Devletlerin Arasında Tek Geçerlilik; Menfaattir. Ben Sadece Türkiye Cumhuriyeti'nin Menfaatine Bakarım

Sosyal Medyada Paylaş!

11 Mart 2022 tarihli İnternet Haber Platformunun konuğu olan Cihat Yaycı, Türkiye'nin dış politika pratiği hakkında şu değerlendirmelerde bulundu;

"Bürokratlar, hükümetler değişir fakat devletin politikaları sabit ve kalıcıdır. Devletin dış politikası, iç politikasından bağımsız olmalıdır. Dış politika hedeflerinin değişmemesi gerekmektedir. Ben ve benim gibi düşünen insanların rahatsız olduğu bir konu da şudur; Dış politika da hedef değiştirmeye ya da hedef kaldırmaya odaklanılıyor. Aklı başında yani çadır devleti olmayan ülkeler hedeflerinden asla vazgeçmezler. Hükümetlerin değişmesi o ülkelerin dış politikalarındaki milli hedefleri değiştirmez. Milli hedeflere ulaşmak için yöntemler değişir fakat hedefleri değişmez. Biz de ise özellikle FETÖ meselesi araya girdiğinden beri hedef değiştirmeye yönelik bazı hamleler gelişmektedir. Örneğin; Kıbrıs’ta varlığımızı devam ettirmek bizim milli hedefimizdir. Orada ancak yöntemleri ve milli hedefimizin devamlılığını tartışabiliriz ama “Kıbrıs’ta ne işimiz var?” denildiği an, O milli hedefin yok edildiği an olur. Ya da Kafkasya’da Azerbaycan’ın yanında ne işimiz var denildiği an o milli hedefimizin yok edildiği ve üzüldüğümüz an olur." 

Değerlendirmelerine Türk dünyası özelinde devam eden Cihat Yaycı, Batı ve Rusya'nın yaklaşımlarını şu şekilde analiz etti;

"Bana 30-40 yıl önce deselerdi ki; Azerbaycan ile Biz bir ittifak anlaşması imzalayacağız, birimize saldıran ötekimize saldırmış kabul edilecek temelinde bir ittifak kurulacak denilseydi, ben Allah’ım bana o günleri nasip et diyerek dua ederdim. Hayal ederken bu durum gerçekleşti. Bu Türkiye Cumhuriyeti’nin bütün gücüyle yaptığı bir anlaşmadır. Bundan rahatsız olan iki kesim var; Birisi Amerikancılar, ikincisi ise Rusçulardır. Rusya da Amerika da Türk Birliği istemez! Ben 1992-95 yılları arasında ABD Denizcilik Akademisinde fizik ve elektrik mühendisliği bölümlerini okudum. ABD aynı zamanda milli güvenlik yüksek ihtisas bölümünde de okudum. Bu bölümde okurken, şunu gördüm; ABD’li diplomatlara ve askerlere şu tembih ediliyordu; “Orta Asya’daki ülkelere asla aynılıklardan bahsetmeyin hep farklılıkları vurgulayın…” deniliyordu. ABD’nin politikası bölgede bir birlik oluşmasın yönündedir. Diplomatlara bölgedeki insanlara asla “Türk” demeyin onları “Kazak, Kırgız, Azeri, Özbek” diye ayrıştırın diye özellikle tembih ediliyordu. Şimdi bugün Türkiye’de Türk Birliğinin karşısında olanların arkasında ABD vardır fakat bunu öyle sunarlar ki sanki ABD, Türk Birliğini istemiyor da Rusya istiyormuş gibi anlatırlar halbuki her ikisi de istemiyor. O nedenle bu oyunlara düşmemek lazım."

Doğu Akdeniz hususunda da değerlendirmeler de bulunan Cihat Yaycı;

"Bizim Doğu Akdeniz’de 22 Aralık 2020 tarihine kadar yoğun bir şekilde vardık fakat 22 Aralık 2020’nin ardından gemilerimiz Avrupa’nın öngördüğü alanlara çekildi ve bu durum “Neden Doğu Akdeniz’deyiz?” diyenleri sevindirmiş olmalıdır. Ben inanıyorum ki Türkiye Cumhuriyeti, Doğu Akdeniz politikalarından ve stratejilerinden vazgeçmiş veya vazgeçecek değildir. Ben devlette çalışmış birisi olarak; Doğu Akdeniz’deki çeşitli politikaları eleştiriyor olabilirim fakat ben sadece Mavi Vatan ve Doğu Akdeniz perspektifine odaklı bakıyor, devletimizi yönetenler ise daha geniş bir perspektiften bakmak zorundadır." tespitlerinde bulundu.

Türkiye'nin Libya ile imzaladığı anlaşmaya da atıfta bulunan Cihat Yaycı;

"Ben 2012 yılında bir makale yayınladım. 2009 yılında Libya-Türkiye’nin denizden komşudur diyerek makale içerisinde haritalara yer vermiştim. O zaman başbakan olan şuandaki Cumhurbaşkanımız Tayyip Erdoğan, o görüşü benimseyerek bu öneriyi Kaddafi’ye götürmüştü. Kaddafi bunu onaylamış hatta talimatlar da verilmişti fakat Kaddafi devrildi. Bne yılmadım bu fikri geliştirerek, Türkiye ne yapmalıdır sorusuna; Mısır, Lübnan, Suriye, Filistin ve İsrail ile anlaşmalıdır dedim. Devletler arası ilişkilerde ideoloji, kin ve din olmaz.  Devletlerin ilişkileri şahsi de olmaz. Devlet ilişkilerinde menfaat söz konusudur. Menfaatleriniz uyuşuyorsa iyi ilişkiler kurarsınız, menfaatleriniz çatışıyor ise mücadele edersiniz. Türkiye Cumhuriyeti devleti menfaatleri gereği her devletle iyi ilişkiler kurmalıdır. Filistin’de büyük bir zulüm yapılıyor. Bu durumu en çok eleştirenlerden birisi de benim ama bizim onları koruyabilmemiz için onlara bu zulmü yapanlara karşı bir etki gücü oluşturmamız gerekmektedir. Etki gücü de ticaret ile kurulur. Eğer etki gücünüz olursa ilgili devlet sizin taleplerinize daha ihtimamlı yaklaşacaktır." değerlendirmelerinde bulundu.

Türkiye-İsrail ilişkilerinin geleceği ve yakın dönem temelini de açıklayan Yaycı;

"Ben 1.5 yıl önce İsrail Tel Aviv Üniversitesi’nde bir makale yayınladım. Doğu Akdeniz’de İsrail ve Türkiye’nin anlaşması durumunda her iki devlet nasıl kazançlı çıkar diye makalemde anlattım. O zaman şöyle tepkiler geldi; Biz Türkiye ile ilişkilerimizi düzeltmek istiyoruz ama Türkiye yanaşmıyor bize yüz vermiyor diye tepkiler geldi. Bakın biz İsrail ile ilişki kurmadık, İsrail de gitti Yunanistan ve GKRY ile anlaşmalar imzaladı. Devletlerin ilişkileri tam olarak böyledir. Devletler insanlar gibi değildir. Devletler menfaatlerine göre hareket ederler. Biz İsrail ile ilişkileri düzeltince Filistin konusunda sözlerimizde de muhatap olunacak. Biz İsrail ile ilişki kurmaya başlayınca buna en çok kızan Yunan ve Rum ikilisi oldu. Bugün Yunan-Rum ikilisi ve Ermenistan, Ukrayna-Rusya savaşına sözde Türkiye’nin savaşçı yolladığı yalanlarını yaymışlardır. Bunlara kalsa Yunanlılar-Rumlar iyi Azerbaycan kötü, Yunanlılar iyi Mısırlılar kötü. Onlara kalsa Yunanlılar-Rumlar-Ermeniler iyi İsrail kötü onlarla ilişki kurmayın derler. Bu anlayışa hiçbir yere varamayız. Ben şuna bakıyorum; Türkiye’nin İsrail ile ilişki kurması Türkiye’nin menfaatine midir? Değil midir?" diyerek geniş bir perspektif sundu.

Cihat Yaycı tarihsel gerçeklikler ışığında Türkiye'nin dış politika tavrını şu şekilde örneklendirdi;

"Devletimizin menfaatine olmayan bir konuda fikir değiştirmek desteklenmesi gereken bir tutumdur. Bizim memlektimizde her konu eleştiri üzerine kurulmaktadır. Ben Mavi Vatan konusunda bile “bu neo-Osmanlıcı” gibi mesnetsiz yaklaşımlarla karşı karşıya kaldım ve çok üzüldüm. Bugün Dar’ül Acze’ye gittim. Dar’ül Acze neredeyse 200 yıllık bir kurumdur ve vakıf yasası hiç değişmeden günümüze gelmiştir. Bakın devletteki devamlılık için ne kadar önemli bir örnek. Bakın Dar’ül Acze’nin önünde bir taş vardır; Bu taş kiliseye de Havraya da ve Camiye de aynı mesafede uzaklıktadır. 2. Abdülhamid, burayı kurarken tüm ayrıştırıcı yaklaşımlardan münezzeh bir ilke ile inşa etmiştir kurumu. Bizim bu ahlakı benimsememiz gerekmektedir.  Abdülhamid, Yahudilere, Hristiyanlara ve Müslümanlara da eşit mesafede davranmıştır.  Herkese düşman olarak ya da mesafe koyarak devlet yönetilmez."

Önemli öneriler sunan Cihat Yaycı, KKTC ve Türkiye Cumhuriyeti'nin geliştirmesi gereken stratejiyi şu şekilde açıkladı;

Herzog’un Türkiye ziyareti ilişkilerin yeniden başlamasının temelidir. Kopan hatların yeniden tesis edilmesidir. Bunlar sırayla gelişecek ilişkilerdir. Bu ziyaretin zamanlaması oldukça manidar çünkü Ukrayna-Rusya Savaşı’nın başladığı günlerde yapılmıştır. Burada Rusya’ya olan enerji bağımlılığın azaltılması AB ve ABD tarafından istenmektedir. EastMed Projesi, ABD tarafından ortadan kaldırıldı.  Ortaya iki şey sunmuştu ABD, birincisi; güvenlik endişesi bu projenin bölgesel huzuru bozduğu vurgulanmıştı.ikincisi ise bu maliyet etken değil denildi. ABD yeni bir güzergah bulunmasını önerdi. Uluslararası ilişkilerde hiçbir olay anlık olarak gelişmez. Anlık olaylar ancak kabile devletlerinde olur. EastMed Projesi, GKRY ve Yunan ikilisinin hukuksuz inadı nedeni ile kadük olmuştur. Savaş önce de gündem de olan Rus gazının azaltılması hedefi, Kıbrıs Adasının doğusundan ve Türkiye üzerinden gazı getirip Avrupa’ya ulaştırmak en makul ve mantıklı gerçeklik haline gelmiştir. Enerji konusundaki işbirliği açıklamasının temeli budur. Fakat şuna dikkat etmek gerekir; Boru hatları üzerinden geçecek gazdan çok para kazanacağız gibi bir algıya kapılmamak gerekmektedir. Dünyanın en büyük boru hatlarından birisi olan; Bakü-Tiflis-Ceyhan Boru Hattında dahi 50 ile 100 milyon dolar kazanmaktayız. Boru hatlarının bizim üzerimizden geçmesi bize stratejik önem kazandıracaktır çünkü boru hatları doğrudan küresel ekonomiye etki gücüne sahip alanlardır. Kimse boru hatlarının geçtiği bölgelerde karışıklık veya kaos olsun istemez. Bu nedenle bu alanlarda faaliyet yürütecek terör örgütlerine kimse destek sağlamaz. Bizim bu noktada da durmamamız gerekmektedir. Şu ciddi bir tarihi sorumluluktur; KKTC bağımsız bir devlettir. Elimize bu hususta çok önemli bir fırsat geçmiştir. Şutu çekersek gol olur, çekmezsek tarih bizi affetmez. KKTC madem bağımsız bir devlettir, adanın her yerinde herkesin hakkı vardır demek yanlış bir tutumdur. KKTC’nin şuandan itibaren münhasır ekonomik bölge olarak ilan edilmesi lazım. Madem İsrail ve Mısır gazına Batı muhtaç madem Rusya’ya bağımlılık azaltılmak isteniyor o zaman bu Türkiye ve KKTC’nin menfaatine nasıl evrilir? İşte önerdiğim şekilde evrilir! Münhasır ekonomik bölge ilan edersiniz, İsrail ve Mısır gazının KKTC’den geçmek için usulen KKTC’den izin almasını sağlayarak KKTC’yi hukuken ve fiilen de İsrail ve Mısır tarafından sağlanmasını sağlarsınız. Türkiye, bur hattını azıcık bile olsa KKTC’nin MEB’inden geçmeyi sağlamalıdır."