HAKLI SAVAŞ DOKTRİNİ BAĞLAMINDA OLASI TÜRKİYE-YUNANİSTAN SAVAŞI

Sosyal Medyada Paylaş!

HAKLI SAVAŞ DOKTRİNİ BAĞLAMINDA OLASI TÜRKİYE-YUNANİSTAN SAVAŞI

TÜRK DEGS Araştırmacısı Şafak Yıldırım

‘Haklı Savaş’ siyasal ve askeri amaçlar doğrultusunda ne zaman kuvvet kullanımının haklı görülebileceğini belirlemeye yönelik bir kuramdır.  Kuram temel olarak savaşın haklılığını belirleyen iki temel hukuki ilkeye dayanmaktadır bunlar; “Jus Ad Bellum” ve “Jus İn Bello” olarak karşımıza çıkmaktadır. Her ne kadar İkinci Dünya Savaşı sonrası bu kavramın uluslararası arenada etkisinin azaldığı görülse de özellikle Soğuk Savaş’ın ardından “Haklı Savaş” kavramı daha çok tartışılır ve güncel bir mesele olarak karşımıza çıkmaya devam etmiştir. Haklı Savaş kavramı temel manada savaşın ve  kuvvet kullanmanın belirli durumlarda haklı olup-olmayacağı ilkelerine dayanmaktadır. Bu ilkelerden bir tanesi “Jus Ad Bellum (Savaşın haklılığı)”dur. Bu ilke hukuka uygunluk, savaşın son çare olarak tercih edilmesi gibi uygun niyetleri esas alma üzerine kuruludur. “Jus in Bello (Savaşta haklılık)” ise savaş içerisinde kuvvet kullanmayı belirleyen bir ölçüt olarak karşımıza çıkmaktadır. Jus in Bello’nun temel aldığı esaslar ise sivillerin zarar görmemesi ve orantılı savaşmayı ana dayanak haline getirmektedir. İnsanlığın erken dönemlerine kadar götürülebilen haklı savaş kuramının tekrar güncel ve uluslararası hukukun temel bir meselesi haline dönüşmesi ise Soğuk Savaşı’n ardından gelen insani müdahale kavramıyla paralellik göstermektedir. BM’nin insani suçlara karşı yaptığı çalışma ve tartışmaların bir sonucu olan “Koruma sorumluluğu” ilkesi de haklı savaşın en yakın zamandaki kavramlarından birisi olarak karşımıza çıkmaktadır. Günümüzde Türkiye özellikle Adalar Denizi ve Doğu Akdeniz’de ciddi bir tehdit içerisindedir. Yunanistan’ın başta 1923 Lozan ve 1947 Paris Barış Antlaşmaları’na uymaması ve Türkiye’nin aleyhinde birçok politik ve askeri faaliyette bulunması Türkiye’nin tüm bu tehditlere karşı kuvvet kullanımı meşrulaştıran bir zemin yaratmaktadır. Yunanistan’ı her hukuk ihlalinde uluslararası hukuk ve diplomasi çizgisine davet eden Türkiye’nin hukuki ve diplomatik önlemleri her geçen gün Yunanistan tarafından tüketilmektedir. Türkiye gün geçtikçe bu hukuksuz ve saldırgan tavır karşısında askeri kuvvet önlemini öncelemeye yaklaşmaktadır.

TÜRKİYE’NİN YUNANİSTAN’A KARŞI MUTLAK HAKLILIĞI

Yukarıda da belirtildiği üzere Türkiye’nin Adalar Denizi ve Doğu Akdeniz’de saldırgan ve hukuki hiçbir dayanağı olmayan Yunan tezlerine karşı mutlak bir haklılığı söz konusudur. Bu haklılık Yunanistan’ın iddialarının aksine anlaşmalara ve uluslararası hukukun temel ilkelerine dayanmaktadır.

1-      EGAYDAAK Sorunu

Yunanistan, Adalar Denizi’nde kendisine hiçbir anlaşma ile devredilmemiş ve Osmanlı egemenliğinden Türkiye Cumhuriyeti’ne geçen ada,adacık ve kayalıkları sahiplenmekte ve işgal etmektedir. Bugün Adalar Denizi’nde sahipsiz ada,adacık ve kayalık yoktur. Yunanistan’a devredilen adalar 1923 Lozan ve 1947 Paris antlaşmalarıyla belirlenmiştir. Türkiye’nin Yunanistan’ın EGAYDAAK’lar konusunda hukuksuz, saldırgan ve işgalci tavrına karşı tüm diplomatik ve barışçıl önlemleri Yunanistan tarafından bir taviz fırsatı olarak değerlendirilmektedir. Bu noktada EGAYDAAK’ların yani Türkiye Cumhuriyeti’nin topraklarının savunulması noktasında Yunanistan’a karşı askeri önlem ve kuvvet kullanılması Türkiye’nin haklılığına uygun bir durumdur.

2-      Karasuları Sorunu

Yunanistan, Adalar Denizi’nde 1923 Lozan Barış Antlaşmasını çiğneyerek 1936 yılında tek taraflı olarak 6 mile çıkarmıştır. Yunanistan Şimdi de Türkiye’nin taraf olmadığı 1982 BMDHS’ye atıf yaparak karasularını 12 mile çıkarmaya hazırlanmaktadır. Lozan Barış Antlaşması’nda Anadolu’nun Adalar Denizi’den soyutlanmaması için 3 millik karasuyu rejimi vasıtasıyla %71 oranındaki açık deniz dengesi oluşturulmuştur. Türkiye, Yunanistan’a karşı karasularını 6 mile çıkarma uygulamasından vazgeçerek Lozan dengesi olan 3 nile dönülmesini vurgulamalıdır. Yunanistan’ın karasularını 12 mile çıkarması durumunda açık deniz alanlarının %9’a düşeceği ve Adalar Denizi’ni uluslararası suyolu olarak kullanan her devletin zararlı çıkacağı ortada olan bir hakikattır. Bu duruma karşı Türkiye’nin hem kendini hem de uluslararası hukuk ve ticareti koruması yeterince haklı bir gerçekliktir.

3-      Gayri Askeri Statüdeki Adalar Sorunu

Yunanistan 1923 Lozan ve 1947 Paris Antlaşmaları ile kendisine ASKERİLEŞTİRİLMEMESİ ŞARTIYLA devredilen Doğu Adalar Denizi Adaları, Oniki Ada ve Meis’i hukuksuzca silahlandırmaktadır. Yunanistan 1960’lı yıllardan bu yana adaları askerileştirmektedir. Bugün gayri askeri statüdeki 23 adanın 23’ünün gayri askeri statüsü Yunanistan tarafından ihlal edilmiştir. Yunanistan 1960’dan beri gayri askeri statüdeki 23 adanın 23’ünü de silahlandırarak «egemenlik devir şartını» tartışmalı hale getirmiştir. Türkiye’nin tüm diplomatik girişimlerini sonuçsuz bırakan Yunanistan’a karşı bu hususta da Türkiye’nin haklı şekilde kuvvet kullanma önlemi mevcut durumdadır! Türkiye’nin çok yakın lokasyonlarda bulunan bu adalara yerleştirilen her silah sistemi ve askeri varlık Türk vatandaşları için son derece büyük bir tehdittir. Hukuksuzca yerleştirilen bu askeri varlıklara karşı diplomatik ve hukuki önlemleri tükenme noktasına gelen Türkiye’nin her türlü kuvvet uygulama hakkı mevcuttur.

4-      10 Mil Hava Sahası Sorunu

Yunanistan, dünya başka bir örneği olmayacak şekilde ve uluslararası hukuka aykırı olarak 6 deniz mili olan karasularının ötesinde 10 deniz mili hava sahası iddiasında bulunmaktadır. Yunanlı akademisyenler dahi Yunanistan’ın karasularının ötesindeki hava sahası iddiasının uluslararası bir düzensizlik yarattığını belirtmektedirler. Diğer yandan 10 mil hava sahası iddiası ciddi çelişkilere de neden olmaktadır. Yunanistan’ın 10 mil iddiasının başta deniz hukuku olmak üzere uluslararası hukuka aykırı olduğu net bir şekilde ortaya konulmalıdır. Bir devletin hava sahası karasuları kadardır. Deniz hukuku, hava hukukunu da oluşturur Yunanistan’ın bu yayılmacı tutumu tüm barışçıl ve diplomatik imkanları tüketmektedir. Türkiye’nin bu noktada askeri önlemlerde bulunması ve kendini saldırganlığa karşı savunması açısından kuvvet kullanması son derece meşrudur.

SONUÇ

Yunanistan’ın gün geçtikçe Türkiye’ye karşı askeri tehditleri güçlendirmesi ve bir takım bölge dışı aktörleri de alarak Türkiye her türlü egemenliğine saldırıda bulunması karşısında Türkiye’nin diplomatik ve hukuki önlemleri karşılıksız kalmaktadır. Türkiye’yi ABD ve Fransa gibi ülkelerle imzaladığı askeri işbirliği anlaşmalarıyla dahi tehdit eden hatta Fransa’nın nükleer silahlarını Türkiye’ye karşı kullanabileceği imasında bulunan Yunanistan’a karşı Türkiye’nin olası bir durumda kuvvet kullanması son derece meşru bir gerçekliktir.