FETÖ ile Mücadele Nasıl Olmalıdır?

Sosyal Medyada Paylaş!

 

 

FETÖ ile Mücadele Nasıl Olmalıdır?

 

D. Mert Tupuz- Türk DEGS Araştırmacısı

Okuduğum ve incelediğim dokümanlar, neticeleriyle değerlendirdiğim uygulamalardan sonra, ulaştığım bazı sonuçları paylaşmak istiyorum. FETÖ ile edilmesi münasip olan teknik, taktik ve usullerin ne yönde gelişmesi gerektiğini idrak etmiş birisi olarak; üzerime düşen görevleri sonuna kadar yerine getirmek suretiyle yaptığım bazı çıkarımları ve neticeleri yazmanın gelecek için bir görev olduğunu düşünüyor ve bu görevi yerine getiriyorum.

1-      Tecrübeli Personel, Doğru Mücadele

Halkın açık ve gizli yardım desteği bazı şartlara bağlıdır. Bunların kendi değerlendirmelerine göre, “Hangi tarafın kendini daha iyi koruduğu?”, “Hangi tarafın kontrolünün daha etkin olduğu?”, “Tehdidin hangi taraftan daha çok geldiği?” sorularına cevaplar ve sağlanabilen güven duygularından oluşmaktadır. Bu tutumun temelinde, can ve mal güvenliğinin sağlanması, geleceğine güven duygusunun oluştuğunun yattığı unutulmamalıdır. Konuyla ilişkili bütün kurum ve kuruluşların meselenin özünü tamamen idrak etmiş olması, “Bu kadar da değil!” şeklinde bir kavramı akıllarından geçiremeyecekleri kadar donanımlı olmaları gerekmektedir. Aksi takdirde örgüt bu durumdaki zafiyeti kendine avantaj olarak devşirmeye çalışacağı görülmelidir.

Ülkede devletin varlığının, ağırlığının, gücünün ve adaletinin devamlı olarak hissettirilmesi, yönetimde boşluk yaratılmaması, yönetici kadrolarında boşluk bırakılmaması, ülkede konuyla ilgili görevlendirmelerde geçicilik his ve görüntüsünün yok edilmesi, tecrübeli ehil personel ve yeterli kadroyla görev yapma imkânının temin edilmesi büyük önem arz etmektedir.

Güvenlik güçlerinin büyük çoğunluğu, iyi yetişmiş bir personelin, etkili bir silahla her şeyi yapabileceği inancını taşır. Fakat bu tip bir örgütü sadece terör örgütü olarak görmek yerine, casusluk ve muhtelif uluslararası desteğinin olduğu, ayrıca silahlı mücadelenin FETÖ ile mücadelede anlamı değişiktir. Bu değişiklik mücadelede kullanılacak silahın, sadece “ateşli silah” refli bir gayretin tahrif edilerek, kaba kuvvet kullanımı şeklinde sergilenebileceği daima dikkate alınmalı ve bu değişik durumlar ve olaylar için bir yaklaşım tarzını benimsetmeyi hedef alarak eğitimlere mutlaka dahil edilmelidir.

Halka kolay yaklaşabilmenin onlarla diyalog kurabilmenin ve güvenlerini kazanabilmenin, sayısız şekil ve fırsatları bulunabilir. Ancak, halkı tanımak, örf ve adetlerini fikir ve düşüncelerini bilmek, problemlerini bilebilmek, onlarla ilgilenebilmek, bu münasebetlerin en etkili silahlarıdır. Halkın saplandığı bazı sabit fikirler, özlemini duyduğu hususlar, benimsetilmesi istenen mesajların verilmesinde, ustalıkla işlenebilecek birçok konuları ihtiva eder. Ülkede devletin varlığının, ağırlığının, gücünün ve adaletinin devamlı olarak hissedilmesini sağlamak için, mahalli idareleri kuvvetli ve dolu tutmak, aktif, tecrübeli lider idarecilerle desteklemek ve bunları, sağlanacak kontrol ve desteğin müessir elemanları haline getirilmelidir.

Baskının cevabının pusuda, pusunun cevabının baskında aranmasını mümkün kılacak eğitim, uygulamalara ağırlık verilmesi, bütün tedbirlerin vurucu, değişken ve aktif nitelikte olmasına özen gösterilmesi gerekmektedir.

2-      Halk Desteği

Dünyanın her yerinde yürütülen bu tür mücadelelerde, ülkede bulunan ve mücadelenin kilidi ve anahtarı durumunda olan “halk desteği” konusunun öncelikle dikkate alınması ve sağlanması gerekmektedir. Aksi hali düşünüldüğünde konunun örgüt ve örgütü mobilize eden güçler tarafından kullanılabileceği beşinci kol faaliyetiyle bütünleşerek devletin meşru hamlelerini farklı algılatarak örgüte avantaj sağlayacak vaziyete gelebileceği düşünülmelidir.  FETÖ terör örgütü olduğu kadar bir de casusluk örgütüdür. Bu faaliyetlerde, Mao’nun meşhur, terörist ve casusu balık, halkı denize benzetmesinde olduğu gibi, örgütün halkın tam desteğini sağlamaya ve mücadeleyi halka benimseterek ve mal ederek yaygınlaştırmaya yönelmesi ve bu desteği her ne şekilde olursa olsun temin etmeyi amaçlaması, kendisi için bir zaruret ve yaptığı mücadelenin değişmez bir kaidesidir. Balığı olta veya ağla yakalamak, bu mümkün olmazsa, suyun yapısında bazı değişiklikler yaparak, suyu örgüt için yaşanmaz hale getirmek gerekmektedir. Halktan oluşan bu suda, örgütün istediği hayat ortamı oluşmamalıdır. Bunu sağlayacak ilacın adı da, “halkı kazanmaktır.”

Halkın yardım ve desteği, örgütler için ne kadar lüzumlu ise bu örgütlerle mücadele için, en az o kadar lüzumlu ve hatta mücadele için kesin bir zarurettir.

Başlatılan veya yürütülen bir terör veya bölücülük faaliyetinin halka benimsetilip mal edilerek ayaklanmaya dönüştürülmesi, bir sebebin olmasına, peşine düşülecek bir idealin bulunmasına bağlıdır. Böylece bir sebep yoksa yaratılacağı küçük; zayıf ise büyütüleceği, cazibesini kaybetmişse tekrar canlandırılacağı bilinerek, istismar edilen sebep veya peşine düşülen idealin, zayıf noktaları, hassas yönleri ve muhtemelen gizlenen asıl gayeye uyumsuzlukları, terörü başlatanların asıl maksatları için kullandıkları maskeler iyi tahlil edilmeli mücadelede faydalanılmalıdır.

Mevcut düzeni yıkmak isteyenlere karşı refah, çok iyi bir silahtır. Bu silahı kullanmada, vaat yarışı yerine, yapılabilen sınırlı da olsa reform veya sağlanabilen imkanların hizmete girmesinin etkisi daha çok olacaktır. Zira örgüt vaat ettikleriyle, devlet ise yaptıklarıyla değerlendirilecektir. Örgütün sorumluluğu yoktur. Her türlü oyun ve kurnazlığı kullanabilir, ekseriyetle yalan söyleyebilir, aldatabilir, mübalağa edebilir. Bir şeyi ispat etmeye mecbur, aldatma imkanı olmayan, siyasi bir kuruluşun yönetim ve denetimi altında bulunan, yasalarla bağımlı ve yetkileri sınırlı, vaat ettikleriyle değil yaptıkları sağladıklarıyla kıymetlendirilen taraftır. Bu karşıt farklılıklar bilinerek, mümkün olduğu kadar istismar edilebilecek sebepleri var ise yok etmek, uygulamalar sırasında yeni yeni sebepler yaratmamak çok önemlidir. Halka yapılabilecekleri vaat etmek, vaat edilenleri yapmak, yapılanları duyurmak, yapılamayanların inandırıcı ve açık sebeplerini, programa bağlı ise zamanlamasını açıkça belirtmek, inandırıcı olabilmenin en önemli unsurlarını teşkil etmektedir.

FETÖ, kamuyu ele geçirmeyi hedeflemiş bir örgüttür. Devletin içinde terör, kontraterör, ayaklanma gibi birçok konuda eğitimler almış örgüt militanları bulunmaktadır. Bu elemanları her daim kullanabileceği unutulmamalıdır. Halk desteğinin önemi çok iyi anlaşıldığından, dünyada geniş çaplı ayaklanmalar, yerini terör eşliğinde sivil kargaşalıklara bırakma eğilimindedir. Son gelişme ve olaylar, bu gerçeği çok açık olarak vurgulanmış bulunmaktadır. Karakteri değişen bu harekatla mücadele usulleri de yeniden incelenmeli ve her şeyden önce, bu kargaşalığın doğmaması, terörün halktan destek almaması ve halkın teröre alet olmaması mutlaka sağlanmış olmalıdır. Teröre halk desteğinden sadece pasif direnişin, tespit edilebilmiş yüzden fazla şekli olduğu ifade edilmektedir.

Yıkıcı faaliyet organizatörlerinin, olayların halka mal ederek sağladığı gücün ardından, daha önce gizli yürüttüğü kışkırtma ve karşı çıkma usullerini, gelişen ortamda alenileştirip sergileme ve açıkça yayınlama imkanına sahip oluşuna karşı, halkın önceden bilinçlendirilip ikna edilmesi, güven duygusunun sağlanması ve ülke gençliğinin bu tür istismarlara karşı korunup mücadele edilen menfi his ve düşüncelerin gelecek kuşaklara sirayetinin önlenmesi büyük önem arz etmektedir.

 

 

3-      Psikolojik Harekat

Üzerinde önemle durulması gereken diğer bir hususun da yıkıcı faaliyetler ve bunlarla mücadelenin, öncelikle halkın zihninde yürütüldüğü bilinerek, önce bu zihinlerdeki mücadeleyi kazanmak hedef alınmalıdır. Bu mücadelenin en etkili silahı olan psikolojik harekât, politik iletişim, ne isim verilirse verilsin, her safhada kullanılmalı, doğruluğu bunu destekleyen görünür doğrular ve unsurlarla desteklenerek inandırıcılığı ortaya koyulmalıdır. Bunları yaparken, önemle üzerinde durulması gereken diğer husus, konunun sadece propaganda yönüyle ele alınması değildir. Bir insanın hayatı mevzubahis ise o kimsenin fikrini değiştirmek için, propagandadan daha fazla şeye ihtiyaç duyduğu gerçeği dikkate alınmalı ve konunun hassas yerlerinde görülen tereddütlerin nedeni, bu güven duygusunun varlığı, yokluğu ve yeterliliğinde aranmalıdır.

Örgütün kamuoyunun dikkatini çekmek, uluslararası diplomasiyi harekete geçirmek ve devleti taciz için, olayları tersine çevirmek ve abartmak, daima başvurduğu bir taktiktir. Bu nedenle istismarları önlemek, yöneticileri ve güvenlik güçlerini pasifize etmeyi amaçlayan maksatlı yayınları önceden karşılamak ve etkisizleştirmek için, bol ve doğru haber akımını sağlamak, yasal dayanakları kullanmak, istismar alanlarından süratle çekmek gerekir. Boşluk ve tereddütlerden yararlanarak sağlanabileceği olumsuz etkileri, sonradan silebilmek daha güç olmaktadır.

Basının güvenlik kuvvetlerinin psikolojisini menfi yönde etkileyen, örgütün dış destek ve ilgisini artıran, örgütü olduğundan daha büyük gösteren ve ülke halkını yılgınlığa sevk eden yayınlar olmamalı, basın bu ihtiyaca mutlaka inandırılmalıdır. Haberler zamanında, bol ve doğru olarak verilmeli haber ihtiyaçları karşılanmalı ve tutumları değerlendirilerek, kendilerine sağlanan kolaylık ve desteklere ölçü alınmalıdır.

Bu harekâtın, psikolojik harekât desteğinin sağlanması için alınan çok olumlu tedbirlerin içe ve dışa dönük olarak ele alınıp şümulünün genişletilmesi ve etkilerinin tabana doğru yaygınlaştırılması mücadelenin devamlı bir ihtiyacıdır. Bu konuda hedef, örgütün içte ve dışta terör örgütü ve casus olarak kabul edilmesi ve reddedilmesi olmalıdır. Psikolojik harekâtın askeri hedefi ise buna paralel olarak, ülkede “gündüz cahil, gece katil” grupların oluşmasını mutlaka önlemek, oluşmuş teşhisi ve tespitiyle gelişmeden söndürülmesi olmalıdır.

En çok istismar edilen konulara karşı ülkede yaşayan insanların hakları ile ilgilidir. Bu telaşeye mahal vermemek adına tamamen adil ve eşit şartlarda davranmak, linç ve öç almak gibi daha ilkel içgüdülerden uzak durmak ve bu bağlamda suçunun cezasını çeken mahkumlara, tahliye olduktan sonraki hayatlarında diğer suçlulara tanınan haklardan faydalanmaları, kendilerine birincil düşman olarak devleti görmemeleri, aynı zamanda da hatalarının karşılığında devletin ne kadar büyük bir kurum olduğunu hatırlatmak adına topluma kazandırılmalarında motivasyon araçları muhakkak kullanılmalıdır. Aksi takdirde devlete düşman olarak yetişen ve kendisine birincil hayat felsefesi olarak devlet düşmanlığı edinen kişilerin sayısının fazla olması ülkenin uzun vaadeli planlarının önüne geçmek suretiyle gölge düşürmesi kaçınılmazdır. Bu yüzden, suçun tarif ve tanımını yaparak sınıflandırmak suçluya karşı tutumu ona göre belirlemek ve azami ölçüde stratejik hamleleri yapmak, psikolojik harekatın devlet lehine çevrilmesinde elzemdir.

Halkın halen büyük bir kısmının kullandığı kitle iletişim araçlarından olan televizyon ve radyonun, aynı zamanda daha çok gençlerin fazla vakit geçirdiği sosyal medya mecralarının psikolojik harekat için etkili bir şekilde kullanılması, halkla doğrudan iletişim kurulması için dinleme ve takip kolaylığının sağlanması, yayın alanının büyütülmesi, boşlukların kapatılması, yayın politikasının tespit ve uygulaması çok önemlidir. Özellikle, her türlü imkândan yararlanarak, halkın anlayacağı şekil yer düzen ve zamanda ele alınıp işlenecek konular ve bunların uygulama şekillerinin, çok dikkatli bir planlamaya ihtiyaç göstereceği dikkate alınmalı ve mutlaka uygulanmalıdır. Özel televizyonlar, sosyal medya ve diğer yayın organlarının belli ölçü ve şartlar içinde kontrolü sağlanmalıdır.

Bu yönde devamlı yenilenen insan kazanma yöntemleriyle çözülme çabuklaştırılmalı ve tespit edilen çözülme emareleri incelenerek, çabuklaştırma teşvikleri yoğunlaştırılmalıdır. Ülkenin kontrolünün sağlanması, ülke içindeki aktif vurucu güçlerin çok seyyar bir şekilde kullanılması, ülkede “gece-gündüz” gibi ayrımların yapılmasının önüne geçmek amacıyla, örgütlerin hakim olduğu hissinin doğmasına asla müsaade edilmemesi, ülke kontrolünün, ülkeye hakim olabilmenin ilk şartı olarak kabul edilmesi sağlanmalıdır.

4-      Terörist ve Casusla Mücadelede “Doğru Muamele”

Dünya orduları ve güvenlik güçlerinde, asilerle ve hainlerle mücadele, ayaklanmalara karşı koymada halka, doğru ve iyi muamele etmenin önemi hakkında süratle gelişen bir şuur oluşmaktadır. Artık kazanmanın ilk şartının; öncelikle etkilenen halkı kazanmak olduğu iyice anlaşılmıştır. Bizim ihtiyacımız bunu sağlamak değil, var olan güvenin devamını ve gelişerek kuvvetlenmesini sağlamaktır. Özetle; bu tip organizasyonlarla mücadele ederken uyulması ve unutulmaması gereken en önemli konu doğru muameledir. Mücadele edilen zümrenin herhangi bir yasal, legal ya da doğru hareket yapmak zorunda olmadığı unutulmamalıdır. Nitelik ve nicelik bakımından devlete karşı suç işlerken çekince ve sürüncemede olmaması da göz önünde bulundurulmalıdır. Ancak devletin kural koyucu olarak ilk başka kendisinin anayasaya uymakla yükümlü olması ve halkın da bu kurallara evvela devletin uyduğunu görerek güvenini pekiştirmesi, netice olarak ise insanların ikna edilirken bu hususların mütemadiyen vurgulanması gerekmektedir.

Halka karşı vuku bulacak kötü muamelelerin olmaması, istismara sebep olabilecek davranışların vuku bulmaması, halkın gücendirilmemesi ve güven duygularının devamının sağlanması için ülkede görev alan bütün birlik ve unsurların, yöneticiler dahil, bu konuda eğitilmesi temin edilmeli ve mücadele için bölgesel ise bölgeye ve bölge halkına, topyekun bir durum var ise yurt sathına hissedilen bu eğitimin boşluğu muhakkak doldurulmalıdır. İşkence veya bu görüntüyü veren olaylar, zalimane davranışlar, kadın masuniyet ve haysiyetini tahkir, aleni hakaret ve aşağılamalar, toplu itham ve suçlamalar, halkı örgütlere iten ve olayların aksisedasını yurt dışına taşıran çok önemli faktörlerdir. Bu hata asla yapılmamalıdır. Bu şekilde yanlış hatalı bir davranış neticesinde hemen bir değerlendirme yapılmalı, kamuoyunda oluşması muhtemel menfi etkileri önleyici önlemler süratle alınıp uygulanmalı, gerektiğinde hata ve yanlışlıklar süratle cezalandırılmalı, bu uygulama duyurulmalı, yapılan hatalı hareket bir zarar tevlit etmiş ise hiçbir formaliteyi beklemeden, tamiri cihetine gidilmelidir. Bu konuda yönetici veya yetkilinin adaletine halk güven duymalı ve gerektiğinde beklentisinin sonucunu görebilmelidir. Bunun tam aksi de örgütün halkın müdafileri, zulüm ve adaletsizliğin intikam alıcıları ve adalet sağlayıcıları durumuna gelmelerine ve buna halkın inanmış olmasına imkan ve fırsat hazırlanmamalıdır. Bu konuda yasalar, en büyük yardımcı olarak değerlendirilmelidir.

Mücadelenin bütünlüğünü sağlayabilmek için çok önemli bir nokta da, idareci ve politikacıların, belirlenmiş bir milli politikayı benimsemesi ve milli bir sorunu politik istismar konusu yapmamasıdır. Konunun tenkit edilecek yönleri başka, ülkemizdeki halkın bazı örneklerde görüldüğü gibi menfi yönde etkileyecek yönleri başkadır. Bir ayrım mutlaka yapılmış olmalıdır. Özellikle politik hüviyete sahip kimselerin, yurt içi ve yurt dışında yaptıkları konuşma ve beyanların artan yoğunluğu ve aşırılığı, dikkat çekici bir gelişme olarak değerlendirmelidir.

Daha uzun süre devam edecek bir ihtiyacın, askeri yönden de değerlendirilmesi, özellikle Mülki İdare Amirliği, Kara Kuvvetleri ile Jandarma’nın ülkedeki konuş, kuruluşların buna göre düzenlenmesi; icabında, komando ve özel harekâta dönüştürülmesi hususu değerlendirilmelidir.

5-      FETÖ/PDY Terör ve Casusluk ile Mücadele Kurumu

Ülkede karşı koyma harekâtının başarısı ve çetelerin imhası; politik, ekonomik, sosyal, ideolojik ve psikolojik yönden ülkedeki halk için uygun şartların yaratılmasına, askeri harekâtın sürdürülmesine, genel bir plan üzerinden bu maksatla uygulanacak tedbirlerin, tespit ve önceliklerine göre uygulamaya konulmasına ve bunların takibine bağlı bulunmaktadır. Bu tedbirler paketinin bütün bölümleri ülkeyi ve ülkede yaşayanları doğrudan ilgilendirmelidir.

15 Temmuz 2016’daki FETÖ darbe girişiminden sonra Türkiye’de kurulması gereken yeni bir kurumun olduğu görülmektedir. Devletin diğer ünitelerinden (iç ve dış) toplanıp, kendilerine ulaşan haberleri, dosya ve dolaplara hapsetmeden, sürekli işleyip değerlendirerek, çözüm ve çareler üreten, kısa, uzun ve orta vadede neler yapılması gerektiğini ilgililere çalışıp, tespit ederek bir uygulama programına bağlayan ve MGK’ya sunarak, oradan geçirip hükümete tavsiye ve teklifler sunan, icracı değil değerlendirici, fikir üretici, tertip ve tedbir bulundurucu, takip edici, yetkili kademelere teklif ve öneri sunucu bir kuruma olan ihtiyaç vardır. Mücadeleyi devlete mal edecek, tedbirleri bütünleyecek, çareyi orada burada değil, sorunun bütün alanlarında ve geleceğinde arayacak bir teşkilata olan ihtiyaç, aynı zamanda bir yerleri “ağlama duvarı” olmaktan kurtaracaktır. Olayın olup bittiği, külüne yetişmemizin yerine, önüne geçmeye çalışarak, “Ne yapmak ister?, Nasıl yapar?, Nerede yapar?, Ne zaman yapar?, Uzun ve orta vadede neyi veya neleri hedef alır?” sorularına cevap arayan bir kurum ihtiyacımız onlarca senedir nüksetmektedir.  Terör ve Casusluk ile Mücadele Kurumu kurulması, onlarca yıldır çözülemeyen sorunlara, zaman zaman nükseden olaylara, sebeplerden başlayarak çözümlere ulaştıran çalışmalarıyla etkili olabilecek merkezi bir teşkilat olmalıdır.

Varsa şayet istismar edilen sebebin, sebeplerin ortadan kaldırılması, kaldırılmayanların alternatiflerini, ikna edici gerekçelerini benimseterek etkisinin azaltılması, en azından ileri sürülen sebebin güdülen idealin, benimsenen ideolojinin, gerçeklerle yıpratılması hedef alınmalıdır.

6-      Dış Destekle Mücadele

Şu veya bu şekilde dışardan destek sağlayan bütün bölgeler için, hatta bu bölgelerdeki devletler için ayrı ayrı bir incelemeyle alınacak tedbir ve yapılacak uygulamaların üzerinde çok önem ve titizlik ile durulmalı ve örgütün dış ülkelerden tecridi ve desteğinin azaltılması, hatta yok edilmesi için her türlü tedbir alınmış olmalıdır.

Dış destekle ilgili konunun çok dikkat çekici bir yönü de, yurt dışında yaşayan Türklerden istemedikleri halde zorla destek almaya çalışmasıdır. Ve yaşadıkları ülkelerin FETÖ’cüleri desteklemek için bu vatandaşlarımıza karşı çeşitli şekillerde baskı kurulmaya çalışılmaktadır. Örgütün bu çok maksatlı faaliyetleri, karşısına herhangi bir güç veya güçlük çıkmaması, dışarıda doğruyu gösterecek bir kuruluş ve topluluğun olmaması gibi sebepler yüzünden devamlı hale gelmektedir. Bu durumda bir Norveçli generalin “Norveçliler Türkiye’yi nasıl görüyorlar ve Norveç’te nasıl bir Türkiye imajı var?” sorusuna verdiği “Bu konuda Norveç’te üç gözlük var. Birinci gözlük, Türkiye’ye gelmiş, Türkiye’yi içinden ve Türkleri yakından tanımış olanların gördüğüdür ve bu görüntü mükemmeldir. İkinci gözlük, Norveç’te bulunan ilticacılar ve bunlarla beraber çalışan dernek görünüşlü örgütlerin taktığı gözlüktür. Her gün bir yerde bir toplantı ve gösteri yaparlar, bütünüyle menfi olan bu gösteri ve konuşmalara karşı bir çıkış da olmadığından, zamanla inandırıcı olurlar. Bu gözlüğün görüntüsü çok olumsuzdur. Üçüncü gözlük ise sizin basınınızdan alınan bilgi ve görüntülerdir. Bu gözlüğün verdiği görüntü müspet olabilir mi, siz takdir edin” cevabı tanıtım ve noksanlığının, doğruyu görme, gösterme ve mukayese edebilme konusundaki boşluğu dolduramadığını vurgulaması yönünden bir gerçeğin ifadesi olarak kabul edilmelidir. Politik ve ekonomik münasebetlerimizde dahi, zaman zaman önümüze sürülen bu tek taraflı, menfi propagandanın meydana getirdiği dış desteğin, mutlaka bertaraf edilmesi veya en azından etkisinin azaltılması sağlanmış olmalıdır.

Ülkedeki mülki idarenin, ülke dışında görev yapan elçiliklerin desteği mutlaka yeterli ve bilinçli olmalıdır. Kendilerine bu konuda bir eğitim verilmiş veya oryantasyon yapılmış hatta ne yapıp ne yapmayacakları dahi açıklığa kavuşturulmamıştır. Bölgelerinde yetkili ve etkili hale getirilmelidir. Ülkenin reklam ve tanıtımını yapacak kurum ve kuruluşların mutlaka konuları dikkatle irdelemesi gerekmektedir.

7-      Sonuç

Son olarak bu tür mücadelede, devlet bütün varlığı ve ağırlığıyla yer almalı ve mücadelede ağırlığını koymalıdır. Bu mücadelede ve mücadelenin cereyan ettiği bölgelerde, “Benim görev ve sorumluluğum yok” diyen bakanlık varsa, bu cevap asla kabul edilmemeli, görev ve sorumluluğu dışardan da olsa tespit edilip, önüne konulmalıdır. Mücadelenin yüzde yirmisinin asker ve polisiye tedbirlerden oluşacağı, yüzde sekseninin diğer tertip ve tedbirlerle yürütüleceği varsayımı ve bütün dünyada kabul edilen bu yüzdeler gerçeği unutulmamalıdır. Ayrıca askeri ve polisiye tedbirlerin geçiciliği, diğer tedbirlerin kalıcılığı öncelikle dikkate alınmalı ve bu paralel destek uygulamasına ağırlık verilmelidir.

Başlamış olan bütün bir harekatın gelişmesini önlemek için fiili mücadelenin esasını belirlemelidir:

-          Sebepleri ortadan kaldırmak ve örgütün dayanacağı ve istismar edeceği sebepleri yok etmek ana hedef olmalıdır.

-          Dışarıdan ve içerden örgütün tecridini sağlayarak, destek imkanlarını yok etmek gibi iki ana esasın teşkil ettiğini öncellikle dikkate almak gerekmektedir.

-          İç tecridin hedefi, örgütü “halktan tecrit” olacağını bilerek, tedbirler alınmalı ve bu tedbirler devamlı takiple geliştirilmelidir.

-          Dış tecrit için, küçülen dünyada yakın ve uzak tecridi aynı ihtiyaç içinde ayrı ayrı değerlendirerek tedbirler almak gerekmektedir. Yakın tecrit sınır ötesi ülkeleri, uzak tecrit daha uzak ülkeleri kapsamak zorundadır.

-          Yakın komşularımız, bütün geçmiş ve devam eden politikalarıyla bu tecridin sağlanması gereken öncelikli ülkeleri olarak görülmektedir. Yunanistan ve GKRY, bizim aleyhimize olan her teşebbüsün ya içinde, ya da yanındadır. Alınacak her türlü tedbirle (ekonomik, politik) caydırarak, yetmediği takdirde örtülü veya açık karşı tedbirlerle caydırıcı tedbirler takviye edilerek, bu mücadele mutlaka yapılmalıdır. Bu mücadelede ben bunu yaparsam ne kazanırım, ne kaybederim? (gain-cost) sorusunun cevabı çok önem arz etmektedir.

-          Uzak tecrit daha çok ekonomik ve politik tedbirlerle ve özellikle ekonomik imkan ve ilişkilerimizi bir manivela gibi kullanarak ve mutlaka karşılıkta sessiz ve tepkisiz kalmayarak sağlanmalıdır.

-          Sebepleri yok etmek ve yeni sebepler yaratmamak bir devlet politikası olmalı, devamlı takip edilerek ve gerektiğinde belli hedefler istikametinde yoğunlaştırılarak, müştereken uygulanması sağlanmalıdır. Bu konuda boşluğumuzuzn çok olduğu doğru bir saptamadır.

 

Aksi uygulamanın sönüp sönüp alevlenen, kuruyup yeniden yeşeren hassas zaman ve zayıf bünye buldukça nükseden, dış mihraklarca kendi menfaatleri için adeta bir manivela gibi kullanılarak istismar edilen bu konunun, devlete ve devamlı bir devlet politikasına dayanmadan yürütüldüğü için, yüz senedir sonuç alınamayan bir mücadeleye dönüşebileceği, örneklerine bakılarak hiç ama hiç unutulmamalıdır.

Not: Makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve TürkDEGS'in editöryal ve fikri politikasını yansıtmayabilir.