İKİ BUÇUK SAVAŞ STRATEJİSİNİN BUGÜNÜ (Şafak Yıldırım)

Sosyal Medyada Paylaş!

İKİ BUÇUK SAVAŞ STRATEJİSİNİN BUGÜNÜ

Şafak YILDIRIM

Türkiye’nin güvenlik politika ve algısı 90’lı yıllarda gelişmeye ve dönüşmeye başlamıştır. Dış tehdidin zirve yaptığı bu dönemde İki Buçuk Savaş Stratejisi geliştirilmiştir. Bu kavramı kamuoyunun dikkatine ise 27 Kasım 1994 yılında ilk (E) Büyükelçi Şükrü Elekdağ çekmiştir.

 Elekdağ, 1994 yılında Milliyet gazetesindeki köşesinde durumu şu şekilde ifade etmiştir; "Türkiye'nin yaşamsal hakları ve toprakları üzerinde hak iddia eden Yunanistan ve Suriye, ülkemize karşı çıkar birliği içindedir ve Türkiye'yi çökertmek amacıyla PKK'ya her türlü yardımı yapmaktadır. Türkiye, bu ülkelere karşı savunma planlamasını, aynı anda iki ayrı cephede çatışmaya zorlanacağı varsayımı üzerine dayandırmalıdır."

Sayın Şükrü Elekdağ’ın da vurguladığı üzere İki buçuk savaş stratejisi, Türkiye'nin aynı anda iki büyük askeri operasyona girişebilme yeteneğine sahip olması gerekliliğini vurgulamaktadır.

 Esasında İki Buçuk Savaş Stratejisi, ABD’nin 1969 yılına kadar izlediği bir askeri doktrindir. Bu stratejiye göre ABD hem SSCB’den hem de Çin’den gelecek saldırılarla baş ederken diğer yandan Orta Doğu’da varlığını sürdürebilecek güce ve kapasiteye erişmeyi hedeflemektedir.

90’lı yıllarda PKK, Suriye devletinin izniyle burayı bir ana üsse çevirmiş ve kanlı eylemlerinin neredeyse tamamını Suriye’den yönetiyordu. Diğer yandan PKK terör örgütü elebaşı Öcalan’da örgütü Şam’da kendisine tahsis edilen bir villadan yönetiyordu.

Bu durum Türkiye ile Suriye arasında neredeyse sıcak çatışma doğuracak bir gerilim meydana getirmişti. Bu noktada Türkiye hem Suriye’ye hem de doğal olarak PKK terör örgütüne yönelik askeri önlemler alıyor ve stratejiler geliştiriyordu.

Batı’da ise Yunanistan’ın Adalar Denizi özelinde Türkiye’ye yönelik tehditlerini yoğunlaştırması ardından PKK’ya ciddi desteklerde bulunması hatta tıpkı Suriye gibi Lavrion Kampı gibi yerleşimleri PKK’ya tahsis etmesiyle birlikte Türkiye ile Yunanistan arasında da ciddi bir gerilim meydana gelmiştir.

Deneyimli Diplomat Şükrü Elekdağ ise bu koşulları İki Buçuk Savaş Stratejisi denklemine oturtarak  Türkiye’nin (bir) Yunanistan, (iki) Suriye, (buçuk) PKK ile savaşacak yeteneğe ve kapasiteye erişmesi gerektiğini vurgulamıştır.

1999 yılında PKK elebaşı Öcalan’ın yakalanması ve Türkiye’nin hem sahada hem de masada (1998 yılında imzalanan Adana Mutabakatı gibi) kazanımlar elde etmesiyle birlikte İki Buçuk Savaş Stratejisi konsepti değişmiştir.

Fakat bugün geldiğimiz noktada İki Buçuk Savaş Stratejisini gerektiren koşullar tekrar oluşmuş durumdadır.

Yunanistan artık 90’lı yıllarda olduğu sadece Adalar Denizi ekseninde Türkiye tehdit etmemekte aksine Batı Trakya’ya uluslararası destekle yığınaklar yapmakta,

Doğu Akdeniz’de hak iddia ederek Türk gemilerine saldıracak kadar ileriye gitmekte (14 Ağustos 2020 tarihinde Yunan Fırkateyni Limnos Doğu Akdeniz’de TCG Kemal Reis’e çarpmıştır.),

Tüm bunlara ek olarak 17 Eylül 2022 tarihinde ABD, GKRY’nin 35 yıllık silah ambragosunu kaldırmış,

GKRY içerisinde özel kuvvetler ve taarruz birimlerinin oluşma süreçlerini başlatmıştır.

Diğer yandan ise Irak’ta beli kırılan PKK Suriye’de devletleşecek noktaya ulaşmıştır.

Türkiye her ne kadar Libya’dan Azerbaycan’a kadar geniş bir coğrafyada askeri varlığını pekiştirse de hem sahada hem de diplomatik arena birden fazla cephede mücadele yetenek ve kapasitesini diri tutmak durumundadır.

Tüm bunların anahtarı ise Mavi Vatan Doktrini’nin tam kararlılıkla pratiğe dökülmesinden geçmektedir. Türkiye, Doğu Akdeniz’de Münhasır Ekonomik Bölgesini ilan ederek, Doğu Akdeniz’in en uzak noktasında sismik arama ve sondaj gemileriyle faaliyet yürüterek,

KKTC’ye egemen üs kurarak cephe sayısını kazanımlarla azaltacaktır…