KURESEL IKLIM KRIZININ 2021 YILINDAKI YANSIMALARI

Sosyal Medyada Paylaş!

Dünya’daki Ekolojik Denge  

 

Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütünün (FAO) yayınladığı veriler, yeryüzündeki toprakların yaklaşık 3'te 1'inin bozulmuş olduğunu ortaya koymuştur. Ekolojik olarak bozulmamışlık; sağlıklı bir nüfusa sahip tüm orijinal hayvan türlerinin bulunması ve herhangi bir zarar görmemiş yaşam alanlarının olması şeklinde tanımlanır. Bu tanıma göre Dünya’da yalnızca %3’lük bir alan ekolojik olarak bozulmamış haldedir. Bu alanlar da oldukça spesifik bölgeler; Amazonlar, Kongo'daki tropikal ormanlar, Doğu Sibirya, Kanada'nın kuzeyindeki ormanlar ve tundralar, son olarak da Sahra Çölü'nde bulunuyor. Ancak, Amazonlardaki ormansızlaşma dahi son 15 yılın en yüksek seviyesine gelmiştir. 

 

Atmosferde bulunan çeşitli gazlar arasında aslında bir denge vardır. Başta karbon olmak üzere bazı gazların Doğa’da var olan düzeyindeki artışı, ‘’küresel ısınma’’ olarak adlandırılan bir felaketler silsilesine yol açar.

 

Küresel ısınmanın ana faktörü; sanayi devriminden bu yana kullanılan fosil yakıtların çok yüksek seviyelerde tüketilmesi oldu. Emisyon karbon salınımı noktasında enerji sektörü %26 bir yüzde ile sebeplerin ilk sırasında yer alıyor. Endüstriyel sanayi %20, ormancılık %17, ulaşım faaliyetleri %14 ile sırasıyla enerji sektörünü takip ediyor. Fosil yakıtlara olan bağımlılığın bu düzeyde devam etmesi 2030 ila 2050 yıllarında en az 2 derece daha küresel sıcaklık artışı yaşatacaktır.

 

2 derecelik bu sıcaklık artışı Dünya’da soyut ve somut birçok olumsuz etkiye neden olur. Kıtaların sular altında kalması, yağış döngüsünün kırılması, tarım ve hayvancılıktaki verimsel düşüş örnek olarak gösterilebilir.

 

Dünya Bankası’nın açıkladığı raporlar, istatistiksel verileri net bir şekilde ortaya koymaktadır. Ayrıca, rapora göre hava koşullarından kaynaklanan afetlerin yol açtığı doğrudan maddi zararlar 1950’lerde yılda 3,9 milyar dolarken, 1990’larda 63 milyar dolara ulaşmıştır. Giderek artan bedeller 2030’lu yıllara gelindiğinde yılda bir trilyon dolara kadar varacak gibi görülüyor. Bir yardım kuruluşu tarafından yayınlanan araştırma raporuna göre; 2021 takvim yılında yaşanan 10’dan fazla iklim krizi kaynaklı sorunların her biri 1,5 milyar dolardan fazla hasara sebep oldu.

 

Ülkelerde ciddi ekonomik krizler yaşatacak, yeni pandemilere meydan olabilecek küresel sıcaklık artışları engellemek her geçen gün daha da zorlaşıyor.

 

2021 yılında bu soruna çözüm üretmek için birçok ulusal, uluslararası ve kitlesel adımlar atıldı. Ancak, yıl boyunca da ekolojik dengenin bozulmasından kaynaklı birçok felaket yaşandı. Üretilen çözümler, yapılan fikir alışverişleri henüz ortaya tam anlamı ile bir mücadele rotası çizmemiştir. Bu çalışmada önce 2021 yılında yaşanan ve kamuoyuna yansıyan sorunları aktaracak, 2022 yılındaki beklentileri ve olası çözüm önerilerini ortaya koyacaktır. 

 

Yağış Döngüsü 

 

İklim değişikliği birden fazla alanda ve birden fazla coğrafyada etkili oluyor. Yeryüzündeki su yoğunluğuna olan etki, su döngüsünün düzenini doğrudan etkliyor. Böylelikle bazı coğrafyalarda yoğun yağış ve buna bağlı sel felaketleri yaşanırken, bazı bölgelerde de yoğun kuraklıklar yaşanıyor. Sürecin devamında uzmanlar tarafından iklimlere göre kaydedilmiş yağış düzeninde değişiklikler yaşanması bekleniyor.

 

Bu yıl içerisinde, şubat ayında Pasifik'te oluşan bir kış fırtınasından dolayı ABD’de 150 milyondan fazla insan yer altına alınmak durumunda kaldı. Özellikle Teksas bölgesi bu fırtınadan büyük yara aldı. Uzun süreli elektirik kesintileri ve bölgeye gıda sağlamadaki yetersizlik bölgede maddi, manevi kayıplar oluşmasına yol açtı. Resmi rakamlara göre bu fırtınadan kaynaklı 215 kişi yaşamını yitirmişti.

 

Bir diğer örneği de mart ayında Avustralya bölgesinde yaşanan şiddetli yağmurlar ve yoğun seller oluşturuyor. Resmi raporlara göre Avustralya’da bozulmamış ekolojik bölge olmadığı ortaya koyulmuştu. Bölgeden yaklaşık 18 bin kişinin tahliyesi gerçekleştirilmiş ve 2 kişi hayatını kaybetmişti. 2,1 milyar dolar düzeyinde hasar oluştuğu aktarılmıştı.

 

Temmuz ayında ise Çin'in Henan eyaletinde sağanak yağışlar büyük bir sel felaketine sebep oldu. 302 kişinin ölümü ve 1 milyondan fazla insanın tahliyesine neden olan sel bölgenin ulaşım sistemini neredeyse devre dışı bırakmıştı. Selin faturası 17,6 milyar dolara ulaşan boyuttaydı. Çin dünyanın sel riski en yüksek olduğu ülkelerden biri. Aynı zamanda yoğun nüfus ve sanayi bölgelerinden ötürü karbon emisyon oranlarının da çok yüksek olduğu bir bölge. Bu sebeple Çin’in iklim krizi ve ekolojik denge konusunda çok daha hassas davranması gerekmektedir. 

 

Hava Kaynaklı 

 

Yaşanan sorular yalnızca sudaki döngü değil aynı zamanda tarımı etkileyecek derecede, havayı da etkiledi. Nisan aylarının başında Fransa’nın orta bölgelerinde ortaya çıkan soğuk dalga ülke ekonomisini etkileyecek tarımsal kayıplara sebebiyet verdi. Fransa Tarım Bakanı bu durum üzerine ‘’en büyük tarımsal felaket, hükümet bir dizi önlem almalı ve kayıplar için bir fon ayırmalı" şeklinde açıklama ile duyurmuştu. Verilere ciddi şekilde yansımayan farklı farklı bölgelerde de tarımsal verimlilikte yüksek derecede düşüklük yaşanmıştı.  

 

Doğa Olayı 

 

Kayıtlara göre Hindistan şu anda dünyanın en büyük üçüncü sera gazı yayan ülkesidir. Bölgedeki nüfus ve sanayileşme oranı dikkate alındığında bu durum için ulusal ve uluslararası alınması gereken bir dizi önlemi beraberinde getiriyor.

 

ABD’de de birçok kasırga oluşmuştu. Bu kasırgalardan bir tanesi oldukça güçlüydü ve 1 milyon insanın elektriğe ulaşmasını engellemişti. Louisiana eyaletindeki şehirlerin birinde evlerin ¾’ü yıkılmış, 14 bin kişinin bölgeyi terk etmesi gerekmişti. Bölgede yalnızca kasırgalar değil, seller de yaşanmıştı. Toplamda 95 can kaybına yol açan bu olayların kayıplarının sarılması 3 ayı buldu. ABD de en büyük sera gazı yayıcı ülkelerden biridir. Ancak, Paris İklim Anlaşması’ndan çekirdiklerini duyurmuştu. Dünya’nın ekolojik dengesine verdiği zararla, aldığı sorumluluk paralel olmayan ABD’ye Çevre ve Ekoloji temalı birçok Non-government organizasyon tarafından yoğun tepki gösterilmişti.  

 

Kuraklık 

 

Artan gaz emisyon salınımlarının ardından kuraklık göstermeye başlayan birçok bölgede ivmeli bir artış yaşandı. Birçok Afrika ülkesine uzanan Çad Gölü, Sahel bölgesinde kuraklıkta artış yaşandı. Gıda güvensizliği, içme suyu eksikliği, aşırı yoksulluk gibi birçok daha sorun ile yaşayan bu bölgedeki insanların 2 milyondan fazlası göç etmek durumunda kaldı.

 

Kayıtlara göre bu bölgelerde 60 milyona yakın insan gerekli gıda takviyesini alamıyor. Örneğin Kenya’da son 10 yılda birçok bölgede kuraklık yaşandı. Kuraklık bölgenin yabani hayatını ve hayvan zincirini olumsuz yönde etkiliyor.

 

Benzer durum başka ülkelerde de yaşanıyor.  Sudan'da su seviyesindeki tecrübe edilmemiş artışlar Nil Nehri’nden kaynaklı sellere sebep oldu. Sadece bu örnek bile doğada yaşanan dönüşümü kanıtlar nitelikte. 

 

Buzulların Erimesi ve Kıyıların Yükselmesi 

 

Kıyı bölgelerinde 21.yüzyılda deniz seviyesinde yükselmeler yaşanıyor. Bu durum tehlike altında olduğu bilinen ABD’nin bazı bölgelerini ve Hollanda gibi ülkeleri yakından ilgilendiriyor. Arktik deniz buzunun kaybında artış yaşanması bekleniyor. Balear Adaları’nın da yakın gelecekte yok olma ihtimalinden söz ediliyor. Buzulların erimesi aynı zamanda yeni salgınlara sebep olabilir. Bu da bölge canlılarını, canlı çeşitliliğini olumsuz yönde etkileyecek var olan besin zincirini bozacaktır. Sahip olunan kaynaklara direkt olumsuz etkide bulunacak bu durum için çeşitli çözüm arayışları sürüyor.   

 

Suudi Arabistan, Türkiye, Lübnan, Avustralya, ABD eyaletlerinde günlerce süren yangınlar meydana geldi.  

 

Türkiye sera gazı salınımını son 20 yılda %85 oranında arttırmıştır. 2021 yılında Türkiye’nin birçok bölgesinde yaşanan orman yangınları Türk halkını yaralamıştır. Türkiye’deki tarımsal kaynaktan alınan verimde yaşanan düşüşler ve göllerde yaşanan kuraklıklar Türkiye’deki iklim krizini de ortaya koymuştur. Akdeniz bölgesinde yer alması sebebi ile Türkiye iklim krizinden en fazla etkilenecek bölgelerin başında geliyor. Son yıllardaki değişken hava ve iklim olayları göz önüne alındığında ve Türkiye’deki nüfus, sanayi, kirlilik gibi etkenler hesaplamaya katıldığında Türkiye’nin alabileceği önlemleri bir an önce devreye sokması gerektiği anlaşılıyor. Denizlerdeki müsilajlar, ormanlardaki yangınlar, göllerdeki kuraklıklar, sıcaklıktaki artışlar Türkiye’yi tehdit ediyor. Enerjide dışa bağımlı olan Türkiye yenilebilir enerjiye, mümkün olan her alanda verimli ve tutarlı enerji üretim/tüketim düzeyine ulaşmalı. Almanya’nın, İsveç’in kömürü ve fosili terk etmeye bir adım daha attığı bu yıllarda Türkiye’de gerekli ekonomiyi sağlayarak bir an önce bu husustaki çalışmalara başlamalıdır. Türkiye %21 oranında gaz emisyon oranını azaltacağı taahhüdünde bulunmuştur. Bu taahhüdü verme sebebi Türkiye’nin gelişmiş ülkeler kategorisinde yer almasıdır.

 

Atılan Uluslararası Adımlar 

 

-COP26 İklim Zirvesi

 

1-12 Kasım tarihlerinde İskoçya’nın Glasgow şehrinde ‘’Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi 26. Taraflar Konferansı’’ kısaca (COP26) düzenlendi. 

 

Türkiye’nin de aralarında bulunduğu 120’den fazla ülke sürdürülebilir kalkınma ve kapsayıcı bir kırsal dönüşümün teşviki çerçevesinde, ormansızlaşmayı durdurmak için birlikte çalışmayı taahhüt etti. Anlaşma Türkiye’de yürürlüğe girdi.  

 

Yapılan görüşmede öngörülen sıcaklık artışının 2,4 seviyelerine ulaşabilmesi endişe dile getirildi. Emisyon salınımını kontrol altına almak 1,5 ve altında durdurmak ilk hedef olarak belirlendi. Olası bir aşım konusunda da alternatif çözüm yolları üretilmek isteniyor. İklim krizi ile mücadele için atılabilecek en önemli adım kamuoyunu bilinçlendirmek ve yenilebilir enerji türlerine geçiş yapmak olacaktır. Sanayi temelli, kapitalist düzenin yarattığı doğa ile mücadele bir noktada sınırlandırılmalı. Yapılan konferanslarda somut adımlar atılmak yerine gündemi meşgul eden diğer hususlar uluslararası medyada daha çok yer alıyor.

 

Birçok ülke ulusal kararlar alarak bazı adımlar daha attı. Gaz salınımını azaltmak amacı ile elektrikli veya hidrojenli araçlara olan teşvik sürüyor. Ancak, Fosil yakıtların hala ülkeler ve ekonomileri için çok büyük ihracat kaynağı olması bu noktada yapılabilecek çalışmaların önünü kesiyor.

 

2022 yılında Dünya Ülkeleri Paris İklim Anlaşmasına anlaşılanın aksine en az iki kat daha fazla fosil yakıt tüketme yolunda planlar yapıyor. Birleşmiş Milletlerin ‘’Üretim Açığı’’ adlı yayınlanan raporuna göre %6 oranında azaltılması gereken fosil yakıt tüketimi %10 oranında artacak. Ülkeler 2030'da 1,5 derecelik sınırın gerektirdiğinin aksine iki katından fazla fosil yakıt üretmeyi planlıyor. Hazırlanan rapor, 60’tan fazla ülkenin Paris Anlaşması gereğince alınan kararları ve önlemleri uygulamayı taahhüt etmesinden sonra oluşturulmuştur. 

 

TÜRK DEGS ARAŞTIRMACISI

MEHMET BURAK ALBAYRAK