DOC. DR. CIHAT YAYCI: "TURKLER 1983’TE KENDI DEVLETINI KURDUKTAN SONRA TURKLER ICIN KIBRIS SORUNU BITMISTIR"

Sosyal Medyada Paylaş!

ASAM TÜRK DEGS Başkanı Doç. Dr. Cihat Yaycı Kıbrıs meselesine ilişkin Yeni Şafak Gazetesi Düşünce Günlüğü'ne değerlendirmelerde bulundu. Yaycı, "Artık gelinen noktada 1983’te kurulan KKTC’nin varlığını devam ettirmek ve güçlendirmekten başka çare yoktur. Esasen 1974 Barış Harekâtı’ndan sonra bir tek Türk’ün burnu kanamamış, terör ve tedhiş bitmiş ve Türkler 1983’te kendi devletini kurduktan sonra Türkler için de Kıbrıs sorunu bitmiştir. Kıbrıs sorunu Kıbrıs’ın tümüne sahip olmak isteyen Yunanlılar için vardır." değerlendirmesinde bulundu.

Kıbrıs bir Yunan-Rum sorunudur

Bugün, KKTC’nin varlığını devam ettirmek ve güçlendirmekten başka çare yoktur. Esasen 1974 Barış Harekâtı’ndan sonra bir tek Türk’ün burnu kanamamış, terör ve tedhiş bitmiş ve Türkler 1983’te kendi devletini kurduktan sonra Türkler için Kıbrıs sorunu da sona ermiştir. Kıbrıs sorunu Kıbrıs’ın tümüne sahip olmak isteyen Yunanlılar için vardır.

İLLUSTRASYON: CEMİLE AĞAÇ YILDIRIM

Doç. Dr. Cihat Yaycı; Kıbrıs sorununa adil, kalıcı ve kapsamlı bir çözüm hedefiyle 53 yıldır süren müzakereler, Rum tarafının uzlaşmaz tavırları ve Yunanistan ile birlikte masayı devirmeleri nedeniyle bir sonuca ulaşamadı. Kıbrıs Türkleri Müslüman olmalarına rağmen, 1960’da kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti’ne Cumhurbaşkanı olan Papaz Makarios’u -üstelik papaz kıyafeti ile- cumhurbaşkanı olarak kabul etme fedakârlığında bulundular. Ama Kıbrıslı Rumlar ve Cumhurbaşkanı Makarios, 1960 Anayasası’nı 1963’te uygulamayacaklarını ilan edip, Kıbrıs’ın Yunanlaştırılması için terör ve tedhiş ve hatta Türk soykırımını başlattılar. Amaçları “Türk’süz” bir Kıbrıs idi ve bunu açıkça dile getiriyorlardı. Her şeye rağmen Türkler hayatta kalmaya çalışırken bir yandan da müzakere sürecine fedakârlıkla devam ettiler.

RUMLAR DEVLETİ GASBETTİ

Kıbrıs meselesi, Rumların, Kıbrıs Türklerini 1960’ta kurulan ortaklık devletinden dışlayarak ve Ada’da birlikte yaşama ve yönetme mutabakatını terk etmek suretiyle, devleti gasp etmeye çalıştıkları 1963’ten bu yana uluslararası toplumun gündemindedir. “Kıbrıs Cumhuriyeti” 1963 yılında, Rumların tek taraflı güç kullanarak, anayasayı feshetmelerinden sonra ortadan kalktı. Yunanistan ile birleşme (Enosis) yolunu açma girişimi içindeki Rumlar, bu hedefe ulaşabilmek için Yunanistan ile beraber 1974’e kadar Kıbrıs Türklerine saldırı, baskı ve zulmü artırdı. Türkiye, Kıbrıs’ta Türklerin uğradığı baskı ve zulmü ortadan kaldırmak, Ada’ya barış getirmek amacıyla 20 Temmuz 1974’te Kıbrıs Barış Harekatı’nı düzenledi ve harekatın başarılı olması sonucu mevcut sınırlar çizildi. Böylece Kıbrıs’ın Yunanistan’a ilhakı önlenmiş, Kıbrıs Türk halkının varlığı da güvence altına alınmıştır. Türk Barış Harekatı aynı zamanda Yunanistan’daki Cunta idaresinin de sonu olmuş, ülkeye demokrasi getirmiştir.

İLLUSTRASYON: CEMİLE AĞAÇ YILDIRIM

2 Ağustos 1975’te Viyana’da Birleşmiş Milletler (BM) gözetiminde Sayın Rauf Denktaş ile Glafkos Klerides arasında bir nüfus mübadele anlaşmasına varılmış, BM Barış Gücü aracılığı ile uygulanan bu anlaşmayla Kuzey’den Güney’e yaklaşık 120 bin Rum, Güney’den Kuzey’e de 65 bin Türk geçmiş, böylece nüfus bakımından homojen iki kesim meydana gelmiştir. Bu iki kesim, 180 km boyunca uzanan ve genişliği 5 metre ile 7 km arasında değişen bir “ara bölge” ile birbirinden ayrılmıştır.

ELLİ ÜÇ YILDIR ÇÖZÜMDEN KAÇIYORLAR

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, 5 Kasım 1983’te Kıbrıs Türk halkının “self-determinasyon” (kendi kaderini tayin etme) hakkına dayanılarak ve siyasi eşitliği vurgulanarak ilan edilmiştir. Kurulan bu devlete rağmen, taraflar arasındaki 1968 Haziran’ında Beyrut’ta başlayan müzakerelerde çoğu kez kısır döngüye girilse de 53 yıl aralıksız sürmüştür.

Birçok lider, BM genel sekreteri, diplomat ve uluslararası temsilci eskiten Kıbrıs müzakerelerinde, farklı model ve çözüm önerileri gündeme gelirken, denenmeyen ve konuşulmayan neredeyse hiçbir yöntem kalmadı. Müzakereler, yerleşik BM parametreleri olan iki toplumlu, iki kesimli, siyasi eşitliğe dayalı ve iki kurucu devleti olan federal bir çözüme ulaşma öngörüsüyle yürütüldü. Müzakere sürecinde, Kıbrıs Türk tarafı BM’nin çözüm önerilerine yapıcı yaklaşırken, Rum tarafı uzlaşmaz tavrını sürdürerek anlaşmaya yanaşmadı ve Kıbrıslı Türklerle ortak bir geleceği paylaşmayı reddetti. Bu sebeple geçen 53 yılda “iki toplumlu, iki kesimli ve siyasi eşitliğe dayalı federal çözüm modeli”, tarafları ortak bir metin üzerinde buluşturamadı.

Yarım asrı aşkın süredir devam eden Kıbrıs müzakere sürecinde, bazı dönemlerde atılan adımlar ve ortaya konan çözüm modellerinde anlaşmaya varılma umudu artsa da Rum tarafının maksimalist yaklaşımları, yönetimi ve zenginliği Kıbrıslı Türklerle paylaşmama ısrarı, olası bir ortaklığa engel oldu.

TÜRKLERİN UZATTIĞI EL SIKILMADI

Bu süreçte Annan Planı, Kıbrıs’ta olası bir çözüme ulaşma umutlarının en yoğun yaşandığı dönemlerden biri olarak öne çıktı. Dönemin BM Genel Sekreteri Kofi Annan, 2002’de “Annan Planı” olarak da bilinen “Kıbrıs Sorununa Kapsamlı Çözüm Temeli” belgesini ortaya koydu. Annan, tarafların anlaşamadığı noktaları tamamlayarak kendi adını taşıyan belgeye son şeklini verdi. Planda, yeni ortaklığın iki kesimli olacağı, iki tarafın bir birinin kimliğini ve bütünlüğünü tanıyacağı ve tarafların karşılıklı olarak kültürel, dini, siyasi ve sosyal kimliklerine saygı gösterecekleri yer alıyordu.

“Annan Planı” 24 Nisan 2004’te referanduma sunuldu ve son sözü söyleme hakkı Türk ve Rum toplumuna bırakıldı. Rum halkının yüzde 75,83’ü planı reddederken, Kıbrıs Türk tarafı yüzde 64,91oranla plana “evet” dedi. Buna karşın referandumun hemen sonrasında 1 Mayıs 2004’te Rum yönetimi, Ada’nın diğer ortağı yok sayılarak, “Kıbrıs Cumhuriyeti” adı altında AB’ye tam üye yapıldı.

Yine İsviçre’nin Crans Montana kentinde 28 Haziran 2017’de tekrar başlayan ve yaklaşık 10 gün yoğun şekilde süren Kıbrıs Konferansı da Kıbrıs müzakerelerinde çözüme en çok yaklaşılan süreçlerden biriyken, Rum tarafı defaatle ve çeşitli bahaneyle, BM önerilerinin de bulunduğu çözüme yönelik adımları ya reddetti ya da kabul edilmesi mümkün olmayan ön şartlar koydu. Böylelikle Türk tarafının konferanstaki yapıcı rolüne rağmen, Rum tarafının uzlaşmaz tavrı nedeniyle yine sonuca varılamadı.

KKTC TARTIŞMASIZ BİR DEVLETTİR

Artık gelinen noktada 1983’te kurulan KKTC’nin varlığını devam ettirmek ve güçlendirmekten başka çare yoktur. Esasen 1974 Barış Harekâtı’ndan sonra bir tek Türk’ün burnu kanamamış, terör ve tedhiş bitmiş ve Türkler 1983’te kendi devletini kurduktan sonra Türkler için de Kıbrıs sorunu bitmiştir. Kıbrıs sorunu Kıbrıs’ın tümüne sahip olmak isteyen Yunanlılar için vardır.

KKTC, devletler hukukuna göre, tüm nitelikleri taşıyan tartışmasız bir devlettir. Bu konuda devletler hukukunda 2 temel mehaz vardır; 1930 Cemiyeti Akvam Kararı (self determinasyon şartları) ve 1933 Montevideo Sözleşmesi. Özetle bir devletin varlığı için 3 temel şart söz konusudur; sınırları belli bir toprak parçası (yani ülkesi olması),

üzerinde halk niteliği taşıyan (dil, kültür, tarih, ülkü birliği olan) insan topluluğunun yaşaması ve bunların üzerinde otorite (kanun, nizam, kurumlar vs) tesis edilmiş olması.

Görüldüğü gibi KKTC tüm bu şartları ziyadesiyle sağlayan devlet niteliğini kazanmış bir devletler hukuku süjesidir. Tanınmak ehven bir durum olmakla birlikte şart değildir. Ayrıca bir devletin varlığı için BM’ye üye olması da şart değildir. Kaldı ki, Türkiye Cumhuriyeti de BM’nin kurucu devletlerinden birisi olmasına rağmen, Milletler Cemiyeti’ne, kurulduktan 9 yıl sonra, 1932’de üye olmuştur. Bugün Tayvan, Kosova, Batı Sahra, Abhazya, Güney Osetya, Filistin, Vatikan gibi devletler BM üyesi değildirler. Ancak elbette Türkiye’nin dostlarından beklentisi Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni tanımaları ve ticari ilişkilerini geliştirmeleridir.

Kaynak: https://www.yenisafak.com/dusunce-gunlugu/kibris-bir-yunan-rum-sorunudur-3744744?utm_source=twitter&utm_medium=social&utm_campaign=dusunce-gunlugu

YAZILI BASIN YANSIMALARI