Cihat Yaycı; Savaşın Yarattığı Risklere Karşı Önlem Almalı ve Ortaya Çıkan Fırsatları da İyi Değerlendirmeliyiz!

Sosyal Medyada Paylaş!

 

Türkiye'nin küresel politikadaki durumunu değerlendiren Cihat Yaycı, ABD-Rusya arasındaki üstü örtülü anlaşmayı şu tespitlerle ifade etti;

"Rusya ile ABD bir cepheleşmeye gittiği kesin yani Rusya, bir Slav birliği kuracak bunun karşısında da NATO olacak. Kazakistan’da aniden ortaya çıkan Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü tıpkı Varşova Paktı gibi NATO’nun karşısında konumlanacak yeni bir örgüt olarak karşımıza çıkmaktadır. Burada sorgulanması gereken şey şudur; Biz bir kere Türkiye olarak cumhuriyet döneminden itibaren barış istikrar ve güvenliğin yanlısı olduk. Karadeniz’de hep denge politikası uyguladık ve başarıyla uygulamaya devam etmekteyiz. Her zaman şunu vurgulamaktayım; “Ukrayna ile Rusya’yı bir masada oturmayı başaran tek devlet Türkiye Cumhuriyeti’dir.” Bu durum Türkiye’nin gücünü göstermektedir. Türkiye Cumhuriyeti, onurlu arabulucu (Honest Broker) olarak kendini kanıtlamıştır. Türkiye’nin bu alanda tartışılmaz bir diplomatik başarısı söz konusudur." ifadeleriyle de Türkiye'nin küresel başarısını vurguladı.

Türkiye'nin dikkat etmesi gereken hususları vurgulayan Yaycı, temkinli olmaya dikkat çekti;

"Türkiye’nin iltifata kanan, “aferine sıçrayan” bir tutumdan ziyade dikkatli ve detaylı düşünen uzun vadeli hedefleri kollayan adımlarla hareket etmesi gerekir. Bundan sonra daha tehlikeli bir tutum içerisinde girmekteyiz; Ben A partisini B partisini desteklemiyorum fakat Biden'ın iktidara gelmeden ömceki açıklamalarını da iyi hatırlamak gerekir. Biden, Türkiye’deki hükümeti değiştirmeyi bir seçim vaadi olarak sunacak kadar ileriye gitmiş birisidir. Sorulması gereken soru şudur; Biden bu hedefinden vazgeçmiş midir? Biden, Türkiye’nin Afrika’daki, Libya’daki Karabağ’daki varlığından rahatsız olmaya devam etmektedir. Türkiye, uzadıkça budanan ve budandıkça sulanan bir ağaç olarak görülmektedir. Bir taşla birkaç kuş vurmak isteyen Batılı devletlerin bu plan ve amaçlarına dikkat etmek gerekmektedir. Türkiye’yi bekleyen ciddi tehlikelerden birisi de şudur; Biden, sadece ABD’nin değil NATO üyesi ülkelerin de Rusya’ya karşı yaptırım uygulayacağını vurgulamıştır. Ben ABD’nin NATO üzerinden Türkiye’yi Rusya’ya yaptırım uygulamaya ve ticari ilişkileri kesmeye zorlayacağını öngörmekteyim. Rusya, Türkiye’nin en büyük ikinci ortağıdır. Bu durum Türkiye’nin ekonomisini ve siyasetini çökertir. Biden’ın bu açıklaması oldukça tehlikelidir ve Türkiye’nin savaşta taraf olmasına neden olmaktadır. Putin de böyle bir ekonomik yaptırımı savaş sebebi olarak tanımlamıştır yani Türkiye’nin Rusya’ya yaptırım uygulamaya zorlanması demek ülkemizin bir savaşa taraf yapılması ve ürettiği narenciye ve sebzenin %50’sini sattığı Rus pazarından mahrum bırakılması demektir. En azından bunu düşünmek lazım. Doğalgaz fiyatını Rusya bir kisve uydurarak 2 katına çıkartırsa halkımızın durumu ne olur? Bunları iyice hesaplamak gerekmektedir. Türkiye senelerdir veto hakkını kullandığı için İsrail NATO’ya girememiştir. GKRY, Türkiye veto hakkını kullandığı için senelerdir NATO’ya girememiştir. Senelerdir Karadeniz’deki yığınaklama planları Türkiye’nin vetosu neticesinde reddedilmiştir. Bazıları diyor ki; ABD, NATO’nun kendisidir. Türkiye, bu yaptırımları katılmadığı zaman NATO’dan çıkarılma tehlikesiyle karşı karşıya kalabilir mi bunu da düşünmemiz gerekmektedir. Batı medyasını yakından takip ettiğimiz de; Türkiye’nin NATO’dan çıkarılması yönünde ciddi bir kampanya yürütülmektedir. Bugün Batı, Türkiye’nin NATO’dan çıkarılması için önemli bir mazaret yaratma arayışı içerisindedir. Bugün Yunanistan, Türkiye’nin NATO’dan çıkarılması için ciddi bir çaba sarf etmektedir. En yakınımızdaki ülkeleri Türkiye aleyhinde propaganda yapmaktadır. Bu propagandanın yankıları Fransa’dan, Almanya’dan hatta ABD’den duyulmaktadır. Bu hususta çok dikkatli olmamız gerekmektedir.Türkiye bir denge ülkesidir. Türkiye, son derece yavaş hareket etmelidir. Ani karar ve politikalardan kaçınmalıdır." İfadeleriyle Türkiye'nin önlemlerine dair önerilerini sundu.

Rusya'nın Ukrayna'daki hedeflerini de analiz eden Cihat Yaycı;

Başından beri vurgulamaktayım; Ukrayna, Rusya’nın eline yem olarak bırakılmıştır. Ukrayna’ya Rusya’nın saldıracağını aylar öncesinden Batı dünyası biliyordu. Atı alan Üsküdar’ı geçti yani Rusya, Ukrayna’yı işgal etti, Batılılar ben silah göndereceğim diyor. Bu durumun herhangi bir geçerliliği olamaz. Rusya’nın askeri ve politik hedefleri şu şekilde sıralanabilir;

-Tarafsız ve askersiz bir Ukrayna

-Rusya’ya müzahir bir yönetimin Ukrayna’da iktidara getirilmesi

-Harkov, Donbass bölgelerinin bağımsızlığının tanınması ve Kırım’ın Rus toprağı olduğunun tanınması.

-Odessa’da Rusya’nın kontrolünün sağlanması ki bu olursa Ukrayna, karaya kilitli bir ülke haline gelecektir.

Rusya’nın temel hedefi Rusya’ya müzahir bir Ukrayna inşa etmektir." Tespitlerinde bulundu.

Ukrayna'daki duruma yönelik değerlendirmeler de sunan Yaycı;

"Ukrayna direniyor gibi söylemlerle karşılaşıyoruz. Böyle bir durum oldukça hatalı ve yanlış yaklaşımdır. Ukrayna bugün Rusya tarafından zapt edilmiş bir ülkedir. Zelensky’nin ele geçirilmemesi demek Ukrayna’nın direndiği manasına gelmemektedir. Bugün Ukrayna’nın tüm devlet sistemi çökmüş vaziyettedir; Okulları kapalı, hastaneleri kapalı yani Ukrayna’da tüm hayat durdurulmuş vaziyettedir. Rus ordusu Ukrayna otobanlarından takviye ve ikmal yapmaktadır. Ukrayna’da devlet sistemi tamamen gitmiş vaziyettedir. Batı tüm bu olanlardan sonra yine propaganda eliyle “Bakın Rusya sadece daha önce ele geçirdiği yerleri alabildi, Batı’nın yaptırımları sayesinde Ukrayna direndi” gibi ifadelerle yalandan bir zafer ilan edecektir." İfade etti. 

Yaycı, küresel gelişmeleri ise şu şekilde ifade etti;

"Dünya artık iki kutuplu bir duruma evrilmiş vaziyettedir. Rusya; Kazakistan ve Karabağ’a tek kurşun atmadan yerleştiğinde Batı dünyası bu duruma ses çıkarmamıştır. Rusya’nın hedefi ve yayılma stratejisi; Moldova üzerinde de gelişerek devam edecektir. Bu noktada Bosna’ya dikkat edilmesi gerekir. Sırplar, Rusya’nın desteği ile Bosna’dan kopartılması planlanan bölgeleri ilhak edeceklerdir. Sırbistan bu sayede ne NATO ne de AB üyesi olmayarak Orta ve Doğu Avrupa’da Rusya’nın bir merkez üssü haline gelecektir. Bu sayede 25. Doğu Boylamından itibaren bir Rus nüfuz alanı yaratılacaktır. Türk Cumhuriyetleri de gelişen bu Rusya güçlenmesine karşı daha da sessizleşecek ve Rusya’ya tabii olacaklardır. Buradaki temel strateji ve oyun Çin’in çevrelenmesi özelinde yatmaktadır. Küresel oyun ve denge Rusya eliyle Çin’in çevrelenmesini meydana getirmektedir. Çin’in Kuşak Yol Projesi bugün Rusya eliyle akamete uğratılmış ve gerçekleşmesi oldukça zor bir duruma getirilmiştir." Tespitini sundu.

ABD'nin ekonomik tutarsızlığını ise şu şekilde ifade eden Yaycı;

"Ekonomik yaptırımların etkisine bakmak gerekmektedir. Bugün ekonomik yaptırımlar üzerinden bir algı yaratılmaktadır. ABD’nin sözde en sert yaptırım kalemi petrol ve doğalgaz olmuştur. Hatta Biden çıkıp; “Amerikan halkı bu durum için fedakarlık yapmalıyız…” gibi popülist söylemlerde bulunmuştur fakat işin temelini incelediğimiz zaman; ABD toplam petrol ithalatının sadece %1’ini Rusya’dan yapmaktadır. Hatta ABD, Rusya’dan kayda değer rakamda bir doğalgaz ithalatı da yapmamaktadır. Yani ABD’nin bu tavrının herhangi bir etki gücü bulunmamaktadır. ABD ve Rusya arasındaki ticaret 30 milyar gibi oldukça ufak bir rakam düzeyinde ilerlemektedir. Rusya’da kendisinin bu tarz yaptırımlara maruz bırakılacağını önceden hesap etmiştir ki zaten 2014 yılında Kırım’ın işgal edilmesinin ardında ABD, Rusya’ya karşı yaptırımlar ilan etmiştir hatta 2016 yılında da ticari ilişkilerini sıfırlamıştır tabii 2017’nin ardından eski rakamlarının da üzerine çıkmıştır. Bugün ABD’nin diğer ülkelere ben enerji alımını kestim siz de kesin demesinin herhangi bir uygulanabilirliği yoktur. Türkiye enerjisinin %60’ını Rusya’dan temin ediyor, Almanya %30’unu tüm Avrupa ise %40’ını, ABD’nin amacı ülkeleri küçütme modelini zorunlu kılarak Türkiye gibi gelişen ülkeleri kontrol altında tutmaktır. Tüm dünya yaptırımları uygularken Uranyum ihracatına ses etmemektedir. Rusya’nın en önemli ihracat kalemlerinden birisi de Uranyumdur. Başta AB ülkelerinin bu yaptırımları uygulaması mümkün değildir." İfadelerini kullandı.

NATO'nun durumu hususunda da tespitler geliştiren Yaycı;

"ABD uzun yıllardır NATO içerisinde de en önemli düşmanı Rusya yerine Çin olarak görme eğilimindedir. Bu yaklaşıma karşı da en fazla irade koyan ülke Türkiye’dir.Türkiye bir Atlantik ittifakı olan NATO’nun savunma konseptine Çin’in eklenmesine karşı iradesini koymuştur. Tarihten bu yana hiçbir ABD askeri ile Rus askeri birbirine kurşun sıkmamıştır. Hatta TÜRK DEGS’in gündeme getirdiği şu mevzuyu da hatırlamak gerekir; İsrail’deki Rus Büyükelçiliği savaştan bir gün önce “İsrail’in Suriye’deki faaliyetlerine müdahale etmeyeceğiz” ifadesinde bulunmuştur yani bir paylaşım anlaşması içerisine girmişlerdir. Bunu doğrudan İsrail Medyasından alıntılayarak TÜRK DEGS’te yayınladık." İfadelerini kullanmıştır.

Türkiye'nin savaş nedeniyle yaşadığı olumsuz etkilere de değinen Yaycı;

"Bizim tartışmamız ve odaklanmamı gereken ana konu savaşın bize etkisi ne olur? Buna odaklanmalıyız. Bugün turizm gelirimizin 7 milyar dolarını doğrudan Rus ve Ukraynalı turistlerden sağlıyorduk. Gelen turistlerin %30’unu Rus ve Ukraynalı turistler teşkil ediyordu. Savunma sanayimizin millileşmesi hususunda Ukrayna ile ciddi adımlar atılmıştı. Milyar dolarlık MİLGEM projesi ve S/İHA motorlarının üretilmesi gibi ciddi hususlarda ortaklıklar kurmuştuk.  Bunca akademisyen hala savaşın Rusya ve Ukrayna boyutunu tartışıyor biz bize olan etkilerini tespit etmek ve anlamak zorundayız." ifadelerini kullandı. 

Türkiye bugün savaşta taraf yapılmaya çalışılıyor. Yarın Türkiye, ABD’nin dayattığı yaptırımlara uymaz hatta NATO’dan atılırsa, Türkiye’nin veto ederek üye yapmadığı GKRY ve İsrail gibi ülkeler NATO’ya üye edilebilir. Bu durumda ise Türkiye Doğu Akdeniz’deki durumu ve savunma geleceği ne olur bu senaryoyu iyice düşünmemiz gerekmektedir.

NATO'nun tutumuna ve Avrupa'daki gelişmelerin yöneleceği alanlara da dikkat çeken Yaycı;

"Biden iktidara gelmeden evvel NATO’nun önemini ve gücünü kanıtlayacağına dair bir vaatte bulunmuştu. NATO’yu güçlendirme hedefiyle hareket eden politikalar bugün Ukrayna-Rusya savaşı neticesinde pratiğe dökülmüştür. Letonya,Litvanya ve Estonya gibi NATO üyesi küçük devletlerin Rusya tarafından işgal edilemeyip, Ukrayna gibi NATO üyesi olmayan büyük bir devletin işgal edilmesi, NATO’ya olan güven algısını pekiştirmiştir. “NATO’nun beyin ölümü gerçekleşti” diyen Macron bile bugün NATO’yu öne çıkarmaktadır. Trump ve Biden yönetimleri tarafından eleştirilere maruz kalan Almanya’da 54 milyar dolarlık savunma bütçesini 100 milyar dolara çıkarma kararı almıştır. Bu durum NATO’nun öngördüğü savunma bütçesi rakamı olan %2’ye tekabül etmektedir. Bugün NATO’nun karşısında KGAÖ bir pakt oluşturarak çıkmış vaziyettedir. " dedi.

Yaycı, Türk dünyasına yönelik aylar öncesinde yaptığı tespitleri tekrar hatırlatarak;

"Bu süreç Türk Dünyasını da derinden etkilemektedir. Daha önceki yayınlarda da dile getirdiğim gibi Türk Keneşi’nin bir savunma organının da bulunması gerekir! Bunu ABD yanlılığıyla itham edenler de olmuştu fakat şuradan örnek vererek onlara bir cevap vereyim; 1992 yılında ABD’de yüksek ihtisasımı yaparken, Kissenger gibi önemli isimlerin dersler verdiği ABD milli güvenlik akademisinin derslerine de iştirak ettim. Orada ABD’li diplomatlara ve bürokratlara Türk Birliği’nin engellenmesine yönelik tavsiyeler ve dersler veriliyordu. Özellikle Türk Cumhuriyetlerinin birliktelerini baltalayacak politikalar ve fikirler aktarılıyordu. Turan birliğine ABD yanlılığı diyenlerin ta kendisi ABD yanlısıdır! Ne ABD ne de Batı net bir şekilde Türk birliğini istememektedir. ABD ve Rusya bölgede Türk birliğini istemez onlar sadece kendi varlık ve menfaatlerini isterler. Bugün Montrö meselesinde de bu durum net bir şekilde ortaya çıkmıştır. Montrö’yü en fazla ABD’nin desteklediği ve savunduğu net bir şekilde görülmektedir. Yani dün Montrö aslında ABD’nin ciddi bir şekilde desteklediği ve uygulanmasını önemsediği bir sözleşme olarak karşımıza çıkmaktadır." ifadelerinde bulundu.

"Şeytan'ın sağdan yaklaşmasına" dikkat çeken Yaycı, Karadeniz'deki paylaşım durumunu şu şekilde açıkladı;

"Bugün Ukrayna’dan sonra en fazla zarar gören devlet ne yazık ki Türkiye’dir. Türkiye’nin geliştirdiği hayati projeler sekteye uğramaktadır. Bir diğer dikkat etmemiz gereken husus ise “şeytanın sağdan yaklaşmasına” izin vermemeliyiz! Bugün emekli bir büyükelçi çıkıp “Odessa’nın işgal edilmesi Karadeniz’deki münhasır ekonomik bölgelerin durumlarını değiştirebilir” diyerek sosyal medyada paylaşımlar yapmaktadır. Bu tamamen yersiz ve gerçekten uzak bir yaklaşımdır. Türkiye 1986 yılında SSCB ile bile anlaşma sağlayıp Karadeniz’deki deniz alanını hukuki olarak tescillemiştir. Savaşın seyri en fazla Türkiye’nin karşı taraftaki komşusunu değiştirir onun Karadeniz’deki deniz alanına herhangi bir tartışma yaratmaz-yaratamaz! Türkiye problemlerin içine çekilmeye çalışılıyor. Bugün “aferine sıçramamamız” lazım. Bizim itidalli ve yavaş hareket etmemiz şarttır. Krizden güçlenerek çıkmanın anahtarı, sakin ve planlı adımlarla hareket etmektir." 

Cihat Yaycı son olarak ise Türkiye'yi bekleyen risklere karşı fırsatların da bulunduğunu vurguladı;

"Türkiye’nin önünde riskler olduğu gibi fırsatlarda bulunmaktadır. Şu an dünyada gelişen buğday, tahıl, tarım kaynaklı krize karşı Türkiye milli tarımını kuvvetlendirerek ihracat boşluğunu değerlendirmelidir. Riskleri dikkate almalı fakat ortaya çıkan fırsatları da iyi değerlendirmeliyiz."

Yayının tamamı aşağıda sunulmuştur;