DOÇ. DR. CİHAT YAYCI’NIN ÖNGÖRDÜĞÜ TEHLİKELER GERÇEKLEŞEBİLİR! TEDBİRLİ VE HAZIRLIKLI OLMALIYIZ!

Sosyal Medyada Paylaş!

Biden’ın beyanı sonrası Türkiye’nin teyakkuzda olması gerektiği, ABD Yürütme erkinin söyleminin hukuki geçerliliği olduğuna istinaden Ermenilerin ülkemizde sigorta davaları açmaya başlayabilecekleri konusunda uyarıda bulunan Sayın YAYCI’nın endişe ettiği öngörüleri maalesef Amerika Ermeni Ulusal Komitesi (ANCA) Röportajında izlenecek yol stratejisi olarak ifade edildi. Durumu hafife alan veyahut uzakta, gerçekleşmesi çok zor olan geri dönüşleri olacağını düşünenler yanılmaktadır.

Birçok yayın kuruluşuna verdiği demeçlerde Cihat Yaycı “Önümüzdeki dönemde aleyhimize ciddi bazı politik ve ekonomik kampanyalara neden olacaktır.” “Belirtilen senaryonun gerçekleşmesi halinde Ermeni diasporası ve Türkiye düşmanları birlikte harekete geçip, tazminat ve sigorta davaları açma kampanyası da başlatacaklardır.” demiş ve “Diğer yandan Türkiye’ye özür dilemesi için baskı kampanyaları ve hayra bir takım ilişkiler için şart olarak öne sürebileceklerdir.’’ diye tehlihenin altını çizmiştir.

Cihat Yaycı’nın öngörülerini doğrularcasına bu hafta Amerikan Ulusal Ermeni Komitesi (ANCA) üst düzey direktörü Aram Hamparian’ın Foreign Lobby Report’a verdiği dikkat çekici röportajında Ermeni lobisinin gelecek için önceliklerine yer verildi. ANCA sayıları 500.000 ile 1.5 milyon arasında olan ermeni diasporasını temsil eden belkide en nüfuzlu lobilerden biri. Hamparyan Ermeni-Amerikalıların on yıllar boyunca Başkan Joe Biden’a 1915 sözde Ermeni Soykırımını tanıyabilmesi için siyasi bir zemin ve ortam hazırlamak için uğraştıklarından bahsetti. Hamparyan Biden’ın sözde Ermeni soykırımını tanıması ile beraber Ermeni diasporasının enerjize olduğundan bahsederek Ermeni lobisinin ileriye dönük yeni hedefleri olduğundan bahsetti. Bu yeni hedeflerin arasında 1915 olaylarının ‘soykırım’ olarak Amerikan okul müfredatlarına sokulmasından, Hukuki tazminat taleplerine ve Türkiye’nin uluslararası müttefiklerine karşı lobi faaliyetlerine kadar farklı planlar mevcut. Siyasi bir iklimde yaşadıklarının bilincinde olduğunu söyleyen Hamparyan zamanlama ve siyasetin önemini vurgulayarak daima hazır olmaları gerektiğinin altını çizdi.

Ermeni lobisinin Biden’ın 24 Nisan’da ‘Soykırım’ kelimesini kullanmasıyla oluşan momentum ile neleri icraa etme niyetleri olduğu sorulduğunda Hamparyan bu sözde soykırımı anma ve yad etme kültürünü sabitleme ve kurumsallaştırmanın altını çizerek yıllık resmi anma gününe dikkat çekti. Ayrıca halihazırda bir düzine eyaletin okullarda sözde Ermeni Soykırımını müfredata soktuklarından ve bir çoğunda da bunun okutulduğundan bahsederek nihai hedefin ulusal olduğunu ima etti.

Hamparyan’a Ermeni lobisinin ileriye dönük hukuki hedeflerinin olup olmadığı sorulduğunda ise cevap şoke edici oldu. Hamparyan Biden’dan önce belli başlı Kaliforniya gibi Ermeni nüfusun çok olduğu eyaletlerde eyalet mahkemelerinin sözde soykırım mağdurlarına tazminatla ilgili kararlara hükmettiğini fakat Amerika’nın federal yapısı gereği ulusal federal mahkemenin bu eyalet mahkemelerinin hükümlerini engellediğinden bahsetti. Fakat şimdi Amerikan Başkanı Biden ile tüm hukuki arenanın onlara açıldığını ve bu nedenle hukuki zemini anlamlı bir şekilde kullanacaklarını ifade etti, keza artık federal mahkemenin ‘soykırım’ı tanıma konusunda ‘bu ABD politikası ile çelişmektedir’ gibi bir şey söylemesi durumu kalmamıştır diye ekledi.

Hamparyan’ın röpörtajındaki belkide en dikkat edilmesi gerekilen nokta ona uluslararası mecrada ne gibi hukuki girişimleriniz olabilir diye bir soru yöneltildiğinde ortaya çıktı.

Hamparyan hem ABD’nin hemde Türkiye’nin BM Soykırım Sözleşmesi’ne imzacı olduklarını ve sözleşmenin asıl isminin ‘Soykırım’ı Önleme ve Cezalandırma’ olduğunun altını çizerek tüm dünyanın soykırımların cezalandırılması gerektiğine kanaat getirdiğini belirtti. Hamparyan, mağdurlara geri temin edilebilenler edilmeli ve geri verilemeyecek unsurlar ise tazminat ile ödenmeli dedi. Bu unsurlar arasında emlak, arsa ve hatta denizlere ulaşım hakları olabilir diyen Hamparyan, Türkiye’nin ise sözde soykırımı inkar etmesinden dolayı bu tazminat müzakerelerini gerçekleştirmeden yana olmadığını ekliyor.

Hamparyan Ermeni lobisinin ve sözde soykırım planının hukuki aşamasını üç farklı zeminde değerlendirebileceklerinden bahsediyor. Birincisi kişiler nezdinde. Mesela İncirlik hava üssünün bulunduğu arazinin Ermeni çiftçilerden hukuksuz bir şekilde alınan ve el konulan bir çiftlik arazisi olduğunu söylüyor. Bu tarz bireysel iddiaların takip edilebileceğinden bahsediyor. 2010 yılında Los Angeles federal mahkemesinde buna benzeyen bir dava görüşmüştür. Ermeni bir çiftçinin torunu olduğunu iddia eden bir kişi tarafından 65 milyon dolar tazminat talep edilmişti.
İkinci zemin ise kurumsal zeminde izlenebilir diye ekliyor Hamparyan ve Ermeni kilisesini örnek gösteriyor. Ermeni kilisesinin tarihsel merkezinin yıkıldığını ve çalındığını ve bu merkezin geri temin edilmesi üzerine Avrupa’da ve Türkiye’de davalardan bahseden Hamparyan nihai olarakta devletler nezdinde BM önünde konunun ilerletilmesi gerektiğini ifade etti. Bu yönde bir çok farklı grup ile hararetli görüşmeler yaptıklarının da altını çizdi.

Hamparyan ayrıca Pakistan’ın Ermenistan karşıtı ve Türkiye-Azerbaycan yanlısı politikalarından dolayı Hintli Amerikalılar ile yakın bir çalışma içerisinde olduklarından, ve aynı şekilde Yunanlı Amerikalılar ile de yakın çalıştıklarından bahsetti. Amerikan Kongresi üyelerini Pakistan-Türkiye işbirliği konusunda özelliklede nükleer silahlar konusunda aksiyon alırken görmek istediklerinden bahsetti. Hint ve Yunan Amerikalılar ile beraber yakın zamanda gittikçe artan bir Yahudi Amerikan topluluğu ile de temas halinde olduklarını ekledi.

Şuan bütün bunların dışında önceliklerinin sözde Artsakh yani Karabağ bölgesindeki Ermeni işgalcilerine ABD’nin yardım yapmasını sağlamak olduğunu ekleyerek bu konuda nihai hedeflerinin de Başkan Biden’ın Section 907 Freedom Support Act adlı kararı devreye sokmasını be bu şekilde ABD’nin Azerbaycan’a direk yardım etmesini engellemek olduğunu belirtti.
Bir Ermeni lobisi olan ANCA’nın ayrıca ABD’deki lobi şirketlerine Türkiye karşıtı kampanya yaparak Türkiye’yi bir müşteri olarak bırakmaları gerektiğini son dönemdeki Karabağ olayları ile iyice pekiştirdiklerini ve Ankara’nın artık lobi ekosisteminde istenmeyen veyahut riskli bir müşteri olarak oluşan imajının çizilmesinde aktif rol oynadıklarını itiraf etti.

Öngörüleri’nin bizzat Ermeni Lobisi ANCA tarafından dillendirilmeye başlandığı Cihat Yaycı maddler halinde bu duruma karşı çözüm önerileri sunmuştur. Yaycı “Öncelikle hemen Yunan ve Ermeni soykırımlarını belgelemek üzere enstütü açmalıyız.” demiş ve ‘‘Yerel mahkemlerden şu andaki tanık ifadeleri, görgü tanığı ifadeleri hemen belgelere dönüştürülmeli.” diyerek alınması gereken önlemlere işaret etmiştir. “TBMM, Ermenilerin Türk ve Müslümanlara soykırımı yaptığı, ayrıca Yunanlıların, Türk ve Müslüman soykırımı yaptığını karara bağlamalıdır.” diyen Yaycı “BM’ye müracaat edilmelidir. Türkiye, Ermeni ve Yunanlılardan tazminat talep etmelidir” diye eklemiştir.

1915 olaylarının neden soykırım olarak nitelendirilemeyeceğini de DHA’ya verdiği röportaj ile kamuoyunun bilgisine sunmuştur. Yaycı, “Perinçek-İsviçre davsında da teyit edildiği üzerede bir olayın soykırım olarak tanımlanabilmesi için mutlaka ve mutlaka yetkili mahkeme karar vermesi gerekir. Yetkili mahkeme ya yerel mahkeme olacak ya uluslararsı adalet divanı ya uluslarası ceza mahkemesi olacak. 1948 öncesi olduğuna göre bu olaylar yani BM Soykırım sözleşmesi imzalanmadan önce olduğuna göre , eğer bir soykırım olmuş olsaydı o zaman yerel mahkemelerin soykırım konusunda karar vermiş olmaları gerekirdi.”

 

Zeynep CEYHAN – Selen AKAN

BAU DEGS Araştırmacıları