Emrah İriç'e Konuşan Cihat Yaycı: Lozan Antlaşması’ndan Bir Gram taviz Vermemeliyiz!

Sosyal Medyada Paylaş!

Gazeteci Emrah İriç’in yayın konuğu  olarak sorularını yanıtlayan Cihat Yaycı önemli değerlendirmelerde bulundu. Yaycı, Ukrayna’daki durumu şu şekilde değerlendirdi;

Ukrayna’daki durum şu; Ukrayna, ABD ve Batı’ya güvenmiştir. Bu güveninin neticesinde ise ipiyle birlikte kuyuya yem olarak atılmış ve kuyunun dibinde ayı vardır. Gün ve saat verilerek Ukrayna’nın işgal edileceği neredeyse davulla zurnayla Batı tarafından duyurulmuştur hatta bazıları “Batı’da bu durumu çok abartıyor” gibi yorumlarda bulunmuştur. Rusya’nın Ukrayna’yı işgaliyle birlikte her şey ortaya çıkmış oldu. Batı’ya sorulması gereken soru şudur; Neden Ukrayna’yı takviye etmek yerine tahliye ettiler. Batı, Ukrayna’yı Rusya karşısında yapayalnız bırakmıştır. Soğuk Savaş yıllarından kalma silahları vermekle ya da Almanya’nın yaptığı gibi “Beş bin miğfer” vererek, “Ben sadece size bu kadar yardım da bulunabiliyorum, kendi aranızdan beş bin kişi seçin onlara bu miğferleri takın…” demekle destek olunmaz.”

Rusya’nın Ukrayna harekatındaki durumunu ve Ukrayna’nın askeri pozisyonunu da değerlendiren Yaycı, durumu şu şekilde analiz etmiştir;

Ukrayna işgale yönelik herhangi bir yeterli hazırlık ortaya koyamamıştır. Bugün Rus ordusunun harekatını incelediğimiz zaman Rusya’nın otobanlar üzerinden tanklarla, askeri araçlarla ilerlediğini görmekteyiz. Normalde bu yollara hendeklerin açılması, barikatların kurulması gerekmekteydi. Savaşın 15. Günü geride kaldı hala bir takım insanlar Ukrayna direniyor gibi söylemlerde bulunuyor. Bakın Ukrayna bugün tamamen işgal edilmiş, Rus Ordusu Kiev’e girmiş vaziyettedir. Yani başkanlık sarayının düşmemesi ya da Zelensky’nin sarayda fotoğraflar vermesi Ukrayna’nın direndiği anlamına mı gelir? Ben bir asker olarak empati kuralım diyorum; “-Allah korusun- Ankara’ya düşman orduları girse, ülkemizin her noktası ele geçirilmiş olsa artık direnişin bir önemi kalır mı?” Şu an Ukrayna’daki tüm devlet sistemi işlemez hale gelmiştir. Okul, mahkeme, polis tamamen işlemez durumdadır. Ukrayna devleti vergi toplayamaz hale gelmiştir yani Ukrayna’nın devlet sistemi ve işleyişi bitirilmiştir. Bunları söylerken şu tespiti de yapmak durumundayız; Rus askeri kağıttan kaplan olduğunu dünyaya göstermiştir. Ben yıllarca Rusya’da görev yaptım ve Rus ordusunu yakından tanıdım. Disiplinsiz ve düzensizlik Rus ordusunda yaygın bir durumdu. Diğer yandan Rusya’nın savaş esnasında kullandığı envanterlerde de bir tercih söz konusudur. Hiçbir devlet savaşta ilk en yeni araçlarını riske etmez. En eskilerin kaybedilmesi tercih edilir. Bu nedenle Rusya şuan cepheye eski araçlarını ve ürünleri sürerek en yeni araçlarını risk altına atmamaktadır.

Cephedeki askerlerin Türk olduğuna dikkat çeken Yaycı, Rus tarihinden önemli bir örnekle değerlendirmelerine devam etmiştir;

Cephede savaşan askerlerin yaşı ve durumu Rusya’nın askerlik sistemiyle alakalıdır. Rusya’da 17 yaşından itibaren hatta üniversitede okurken askere almak serbesttir. Diğer yandan; Cephede savaşan insanları incelediğimizde ise bunların neredeyse tamamının Türk olduklarını görüyoruz. Ruslar hep cepheye ilk Rus olmayanları sürerler tıpkı İkinci Dünya Savaşında olduğu gibi o yıllarda da hep ön cepheye Türk kökenliler sürülmüştü. Çeçen müftüsünün de bu konuya paralellik teşkil eden fetvası oldukça acıdır; “Rusya’nın yanında savaşmak cihattır” diyerek Rusya’nın bu politikasına destek sağlamıştır.

SİHA ve İHA teknolojimiz konusunda da ihtiyatlı davranmak ve övgülerin arasına gizlenmiş “savaşta bizi taraf yapmaya” yönelik söylemlerden kaçınmalıyız. SİHA’larımız bizlere etkili bir kuvvet sağlamıştır bu durumu çok daha iyi milli boyutları daha güçlü ve geniş halde ilerletmemizde zorunlu haldedir.”

Atatürk’ün diplomasi mirasına dikkat çeken  Yaycı, Türkiye’nin diplomatik gücünü şu sözlerle açıkladı;

Türkiye bugün Atatürk’ün miras bıraktığı diploması geleneğiyle önemli bir diplomatik güç olduğunu göstermektedir. Ülkemiz bugün dünyanın en ender devletlerinden birisi haline gelerek hem Ukrayna hem de Rusya’nın görüşmelerini yürüttüğü bir ülke durumuna geldi hatta geçtiğimiz gün Yayıncılar Birliği’nin bir davetine katıldım orada dahi Ukraynalı ve Rus yayıncılar bir aradaydı. Türkiye diplomasi hususunda gücünü kanıtlamış bir ülke olarak karşımıza çıkmaktadır.

Miçotakis’in Türkiye ziyareti özelinde uyarılarda bulunan Yaycı;

Diğer yandan; Dendias’ın ülkemize ziyareti de dikkatli ve önemle incelenmesi hatta karşılık verilmesi gereken bir meseledir. Geçtiğimiz haftalardan bu yana Yunan-Rum-Ermeni-Rus hatta Rusya’daki Ermeniler olarak bir başlık açmak lazım, Türkiye’ye yönelik yalan haber ve kara propaganda üretmektedirler. Türkiye’nin ilgili görüşmeleri bu bilinçle yürütmesinde fayda vardır. Yunanistan’ın bizimle dost olduğu ya da dostluk kurma amacıyla hareket ettiğini düşünen var mıdır? Bizim Dışişleri Bakanımız burada dahi hakaret eden Dendias’ın tavır ve hareketleri, İstanbul’a inatla Konstantinopol demesi gibi saygısızlıkları milli gururumuzu yaralamaktadır. Diğer yandan; Miçotakis’in önce sözde Patrikhane’yi -Burası Patrikhane de değildir bir metropolittir bu söylemden de vazgeçilmesi gerekmektedir- ziyaret etmesi bir diplomatik saygısızlıktır. Burada bizlerin de yanlış tavır tutumları söz konusudur. Bizim politikalarımız da Fatih Kaymakamına bağlı bir metropolitin devlet başkanı muamelesi görmesinin önünü açmaktadır.

Yaycı, Yunanistan’ın diplomatik ve politik saygısızlığını da ifade ederek uyarılarını sürdürmüştür;

Bugün İstikşafi görüşmelere gelenler de kalkıp önce Patrikhane olarak kabul gördürülmeye çalışılan metropoliti ziyaret ediyorlar. Türk Milleti’nin onuru, milli gururu vardır bunlar mütakabileyet ile karşılık verilmesi gereken durumlardır. Bizim de bu görüşmelerin karşılığı olarak Selanik’te görüşmeleri yürütmemiz ya da Gümülcine’de görüşmemiz gerekmektedir. Atina’da değil! Yunanlılar bizimle yaptıkları görüşmeleri bile sinsice yönlendiriyorlar. İsranbul, ülkemizin başkenti değil fakat görüşmeler burada yapılıyor diğer yandan mütekabiliyet gereği bizim de benzer bir karşılık vermemiz gerekir. Bir devletin protokolü ve milli teamülleri vardır. Kimse çıkıp ben sizin ülkenizde sizinle şurada görüşeceğim diyemez. Ben olsam, Sayın Cumhurbaşkanımıza kesinlikle görüşmeyin derdi. Sizden önce bir metropolitle görüşüyor ise bu protokole aykırı bir tutumdur. Ortada milli gurur var diyerek, görüşmeyin derdim. Diğer yandan; Sürekli Cumhurbaşkanımıza hakaretler eden, gazetelerde boy boy yalan haberler yazan Yunanistan bizlere dost mudur? Bunu detaylıca görmek gerekir. Bakın şu hikayeyi tüm diplomatlar bilir, bizim de ibret almamız gerekmektedir; “Ruslar mütekabileyete çok önem veren bir millettir, öyle ki Rusya’ya atanmış bir Batı büyükelçisi Rusya’ya gelince hastalanmış ve itimatnamesini Çar’a sunamamıştır. Elçinin hastalığı çok artınca son çare olarak sedye ile Çar’ın huzuruna çıkarılması uygun görülmüş ve itimatnameyi bu şekilde sunması planlanmıştır. Rus Çar’ı huzuruna sedye ile gelen elçiye şu yanıtı vermiştir; “İtimatnameyi bana yatarak verdiğiniz için ben de yatak odamda sizden yatarak alacağım” demiş ve itimatnameyi dediği şekilde kabul etmiştir.” Burada diplomatik olarak çıkarmamız gereken ciddi dersler vardır.

Sözde Ekümeniklik meselesine dair de görüşler sunan Yaycı;

“Bu meseleyi de TÜRK DEGS gündeme getirerek ilgili makamların gerekli yanıtı vermesini sağlamıştır. İstanbul’un bir Yunan toprağı haline dönüştürülmesi ve Vatikan benzeri bir Ortodoks şehir yapılması Batı’nın en önemli amaçlarından birisidir. Yunanistan’ın Megali İdeası da bu merkezde ilerlemektedir. Bizim ülkemize gelip “Burası Konstantinopol” diyen futbol takımı başkanı varken, bizler Yunanistan’a gidip herhangi bir kentin Türkçe ismini kullansak bizi bir daha Yunanistan’a kabul etmezler. Böyle bir zihniyetle karşı karşıyayız. Bakın taviz ile anlayış arasında ciddi bir fark vardır. Yunanistan bu tarz hakaret ve hukuksuz davranışlarına göz yummak tavizdir, anlayış değildir.”

Yaycı, Ortodoksluk üzerinden bir proje geliştirildiğine dikkat çekerek;

Ukrayna, Rus Ortodoks Kilisesinden ayrıldığından beri ABD’nin bu hususa karşı yoğun bir ilgisi olduğunu görmekteyiz. Bugün safça “Bırakın Ortodoks Kilisesi güçlensin İstanbul’da buranın merkezi olsun” diyenler var, onlara içinizdeki kanserin güçlenmesini mi istiyorsunuz? Yunanistan’ın ABD’nin kontrol ettiği bir yapılanmanın burada devlet muamelesi görmesini mi istiyorsunuz? Demek lazım. Ben 1923 Lozan Antlaşması’ndan daha fazla bir hak verilmesini kabul edemiyorum! 1923 Lozan Antlaşması’na uymayan Yunanistan’ın burada inisiyatif ve söz sahibi hale getirilmesi büyük bir hatadır. Sözde Ortodoksluğu merkezi olacak iddiaları tehlikeli ve ciddi bir projedir. Lozan Antlaşması’ndan bir gram taviz vermemeliyiz. Lozan Antlaşması’nın hangi maddesine Yunanistan uymuyorsa sizde aynı maddeye onlar aleyhinde uymayarak cevap verin! Yunanistan’ı hukuki olarak dize getirin. Bizim seçilmiş müftümüzü hapse atan Yunan Başbakanı burada sözde patrik ile muhatap olmamalıdır!” ifadelerini kullandı.

Yaycı, Türkiye’yi bekleyen askeri ve politik tehditlere karşı da şu şekilde dikkat çekti;

Türkiye ateş çemberinin ortasında bir ülkedir. Bugün dünyadaki sorunlu bölgeleri sıralayın denilse; Ukrayna, Suriye, Irak, İran, Libya denilir ve ne yazık ki bunların hepsi bizim yanı başımızdaki ülkelerdir. Ülkemiz her halükarda tetikte olmak zorundadır. Türkiye asla uyuyamaz, uyursa ölür! Bugün bu kuşatmanın en kötü örneklerinden birisi Adalar Denizi’nde FETÖ’nün de ihanet eylemlerinden birisi olarak göçle mücadelenin NATO’ya verilmesi meselesi oluşturmaktadır. Bu sayede Yunan Ordusu, Adalar Denizi’nde NATO bayraklı gemilerle hareket etmektedir, FETÖ ve Yunan işbirliği neticesinde NATO, Adalar Denizi’ne sokulmuştur. Bugün ülkemiz Megali İdea’dan vazgeçmeyen Yunanistan ile, kendisini fahri Yunan olarak adlandıran Bidenopoulus ile -ki Biden 48 yıllık senatörlük hayatı boyunca sözde Ermeni Soykırımı olmak üzere Türkiye aleyhtarlığı üzerinden bir kariyer inşa etmiş figürdür. – karşı karşıyadır. ABD, bize İran, Venezuella, Irak gibi ülkelere yaptığı muameleyi yaparak CAATSA yaptırımları kapsamına almıştır. İlk defa biz hasım yerine konulduk, bu unutulacak ya da kabul edilecek bir tavır değildir.”

Rusya ve ABD’nin Suriye’de de anlaştığına dikkat çeken Yaycı;

Terör devleti (PKKistan) kurulması hususunda da ABD ve Rusya anlaşmış vaziyettedir. Ben Suriye’ye giderek oradaki Türkmen kardeşlerimizle görüştüğümde bana PKK’lıların Menbiç’e kadar Rus bayrağı kullandığını, Menbiç’ten sonra ise ABD bayrağı kullandıklarını ifade etmişlerdi. ABD normalde Menbiç’in kontrolünü Türkiye’ye devredecekti bu duruma da Rusya karşı çıktı. PKK’nın bir ortaklık sonucu Suriye’de nasıl beslendiğini bu örnekten anlamak mümkündür.” İfadelerinde bulundu.

ABD ve Rusya arasındaki çıkar ilişkisine de değine Yaycı;

Her zaman dediğim gibi; Sizler hiç ABD ve Rus askerinin birbirine kurşun sıktığını gördünüz mü? Bugün iki kutuplu bir dünya yaratılıyor. ABD, NATO’nun gücünü pekiştiriyor ve Avrupa’daki varlığını kuvvetlendiriyor bu da Rusya ile anlaşarak yapılıyor. Bugün Ukrayna’da bu proje çerçevesinde Rusya’ya yem olarak verilmiştir.” Dedi.

Yaycı, Türkiye’nin askeri ve politik olarak çevrelendiğine de özellikle dikkat çekerek;

Türkiye çevrelenmektedir. ABD aylardır Yunanistan’a silah yığınağı yapmaktadır. İlk zamanlar, Rusya’ya karşı silah yığınağı yapıldığını iddia eden ABD, Ukrayna’ya herhangi bir silah veya askeri yardımda bulunmamıştır. Hani Dedeağaç’a yığınak yapılan askeri ekipmanlar Rusya içindi? ABD neden bu silahları Ukrayna’ya yollamadı? Bunların tamamı Türkiye’nin ciddi şekilde çevrelendiğinin kanıtıdır. Diğer yandan; Türkiye yalnızca ABD tarafından değil aynı zamanda Rusya tarafından da çevrelenmektedir. Suriye’de, Karadeniz’de Doğu Akdeniz’de bunun yansımaları görülmektedir.Diğer bir mesele ise; İsrail-Rusya anlaşmasında yatmaktadır. Savaştan hemen bir gün önce İsrail, Rusya ile anlaşmış ve İsrail’deki Rus Büyükelçisi açıklama yaparak; İsrail’in Suriye’deki faaliyetlerine karışmayacağız denilmiştir. İki kutuplu dengenin kurulduğunu yönelik önemli bir örnek karşımıza çıkmaktadır. Tüm bu dengeler ışığında ise; Yunanistan’a hibe edilen silahları tekrar hatırlamak gerekir. Yunanistan Savunma Bakanı, sözde tatbikat için getirilen silahlara yönelik şu ifadeleri kullanmıştır; “Bu tatbikatın ardından Yunan Ordusunun ateş gücü artacaktır.” Demiştir. Bu silahların tamamının Yunanistan’a hibe edildiği net bir şekilde ortadadır. Tüm bu plan ve çevrelemelere karşı şunun unutulmaması gerekir ki; “Türk Milleti, Ukraynalılara benzemez, Türkiye Ukrayna’ya bezmez!” 14 günde Ukrayna’yı işgal edenler Türkiye’de 14 günde 14 km yol alamazlar! Ukrayna’da zıpkın gibi erkekler Polonya’ya kaçarken bizim gençlerimiz memleketlerini savunmak için her türlü fedakarlığı yaparlar.” Değerlendirmelerinde bulundu.

Türk Milleti’nin fedakarlığına da dikkat çeken Yaycı;

Kırım işgali sırasında Ukrayna üç bin asker dahi toplayamadı biz de üç milyon kişi orduya yazılmak için sıraya girerdi. 15 Temmuz’da, Suriye’deki Operasyonlarda askerimiz ve milletimiz kahramanlığını kanıtlamıştır. Bizim için en büyük namussuzluk vatanın satmaktır. Bizim kadınlarımız cephe gerisinde mühimmat üretir, çocuklarımız o mühimmatı cepheye taşır, erkeklerimiz ise cephede sonuna kadar savaşır böyle bir geleneğe ve tarihe sahip milletiz biz. Türkiye’ye kimse burnunu dahi sokamaz, ben bu orduda Amirallik yaptım, bizim milletimizin kendisi bir ordu, her kim Rus ordusu Türkiye’ye 2 saatte girer diyorsa defolsun gitsin Rusya’ya!” Değerlendirmelerinde bulundu.

Doğu Akdeniz’deki faaliyetlere de değinen Yaycı;

Bugün 4 gemimiz Karadeniz’de bulunmaktadır. Oruç Reis ise Tuzla’da tersaneye çekilmiştir. Diğer yandan Akdeniz’de Seville Haritası’nın dışında herhangi bir gemimiz bulunmamaktadır. Bakın askeri gemi bulundurarak münhasır ekonomik bölge kazanamazsınız adı üzerinde “ekonomik bölge” orada arama ve sondaj faaliyetleri yürüterek MEB’iniz olduğunu netleştirirsiniz. Türkiye’nin Seville Haritası’nın dışında Mavi Vatanı’mızın en ucunda arama ve sondaj faaliyetleri yürütmesi şarttır.” Diyerek Mavi Vatan’ın önemine dair değerlendirmelerini bir kere daha gündeme getirdi.

Yaycı, Türkiye’nin bölgedeki gücünü ise;

Yunanistan ne de çevremizdeki diğer ülkelerin bizimle mücadele edecek kapasitesi yoktur. Yunanistan ve Ermenistan gibi devletlerin tutumu büyük bir adamın paçasına yapışmış çocuğa benziyor. Türkiye’nin ayağını oynatması Yunanistan ve Ermenistan’ı sarsmaya yeter.” İfadeleriyle vurguladı.

Yaycı, Türkiye’nin NATO’daki durumu ve ilişkileri hususunda şu önemli değerlendirmeyi sundu;

Türkiye’nin Yunanistan’dan herhangi bir talebi bulunmamaktadır. Türkiye’nin tek isteği Yunanistan’ın Paris ve Lozan anlaşmalarına uyarak hukuka uygun davranmasıdır. Bu nedenle Türkiye, Rusya gibi Yunanistan’a karşı askeri bir faaliyet yürütme amacında değildir. Yunanistan’ın Türkiye’ye saldırması hem kendisi hem de NATO için bir intihar olur. NATO üyesi hiçbir devlet bir diğer NATO üyesi ülkeye saldıramaz, saldırırsa ve NATO bu duruma göz yumarsa bu NATO’nun tüm işlevini yok eder. Yıllardır bu memlekette ABD eliyle onlarca faaliyet yürütüldü fakat ABD hiç Türkiye’ye askeri müdahalede bulunamadı çünkü NATO’nun bağlayıcı bir kimliği ve durumu var. Bu tüm NATO üyeleri için geçerli bir durumdur. FETÖ mensupları, Türkiye’ye BM Barış Gücü gelsin diye çok uğraştılar, kara propaganda yaptılar ama başaramadılar. NATO üyesi bir ülkeye barış gücünün gelmesi de olağan ve geçerliliği pek mümkün olmayan bir durumdur. FETÖ’nün, BM Barış Gücü vasıtasıyla Türkiye’ye müdahale etme planları da imkansız hale gelmiştir. Diğer yandan; Türkiye NATO üyeliği sayesinde ciddi bir etki çarpanına sahiptir. Türkiye, NATO’daki veto hakkını etkin bir şekilde kullanarak Yunanistan’ın birçok mesnetsiz talebini (isimlendirmeler vs.) kabul ettirmemiştir. GKRY ve İsrail, Türkiye’nin vetoları neticesinde NATO üyesi olamamıştır. Türkiye’nin NATO üyesi olmadığı bir durumda GKRY ve İsrail, NATO’ya girer. Bugün FETÖ’nün ihaneti neticesinde NATO, Adalar Denizi’ne kadar girmiştir, Türkiye’nin NATO içerisindeki etkin politikaları neticesinde Doğu Akdeniz’de NATO istediği gibi at koşturamamaktadır. Bakın ülkemiz senelerce “Baltık Planına” karşı veto hakkını kullanmış ve geçişini engellemiştir. Bunun neticesinde plan Türkiye’nin istediği koşullara getirilince 5 yılın ardından kabul edilmiştir. Türkiye, Bosna için de en fazla hatta tek mücadele veren ülkedir. NATO üyeleri Bosna katliamını yok sayarken meseleyi Türkiye dile getirmiştir.” Dedi.

Cihat Yaycı sözlerini ise şu şiarı ile noktalamıştır;

Biz ne NATO'cu, ne Avrasyacı ne Atlantikçi, ne ABD'ci ne Rusçu ne de Çinciyiz...Biz Türkiyeci, Türkiye Cumhuriyetçi, Türk Milletçi, Atatürk Milliyetçisiyiz! Bizim pergelimizin merkezi Ankara'dır! Biz her olaya Ankara'dan bakarız!