KEMAL KAMBUROGLU DOKUZ SUTUN GAZETESINDEKI KOSESINDE DOC. DR. CIHAT YAYCI'NIN ISRAIL-TURKIYE MEB CALISMASINA DEGINDI

Sosyal Medyada Paylaş!

Kemal Kamburoğlu Dokuz Sütun gazetesindeki köşesinde Doç. Dr. Cihat Yaycı'nın İsrail-Türkiye MEB çalışmasına ve bunun sonucunda İsrail'in Yunanistan'la yaptığı anlaşmadan daha fazlasını kazandığına ve Mısır için de bu durumun geçerli olduğuna değindi.

Türkiye'nin enerji sorunu

İran vanayı kapattı ve gelen doğalgaz kesintiye uğradığı için Türkiye ciddi bir enerji yetmezliği ile karşı karşıya kaldı, önemli bir kısım sanayi ve tarım işletmelerinde kısmen elektrik kesintisine gidilmek zorunda kalındı. Tabii bu durumda da üretimde ciddi aksamalar olduğu gibi sözkonusu işletmelerin mali tablolarında da önemli problemler olması kuvvetle muhtemeldir. İran müzakereler yapılacak filan diyor. Yine İran force-major mecburi sebep göstererek her sene bir süre gazı kesiyor. Bu yıl İran'ın batısında çok soğuk geçen bir kış olduğundan oradaki gaz kullanımının arttığını söylemek de mümkün. Bu koşullardaki bir enerji politikasının dış politikayı etkileyeceği de kaçınılmazdır. Zira enerji bir ülkenin hayati ölçüde en stratejik ihtiyacıdır. Enerjinin güvenliği ve sürdürülebilirliği o ülkenin bekasının devamı için kaçınılmazdır. Türkiye'nin hem savunması hem de kalkınması açısından en olmazsa olmazı enerjidir. Enerji kesintileri Türkiye'yi yeni enerji bağlantıları arayışına da yöneltmiştir. Bu arayışın sağlıklı zemine oturması için ön şart ise Türkiye'nin sınır komşu ve yakın komşu sahasındaki ülkelerle iyi ilişkiler içinde olmasıdır.

*

İsrail ile yeniden bir bahar havası oluştu. Epey zamandır harcanan çabalar sonucunda karşılıklı büyükelçiler atanacak. İsrail Cumhurbaşkanı Yitzak Hertzok seçildiğinde Cumhurbaşkanı Erdoğan kendisini kutladı. Yine Hertzog'un annesi Aura Hertzog hayatını kaybettiğinde Cumhurbaşkanı Erdoğan Hertzog'u arayıp taziyelerini bildirmişti. İsrailli çift Çamlıca'da tutuklandığında İsrail Başbakanının talebi reddedilmedi ve serbest bırakıldılar. ABD'de de Türk Büyükelçiliği ile Yahudi cemaati arasında bir yakınlaşma oluştu. İsrail başta temkinli davrandı ama pozitif bir gündemle ticari ilişkiler, Leviathan'dan çıkan gazın enerji hattının belirlenmesi gibi yakınlaşmaların olmasına da uzak değil. Lübnan ile İsrail arasında enerji alanı konusundaki ihtilafa ABD arabuluculuk ederken Türkiye'de çözüm için buraya dâhil olmak istiyor. Tabii ABD bu girişimi ile Doğu Akdeniz dosyasının bir sayfasını daha halledip İsrail gazının Türkiye üzerinden Avrupa'ya gitmesi için Türkiye'nin İsrail ile yakınlaşmasını istiyor. Aynı ABD, Türkiye'nin Körfez ülkeleri ile olan ilişkilerinin de düzelmesine destek veriyor. Kısacası ABD Ortadoğu'da "müttefiklerini" bir araya topluyor.

Türkiye, Suudi Arabistan'ı ziyaret edecek. Zira Suudilere olan ihracatımız çok düştü, ithalatımız çok arttı. Yine 15 Temmuz'un finansörü olarak tanımlanan BAE ile ciddi bir yakınlaşma oldu ve Veliaht Prens Şeyh Muhammed bin Zayed Al Nahyan Türkiye'yi ziyaret etti. BAE, İran'ın son dron teknolojisi nedeniyle eko-politik diplomasisine ağırlık veriyor. Türkiye'nin İhvan'ı desteklemesi sonucunda bozulan Ortadoğu ilişkileri giderek düzeliyor. Mısır ile de ilişkiler gelişiyor. Türkiye'de artık sorun istemiyor ve dış politika açısından Türkiye'nin bu tutumu isabetli ve olumlu gelişmeleri içeriyor. ABD'de sorun istemiyor zira ABD, Rusya ve Çin'e daha çok odaklanabilmek için Ortadoğu'yu sorunsuz bir hale getirmek istiyor. Suriye ile de ilişkilerin yoluna gireceği görünüyor ki; bu hem Suriye'nin hem de Türkiye'nin toprak bütünlüğü açısından çok önemlidir. Türkiye'nin enerji sorununu çözmesi de bütün bu ilişkilerin düzelmesine bağlıdır. Ancak o zaman Doğu Akdeniz'deki kendi MEB'sinde bulunan muazzam gaz-hidrat yataklarını sorunsuz olarak işletebilir. Türkiye burada kazan-kazan prensibi ile hareket ederek büyük imkânlar elde edebilir. E. Tümamiral Cihat Yaycı Paşa'nın defalarca vurguladığı üzere Türkiye, İsrail ile MEB sınırı çizdiğinde İsrail'in elde edeceği alan bu gün Yunanistan'la yaptığı anlaşmadan çok daha fazlası olacaktır. Yine hakeza Mısır'la da öyle. Ama tabii her seferinde yazdığımız gibi Türk Dışişleri hala açıklamadığı (ki neden açıklamıyor o da bir muamma) bizim Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) sınırlarımızı açıklayıp BM'e deklare etmesi şarttır. Yani gösterelim artık şu tapumuzu yoksa Yunanistan gecekondu yapıyor. Türkiye'nin bekası için Doğu Akdeniz'de kendi enerji kaynaklarımızı çıkartıp kullanmaktan başka bir yol yoktur. Tüm gaz sondajlarını da yerli ve milli olarak TPAO'nın yapması gerekir. Yabancı şirketleri asla devreye almamak lazımdır. Zira TPAO'nun elinde mükemmel Türk mühendisleri ve yüksek teknik olanaklar mevcuttur.

*

Rusya-Ukrayna geriliminin nereye evrileceği belli değil. Cumhurbaşkanı Erdoğan "Türkiye bir NATO üyesi olarak bundan sonra da sorumluluklarını yerine getirecektir. NATO şu ana kadar kötü bir sınav vermedi." diyerek bir Rus- Ukrayna çatışmasında Türkiye'nin tutacağı safı da deklare etmiş oldu. Zaten doğal olarak Türkiye üyesi olduğu NATO'nun tarafında bulunmak durumundadır. Bu durumda Ukrayna'daki bir sıcak çatışmada Rus doğalgazının kesileceği ya da en azından çok azaltılacağı yüksek olasılıktır. Bu ise Türkiye'nin sanayisini ve tarımını ciddi ölçüde tehdit altına sokar. Her ne kadar Rusya'nın Ukrayna'yı işgal etmesi kolay olmasa da NATO'nun açık kapı politikasını devam ettiği sürece bu krizin devam edeceği görülüyor.

İran'da, Türkiye'nin İsrail ile olan yakınlaşmasına sıcak bakmayacaktır. Bu koşullarda Türkiye'nin doğalgaz tedarikçisi olan iki ülke de karşı safa düşebilirler. Bu da Türkiye'nin enerji açısından çok büyük bir tehdit ile karşı karşıya kalması demektir. Türkiye bir an önce kendi göbeğini kendi kesmeli ve kendi enerji kaynaklarını kullanabilir hale gelmelidir. Allah göstermesin bir savaşa girsek elektrik ve yakıt olmadan tüm muhabere sistemlerimiz, tüm silah atış kontrol sistemlerimiz, radarlarımız, havaalanlarımız, ikmal kaynaklarımız, fırınlarımız, kara muharebe araçlarımız, uçaklarımız, gemilerimiz vb. tüm savaş mekanizmalarımız ne ile çalışacak? Örneğin Türkiye yılda 60 milyar m3 tüketiyorsa en az 15 milyar m3 de depolama alanı bulundurmalıdır. Hâlbuki Silivri ve Tuz Gölü depolama alanlarının toplamı 4 milyar m3. Tuz Gölü depolama alanının büyük kısmı bitti ama tamamı henüz bitmiş değil. Yeni depolama alanları da yapmalıyız. Artan nüfus enerji açığını da beraberinde getiriyor.

BOTAŞ nüfusu 20 bini geçen kasabalara doğalgaz veriyor ve gazın %32si konutlara gidiyor. Özellikle Orta ve Doğu Anadolu'da gaz kullanımı arttı. Bu durumda hızla yeni anlaşmalar yaparak kapasitenin arttırılması gerekir. Öte yandan yine hızla alternatif enerji kaynakları devreye alınmalıdır. Geçen yıl olan kuraklık nedeni ile HES'lerinin tribünleri dönmediğinden hidroelektrik enerjisi yeterli olmadı. Akkuyu nükleer enerji santrali de en güvenli ve en çevreci biçimde önlemlerle devreye girmelidir. Bütün bunlardan öte Allah Türkiye'mize mükemmel bir enerji kaynağı olan güneşi vermiş. Dört mevsim güneş var. Güneş enerjisi panelleri tarlaları süratle arttırılmalıdır. Türkiye yılda 330 milyar kw/s elektrik enerjisi harcıyor ve Türkiye sadece Güneş panelleri ile 400 milyar kw/s elektrik üretebilecek kapasiteye sahip. Hâlbuki bu gün elektriğin ancak %10'unu güneşten, %20sini rüzgâr tribünlerinden elde edebiliyoruz. E, rüzgârlı alanlarımız da çok. Üstelik güneş ve rüzgâr enerjileri yenilenebilir temiz enerjiler. O halde kullanmamız gerekmez mi? Başta da yazdığımız gibi bulunduğumuz coğrafya her an her şeyin olabileceği türde bir coğrafya. E, vatanımızın yerini de değiştiremeyeceğimize göre kendi imkânlarımızı yaratmamız şarttır. Ancak o zaman kullanacağımız enerjinin güvenliğini ve sürdürülebilirliğini tam olarak sağlayabiliriz. Enerji ihtiyacının karşılanması ülkenin bekası için olmazsa olmazdır.

Kaynak: http://www.dokuzsutun.com.tr/turkiyenin-enerji-sorunu-6001yy.htm