DOÇ. DR. CİHAT YAYCI; KAZIM KARABEKİR’İN KIZI TİMSAL KARABEKİR İLE ''KAZIM KARABEKİR VE ERMENİ MEZALİMİ'' KONULU SÖYLEŞİSİ GERÇEKLEŞTİRDİ.

Sosyal Medyada Paylaş!

NAHÇIVAN İÇİN GEREK MUSTAFA KEMAL ATATÜRK'ÜN, GEREK KARABEKİR'İN ORTAK FİKRİ ŞUDUR; ‘NAHÇIVAN TÜRK'ÜN TURANA AÇILAN KAPISIDIR, BURAYA BEHEMEHÂL BİR TÜRK DEVLETİ KURULACAKTIR.’ ALLAH'A ŞÜKÜR Kİ KURULMUŞTUR

DOÇ. DR. CİHAT YAYCI; KAZIM KARABEKİR’İN KIZI TİMSAL KARABEKİR İLE ''KAZIM KARABEKİR VE ERMENİ MEZALİMİ'' KONULU SÖYLEŞİSİ GERÇEKLEŞTİRDİ.

Bahçeşehir Üniversitesi Denizcilik ve Global Stratejiler Merkezi (BAU DEGS) Başkanı Doç. Dr. müstafi Tümamiral Cihat Yaycı Habertürk Dün saat 19:00’da Sayın Timsal Karabekir ile BAU DEGS YouTube Kanalı’nda canlı yayın gerçekleştirdi.

https://www.youtube.com/watch?v=x77ZPI2dzp0&t=2s

TİMSAL KARABEKİR KİMDİR?

“BABAMIN VEFATI BENİM 7. YAŞ GÜNÜME DENK GELİYOR YANİ 7 YIL DOLU DOLU BABAMLA YAŞADIM AMA 7 YAŞIMI BİTİRİP 8 YAŞINA GİRDİĞİM GÜN ANİ BİR KALP KRİZİYLE BABAMI KAYBETTİM.”

Birazcık bahseder misiniz bize kimdir Timsal Karabekir?: Ben Kazım Karabekir'in üçüncü kız evladıyım. Üçüncü dediğim zaman 4003. de diyebilirim. Çünkü bildiğiniz gibi babamın bizden önce daha evlenmeden önce 6 binden fazla evladı olmuş. Kız evlatlar, erkek evlatlar olarak ayırınca yani epeyce ablam, abim var. Ama hayatta kalan hemen hemen kalmadı; benim ablalarım dâhil vefat ettiler. Yani Kazım Karabekir’in evladı deyince şimdi bir tek ben varım, abilerim ablam vefat ettiler. Ben 1941 Ankara doğumluyum. Babamın vefatı benim 7. yaş günüme denk geliyor yani 7 yıl dolu dolu babamla yaşadım ama 7 yaşımı bitirip 8 yaşına girdiğim gün ani bir kalp kriziyle babamı kaybettim. Ankara'da zor günlerdi hani aileye bir bomba düşmüştü adeta. Aile İstanbul'a taşındığı zaman daha önce babam bana okuma yazma öğretti, öğretmenler geldi, kendisi okul açıyorum Timsal’e diye. Yani kendisi 1. Sınıfı okutmuştur bana. Dolayısıyla Erenköy Zihnipaşa İlkokulu’na 2. sınıfa kaydedildim daha sonra English High School okulunda devam ettim. Ama daha sonra üniversite tahsilim olmadı erken bir evlilik yaparak; Sivas’ta öğretmenlik, Aydın’da çiftçilik değişik yerlerde meslekler yaptım. En değişik yaptığım iş -bu birazcık da babamın herhalde vasiyeti gibi bir şeydi- burada biz bir tenis kortu açtık ve onda da çok isabetli bir şey yaptığıma şöyle inanıyorum;  anarşinin çok yaygın olup da insanların birbirini öldürdüğü dönemdi. O yıllarda ben iki erkek çocuk büyütme durumundaydım. Açtığımız tenis kortu ile kendi evlatlarım dâhil birçok evladı müzikle, sporla o anarşiden uzak tuttuğumu inanıyorum. Daha sonra işte tenis kortu aşağı yukarı bir 20 senemizi aldı. Burada genç evlatlara tenisin yanı sıra çeşitli iyilik yapma yarışı…  Daha sonra Kazım Karabekir vakfı olarak vakfımızı kurduk, onun yaşadığı evi müze olarak hayata geçirdik. Tabii çok anlamlı bir müze, inşallah bekliyorum sizleri de şu pandemi bittiği zaman. Müzecilik fikri babamızdan geliyor. Çünkü ben çok küçük yaştaydım benim elimden tutup en üst katta bir odaya götürürdü “Burası benim müzem” derdi ve Çanakkale'de çadırına düşen bomba parçasından atının eyerine o kocaman ayakkabıları çok dikkatimi çekerdi. O doğuda giydikleri ayakkabılar… Çok inanıyorum ki babamın önderliğinde kurduğumuz bu müze, daha doğrusu müzecilik yani geçmişi geleceği bağlayan köprü ve gençler müzeye gelip de oranın havasını teneffüs ettikleri anda hakikaten etkileniyorlar. Yani yaşama amacımız Türkiye Cumhuriyeti’ne hizmet etmek.

 

KAZIM KARABEKİR HAKKINDA BİLGİ

“KÜÇÜK EVLATLARA HEP SORULUR YA BÜYÜYÜNCE NE OLACAKSIN DİYE. ‘KÜÇÜK KUMANDAN BÜYÜYÜNCE NE OLACAKSIN’ DİYOR? ‘KUMANDAN OLACAĞIM’ DİYOR. KUMANDAN OLUP NE YAPACAKSIN?’ DEYİNCE DE YURDUMA GÖZ DİKENİN GÖZÜNÜ OYACAĞIM DİYOR. ‘EVLADINIZDAN BEN ÇOK ETKİLENDİM’ DİYOR RUS GENERAL.”

Kazım Karabekir nasıl doğmuştur, nasıl yaşamıştır, nasıl asker olmuştur?: Aile, Karamanlı bir aile... Karabekiroğulları yani Karamanoğullarından birazcık daha değişikler. Yavuz Sultan Selim sefere çıkarken ‘bana asker verirsen aldığım ganimetlerden size vereceğim’ demiş. Hakikaten de Konya'da bugün Mevlana Müzesi’nde sergilenen büyük büyük şamdanlar var. Yavuz Sultan Selim’in Karabekiroğulları’na verdiği şamdanlar. Daha sonra babam onu müzeye hediye etti. Babası Mehmet Emin Paşa daha 15 yaşındayken Kırım Savaşı'na katılıyor, döndüğü zaman madalyalarla gazi olarak dolaylı olarak orduda kalıyor. Babamın daha sonra kurtaracağı yerler babası ile gittiği görev yerleri oluyor. Görev yerinin de enteresan olarak Van’a gidişi şöyle; o tarih itibariyle Ermeniler ve Türkler kardeş ilişkisinde yaşarken yurdumuzun doğusunda, bir şeyler çıkıyor diyorlar ki; Moskova'dan bir grup Ermeni arayı bozmak üzere gelmektedir.’ Bu nedenle padişah Mehmet Emin Paşa’yı Van’a gönderiyor koruması için. Trabzon'a doğru gidiyorlar, Erzurum'da konaklıyorlar. Bu enteresandır; Erzurum'da konaklarken bir yerden bir yere atlarken düşüyor, başından bir avuç kan toprağa karışıyor ve zaman içinde Erzurum'a düşman girdiği zaman ‘Atımı daha büyük bir şevkle mahmuzladım, benim oradan alacak kanım vardı’ diyor. Çok kişi onu Erzurumlu bilir yani aile Karamanlı Daha sonra da Karabekir İstanbul'da doğmuş.

O zaman Van’a gittikleri zaman Ermenilerle arkadaşlıkları var. Annesi ona bir komutan kıyafeti, kumandan elbisesi dikmiş; 4 yaşında küçük kumandan babamın yavereyim diye onun peşinde dolaşıyor. Resepsiyon oluyor, Rus generalin de bulunduğu bir resepsiyon...  Küçük evlatlara hep sorulur ya büyüyünce ne olacaksın diye. ‘Küçük kumandan büyüyünce ne olacaksın’ diyor? ‘Kumandan olacağım’ diyor. Kumandan olup ne yapacaksın?’ deyince de yurduma göz dikenin gözünü oyacağım diyor. ‘Evladınızdan ben çok etkilendim’ diyor Rus general, ‘kendisine bir hediye göndermek isterim’ diyor ve akşam eve ufak bir pakette bir küçük tabanca geliyor. Dedem asker olmasına rağmen bunun bir oyuncak tabanca olduğunu zannediyor. Kendisi kurcalarken gerçek bir mermi babaannemin gözünün yanından geçiyor ki pek şaşardı yani ‘Bize niye böyle ailemize felaket gelecek bir hediye gönderdi Rus komutan’ diye. Sonradan Mehmet Emin Paşa'nın görevi Mekke'ye ‘Vali Muavini’ olarak değişince Mekke’ye göçüyorlar. Mekke’de Arapçayı anadili gibi öğreniyor. Hatta diyor ki anılarında ‘Babama tercüme yapacak kadar Arapça öğrenmiştim’ diye çok güzel anlatıyor. Fakat büyük bir acı Mekke'de iken yaşanacak; kolera salgınında babasını kaybettiği zaman kendisi 11 yaşında. Hani derler ya damdan düşen damdan düşenin halini anlar. Daha sonraki yıllarda sorarlarmış ‘Paşam bu şefkat nereden ileri geliyor?’ diye ‘Ben de küçükken yetim kaldım’ dermiş. Dolayısıyla aile İstanbul'a geri döndüğü zaman kendi çabasıyla Fatih Askeri Rüştiyesi ’ne giriyor. Kuleli Askeri Lisesi, lise ikide iken kafaya koymuş ‘ ben karsı kurtaracağım.’ Ve Allah ona iki kere nasip ediyor, Kars’ı iki kere düşmandan kurtarıyor. Birincilikle bitiriyor okullarını, Harp Akademisi'nde Mustafa Kemal Paşa’mızla, İsmet Paşa’yla arkadaş oluyorlar. Hatta anılarında diyor ‘İsmet’i rüyamda hasta gördüm, bir hafta kendime gelemedim.’ Okullarından birincilikle mezun oluyorlar ve Balkan savaşları sırasında Bulgar çeteleriyle, Arnavut çeteleri ile çete bastırma olaylarında ama onun en ıstıraplı yaşadığı dönemde; zaten böyle de bir şey vardır; Müzesi'nin duvarında kendi vecizesi ‘Hür öl, esir yaşama’.  Edirne düştüğü zaman Şükrü Paşa'nın kurmayı Karabekir bir müddet Bulgarlara esir düşüyor. Daha sonra Çanakkale'de görüyoruz. Yine, Mustafa Kemal Paşa’mız da Yarbay rütbesiyle, Kazım Karabekir Kerevizdere mevkiinde Fransızlarla çarpışıyor hatta çadırına düşen bomba parçasını bile almış müzeye getirmiş; gençler görsün neler yaşadığını diye. Albay rütbesini daha sonra Irak cephesinde Kut'ül Amare’de İngilizlerle savaşırken çok büyük zaferlere imza atıyorlar. İngilizlerden büyük bir grup esir düşüyor. Şark Fatihi unvanını hak ettiren yurdumuzun doğusudur. O  ‘40 yıl Rus zulmünde olan Kars’ı kurtarmak idealim diyen Karabekir geldiği zaman Ruslar Brest Litovsk Antlaşması ile yurdumuzu terk etmek üzere ve esas ıstırabı çektiren Ermeniler… Ruslar Ermenilere bırakıyorlar silahlarını, yerlerini ve Kazım Karabekir kendi çizdiği planda kurtardığı yerleri şöyle sıralıyor; Erzincan, Erzurum, Sarıkamış, Kars ve ötesi. Erzincan, Erzurum, Kars kurtuluyor ama hepsinin ortak tarafı düşmandan, yani düşman çekildiği zaman yanmış yakılmış içinde neredeyse insan kalmamış. Çok büyük acılar yaşıyor. Hatta bilmiyorum yürekleri acıtacak bazı acıları da gençler bilsin duysun diye anlatmaya çalışıyorum ama…

 

ERMENİLERİN TÜRKLERE YAPTIĞI SOYKIRIM

“ERZURUM’A GİRERKEN DİYOR Kİ; ‘İNSANLARIN, DİŞLERİNİ GÖRECEK KADAR YAKININDAYIM, GÜLEREK BENİ KARŞILIYORLAR, BİRAZ DAHA YAKLAŞTIĞIN ZAMAN ORTADA BİR GAYRİ TABİİLİK HİSSETTİM; BU İNSANLAR HİÇ KIPIRDAMIYORDU, BİRAZ YAKLAŞTIĞIM ZAMAN ISTIRAP İLE GÖRDÜM Kİ HER BİRİ CANLI CANLI ERMENİLER TARAFINDAN BİRER KAZIĞA OTURTULMUŞTU, ISTIRAPTAN KASILMIŞTI ÇEHRELER VE ÖYLE CAN VERMİŞLERDİ.”

Erzurum’a girerken diyor ki; ‘İnsanların, dişlerini görecek kadar yakınındayım, gülerek beni karşılıyorlar, biraz daha yaklaştığın zaman ortada bir gayri tabiilik hissettim; bu insanlar hiç kıpırdamıyordu, biraz yaklaştığım zaman ıstırap ile gördüm ki her biri canlı canlı Ermeniler tarafından birer kazığa oturtulmuştu, ıstıraptan kasılmıştı çehreler ve öyle can vermişlerdi. Allah benim gözümün gördüklerini dünya üzerinde hiçbir göze göstermesin.’ Diyor ki ‘Hayatta çok başarılarım oldu ama beni en mutlu eden başarım; Sarıkamış'ı vatanına kavuşturup binlerce yetim evlada, gerçek bir şefkatli baba oluşum.’ Ruslardan kalan sağlam binalara evlatlarını yerleştiriyor; yurt olarak, okul olarak orayı kullanıyor hatta beni çok şaşırtan; iki tane akarsuyun önünü kapatıp bir göl haline getiriyor; ‘Evlatlarım su ile tanışsın’ diye. Ve evlatlarından, ismini de onlardan etkilenerek koyuyor; Bebek Gölü… Yani Karabekir'in evlatlarının içinde kundak bebekleri bile var.

“KARABEKİR REŞİT PAŞA GEMİSİ İLE İSTANBUL'A GELİRKEN ÖNEMLİ BİR CÜMLESİ VAR, GEMİYE BİNERKEN DİYOR; “BURALARDA BULDUĞUM HAFİF JAPON TOPLARINI GEMİNİN ŞAFTINA YÜKLEDİM TRABZON'A BIRAKTIM. BATUM’DAN GEMİYE BİNERKEN GEMİNİN ŞAFTINA TOPLARI YERLEŞTİRİYOR VE TRABZON'A BIRAKIYOR. BİR MİLLİ MÜCADELE FİKRİ VAR Kİ ANADOLU SİLAHLANMAYA BAŞLIYOR.”

Kendinde olanları evlatlarına vererek yetiştiriyor; hiçbiri yalan söylemez, hiçbiri harama el uzatmaz ve içlerindeki cevheri tanıyarak ben vatana nasıl faydalı olacağım der. İçlerinde asker olanlar var; Eski Genelkurmay Başkanı Cemal Tural paşamız, Zeki İlter Paşamız, Sabri Koçak Paşamız. Dolayısıyla şu anda hayatta kalan olmadı ama çoğu ile hayattayken tanıştım. Daha sonra Kars’ı kurtardığı zaman gene Kars'ın resmini görseniz yanmış yakılmış, içinde hemen hemen insan yok. Daha ötesi Nahçıvan, Nahçıvan’daki canlarımız Ermenilerden çok çektiler. Karabekir daha ötesi diye Nahçıvan’a ilerliyor. Hüseyin Cavit Bey diye bir Türk şair ile çok yakın dost oluyorlar. Askerleri, orduyu teşkilatlandırıyor, Nahçıvan’ın kurtuluşunu sağlıyor. Hatta orada okullar açılıyor, tiyatro açıyor. Karabekir’in amacı Bakü’ye kadar gidip Bakü'deki canlarımızı kurtarmak fakat İran, Tebriz’de geri dön emri alıyor. ‘Mondros Ateşkesi imzalandı geri dön.’ Anılarında yazıyor; ‘Niçin diyor bütün komutanları İstanbul'da topladılar? Tehlikeli bir durumdu.’ Mustafa Kemal Paşa İstanbul'a gelmiş, Karabekir Reşit Paşa Gemisi ile İstanbul'a gelirken önemli bir cümlesi var, gemiye binerken diyor; “Buralarda bulduğum hafif Japon toplarını geminin şaftına yükledim Trabzon'a bıraktım. Batum’dan gemiye binerken geminin şaftına topları yerleştiriyor ve Trabzon'a bırakıyor. Bir milli mücadele fikri var ki Anadolu silahlanmaya başlıyor. Reşit Paşa gemisi ile Karabekir İstanbul Boğazı’ndan girdiği zaman çok büyük bir acı yaşıyor, diyor ki ‘Reşit Paşa gemisinin güvertesinde,  bir Türk gemisinde İngiliz zabit bir Türk zabitine emir veriyordu; ‘Türk'ün bayrağına indir yerine İngiliz Bayrağı çekeceksin.’ Hayatımda hiç bu kadar acı çekmemiştim. Bana şu yemin ettirdi; tek dağ başı mezar oluncaya kadar çarpışacağım. bu yemini ettikten sonra artık karşımda duran o yabancı zırhlıları bostan korkuluğuna benzettim, hiç değeri kalmamıştı.’ İstanbul'a geldiği zaman çok önemli ziyaretleri var. Bu önemli ziyaretlerinden bir tanesi Harbiye Nazırı Abdullah Paşa’ya…  İstanbul'a geldiği zaman durum çok acı; baştaki padişah aciz, egemen yabancı güçler. Hatta bir Fransız General Tophane'den bindiği atı ile Beyoğlu sokaklarında Fatih Sultan Mehmet'i taklit ediyor. İngiliz askerler silahlı, Fransız, İtalyan askerler silahlı Beyoğlu caddelerinde ve Türk'ün bayrağı Türk'ün şerefi yerlerde sürüklenmekte… İlk ziyaretim diyor Harbiye Nazırı Abdullah Paşa’ya; ‘ben size doğuda Ermeni mezalimini içeren vesikalar gönderdim, niye bastırmadınız? İleride Ermeniler Türkleri suçlayacaklar.’ Bugün, Biden’ın sözleri büyük bir gaflet. 103 yıl önce biz yeteri kadar anlatamadık demek ki. Kendi imkânları ile bunu bastırıyor, yetmez diyor Fransızcaya çevrilmeli ki ecnebiler de ne olduğunu anlasın. Daha sonra Genelkurmay, Kazım Karabekir’in bu anıları üzerinden kitaplar yazıyor.  Zaten bu anılar bir Rus generalin utanarak yazdığı anılardır. Yani biz 40 yıl bu memlekette kaldık ama biz insanlara böyle vahşet göstermedik diye adam utanarak bu yazıları yazmış. İkinci ziyareti Mustafa Kemal Paşa’mıza kendisi ufak bir kulak ameliyatı geçirmiş, hasta yatmakta; Karabekir kendisini ziyarete gidiyor. Paşam diyor ‘İstanbul'da kalmakla hiçbir şey elde edemeyiz, kurtuluşun anahtarı doğudadır.  Ben 15. Kolordunun başına Erzurum’a gidiyorum, sizi bütün kolordumla destekleyeceğim.  Mustafa Kemal Paşa’mızın cevabı ‘İyi olur olmaz size mülaki olacağım.’  Kazım Karabekir vedalaştıktan sonra Mustafa kemal Paşa’mız da Gülcemal Vapuru ile Erzurum'a gidebilmek için Trabzon’a gider. Ve Trabzon’da rıhtıma çıktığı anda şu sözler dökülür ‘Şu andan itibaren olay Mehmetçiğin namlusunun ucundadır, ben ve ordum ölümümüz pahasına milletin hakkını millete vermeye geldik.’ Büyük mitingler derleniyor Trabzon'da ve Karabekir Erzurum'a gidiyor ve bu sırada Mustafa Kemal Paşamız hepimizin bildiği gibi Samsun'a çıkacaktır. Mustafa Kemal Paşamıza, padişah ‘Git paşam, vatanı kurtar' diyemiyor. Aynı padişah daha önce bir cuma selamlığında Mustafa Kemal Paşamıza hediye saat vermiş ve ‘Paşa, bu ana kadar yaptığın kahramanlıklar kara kitaba geçti, vatanı kurtarabilirsin’ demiş. Fakat aynı padişah ‘git vatanı kurtar’ diyemiyor, çünkü İngilizler padişaha diyorlar ki ‘Anadolu'da en ufak bir Türk ayaklanması, Türk silahlanması olursa orayı da zapt ederiz.

YANİ PADİŞAH MUSTAFA KEMAL PAŞA'YA ‘VATANI KURTARABİLİRSİN’ DİYOR AMA ‘GİT KURTAR’ DİYEMİYOR

Çünkü verdiği emir acı, daha önce Çanakkale'deki durumunu göz önüne getirerek ‘Paşa yaptığın kahramanlıklar…’ diyor.  Mustafa Kemal Paşamıza padişahın verdiği emir şu; ‘Paşa, başa git Türklerin silahlarını topla, isyanlarını bastır.’ Burada göstermek istediğim, mutlaka bütün gençlerin de görmesi gereken bu anı anlatan… O günkü Osmanlı'nın durumu bu, padişah, paşasını İstanbul'dan Samsun'a ‘güle güle paşam vatanı kurtar’ diye gönderemiyor. İngiliz'in İstanbul'dan çıkanlara verdiği pasaport buydu. Düşünün Samsun'a gidecek adama İngiliz, şu yüz karası pasaportu veriyor. Yalnız Samsun'a değil, ne kadar insan İstanbul'dan başka bir şehre gidecekse aynı şekilde böyle izin, yani pasaport gibi bir şeyler veriyor. Mustafa Kemal Paşamız tabii ki gittiği zaman Türk’ün silahıyla, Türk'ün isyanı ile uğraşmayacaktır. Anadolu’da ilk çıkan beşler; 20. Kolordu Ali Fuat Cebesoy,15. Kolordu Kazım Karabekir, Mustafa Kemal Atatürk, Refet Bele, Rauf Orbay.  Anadolu'ya ilk çıkan Beşler, 5 inanmış yürek; rahmetli Cemal Kutay onlara beşibiryerde altınlar derdi . Amasya Genelgesi dünyaya haykırıyor; ‘Vatan bir bütündür bölünemez, millet bir bütündür bölünemez.’ Fakat bu sözler İstanbul'da yankılandığı zaman İngilizler hiç hoşlanmıyorlar; biz onu oraya Türk’ü bastırsın diye izin gönderdik, o Türk’ü yüreklendiriyor. Aciz olan padişaha derhal emir vererek yani baskıyla Mustafa Kemal Paşa'nın ve Refet Bele Paşa'nın tutuklanmasını isterler. Padişah bu emri Kazım Karabekir’e verir. Kazım Karabekir saraya ret cevabı yazar. Bugün bizim arşivimizde bu yazışmalar vardır. Der ki; Mustafa Kemal bu vatan için çalışmakta, ben onu tutuklamam. Fakat Mustafa Kemal Paşamız tedirgindir.3 Temmuz 1919,Kazım Karabekir kendisini Erzurum Ilıca mevkiinde askeri törenle karşılar. Hatta bugün dahi iki komutanımızın aynı mevkide heykelleri vardır. Mustafa Kemal Paşa, Kazım Karabekir’in saraydan aldığı emri bilmekte. 8 Temmuz gecesi ağır uzun bir gece, sabaha kadar uyumayan Mustafa Kemal Paşamız en sonunda hepimizin bildiği gibi saraya istifasını bildiriyor ve rütbelerini söküyor.  9 Temmuz sabahı Erzurum'da Atatürk Evi olan konakta Mustafa Kemal Paşa bir masa başında otururken Rauf Orbay ile sivildir, hiçbir askeri yetkisi kalmamıştır. En güvendiği kurmayı Kazım Dirik içeriye gelir; ‘Paşam ben istifa ettim, bundan böyle kimden emir olacağım, elimdeki dosyaları kime vereceğim? Yani izniniz olursa Karabekir ile çalışmak isterim’ der yani sen artık yoksun demekti. O sırada Cevat Abbas -yaveri- içeriye koşarak gelir ‘Paşam’ der, ‘Kazım Karabekir bir bölük süvari ile gelmekte’ anılarında Rauf Orbay, ‘Mustafa Kemal bir an sarardı’ diye yazar. Biliyor çünkü Karabekir’in aldığı emri. Kapı açılır, içeriye girer Karabekir ve sivil olan Mustafa Kemal Paşamızın karşısında sert bir asker selamı çakar. ‘Paşam’ der ‘dün olduğu gibi bugün de bütün Kolordumla emrinizdeyim, sizi koruması için bir bölük süvari getirdim.’ İki dava arkadaşı gözleri yaşlı birbirlerine sarılırlar. O gün o konakta İstiklal Harbimiz kazanılmıştır, o konakta Türkiye Cumhuriyeti'nin temeli atılmıştır, o gün Mustafa Kemal Atatürk olmuştur.

Vakfımız bu silikon heykellerle sanki canlılarmış gibi o anı ölümsüzleştirdi. O gün için padişahın sözünü dinlememek diye onların öyle bir şansı yok ki! O günler itibarıyla çok önemli bir ziyaretçi geliyor. General Harbour Erzurum Kongresi esnasında, Erzurum'a gelen General Harbour iki konuda rapor yazacaktır; ‘Erzurum bir Türk yurdu mudur, Ermeni yurdu mudur?’ Gelen misafiri Erzurum Belediye başkanı, vali vekili alıyorlar, kaleye çıkarıyorlar ve diyorlar ki ‘Sayın General ölülerimiz söylesin, burası kimin yurdu; burada yaşamış, burada ölmüş Müslüman Türk halkının mezarlığı bir uçtan bir uca kadar.’ Burada da ufak bir Ermeni Mezarlığı var. Dolayısıyla ‘Erzurum bir Türk yurdudur’ diye raporu ölülerimiz tarafından yazdırılmıştır. İkinci rapor güncel, Biden’a tokat gibi bir cevap olacak yazı; misafirin etrafına Ermenilerden bir grup kendi aleyhlerine konuşmak üzere geliyorlar ve Karabekir General Harbour’a Alaca Köyü’nün raporunu veriyor. Şimdi burada diyor ki Karabekir;

Mezarlar adeta cesetleri dışarı atmışlardı, Alaca Köyü’nde cenazeler insanın aklına oynatacak bir haldeydi, bütün çocuklar süngülenmiş, yaşlılar ve kadınlar samanlıklara doldurulup yakılmışlardı, gençler baltalarla parçalanmıştı, çivilere asılmış ciğer ve kalpler görülüyordu. Bütün bu acıklı görüntüler Erzurum'a atılmaya ve oradaki zavallılara yardıma beni mahkûm etmişti.

Bunu duyunca General Harbour diyor ki; ‘Bir Hristiyan, yani Allah'a inanan Hz İsa'nın evlatları nasıl bu kadar acımasız ve vahşi olurlar?’ hayretini gizleyemiyor, bunları söylüyor.  General Harbour’un Amerikan Senatosu’nda verdiği rapor şöyle; ‘24 Nisan Amerikan Senatosu’na sunduğum rapordur, Erzurum'a gittim, olay yerinde inceledim; Esas yok edilmeye çalışılmış olanlar özyurtlarında Türklerdir. Türkler Ermenilere kötü davranmamıştır.’ Bugün Amerikan arşivlerinde bu rapor ola ola orada Başkan konumunda olan zatın cehaletine ben şaşıyorum ya da diyorum ki altında menfaat var. Yani bu lafları kaça söyledin? Bir başka enteresan anı; Albay Ravinson bir İngiliz, Kazım Karabekir'in rütbesinden düşük rütbeli fakat İngiliz olduğu için silahları teslim et deme gücü var ve Kazım Karabekir’e diyor ki ‘Elindeki silahları teslim et.’ Karabekir diyor ki ‘Tamam ben silahları trene yükletiyorum ama şarjörleri Türk halkının ne yapacağına karışmam.’ Bütün silahların şarjörleri trene yükletiliyor, İngiliz makinistin idaresindeki tren yol alır almaz, Karabekir bütün etrafına evlatlarını topluyor ‘Evlatlarım, hepiniz köylü kıyafetleri giyeceksiniz, 3 istasyon ilerde raylar bozulacak, makinist etkisiz hale gelecek, bütün silahlar geri kaçırılacak.’ Aynen dediği gibi oluyor. Daha sonra Albay Ravison diyor; ‘Senin olduğunu anladım ama elimde kanıt yok askeri dehanı kutlarım, Türk halkının ne yapacağına karışmam dedin.’ O sıralarda bize dayatılan Sevr haritası; koca Osmanlı topraklarından sade Ankara ve etrafı Türk’e yeter. İngilizler, Fransızlar, İtalyanlar İstanbul’u zapt etmiş; İngilizler, İtalyanlar, Ermeniler ve Fransızlar doğuyu zapt ediyorlar ve emperyalist devletler bütün güneydoğuyu Ermenilere peşkeş çekmek üzere. Sadece Ankara ve etrafı Türk’e yeter. Yeni açılmış olan TBMM’nin en önemli aldığı karardır ki; Kazım Karabekir'in ordusuna düşmanı püskürtme emri verilir ve Kazım Karabekir ikinci defa yurdumuzu Ermenilerden düşmanlardan kurtarıyor. Şanlı bayrağımız Kars Kalesi'nde dünya durdukça dalgalanacaktır. Ermeni başkomutan ve diğerleri ‘En büyük komutana’ diye bir veda-vaat mektubu yazarlar ve derler ki; ‘Bundan böyle hiçbir Ermeni ne kötü nazarıyla ne silahıyla Türk’e karşı gelmeyecektir.’  Ama bildiğimiz gibi, gördüğümüz gibi Ermeniler sözlerinde durmuyorlar. Aynı şeyi dışişleri mensuplarımıza büyük şekilde onlara ıstırap vererek, aileleriyle birlikte çok büyük cinayetler işlediler. Yine Türk'e saldırıları Azerbaycan’da da durmadı Ermeniler sözlerini tutmadılar. Bugünkü sınırlarımızı Kars Antlaşması ile çizilmiştir. Nahçıvan için gerek Mustafa Kemal Atatürk'ün, gerek Karabekir'in ortak fikri şudur; ‘Nahçıvan Türk'ün turana açılan kapısıdır, buraya behemehâl bir Türk Devleti kurulacaktır.’ Allah'a şükür ki kurulmuştur ama Ermeniler dikkat edersek Türklere yaptıkları vahşeti 1915'deki olayları göz önüne alırsak, Van'ı göz önüne alırsak, o cinayetlerin izleri hala görülmekte yani ortada bir ‘soykırım’ lafı var ama Türklere yapılmış olan soykırımdır bu. Hiç kimsenin kılı kıpırdamadı, dikkat edersiniz Nahçıvan’da Karabağ'da yapılan aynı şekilde aynı Ermeni oyunuydu insanları nasıl öldürdüler, nasıl cinayetler işlediler. Hadi o günler 1915’lerde televizyon yoktu, dünyanın gözü önünde anca Ermenilerin anlattıkları yalanlar serilebildi ama bugün için televizyonda da herkes kör ve sağır oldu. Müslümana bir şey yapıldığı zaman kimsenin kılı maalesef kıpırdamıyor. Ama bu dünyanın önünde ola ola nasıl sessiz kalındı? Ben de ona şaşıyorum.

1915’lere gittiğimiz zaman Kazım Karabekir oralarda değil. O sıralarda Çanakkale’de. 1915 Techir olayına da gelirsek, Osmanlı’nın sadık tebaa diye değer verdiği bir vatandaş grubu Ermeniler. Geriye dönersek en rahat dönemleri Osmanlı’nın kanatları altında oldukları dönemlerdir. Aralarında bakanlar bile var. Bakan olanlar Van’daki felaketleri organize etti.

“HER DİNE SAYGILIYIZ ANCAK TECAVÜZ ADASINDAKİ KOCA HAÇ KALDILMALIDIR. ONLAR BUNU HAK ETMİYOR.”

ERMENİLERİN İLK BAŞKANKANI HOVHANNES KAÇAZNUNİ DİYOR Kİ: OSMANLI TECHİRDE HAKKLIYDI BİZ İHANET ETTİK.”

Akdamar Adasında neler yaşandı?: “Asıl adı tecavüz adasıdır. Kendilerini korumak için kendilerini denize attılar. Ağıza bile alınamayacak kötülükler yaşadılar. Üzeve adasında da aynı şeyler yaşandı. İntihar eden gencecik insanların kanları kurumamıştır. Babam babası ile Van’a gittiği zaman yaşadığı eve görmek ister, ancak Van’a gittiği zaman çok acı çeker. Çünkü Van perişan durumdadır. Her dine saygılıyız ancak Tecavüz Adasındaki koca Haç kaldılmalıdır. Onlar bunu hak etmiyor.”

“Biz bunları anlatamıyor muyuz? Anlamıyorlar mı? Ama biz bundan vazgeçmiyeceğiz. Bizim ninelerimiz bizim annelerimiz bunu yaşadılar. Osmanlı’nın çok sadık tebaa dediği Ermeniler ne oldu da birden Osmanlı delirdi, çıldırdı bunları öldürmeye kalktı. Yani soykırım yaptı. Hiç kimse ihanet lafını dile getirmiyor dikkat ederseniz. Bir kişiden başka, kimdir o bir kişi? 1923 yılında Bükreş’te bir kongrede Ermenilerin ilk başkankanı Hovhannes Kaçaznuni diyor ki: Osmanlı techirde hakklıydı biz ihanet ettik.”

“Ruslarla bir olan Ermeniler Osmanlı’yı sırtlarından vurmaya kalktılar. İngiliz ve Ruslar onlara destek oldular. Osmanlı’nın en zor dönemlerinde mesela Sarkıkamış’ta o kadar askerimiz donarak öldüğü zamanlarda bizim askerimiz Kars’ı savundu. Ruslar’ın İstanbul Boğazından girmelerini engeldiler. Fakar Ermeniler ne dediler Ruslar’a, Türklere gelen yardım batırılmıştır, Türklere yardım gelmiyor, geri çekilmeyin. İşte Ruslar o zaman Erzurum’a kadar indiler. Ermenilerin ihaneti bir değil iki değil. Osmanlı’da bunu karşılığında zorunlu göçe tabi tuttu.”

“Burada Osmanlı acımasızca kendi kaymakamlarını astırdı. İngiliz fitnesiyle Ermenilere yeteri kadar sahip çıkmadın diye astırdı. Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey 33 yaşında gencecik adam, cebinde borç senedinden başka bir şey yok. 3 evladını devlete emanet edip ölüme gitti.”

“Sadece Akdamar Adası bile bizim bayrak açıp ortaya çıkmamız için yeterli bir sebeptir. Ki sadece Akdamar ile kalmamış. Yanık camiler, Kars, Erzurum insanların içine tıkılarak, yakılarak öldürüldüğü camiler, ahırlar unutulmadı. Akdamar’da tecavüz oldu da Kars ve Erzurum’da olmadı mı? Kızlarını saklmaya mecbur kaldı insanlar.”

“Türkler kurşunu hak etmiyor. Kurşunla öldürülse hem para hem çabuk ölüyorlar. Yakılarak öldürülmeli. Bu adamlar bundan vazgeçmedi. Birkaç sene önceydi doktor, bir çocuğun derisini yüzdü kaç saatte ölecek bu çocuk diye. Hipokrat yemini etmiş Ermeni bir doktor Azerbaycanlı bir Türk çocuğunu kaç satte ölecek diye saat tutup bekledi çocuk başında.”

“VALLAHİ BEN ÖZÜR TARAFTARIYIM, ÖZÜR BENİM CEDDİMDEN DİLENİRSE DUR BAKALIM KABUL EDECEK MİYİM ETMEYECEK MİYİM? CEDDİMDEN ÖZÜR DİLENİRSE BEN MASAYA OTURUM.

BUNDAN SONRA NASIL HAREKET ETMELİYİZ?

Peki bu özür dileme, karşılıklı masaya oturma açıklamalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?: “Vallahi ben özür taraftarıyım, özür benim ceddimden dilenirse dur bakalım kabul edecek miyim etmeyecek miyim? Ceddimden özür dilenirse ben masaya oturum. Benim vatanımda gelecek bu kadar rezilliğ yapacak, benim namusumla oynayacak, bu milletin genç kız ve kadınlarıyla. Sadece Akdamar değil ulaşabildekleri her yerde yaptılar. Söyleyecek laf yok. Özür dilerlerse kabul edecek miyiz?”

“Iğdır’da Şemsettin Uzun vali olduğu dönemde bir soykıırm müzesi biz yaptık. Bugün hala 4 duvar var. Çatılmış kılıçlarla vardır. Sulhta isek çatılmış, eğer değilsek o kılıçlarla gözün oyulacaktır. O valim işten el çektirildi.”

“SEN SOYKIRIM YAPMIŞ OLSAN ORTADA YETİM BIRAKIR MISIN?”

Bizim harekete geçmemiz lazım diye düşünüyorum. Siz ne düşünüyorsunuz?: Bize atılan yalan bir cevaptır bu fotoğraf. Bu bir Kazım Karabekir potresidir. Kazım Karabekir’in kendi yetim evlatlarının arasına katmadığı 3 bine yakında da Ermenilerden kimsesiz kalmış çocuk var. ‘Bunları diyor ki asimle etmek istemedi. Dinlerini, dillerini bilerek yetişsinler. Trabzonda ABD’nin açtığı bir yetimhane de onlara da babalık ettim’ Onlarda bir teşekkür olarak bir karakalem rrsim yapmışlar. Altındaki yazı çok çarpıcı. ‘Yetimler babası Kazım Karabekir Paşa Hazretleri’ sen soykırım yapmış olsan ortada yetim bırakır mısın?”

“Öyle Ermeni görüyorsunuz ki mesela bizim bu Kadıköy’ün bir efsanesi doktoru vardır. İçindeki insan olayı farklı. Mevlana’nın biz sözü derk ki bazen bir insan o kadar iyi  olur ki melek kıskanır, bazen o kadar kötü olur ki şeytan kıskanır. İçlerinde iyi olan mutlaka vardır.”

“Savunmadan vazgeçip atağa geçmeliyiz.”

“Maalesef bazı şeylerin ucunda para var. Biden’a sorabilirsiniz. Kaç para? Onlara bir söz verdi onlara karşılığını veriyor.

“İnsanın içi isyan ediyor. O ateş yanan soykırım olayında orada hazır ola geçiyor. Onları ne yapacaksın. Yine benim çok canımı yakan bir olay. Hala insnalar bunu ne olduğuu anlamadılar. Oradaki tabyaların üzerine bir insanın ikiye bölünmüş halinde bir heykel yapıldı. Anlatım güzel heykeltıraşa söyleyecek lafım yok. Fakat burada iki insan gözünden yaş geliyor ve yerdeki teşi södürecek. Kimdir bu iki insan diye sorduk? Elivandan görünsün diye Ermeniler yaktıkları insanların yakıldığı yerde yapılıyor. O sıradaki belediye başkanına bu ne iştir diye sordum. Hz. Adem’in iki oğlu dedi. Kim o Habil ve Kabil. Peki biz hangisiysiz. Kabilsek katiliz. Habilsek yakıldık. Cevap vermediler. Sonra sonra onu yakın tarihte kaldırıldı.”

Biz bu milli beraberliği sağlamamız lazım. Milli Bilinç anıt ve hatıralarla olur. Müzelerle olur: “Bakın TRT’de kaç sene önce son tanıklar ölmeden önce Abdülhamit Aşar diye genç bir bey ve Figen Hanım bunlar adım adım gittiler bu insanları buldular ve ropörtajlar yaptılar. Adı da son tanıklardı. O son tanıklarda neler yaşamışlar bu TRT’de var. Bir kere bir yerlerde görmedik.

ÖZÜR BİZDEN BEKLENİYOR. VAHŞETİ BİR YAPMIŞ OLDUK.

Biz hepimiz gönüllüyüz. Ben ve gen. Arkadaşlarım. Sadece Türk menfaatleri üzerine çalışıyoruz. Biz bunların hepsini çıkartıcağız. Biz vir kampanya yaptık. Ermeni soykırımı lafını kullanmadan önce bütün Türkiye ve Dünya çapında binlerce mektup gönderdik. Gençler bu konuda çok bilinçliler. Ben onlara Z değil, Zafer Kuşağı diyorum. Yeter ki biz arşiv bilgilerini ortaya çıkarılım. Gerçeklerin ortaya çıkması, vahşeti ortaya koymak sanki kötü gibi. Bu bizim tarihimiz suçlanyoruz. Vahşeti ortaya koyacağız tabi ki: Özür bizden bekleniyor. Vahşeti bir yapmış olduk.

Bizim bu konuları gündeme getirmemiz lazım. Sizi de daha fazla yormak istemiyoruz Timsal Hanım: Rica ederim. Ne zaman ne yapabilirsek. Elimizden ne gelirse yaparız.

Biz sizin kapınızı çok çalacağız. Sizden çok istifade edeceğiz. Bizim gençlerimiz size hayranlar. Bende bize vakit ayrıdığınız için teşekkür ediyorum. Cumhuriyet Dönemini de sizinle konuşmak isteriz. Gençelrimiz izliyorlar, çok da seviyorlar. Sizin yönlendirmenizle de Türklere yapılan Ermeni Soykırımı belgelriyle daha iyi ortaya nasıl koyabiliriz? Nasıl dünyaya duyurabiliriz? Bu konuda da sizin yönlendirme ve direktiflerinizi alacağız?: Yapabileceğim ne varsa. Bu vatana sahip çıkacaksak çıkacağız başka ne olabilir ki?

KAYNAK: youtube.com/watch?v=x77ZPI2dzp0