemisi vazifesi görmüştür. Milli Mücadele’nin kazanılıp, Türk ordusunun İstanbul’a girmesiyle Yavuz’un kontrolü Ankara Hükümeti’ne geçmiştir. 29 Ekim 1923 tarihinde Cumhuriyet ilan edilince, elde kalan gemilerin listesi çıkarılmış ve Yavuz, hizmet dışı olanlar listesinde yer alarak, hasarlı durumda İzmit’e çekilmiş ve Atatürk’ün ziyaretine kadar bu durumda kalmıştır. Bu dönemde, Hamidiye kruvazörü İzmir limanına gelip demirlediğinde, İzmir halkı son derece memnun olarak gemiyi gezmiş ve fakat Yavuz’u göremeyince, Yavuz’umuzu da isteriz, tekmil donanmamızı görmek isteriz” diye tezahüratta bulunmuştur.

Fakat zaman geçmesine rağmen bu konuda bir adım atılamamıştır. Bunun nedenini dönemin Genelkurmay Başkanı Mareşal Fevzi Çakmak’ın deniz kuvvetleri politikasına bağlayanlar mevcuttur. Böyle düşünenlere göre Çakmak, sadece denizaltı ve hücumbotlardan kurulu bir deniz kuvveti kurulmasını istemiş ve kruvazörler memleket bütçesine yük olarak görüldüğünden, onarıma muhtaç gemilerin, bu arada Yavuz’un, onarımı geciktirilmiştir. Bu bakış açısı yüzünden Yavuz 1928 yılına kadar onarılamamıştır. Öyle ki, bu ihmal döneminde Yavuz gemisinin toplarının sökülüp Darıca mevkiine yerleştirilmesi düşünülse de, yalnız bir zırhlı kulesinin ağırlığı 450 ton olduğundan bu yapılamamıştır. Çakmak, 20 Haziran 1925 tarihinde Hariciye Vekâleti’ne bir görüş yazısı sunmuştur. Ona göre, Türk Hükümeti Yavuz’u tamir ettirdiğinde, bahri olarak Yunan donanmasıyla eşit olacak bir dereceye çıkamayacaktır. Bu yüzden Yavuz tamir ettirilse bile Yunanistan ile denizlerde silahlanmanın sınırlandırılması hakkında bir anlaşma yapılması tavsiye edilmektedir.

Daha sonradan Mustafa Kemal Paşa’nın arzusuyla Yavuz’u tamir ettirme ve tekrardan donanmaya kazandırma çalışmaları başlamışıtr. Yavuz’un tamiri için gerekli malzemelerin satın alınması işlemlerinin ayrıntıları da dönemin arşiv kaynaklarına yansımıştır. Yavuz, Mecidiye ve Hamidiye savaş gemilerinin mayınlardan temizlenmesi için gereken ve yaklaşık 48,000 liraya mal olacağı anlaşılan “CIV” model dört takım otter sistemi paravanın, Junkers fabrikasından, “Müzayede, münakaşa ve ihalat kanunu”nun 18. maddesinin “n” fıkrasına uygun olarak pazarlıkla alınmasına bir kararnameyle karar verilmiştir. 23 Eylül 1928 tarihinde kabul edilen bu kararnameye 17 Ekim 1928 tarihinde bir ilave yapılarak yeni bir kararname çıkarılmıştır. Kararnameye göre, alınmasına karar verilen bu “CIV” model takımların paravan aletlerinin kuyruk kısmı demirden yapıldığından, bundan vazgeçilmiştir. Kuyruk kısmı tamamıyla çelik levhalardan imal ve bazı aksamı daha sade ve hafi f bir hale getirilerek yapılan yeni model “PV.CV.BV” takımlar daha kullanışlı olduğundan satın alınacak dört takım paravanın bu modellerden olması Bakanlar Kurulu’nun 17 Ekim 1928 tarihli toplantısında kabul edilmiştir. Bundan başka, 1,5 metre kaideli iki adet streskopik mesafe aletinin 6,552 TL karşılığında dışarıdan satın alınması 21 Haziran 1930 tarihinde Bakanlar Kurulu’nca kabul edilirken; bu iki adet streskopik mesafe aletinin bir elde bulunması ve donanmaya ait gizli eşyadan olması nedeniyle, pazarlıkla satın alınmasına 22 Ekim 1930 tarihli toplantıda karar verilmiştir. Yavuz harp gemisi için alınması gerekli olan ve 1,700 dolara alınabileceği anlaşılan kumanda cihazı, bunu vermeye talip fi rma tarafından 1931 senesinde teslim edileceğinden gerekli anlaşmaların yapılmasına 30 Kasım 1930 tarihinde karar verilmiştir. Yavuz’un 15’lik toplarının talim atımında kullanılmak üzere barut alınması acil olarak görülmüş ve bunların memleket dâhilinde üretilmesi mümkün olmadığından, İsveç’te bulunan Bofors fabrikasından pazarlıkla alınmasına 3 Aralık 1931’de karar verilmiştir. Yavuz’un 125 adet 15’lik topları için talim barutu alınacaktır. Daha sonra bu barutların alımının fenni şartnamesine göre yapılmasını kontrol, muayene ve tecrübe etmek üzere Fen ve Sanat Umum Müdürlüğü’nden Sami ve Deniz Kimyahanesi’nden Yüzbaşı İzzet Beylerin İsveç’e gönderilmelerine 4 Aralık 1933 tarihinde karar verilmiştir. Yavuz’un 28’lik ve 8.8’lik toplarında kullanılmak üzere gerekli kanat emniyetli tapaların alımı için Nuri Paşa’nın

 

Zeytinburnu demir eşya fabrikasının verdiği teklif, 31 Aralık 1933 tarihli Bakanlar Kurulu toplantısında kabul edilmiştir. Yavuz için gerekli olan kazan ve boruların alınması kararı ise 31 Ekim 1935 tarihlidir. Geminin tayyare topları için lazım olan bin mermiden alınması kararlaştırılan beş yüzünün, sveç’teki Bofors fabrikasından alınmasına 17 Şubat 1938’de karar verilmiştir. Bofors fabrikasına sipariş edilen 28/50 s./m.lik menzil mermilerinin dayanıklılık tecrübeleri ve kesin teslim aşamasında hazır bulunmak üzere Almanya’da bulunan Fen ve Sanat Barut şubesinden barut uzmanı Önyüzbaşı Şevket ile Deniz Müsteşarlığı teçhizat şubesinden Önyüzbaşı Muhlis Göremen’in memur edilmelerine 16 Nisan 1938’de karar verilmiştir.Gerekli bazı malzemelerin alınması için yoğun bir faaliyetin göze çarptığı bu dönemde, faaliyetler başta Yunanistan olmak üzere Türkiye’nin yakın komşularında hemen etkisini göstermiştir. Yavuz muharebe kruvazörü, tarihindeki belki de en hazin görevini 19 Kasım 1938 tarihinde Mustafa Kemal Atatürk’ün naaşını İstanbul’dan İzmit’e taşıyarak yerine getirmiştir.

 

Yavuz  Zırhlısının Tamiri  Meselesinin Türk-Yunan  İlişkilerine  Etkisi

 

  Yunan kamuoyu ve yöneticileri, kendilerine karşı bir tehdit olarak gördükleri Yavuz’un tamiri faaliyetlerini oldukça endişeli bir şekilde takip etmişlerdir. Yunan yetkililer, yaptıkları toplantılar ve kurdukları komisyonlarla kendilerince karşı önlemler almaya girişmişlerdir. Türkiye Cumhuriyeti Atina Elçiliği’nden 2 Kasım 1927 tarihinde Türkiye Başvekâletine gönderilen bir yazıda, Türk Hükümeti’nin Yavuz’u tamir ettirme kararının Yunanistan’da meydana getirdiği “nahoş” tesirlerden bahsedilmiştir.

Tamir haberlerinden sonra Yunan tarafı Bahriye Nazırı başkanlığında bir toplantı yapmıştır. Toplantı sırasında Yunan Erkan-ı Harbiye-i Bahriye reisi, komşu devletlerin deniz kuvvetlerini arttırmaları üzerine, Yunanistan Devleti’nin de Adalar Denizi’ndeki mevkiini korumak ve Yunan milli istiklalinin devamı için deniz kuvvetlerini derhal takviye etmeleri gerektiğini ifade etmiştir. Bahriye reisi, bunun için deniz kuvvetlerinin ihtiyaçlarını gözden geçirerek; Limni zırhlısının acil olarak tamirini, bazı malzemelerinin eksikliği yüzünden işe yaramayacak halde olan Yunan hafif filosuna mensup gemilerin eksik malzemelerinin tamamlanarak faydalı hale getirilmesini ve bazı kazanlar ile dizel motorların satın alınması için 5 milyon drahmi kredi verilmesini talep etmiştir.

Bu toplantılarda alınan kararların uygulamaya konulmasından başka, Yunanistan Hükümeti, Londra’dan Daily Telgraf Gazetesi’nin verdiği bilgiye göre, Adalar Denizi’nde bahrî üstünlüğünü muhafaza etmek için döneminin modern harp gemileriyle, yeni baştan tamir edilmiş harp gemileri satın almaya başlamıştır. Fransa’nın Brest tezgâhlarında yapılan “Protös” denizaltısı bunlardan bir tanesidir. 780 tonilato hacmindeki bu denizaltı bütün denemelerden geçerek Yunan donanmasına katılmıştır. Bu denizaltı Fransız tezgâhlarında yapılırken, Yunan ordusunun ıslahı ile meşgul olan Fransız askeri heyetinin görev süresinin bir sene daha uzatıldığı haberi de gazetelere yansımıştır. Fransa ile gelişen ilişkiler bakımından Yunanistan’ın günümüzde de aynı yönde hamleler yaptığı göze çarpmaktadır.

Türk gazetelerinde, Yunan basınından öğrenildiğine göre, bu faaliyetlerin sebebinin Türkiye’nin Yavuz zırhlısını tamir ettirme girişimi olduğu yazılmıştır. Oysa o dönemde bütün devletler ihtiyaç oldukça gemilerini tamir ettirmekte ve bu da doğal karşılanmaktadır. Yunan yönetimi de örneğin Limni zırhlısını bu tarihlerde, Eylül 1929’da, Malta’ya göndererek tamir ettirmiştir. Fakat burada tepki çeken, tamire gönderilen zırhlının, dünya ve özellikle Türk tarihinde çok önemli bir rol üstlenmiş olan “Yavuz” olmasıdır.

Yavuz zırhlısının tamir edileceğini öğrendiklerini ifade eden eski Bahriye Erkân-ı Harbiye Reisi Amiral Viktor Dusmanis, tamirden sonra denizlerde Yunanistan’a karşı bir üstünlük elde edecek olan Türkiye’nin, 1912-1913 yıllarında Yunanistan tarafından zapt edilen adaları ve bu arada Girit’i almak istemesinden endişe etmektedir.

Yunanistan’ın, Türk deniz programına karşı almayı düşündüğü tedbirler İngiltere tarafından da desteklenecektir. İngiltere’nin, Doğu Akdeniz’de o günkü coğrafi sınırları muhafazaya çalışacağını ve icabında barış için donanmasını kullanmağı bir şeref addedeceğini Atina gazeteleri haber vermektedir. İngilizlerle yaptığı görüşmelerde Venizelos, eğer Türk filosu Yunan sahillerine, Midilli ve Sakız’a taarruz ederse, İngiliz filosunun kendilerine yardım edeceği vaadini almıştır.

 

Türk gazeteleri, Yavuz dretnotunun tamirinin bitmek üzere bulunmasının Yunanlıların uykusunu kaçırdığını yazarken, Yunanistan’daki gazeteler ise askerin ve halkın ortalığı velveleye verip, hükümeti bu tehlike karşısında derhal tedbir almaya davet ettiklerini yazmaktadır.

 

 

Sonuç; Yunanistan Yavuz gibi döneminin en güçlü gemilerinden birinin Türk tarafınca tamir ettirilmesi fikrine oldukça karşı çıkmış, bunun Türklerin Ege adalarını tekrardan geri almak isteyecekleri endişesini doğurmuştur. Yunanistan ise bu hamleye karşılık elindeki gemilerin tamiri, yenilenmesi faaliyetleri yürütmüş olup ek olarak Fransa’dan çeşitli gemi alımlarının da seçenekleri arasına almıştır. Günümüzde de olduğu üzere Yunanistan olası bir çatışma sırasında büyük güçlerin desteğini almak üzere İngiltere gibi devletlerden de Türk saldırısına karşı çeşitli güvenceler almıştır. Yaşanan bu gelişmeler, bazı Avrupa gazetelerinde de yer bulmuş ve Türkiye ile Yunanistan’ın Adalar Denizi’nde silahlanma yarışına çıktıkları yorumları yapılmıştır.

 

Yavuz’un Diplomasi Üzerindeki Etkileri

 

Yavuz, denizciliğin diplomasi üzerindeki etkileri değerlendirildiğinde siyasi tarihte özel bir konuma sahiptir. Faal olduğu dönemin uluslararası kanunlarına göre tarafsızlık statüsü bulunan devletlerin “tarafsızlıklarının sınanması” konusunda zorlayıcı olmuştur. Almanya ile Fransa’nın savaşa girdiği ilk günlerde henüz Alman Donanmasında bulunan ve “Goeben” ismini taşıyan Yavuz, bir diğer önemli zırhlı olan ve Türk Donanmasına geçtiğinde Midilli olarak adlandırılan Breslau ile birlikte o dönem savaşta tarafsız olan İtalya’ya katı yakıt (kömür) ikmali için uğramıştır. Söz konusu dönemde uluslararası kanunlara göre savaş gemileri, tarafsız olan bir ülkenin limanında 24 saat kalabilmektedir. Fakat Messina Liman otoritesinin Alman yanlısı tutumuyla burada 36 saat kalan Goeben ve Breslau, buradan aldığı yakıtla İstanbul’a doğru yola koyulmuştur. Fazladan 12 saat kalabilmesine rağmen İstanbul’a ulaşabilmek için yeterli yakıt ikmalini yapamayan zırhlılar, yolda bir kez daha yakıt ikmali yapmışlardır. Anlaşılacağı üzere Goeben ve Breslau’nun tarafsız devletleri ilk olarak İtalya’da sınadığı söylenebilir.

 

Diplomasinin denizcilik yönüne bakıldığında, denizciliğin lojistik anlamda büyük bir öneme sahip olmasından kaynaklı diplomatik girişimlerin var olduğunu söylemek her zaman mümkündür. Almanya ve Fransa arasındaki savaşın ilk günlerinde, henüz Messina’ya uğramadan önce Goeben ve Breslau gemileri, Afrika’da yer alan Fransız birliklerinin Fransa’ya dönüşlerini engellemek için çeşitli şehirlere bombardımanlar yapmışlardır. Dönemin şartları göz önünde bulundurulduğunda oldukça büyük avantajlara sahip Yavuz Zırhlısı, ‘kader ortağı’ Breslau ile çeşitli diplomatik girişimler için de kullanılmıştır. Örneğin Birinci Balkan Savaşı başladığında da Alman hükümeti tarafından Almanya’nın deniz gücünün hissettirilmesi adına Akdeniz’de bir donanma varlığının bulundurulmasına karar verilmiş ve Goeben ile Breslau zırhlıları bu filoda yer almıştır.

Bu gemiler o sırada da İstanbul ziyaretinde bulunmuşlardır. İstanbul’dan sonra Venedik, Napoli gibi pek çok limanın bulunduğu bir dizi liman ziyareti de gerçekleştirmişlerdir. İstanbul’un bu liman ziyaretlerinin ilk uğrağı olması da dikkat çekicidir. Alman Hükümeti’nin Yavuz zırhlısını daha bu zamanda İstanbul’dan başlayarak Batı Akdeniz ve Adriyatik’e ziyaretlere yönlendirmesi de elbette bir güç gösterisidir. Diplomasinin binlerce tonluk hali olarak değerlendirilebilir. Benzer bir diplomatik etki ise elbette Goeben ve Breslau zırhlılarının Yavuz ve Midilli adını alarak Osmanlı Donanmasına bağlanmasıyla gerçekleşmiştir. Tarafsızlık kanunlarının ihlal edilmemesi adına Osmanlı Donanmasına bağlandığı ilan edilen bu gemilerin personelleri de Osmanlı üniformaları giyip fes takmışlardır. Daha sonra bilindiği üzere Yavuz, Karadeniz’e açılarak Sivastopol’ü bombalamıştır. Devam eden süreçte Yavuz ve Midilli, Rus donanmasına karşı Sarnıç Burnu Muharebesine girişmiş, Batum’u bombalamış ve Karadeniz’deki askeri nakliyatlara eskortluk yapmıştır.

 

Yavuz, pek çok muharebeye girmiş, Türk Donanması’nın ihtiyaçlarını karşılamak için pek çok kez yaralanmıştır. Bilinçli olarak karaya oturtulmuş, uçak bombardımanlarına maruz kalmış, düşman gemilerini batırmıştır. Denizciliğe dair diplomasinin pek çok örneği Yavuz’un tarihinde görülmektedir. Kafkasya savaşları için Trabzon’a asker taşıyan, lojistik gereksinimlerin karşılanması için ticaret ve kargo gemilerine refakat eden, sayısız kıyı operasyonlarına katılan Yavuz’un Cumhuriyet döneminde de Türk Donanmasının amiral gemisi olması amacıyla hummalı bir tadilat yapılmıştır. Özellikle Yunan Donanmasının Adalar Denizi’ndeki faaliyetlerine karşı büyük bir öneme sahip olan Yavuz, bu dönemde de diplomasi unsuru olarak kullanılmıştır. Yavuz’un zorlu şartlar altında tamir edilmesi ve İtalyan tersanelerinden dört destroyer ile iki deniz altı siparişi verilmesinin bir sonucu olarak Yunan hükümeti tarafından Türkiye’ye donanma yatırımlarını karşılıklı olarak sınırlandıran Washington Denizcilik Anlaşması benzeri bir antlaşma teklif edilmiş, Türkiye ise donanmasının Karadeniz’de Sovyetlere karşı önem taşıdığını ifade ederek antlaşmayı reddetmiştir. Bunun üzerine Yunanistan tarafından da iki yeni kruvazör inşa ettirilmiştir. Yavuz’un ve görev grubunda yer alan diğer gemilerin de donanmaya katılacağının anlaşılmasıyla birlikte Sovyetler, Baltık’ta bulunan iki gemilerini Karadeniz’e çekerek Türkiye’ye karşı Karadeniz’de denge sağlamaya çalışmışlardır. Görüleceği üzere, Yavuz’un sadece Osmanlı zamanında değil, ayrıca Cumhuriyet döneminde de Sovyetler ve Yunanistan gibi çevre devletlere karşı bir diplomasi unsuru olduğu anlaşılmaktadır.

 

Yavuz Zırhlısının Özellikleri

              

 

SMS GOEBEN / Moltke Sınıfı

Muharebe Kruvazörü

 

Kızağa çekilme ve Kızaktan

indirilme

28 Ağustos 1909 / 28 Mart 1911

Görev Başlangıcı ve Bitişi

2 Temmuz 1912 / 20 Aralık 1914

Maliyet

41 milyon Mark

Akıbet

1914’te Osmanlı’ya devredildi

 

 

TCG YAVUZ / Moltke Sınıfı

Muharebe Kruvazörü

 

Osmanlı’da görevlendirme

19 Ağustos 1914

Hizmetten çıkış

20 Aralık 1950

Akıbet

1973’te sökülmek için MKE’ye

devredildi.

 

 

Uzunluk / Genişlik

186.6 m / 30 m

Su Çekimi

9.2 m

Deplasman ağırlığı

25.400 ton

Motor gücü

Tasarım 52.000 HP/ Maksimum

85.782 HP


Hız

Tasarım 25.5 knot (47 km/s)

Maksimum 28.4 knot (52.6 km/s)

Menzil

26 km/s hızla 4120 deniz mili (7600

km)

Personel hacmi

43 Subay/ 1010 Asker

 

 

 

 

 

Silah sistemleri

5×2 (10) adet 280 mm top (Krupp280/L50)

6×2 (12) adet 150 mm top

12 adet 88 mm uçaksavar top

4 adet 500 mm torpido kovanı

 

Yavuz-Havuz Davası

 

Cumhuriyet tarihimizde Yüce Divan tarafından ilk hüküm alınan davası 1928 yılında yaşanan Yavuz

zırhlısının, Bahriye Vekaleti tarafından onarımı sırasında yaşanan kaza ve devamında onarımın ihalesini alan Fransız firmasından rüşvet alması iddiası ile yargılanan Bahriye Vekili İhsan Topçu (Eryavuz) Bey’in davasıdır.

Yavuz Zırhlısı Birinci Dünya Savaşı’nın başlangıcında henüz 3 yıllık bir kruvazör iken Türk Donanmasına 1914 yılında dahil olup tam 67 yıl boyunca sancak gemisi olarak hizmet etmiş. Karadeniz’de Rus Limanlarına karşı muhtelif operasyonlarda bulunmuş görevini en layıkıyla ifa etmiş adını kahramanlık tarihine altın harflerle yazdırmış. Cumhuriyet Donanması’nın uzun yıllar boyunca gururu olup yeri geldiğinde bir büyükelçi gibi diplomatlarımızı ağırlayıp onlara yoldaşlık etmiş Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün son yolculuğunda Türk Milleti’nin bütün hüznünü omuzlayıp dünyaları sırtlayıp vazifesini hüzünlü ama başı dik bir şekilde yerine getirmiştir. 1918 yılında girdiği çatışmada mayınlara kardeşi Midilli’yi kurban vermiş kendisi de tıpkı milletimiz gibi bu savaştan yorgun ve gazi bir şekilde ayrılmıştır uzun yıllar boyunca Haliç’te esaret altında kalmıştı fakat Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Paşa Barbaros Hayrettin Paşa’nın ünlü sözü “Denizlere hakim olan cihana hakim olur “ kaidesini de dikkate alarak Türk Donanması’nın gücü toplaması için bu yorgun savaşçıyı tamir ettirip yeniden denizlerin hakimi haline getirmek istemiştir . Buna müteakiben Cumhuriyet’imizin Bahriye Vekaleti’ni (Denizcilik Bakanlığı) kurdurmuştur.

Dünya Savaşı’ndan ‘yaralı’ çıkan Yavuz zırhlısının Cumhuriyet’ten sonra esaslı bir onarıma ihtiyacı vardı. Cumhuriyet hükümeti, Yavuz zırhlısını tamir ettirip, Deniz Kuvvetleri’nin bu en vurucu savaş gemisini aktif hale getirmek istedi. Bu amaçla tüm parasal olanaksızlıklara rağmen kollar sıvandı. Önce dönemin Milli Müdafaa Vekaleti Bahriye Dairesi, çeşitli girişimlerde bulundu. Nitekim, bir yabancı şirketle anlaşıldı. 30 bin tonluk bir havuzun İzmit’e getirtilmesi ve Yavuz’un burada tamiri kararlaştırıldı. Ancak bu karar verildikten üç hafta sonra bir kanunla, ‘Bahriye Vekaleti’ kuruldu. Yıl 1924’tü ve Fethi (Okyar) Bey’in başkanlığındaki ‘3. Hükümet’ görev başındaydı. Bahriye Vekaleti kurulduktan sonra Yavuz’un onarımıyla ilgili olarak önceden alınan karardan vazgeçildi.Bahriye Vekaleti’ nin başına, dönemin Cebelübereket (bugünkü Osmaniye) milletvekili İhsan Bey getirildi. İhsan Bey aslında daha önceleri de milletvekiliyken, Yavuz’un onarımıyla ilgilenmiş, Enver Paşa’nın eniştesi Ömer Nazım Bey ve Ertuğrul (Bilecik) milletvekili doktor Fikret Bey (Onuralp) ile birlikte şirket kurmuş, hükümete bazı öneriler sunmuştu. Daha sonraları ‘Eryavuz’ soyadını alacak olan İhsan Bey, ‘Bahriye Vekili’ olmasının ardından çeşitli yabancı firmalarla görüştü ve sonunda Yavuz zırhlısının onarım işini bir Fransız şirketi olan Flander’e verdi.

Yavuz’un onarımı için İzmit’e bir havuz getirildi. Yavuz, havuza yerleştirildi. İşte, o sırada olan oldu: İçi tam olarak su doldurulmamış havuzdaki Yavuz, desteklerini yıkarak kuru havuzun içine düştü. Hem havuz hem de Yavuz yara aldılar. Bu kaza çok tartışıldı. Daha önceki bazı nedenlere bu kaza da eklenince, Yavuz zırhlısının onarımı gecikti. Bahriye Vekaleti’yle ilgili bazı söylentiler yayılmaya başladı. Onarımın gecikmesinin ve söylentilerin cumhurbaşkanı ‘Gazi Hazretleri’ni de üzdüğünü, dönemin başbakanı İsmet (İnönü) Paşa, Meclis’teki konuşmasında dile getirdi.

Bu gelişmeler ve tartışmalarla, 1927 yılına gelindi. O yıl yapılan seçimlerden sonra Bahriye Vekaleti kaldırıldı. Aynı yılın Aralık ayında başbakan İsmet Paşa, Meclis’e bir soru önergesi verdi. İsmet Paşa, İhsan Bey’in bakanlığı döneminde, hükümete bilgi vermeksizin Fransız şirketine ayrıcalıklar tanıdığını iddia ediyordu.

Başbakan İsmet Paşa şöyle diyordu: "İhsan Bey’in, Yavuz’un tamiri meselesinde emniyeti sarsacak tarzda, icra vekilleri heyeti kararı hilafına ve kanuni selahiyeti haricinde hareket ettiği ve böylece hâzinenin menfaatlerine dikkat edilmediğinden Divanı Ali’ye şevkini teklif ediyorum. ”Başbakanın, İhsan Bey’in Yüce Divan’a gönderilmesi teklifi üzerine, bir Meclis Soruşturma Komisyonu kuruldu. Komisyon başkanlığına Yunus Nadi getirildi. Komisyonda görüşülen iddialar arasında, İhsan Bey’in, Yavuz zırhlısının tamiri sürecinde yetkisiz kişilere görev vermesi, bir şirkete ayrıcalık tanıması ve rüşvet alması da vardı.

Komisyonun çalışması günler sürdü. Sonunda İhsan Bey suçlu bulundu ve dokunulmazlığının kaldırılarak Divanı Ali’ye yani Yüce Divan’a sevkedilmesine karar verildi. Komisyon kararı, oylanmak üzere 27 Ocak 1928’de Meclis Genel Kurulu’nda ele alındı. İhsah Bey, Meclis’te de komisyonda söylediklerini tekrarladı ve milletvekillerine şöyle seslendi: "Her şeye rağmen, şimdi bizzat muhakeme edilmemi isteyerek, gözlerimi kırpmadan Divanı Ali’ye gideceğim. Izdırap içinde yaşıyorum. Hırsızlıkla itham ediliyorum. Beni bir an evvel Divanı Ali’ye gönderin de son iyiliğinizi yapın, isterseniz kendi cezamı kendim vereyim. Ben bu kadar ahlaksız olduğumu bu mazbatayı görünceye kadar bilmiyordum. Rica ederim, derhal kararınızı veriniz, beni Divanı Ali’ye gönderiniz." Meclis uzun müzakerelerden sonra kararını verdi. Bu kararla, ilk kez bir bakan Yüce Divan’a gönderiliyordu. Ihsan Bey’le birlikte, bakan olmadan önce ortak şirket kurduğu milletvekili Fikret (Onuralp) Bey de Yüce Divan’a gönderildi.

Çok geçmeden Yüce Divan kararını açıkladı: "... Ihsan Bey’in yalnız Türkiye Cumhuriyeti’nin Bahriye Vekili iken memleketin denizde en mühim müdafaa silahı olan Yavuz kruvazörünün tamiri için reji usulüyle alınacak malzemenin pahasına fesat karıştırarak irtikab etmek üzere kasdettiği cürmü, vesaiti mahsusa ile icraya başlayıp, ancak elinde olmayan mâni sebeplerden dolayı cürmün husulüne lüzümlu fiilleri ikmal edememek derecesindeki mezkur cürme teşebbüs etmekten, esbabı müşeddide ile mücrimiyetine..." Ihsan Bey ‘görevi kötüye kullanmak’ ve ‘rüşvet alma girişiminden’, iki yıl ağır hapis ve iki yıl memuriyetten men cezasına çarptırılmıştı. Fikret Bey de dolandırıcılıktan 4 ay hapis, 100 lira ağır para cezasına mahkum edilmişti. Bu mahkumiyetler Yüce Divan’ın Cumhuriyet döneminde verdiği ilk mahkumiyet kararlarıydı ve ‘Yavuz-Havuz Davası’, daha sonraki dönemlerde benzerlerine rastlayacağımız ‘bakan mahkum ettiren’ ilk yolsuzluk olayıydı.

Yavuz’un Donanmadan Ayrılışı

Türk donanmasına 40 yıldan fazla hizmet edip misyonunu tamamlayan, adına birçok türküler dile getirilen, besteler yapılan, taş basması resimleri en uzak köy kahveleri ve odalarının duvarlarını süsleyen efsanevi Yavuz zırhlısı, İkinci Dünya Savaşı sonrasında yeniden yapılanan donanmanın envanterinden 14 Ocak 1954 tarihinde çıkarılarak Gölcük'ün Poyraz rıhtımına kıçtankara edildi. 1960'lara kadar Harp Filosu Karargahını ve bazen de Mayın Filosu'nun şubelerini barındırdı ve 20 Aralık I960' da hizmet dışı bırakıldı. Bahriye, bu tarihi sancak gemisini müze olarak yaşamasını istemiştir, fakat gemiyi idame ettirecek kaynaklar bulunmadığından dolayı bu gerçekleşememiştir. 1963'te Almanya'ya satılmaya çalışıldı. Efsanevi Yavuz zırhlısı müze olmayı beklerken çeşitli mali sorunlar nedeniyle bu gerçekleşemedi. Şanlı Yavuz sonuçta MKE Kurumu'na satılmış ve 7 Haziran 1973 günü gemiye yapılan son tören ile sökülmek üzere Seymen'e son yolculuğuna uğurlanmıştır. Günümüzde Donanma Komutanlığı, Deniz Lisesi Komutanlığı'nda çeşitli objeleri yer almaktadır. Ayrıca Deniz Müzesi Komutanlığı'nda objelerinin sergilendiği adına açılan bir oda ile birlikte ve 1987 tarihinde Türk Donanması'nda hizmete giren firkateyne "Yavuz" adı verilerek efsanevi geminin hatırası yaşatılmaya çalışılmaktadır.

 

HAZIRLAYANLAR; 

Esra Çobantepe

Görkem Ovalı

Cihat Furkan Çakır

Sinan Eroğlu

Anıl Kaya

Alperen Okay