<BAU DEGS çalışmasıdır. BAU DEGS’e atıfta bulunmadan kullanılamaz.>
Kıbrıs Türkleri’nin Adaya Yerleştirilmesi
Kıbrıs Adası, Akdeniz’deki konumu itibarıyla tarih boyunca Akdeniz ticaretine egemen olmak isteyen devletlerin ve uygarlıkların ilgisini çekmiş ve Akdeniz’deki stratejik konumu sebebiyle çevresindeki güçlü devletlerin gözdesi olmuştur. 1571 yılında Venediklilerden Osmanlı İmparatorluğu’nun himayesine giren çok kültürlü bir toplum yapısına sahip olan Kıbrıs Adası; feodal bir sistemle yönetilirken halkı köle statüsünde yaşayan, zirai üretimi yetersiz ve ticari olarak kalkınmaya muhtaç bir vaziyetteydi. Bunun üzerine Osmanlı Devleti, Kıbrıs Adası’nın canlandırılması ve adadaki siyasi, askeri ve sosyal açıdan güvenliğin sağlanması amacıyla 1572 yılında yaptığı nüfus sayımına göre belirlediği Müslüman Türkleri adaya yerleştirmiştir1.
Osmanlı Devleti Yönetiminde Kıbrıs Toplumu
Kıbrıs toplumu Osmanlı Devleti’nde olduğu gibi farklı dil, din, milliyet ve kültüre sahip insanlardan oluşuyordu. Türk Müslümanlar ve gayrimüslim olarak Rumlar, Ermeniler, Yahudiler, Maronitler ve batılı devletlerin konsolosları ve tüccarları yaşamaktaydı2. Osmanlı Devleti bu farklı kültürlerin yaşayış biçimlerine son derece saygı duymuş ve Ada’da yaşayan her topluluğun dini liderlerini aynı zamanda siyasi liderleri olarak kabul ederek onlara cemaatlerini yönetme hakkı dahi tanımıştır. Osmanlı Devleti yönetiminde adalet, eşitlik, din ve vicdan özgürlüğü, hoşgörü gibi unsurlar topluma titizlikle uygulandığından Kıbrıs Adası’nda Osmanlı yönetimi zamanında toplum kesimlerinde ileri gelen bir çatışma olmamıştır.
Rigas Ferreros’un Megali İdea Haritasından Sürgüne Giden Ortadoks Rumlarının Enosis Bildirgesi’ne
Rigas Velestinles Ferreros, Bizans’a ait tüm toprakların yeniden ele geçirilerek İstanbul başkent olmak üzere, Büyük Helen İmparatorluğu’nun kurulmasını amaçlayan ‘Büyük Ülkü’ anlamına gelen Megali İdea fikrini 1791 yılında haritalandıran Rum asıllı bir şairdir3. Rigas Ferreros, 1797’de Megali İdea haritasındaki hedeflere ulaşabilmek için bir ihtilal ve anayasa programı hazırlamıştır. Buna göre Osmanlı İmparatorluğu’nun bir bölümünü ve eskiden Yunanca konuşulan her yeri kapsayan bu devletin adı “Helen Cumhuriyeti” dir4. Megali İdea fikrini benimseyerek geliştiren ve kuşaktan kuşağa aktaran, Osmanlı’nın geniş imtiyazlar verdiği Ortadoks kilisesidir. Ortadoks kilisesi söz konusu fikri harekete geçirmek için Doğu Akdeniz’de zenginleşen Rum burjuva sınıfı ile birlikte Osmanlı’nın parçalanmasını isteyen İngiltere, Rusya ve Fransa tarafından destek almış, çeşitli isyanlar çıkartarak Osmanlı Devleti’nin dağılması amaçlamıştır. O dönemde oluşan Yunan isyanlarında, isyanların elebaşı olan papazlar yakalanıp idam edilir, diğer bir kısmı ise yakalanarak hapsedilirdi. Kalanlar ise sürgüne gönderilirdi. Sürgüne gönderilen kesim bir gün Roma’da toplanarak 6 Aralık 1821 tarihinde ilk ‘ENOSİS5’ bildirimini yayınlamışlardır. Bu bildiride tüm Hristiyan camiasına çağrıda bulunularak birlik içinde Kıbrıs’ı kurtarmaları ve Kıbrıs’ın Yunanistan’a bağlanmasını istemişlerdir6.
Türkleri Kıbrıs’tan Uzaklaştırma Girişimleri
1877-78 yıllarına gelindiğinde Osmanlı-Rus Savaşında Osmanlı Devleti’nin yenilmesi üzerine yapılan Ayestefanos Barış Antlaşması7(Yeşilköy) ile Kıbrıs Adası’nın egemenlik hakkı Osmanlı’da kalmak şartıyla Ada, İngiltere’ye devredilmiştir. Birinci Dünya Savaşı’nda İngiltere, Osmanlı Devleti’nin karşısında bulunduğunu beyan ederek Adayı tek taraflı olarak ilhak etmiştir.
Kıbrıs’ın İngiltere’ye kiraya verilmesiyle birlikte Ada’da Osmanlı’nın sağladığı ve 308 senedir koruduğu sükunet bozulmuştur. 1890’lardan itibaren Kıbrıs Rumları ve Türkleri arasında çatışmalar yaşandığı görülmektedir. Bunun en önemli sebebi Kıbrıs’ta bulunan Türklerin ENOSİS’in uygulanmasında büyük engel olarak görülmesidir. Hatta Yunanistan’la birleşme arzusunun çalışmaları olarak Yunan destekli din anlayışı, kilise ve okullarda gösterilen eğitim sisteminde Türk düşmanlığı kuşaktan kuşağa aktarılmış sonrasında Kıbrıslı Rumlar ile Türklerin bir arada yaşayamamasına sebebiyet vermiştir.
1950 yıllarında Kıbrıslı Rumlar, Yunanistan’ın da desteğini alarak ENOSİS’i gerçekleştirmek amacıyla diplomatik girişimlerde bulunmuşlardır. Bunlardan biri Rum Ortodoks Kilisesi’nin Ada’nın Yunanistan tarafından ilhakı hususunda plebisit düzenlemesidir. Bu girişimler sonuç vermeyince Kıbrıslı Rumlar ile Yunanistan işbirliği içinde EOKA adlı örgütü kurarak bu örgütle şiddet eylemlerinde bulunmuş ve ENOSİS’i Kıbrıslı Türklere kabul ettirmeye çalışmışlardır. Ada’daki şiddet eylemlerinin artmasıyla Kıbrıslı Türkler, 1955-58 yılları arasında 33 karma köyü terk etmek zorunda dahi kalmıştır. Saldırılar sonrasında Ada’daki Türkler 1957 yılında ‘Türk Mukavemet Teşkilatı’nı (TMT) kurmuş ve bu örgütün başında da Rauf Denktaş yer almıştır8.
1960 yılında uluslararası antlaşmalarla iki halkın ortaklığına dayanan ‘Kıbrıs Cumhuriyeti’ kurulmuştur. 11 Şubat 1959 yılında imzalanan Garanti Antlaşması’nın bir tarafı Kıbrıs Cumhuriyet’i olmak üzere diğer tarafları Türkiye, Yunanistan ve İngiltere olarak belirlenmiştir. Kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti’nde oluşturulan Anayasa ile Rumlara ve Türklere eşit haklar ve statüler sağlanmışsa da Kıbrıslı Rumlar, eşitliği bozma girişimlerinde bulunarak Kıbrıslı Türklerin aleyhine olmak üzere şartları değiştirme girişimlerinde bulunmuşlardır. Kıbrıslı Rumların sonrasında da kapsamlı ve sistemli olarak Kıbrıslı Türklere karşı saldırıları devam etmiş, Kıbrıslı Türkleri devlet kurumlarından uzaklaştırmaya çalışmışlardır. Yunanistan’ın Kıbrıslı Rumlarla birleşme idealine yönelik olarak Ada’daki Türkleri ortadan kaldırma ve/veya adadan uzaklaştırma girişimleri olmuştur. Söz konusu davranışlar basit eylemlerden oluşmayıp Rum yetkililerce geliştirilmiş bir plandan ibarettir9 (Akritas Planı10).
Kıbrıs’ın Kuzeyinde Türklerin Kurduğu Devlet: KKTC Yunanistan’ın desteklediği EOKA adlı örgüt ve Türkiye’nin desteği ile kurulan TMT arasında 1974 Kıbrıs Barış Harekatı’na kadar çatışmalar sürmüştür. 15 Temmuz 1974 yılında Yunanistan’daki askeri cuntanın emri ile gerçekleştirilen darbe Kıbrıs Millî Muhafız Ordusu, Yunan-Rum paramiliter ordusu EOKAB ile beraber organize edilmiştir. Darbenin sonucunda Kıbrıs Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Başpiskopos III. Makarios görevden alınarak yerine EOKA-B’nin lideri Nikos Sampson getirilmiş olup darbenin amacı yıllardır hedefledikleri Yunanistan’ın hakimiyetine girebilmek ve Megali İdea’ya bir nebze yakınlaşabilmektir. Türkiye Cumhuriyeti, darbenin çıkmasıyla garantör devlet olarak ilk önce İngiltere ile görüşmeler yapmıştır. İngiltere’den olumlu yanıt alamayan Türkiye Cumhuriyeti, Ada’daki Türklerin güvenliğini sağlamak amacıyla 20 Temmuz 1974 yılında ‘Kıbrıs Barış Harekatı’nı başlatmıştır. Söz konusu harekatın amacı hiçbir zaman savaşmak olmamış tam aksine Ada’daki Rumlarla Türkler arasında barış sağlamak olmuş ve o zamanın Türkiye Cumhurbaşkanı Bülent Ecevit tarafından da dünya devletlerine bu şekilde duyurulmuştur11. Türkiye, 20 Temmuz 1974’te Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin (BMGK) 353 sayılı kararı ile İngiltere ve Yunanistan’a “barışın yeniden tesisini sağlamak üzere müzakerelere başlama” çağrısında bulunarak 22 Temmuz 1974’te harekatı durdurmuştur. Bunun üzerine garantör ülkeler ile bir araya gelerek Kıbrıs meselesinin çözümü için görüşmelere başlamış ve 25 Temmuz 1974’te toplanan 1. Cenevre Konferansı, 30 Temmuz 1974’te imzalanan Cenevre Deklarasyonu ile son bulmuştur. Deklarasyonda, Yunanistan ve Rumlar tarafından işgal edilen Türk bölgelerinin acilen boşaltılması ile Ada’da barışın ve anayasal düzenin yeniden tesisini teminen dışişleri bakanları arasında müzakerelere devam edilmesi öngörülmüştür. Bu gelişmeler sonrasında Ada’nın kuzeyinde yaşayan yaklaşık 200 bin Rum vatandaşı güneye geçmiştir. Aynı şekilde güneyde yaşayan Kıbrıslı Türkler de evlerini terk ederek kuzeye yerleşmiştir. 1975 yılında Kıbrıs Türk Federe Devleti kurulmuş ve 15 Kasım 1983’de Kıbrıs Türk Federe Meclisi Self-determinasyon hakkını kullanarak mecliste oybirliği ile aldığı bir karar ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni ilan etmiştir.
Rum Yönetiminin KKTC’nin Akdeniz’deki Haklarını İhlal Etmesi
GKRY 2000’li yılların başından beri KKTC’nin haklarını yok sayarak tek taraflı faaliyetler icra etmek ve bazı bölge devletleri ile ikili antlaşmalar yapmak suretiyle kendi çıkarlarına uygun olarak aktif bir siyaset izlemiş, sözde 17 Şubat 2003’te Mısır, 17 Ocak 2007’de Lübnan, 17 Aralık 2010’da İsrail ile Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) Sınırlandırma Antlaşmalarını imzalamıştır.
Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, Kıbrıs’ın tek yöneticisi gibi davranarak KKTC’nin haklarını ihlal etmektedir ve tüm ada adına Ada’nın bütününe ait olan doğal kaynaklar konusunda söz söyleme, girişim yapma ve antlaşma imzalama hak ve yetkisine sahip olmadığı halde bölge ülkeler ile sınırlandırma antlaşmaları yapmaktadır.
GKRY’nin bölge ülkeleri ile yaptığı ikili antlaşmalara Türkiye ve KKTC başından beri itiraz ederek Rum Yönetimi’nin egemenlik ile ilgili konuda Kıbrıs Türkleri’nin haklarını hiçe sayarak tek taraflı yaptığı antlaşmaların hiçbir geçerliliği bulunmadığını deklare etmektedir. Rum Yönetimi, söz konusu Doğu Akdeniz meselesinde çözümü ancak Kıbrıs Türkleri ile oluşturacakları işbirliği mekanizmasıyla sağlayabilecektir. Kıbrıs Türk tarafı çözümün sağlanabilmesi için daima barışçıl yaklaşmış hatta 13 Temmuz 2019 tarihinde doğalgaz aramaları sebebiyle Rum Yönetimini işbirliğine davet etmiştir.
Yunanistan’la işbirliği halinde çevre ülkelerle MEB belirleme antlaşmaları yapan GKRY, önemli bir bölümü Türkiye’nin kıta sahanlığı içinde kalan, diğer bölümünde ise KKTC’nin de hakkı bulunan sahalarda tek başına petrol ve doğalgaz arama çalışmaları yapmış ve yabancı şirketlere Mayıs 2007, Aralık 2012, Mart 2017 olmak üzere 3 tur ruhsat ihalesi düzenlemiştir12. 26 Ocak 2007 tarihinde bir yasa kabul ederek Akdeniz’de bulunan 1,4,5,6 ve 7 numaralı sahalar da dahil olmak üzere 13 adet petrol arama ruhsat sahası ilan ederek ihaleye açmış ve Kasım 2008’den itibaren ise bir kısım sahalarda petrol arama faaliyetleri başlatmıştır. Söz konusu 13 parselin beşi (1, 4, 5, 6 ve 7 no.lu parseller) Türkiye’nin, yedisi ise (1, 2, 3, 8, 9, 12 ve 13 no.lu parseller) KKTC’nin deniz yetki alanları ile çakışmaktadır13.
GKRY ile Mısır arasında 125 milyar metreküp doğalgaz içerdiği tahmin edilen ve GKRY’nin sözde MEB’inde yer alan Afrodit yatağından çıkarılacak doğalgazın boru hattı ile Mısır’a nakli için yapılan antlaşma, 19 Eylül 2018 tarihinde imzalanmıştır. Söz konusu parseldeki rezervin işletilmesi Noble, Shell ve Delek şirketlerine verilmiştir14. Bu bölgede elde edilecek doğalgazın Avrupa’ya nakline yönelik olarak GKRY, Yunanistan ve İsrail ve diğer enerjide dışa bağımlı Avrupa ülkelerinin desteği ile ‘East MED Boru Hattı Projesi’ni gerçekleştirmeye çalışmaktadır15. Geçtiğimiz Ocak ayında İsrail, Yunanistan ve GKRY; Doğu Akdeniz doğalgazının Akdeniz altında yapılacak boru hattıyla Avrupa’ya ulaştırılmasını hedefleyen bu projenin antlaşmasını imzalamıştır. Türkiye’nin Libya ile yaptığı ‘Türkiye-Libya Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılmasına ilişkin Mutabakat Muhtırası’ ile birlikte Doğu Akdeniz’de Türkiye-Libya kıyılarını karşılıklı olarak kontrol etmeye başlamıştır. Bu sebeple East Med Boru Hattı’nın geçirilmesi planlanan deniz sınırları Türkiye’nin kontrolündedir16.
Noble-Delek Firması’nın ilk bulgularına göre Kıbrıs Adasının güneyindeki doğalgaz potansiyeli 147 milyar metreküp civarındadır ve bu rakam, Kıbrıs’ın yüz yıllık enerji ihtiyacını karşılamaya yeterlidir. Güneydoğu Akdeniz’de bulunan Leviathan havzasının yaklaşık olarak 1.68 milyar varil petrol ve 3,45 trilyon metreküp doğalgaz içerdiği dikkate alındığında Doğu Akdeniz’deki petrol ve doğalgaz yataklarının bölgeyi ve bölgeye en hâkim konumda bulunan Kıbrıs Adasını stratejik bir enerji üssüne dönüştürdüğü daha iyi anlaşılacaktır. Bu kapsamda, Kıbrıs açıklarındaki doğalgaz potansiyeli ile Noble-Delek firmasının yanı sıra Amerikan Exxon Mobile, Hollandalı Shell, Fransız Total Enerji, İtalyan Eni, Koreli Kogas ve Rus Novatec gibi firmalar da yakından ilgilenmektedir17.
Söz konusu alanların Türkiye ve KKTC’nin deniz yetki alanlarıyla çakışması, GKRY’nin Türkiye ve KKTC’yi yok sayarak MEB antlaşmaları imzalaması ve Türkiye ve KKTC’nin deniz yetki alanları içinde arama ruhsatları vermesi 1982 tarihli BM Deniz Hukuku Sözleşmesi’nin MEB sınırlarının belirlenmesine yönelik 74. maddesine, kıta sahanlığı sınırlarını belirleyen 83. maddesine, Yarı Kapalı Denizlere ilişkin 122. ve 123. maddelerine, sözleşmenin uygulanmasında hakkın kötüye kullanılmamasını düzenleyen 300. ve 311. maddelerine aykırıdır18. Ayrıca GKRY’nin sözde MEB Alanı, uluslararası deniz hukukunun prensiplerinden olan ‘Hakkaniyet19’, ‘Kapatmama20’ ve ‘Oransallık21’ ilkelerine de aykırılık teşkil etmektedir.
GKRY’nin Doğu Akdeniz’de 19 Eylül 2011’de tarihinde petrol ve doğal gaz arama çalışmalarını başlatmasına ve şirketlere ruhsat vermesine karşın Türkiye, 21 Eylül 2011’de KKTC ile “Kıta Sahanlığı Sınırlandırma Antlaşması” imzalamış ve KKTC Bakanlar Kurulu kararı ile Adanın çevresinde yedi münhasır alan belirlenerek bu alanlardan KKTC’nin 12 mil açığında bulunan yedinci bölgede TPAO (Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı)’ya petrol arama izni verilmiştir. Bu sözleşme kapsamında 7 adet deniz ruhsat alanı ve 2 adet kara ruhsat alanında çalışmalar devam etmektedir22. Akdeniz’de belirlenen ruhsat alanlarında çalışmalar yapan TPAO, Türkiye ve KKTC’nin haklarını savunmak amacıyla sismik araştırma ve sondaj faaliyetlerini gerekli izinleri alarak sürdürmektedir.
Aleyna TERZİ
BAU DEGS Öğrenci Araştırmacı
Kaynakça
1 https://pio.mfa.gov.ct.tr/kibrisin-sosyal-ekonomik-ve-siyasi-tarihi/
2 https://pio.mfa.gov.ct.tr/kibrisin-sosyal-ekonomik-ve-siyasi-tarihi/
3 Ergenekon SAVRUN, 1571 Türk Yönetiminden 1878-1925 İngiliz Taç Kolonisi’ne; Kıbrıs Üzerinde Enosis Faaliyetleri ve İngiliz Stratejisi, Dergi Park
4 İsmail, S. (1997). İngiliz Yönetiminde Türk-Rum İlişkileri ve İlk Türk-Rum Kavgaları, Lefkoşa: Kıbrıs Türk Mücahit Derneği
5 ENOSİS ‘birlik’, ‘birleşme’ anlamında olan yunanca kökenli bir sözcüktür. Bildiri yayınlandıktan sonra Kıbrıs Adası’nın Yunanistan’a bağlanmasını ifade eder.
6 Ergenekon Savrun, 1571 Türk Yönetiminden, 1878-1925 İngiliz Taç Kolonisi’ne; Kıbrıs Üzerinde Enosis Faaliyetleri ve İngiliz Stratejisi, Dergi Park
7 93 Harbi(1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı) sonunda imzalanan ateşkes ve barış antlaşmasıdır.
8 https://pio.mfa.gov.ct.tr/kibrisin-sosyal-ekonomik-ve-siyasi-tarihi/
9 https://pio.mfa.gov.ct.tr/kibrisin-sosyal-ekonomik-ve-siyasi-tarihi/
10 Akritas Planı, Kıbrıs Adasında bulunan Türkleri ani bir saldırı ile yok edip Kıbrıs Adası’nın Yunanistan’a bağlanmasına yönelik hazırlanmıştır.
11 Bülent Ecevit, ‘’Ayşe Tatile Çıksın’’ parolasıyla başlatılan harekat için “Biz aslında savaş için değil barış için ve yalnız Türklere değil Rumlara da barış getirmek için Ada’ya gidiyoruz” demiştir.
12 Müstafi Tümamiral Doç. Dr. Cihat YAYCI, Doğu Akdeniz’in Paylaşım Mücadelesi ve Türkiye, İstanbul-Kırmızı Kedi Yayınları, s.41
13 Merve Aksoy, Doğu Akdeniz Enerji rekabeti, İNSAMER (İnsani ve Sosyal Araştırmalar Merkezi) Araştırma 23, Eylül 2016, s.8
14 Müstafi Tümamiral Doç. Dr. Cihat Yaycı, Doğu Akdeniz’in Paylaşım Mücadelesi ve Türkiye, İstanbul:Kırmızı Kedi Yayınları 2020, s.108
15 Müstafi Tümamiral Doç. Dr. Cihat Yaycı, Doğu Akdeniz’in Paylaşım Mücadelesi ve Türkiye, İstanbul:Kırmızı Kedi Yayınları 2020, s.108
16 https://tr.wikipedia.org/wiki/Eastmed_Boru_Hatt%C4%B1
17 Yaşar Ergül, Doğu Akdeniz’de Petrol Oyunu, İskenderun Teknik Üniversitesi (İSTE), Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi, Petrol ve Doğalgaz Mühendisliği Bölümü, 17.10.2016
18 Aksoy, agr, s.7; Fatma Taşdemir, Kıbrıs Adası Açıklarında Petrol ve Doğalgaz Arama Faaliyetleri Kapsamında Ortaya Çıkan Krizin Hukuki, Ekonomik ve Siyasi Boyutları, Ankara Strateji Enstitüsü, 2012, s.36
19 Karşılıklı kıyıları olan devletlerin denizleri adil bir biçimde paylaşımı anlamına gelmektedir.
20 Başka bir devletin kıyılarına yakın adaların bu kıyının denize açılımını engellememesi anlamına gelmektedir.
21 Sınırlandırmada, devletlerin sahip olacakları deniz yetki alanlarının kıyı uzunlukları ile orantılı olmasıdır.
22 tpao.gov.tr/kktc