LİBYA'NIN KAOSA EVRİLEN SİYASİ KRİZİ
TÜRK DEGS Araştırmacısı Şafak Yıldırım
AKTÖRLER
2011 yılının ardından Libya’daki durum giderek daha kompleks ve çok aktörlü hale gelmiştir. Özellikle Libya’nın petrol kaynaklarına doğru yönelen çatışma zemini Libya’daki iç savaşı uluslararası bir krize dönüştürmüş ve yabancı aktörlerin de kendisini gösterdiği bir çıkar çatışması alanı haline getirmiştir. Bu noktada Libya’daki 2011 sonrası taraflar üç kısma ayrılmaktadır;
· Libya'nın Trablus ve Sirte gibi batısındaki şehirleri BM tarafından desteklenen ve uluslararası alanda tanınan Ulusal Mutabakat Hükümeti.
· Doğu kesimlerini ise Tobruk merkezli General Halife Hafter'e bağlı gruplar.
· Libya'nın büyük oranda çöl olan güney kesimlerinin kontrolü de yerel aşiretlerin elindedir.
Uluslararası odaklar özellikle Libya’daki petrolün kontrolü için yoğun şekilde mücadele etmekte ve kendi çıkarları doğrultusunda Libya’daki yerel aktörlere çeşitli destekler sunmaktadırlar. Bu noktada Libya’nın en zengin petrol kaynaklarını elinde bulunduran Halife Hafter yanlısı gruplar Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Mısır, Rusya, Fransa, İtalya’dan ciddi destekler almaktadır. Diğer yandan Halife Hafter Libya’nın üçte ikisini elinde bulundurmaktadır. Özellikle 2014 yılının ardından Libya’daki stratejik noktaları kontrolü altında tutarak güçlenen Halife Hafter bugün gelinen noktada birçok uluslararası aktörler ilişkiler kurarak başta petrol kaçakçılığı olmak üzere ciddi grift ilişkiler üzerinden varlığını dış destekle de pekiştirmekte ve Libya’nın 2011 sonrasındaki dizaynında rol oynamaktadır. Bu noktada Halife Hafter’in özellikle Mısır, Suudi Arabistan ve BAE’den aldığı yoğun askeri destekler kendisini 2019 yılından itibaren sahada göstermiştir hatta Hafter’e destek amacıyla bu ülkelerin Libya’da hava operasyonları düzenledikleri de ortada olan bir gerçekliktir. Özellikle Mısır’ın Libya’nın ekonomik ve siyasal geleceğinde söz hakkı sahibi olma talepleri 2013 yılının ardından yoğunlaşmıştır. Mısır, 1991 yılındaki Körfez Savaşı'ndan bu yana Libya'dan aldığı ucuz petrol anlaşmasını, ülkenin istikrara kavuşmasının ardından da devam ettirmek istiyor. Bu noktada Libya petrollerinin çok büyük bir kısmını elinde bulunduran Hafter ile de önemli işbirlikleri geliştirerek ucuz petrol elde etmeyi sürdürmeyi amaçlamaktadır. Mısır, Libya’nın savaş sonrası yapılandırma çalışmalarında da yer alarak ekonomik olarak Libya’dan elde edeceği kazancı maksimize etmeye odaklanmış durumdadır. Hafter’e en ciddi desteklerden birisini de BAE sunmaktadır. BAE’nin Hafter’e olan yaklaşımı özünde ideolojik temellidir. Mısır, Tunus, Cezayir ve Fas’ta kendi lehine ciddi politik gelişmeler inşa eden BAE, Kuzey Afrika’yı kendi ekonomik ve politik şemsiyesi altına almayı hedeflemektedir. Bu noktada Libya’nın stratejik önemi ve sahip olduğu enerji kaynakları BAE’yi Hafter’i desteklemeye itmektedir. Hafter güçlerine askeri anlamda en kritik ve önemli destek Rusya tarafından sağlanmaktadır. Rusya’nın birçok Afrika ülkesinde görev icra eden paralı askerlik şirketi Wagner’in Hafter güçlerine özellikle 2019 yılının ardından yoğun destek sağlamaya başladığı gerek sahadaki gerçekler ve uluslararası arenaya yansıyan verilerle doğrulanmış durumdadır. Özellikle 2019 yılının ardından iki binden fazla Wagner üyesinin Hafter güçlerine destek için katıldığı ortaya konulmuştur. İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün Mayıs 2022’de yayınladığı bir raporda ise Wagner grubunun Libya’da kullanımı yasaklı olan kara mayınları ve bubi tuzakları kullandığını duyurmuştur. Yine uydudan elde edilen görüntülere göre Rus güçlerinin Hafter’e yardım için Libya’ya Mig-29 uçaklar getirdiği de ortada olan bir gerçekliktir. Libya, Rusya açısından en az Ukrayna kadar önemli bir ülke. Afrika kıtasının toplam petrol kaynaklarının %39’unu barındıran Libya, Avrupa’nın yanı başında bir enerji devi olarak durmaktadır. Ukrayna işgaliyle birlikte Rusya’ya yönelik enerji ambargoları Libya’yı önemli bir alternatif olarak tekrar dünya sahnesine çıkarmış durumda. Rusya ise Libya üzerinde sağlayacağı kontrolle AB’nin enerji baskısını Libya üzerinden dengeleyerek küresel enerji pazarındaki gücünü muhafaza etmeyi hedeflemektedir. Ayrıca Rusya, Libya'da kendisine yakın bir yönetimin göreve gelmesi, Rusya'nın Akdeniz'deki varlığını da güçlendirecek bir gelişme olarak görmektedir. Böylece Suriye’de sağladığı gücünü Libya sayesinde Akdeniz’de geniş bir şekilde pekiştirecektir. ABD, Hafter ile doğrudan temas kuruyor. 20 yıl ABD'de yaşayan ve ABD vatandaşı olan Hafter'in CIA ile geçmişte bağlantısı olduğu yönünde de ortaya atılan iddialar var. Diğer yandan Temmuz 2022 tarihinde ABD’de açılan bir davada Halife Hafter, insan haklarını ihlal etme konusunda suçlu bulundu. ABD'de görülen mahkemede Hafter'in, "Libya halkına karşı başına buyruk bir savaş sürdürdüğünü" dile getirerek, "O çok sayıda erkeği, kadını ve çocukları bombalı saldırılarla ve başka sivilleri de işkencelerle öldürdü" ifadelerini kullandı. ABD henüz Libya sahasında net bir tutum ve taraf ortaya koymuş değil. Öte yandan İtalya Libya’ya en yakın Avrupa ülkesi olarak Libya’daki göç krizinden en yoğun etkilenen ülke konumunda. İtalya’nın coğrafi yakınlığı da Libya’daki petrol kaynaklarının AB’ye ulaştırılmasında kritik rol oynuyor. İtalya'nın mülteci akınını durdurmak için Ulusal Mutabakat Hükümeti ile birlikte çalıştığı ve destek verdiği belirtiliyor. İtalya özünde Libya’da tansiyonun olabildiğince düşmesinden yana çünkü Libya’daki insani ve politik kriz en çok İtalya’ya yansıyor ve İtalya’nın deniz ticaretini de ciddi risklerle baş başa bırakıyor. Fransa ise İtalya’nın aksine bölgede tansiyonu Hafter tarafında durarak önemli ölçüde yükselten ülkelerin başında geliyor. Türkiye ise tüm bu aktörlerin aksine özellikle 2019 yılı itibariyle Libya’da oldukça kararlı ve tutarlı bir pozisyon izlemiştir. Kasım 2019 tarihinde imzalanan Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti ve Türkiye arasında imzalanan deniz yetki alanları sınırlandırma anlaşmasının yanı sıra Libya’nın güvenliği hususunda da Türkiye meşru Libya hükümetiyle yakın ve ciddi ilişkilerini bugüne değin devam ettirmiştir. Türkiye bu işbirliği sayesinde hem Libya’nın hem de kendisine ait deniz alanlarını gasptan koruyarak Doğu Akdeniz’deki dengeyi de inşa etmiştir.
GÜNCEL DURUM
Haziran 2022 tarihinde Birleşmiş Milletler, Libya'da tarafların anayasal süreci belirlemesine aracılık etmek üzere Trablus'taki Devlet Yüksek Konseyi Başkanı Halid el Mişri ile ülkenin doğusundaki Tobruk'ta Temsilciler Meclisi Başbakanı Akile Salih'i Cenevre Ofisi'nde bir araya getirmiştir. El Mişri ve Akile Salih’in Mısır’da yaptıkları görüşmelerden net bir sonuca varılamaması nedeniyle BM, Trablus ve Tobruk arasındaki diyalog zeminini kendi şemsiyesi altında devam ettirmeyi hedeflemiştir.
BM'nin Libya Özel Temsilcisi Stephanie Williams, görüşmelerde amacın, mümkün olan en kısa sürede ülkede seçimlerin önünü açan bir yol haritası çizilmesi olduğunu duyurmuştu. Fakat Haziran ayının ardından Libya’daki gerilim ve çatışma ortamı da belli bir karar ve yol haritasının meydana getirilemeyişinden dolayı tekrar nüksetmiştir. Özellikle en ciddi ihtilaflar Cumhurbaşkanlığı adaylığı hususunda kendisini göstermiştir. Geçtiğimiz yıl içerisinde de Libya Devlet Yüksek Konseyi (DYK) Başkanı Halid el-Mişri, ülkenin doğusundaki gayrimeşru silahlı güçlerin lideri Halife Hafter'in çifte vatandaşlığı nedeniyle devlet başkanlığına aday olamayacağı için anayasa referandumunu engellediğini söylemiştir. Bu noktada Hafter’in Cumhurbaşkanlığı adaylığı bu dönemde de dayatılan ve diyalog zeminini oldukça zora sokan bir unsur olarak karşımıza çıkmaktadır. Libya'da şu an için Ulusal Birlik Hükumeti Başbakanı Abdulhamid Dibeybe ve Tobruk'taki Temsilciler Meclisinin başbakan seçtiği Fethi Başağa meşru hükümet olarak tanınmak istiyor. İki tarafın anlaşmaya varamadığı her gün Libya’da şiddet ve silahlı çatışma olayları da yoğunlaşıyor. Özellikle Libya'da Abdulhamid Dibeybe başkanlığındaki Ulusal Birlik Hükümeti'nin 18 ay olarak belirlenen görev süresi sona ererken Libya’daki çatışma ve şiddet olayları da yoğunlaşmaya başlamıştır. Uzmanlar Libya’daki gerilimin ancak ve ancak Anayasa, başkanlık ve parlamento seçimleri yapılarak çıkılabileceği ifade ediyor bu noktada ise geçtiğimiz Aralık ayında Libya başkanlık seçimlerinin tekrar ertelenmesiyle birlikte ülkedeki politik kriz daha da derinleşti. 23 Temmuz 2022’de ise 2020'den beri Trablus'ta çıkan çatışmalarda yaşanan ilk sivil ölümü olarak kayıtlara geçti. Böylece Libya’daki siyasi kriz yavaş yavaş kendisini şiddet noktasında da göstermeye başladı.
Bugün gelinen çatışma ortamı özünde BM Diyalog Formu’nun ortaya koyduğu yol haritasından kopuşla birlikte başlamıştır. Libya’da 24 Aralık 2021 tarihinde yapılması öngörülen ve BM yol haritası için de çok önemli bir rol oynayan Libya seçimlerinin ertelenmesinin ardından uyuşmazlık ve birleşme umutları da Libya’daki politik aktörlerin kendi hedefleri doğrultusunda yol haritaları belirlemesiyle sekteye uğramıştır. Tobruk'taki Temsilciler Meclisi, mevcut Ulusal Birlik Hükümeti'nin görev süresinin 24 Aralık 2021'de dolduğu gerekçesiyle 10 Şubat'ta ülkenin batısındaki milletvekillerinin çoğunun katılmadığı oturumda Fethi Başağa'yı başbakan seçmiş, 1 Mart'ta ise Başağa hükümetine güvenoyu verdi. Bu noktadan itibaren Libya’daki diyalog ve birleşme umutlarına olan bölgesel ve küresel güven zedelendi. Bu durum karşısında Abdulhamid Dibeybe ise Temsilciler Meclisi'ni Cenevre Anlaşması'nda belirlenen yol haritasından ayrılmakla suçlayarak görevinin başında olduğunu, görevi ancak seçilmiş bir hükümete teslim edeceğini açıkladı. Karşılıklı politik restleşmenin ardından sahadaki gerilimde artarak Libya’daki çatışma ortamını tekrar diriltti. 27 Ağustos 2022 tarihine gelindiğinde ise Abdulhamid Dibeybe Hükümeti'ni destekleyen Abdulgani el Kikli'ye bağlı milisler ile Fethi Başağa yanlısı Heysem el Tecuri'ye bağlı güçler arasında Libya'nın başkenti Trablus'ta çatışmalara başladı.
TÜRKİYE’NİN TUTUMU VE LİBYA’NIN GELECEĞİ
Özellikle 2019 yılından itibaren Türkiye’nin göstermiş olduğu geniş Libya İnisiyatifi neticesinde Libya’daki şiddet sarmalı yerini siyasal diyaloğa ve Libya barışının nasıl çok boyutlu olarak tesis edileceğinin tartışıldığı bir düzleme bırakmıştır. Bu noktada Libya-Türkiye Deniz Yetkileri Sınırlandırma anlaşmasının rolü sadece denizlere yönelik bir girişim değildir aksine BM’nin anlaşmayı tescillemesinin ardından Libya’daki meşru hükümetin küresel kamuoyu önünde güçlü bir şekilde yer aldığı ve uluslararası ilişkilerde varlığını pekiştirdiği bir gerçeklik olarak karşımıza çıkmaktadır. Diğer yandan Libya’daki diğer aktörleri incelediğimizde Türkiye haricindeki tüm aktörlerin net çıkarlar üzerine faaliyet yürüttükleri ve bu faaliyetlerin tamamının ise yıkıcılık yarattığı ortadadır. Fransa, Çad’daki askeri varlığı üzerinden Libya’da kendi lehine bir düzlem elde etme amacıyla savaşı ve gerilimi tırmandırmakta ve Hafter’e yoğun desteklerde bulunmaktadır. Rusya ise elindeki enerji kartına yeni bir alternatif oluşmaması amacıyla Libya’daki yıkımı Hafter üzerinden yoğunlaştırmaktadır bu yolu BAE, Suudi Arabistan ve yer yer Mısır’da takip etmektedir. Fakat Türkiye’nin tutumu bu durumun tam aksindedir. Türkiye’nin Libya’ya olan yaklaşımının kültürel, insani ve akrabalık ilişkileri temelinde bir gerçekliği vardır. Türkiye, Libya ilk kurulduğu günden bu yana Libya’ya ve Libya halkına olan desteğini her bakımdan hissettirmektedir. Bunun en büyük kanıtı Libya’nın ilk başbakanı olarak göreve getirilen bir Türk vatandaşı olan Sadullah Koloğlu’dur. Bugün de Türkiye’nin Libya üzerindeki ilişkisi insani değerlerin tamamıyla örtüşerek ilerlemektedir. Rusya, BAE, Fransa ve Suudi Arabistan’ın Libya’daki çatışma ortamından elde ettikleri ciddi kazançlar mevcuttur çünkü Libya’daki çatışmanın ve krizin sürmesi demek küresel petrol fiyatlarının artması ve petrol üreticisi ülkelerin ciddi anlamda karlılıklarını artırması demektir. Diğer yandan Rus Wagner grubunun ve Fransız askerlerinin bölgedeki varlığı için de Libya çatışması önemli bir neden olarak durmaktadır.
Türkiye’nin ise ancak ve ancak diyalog, barış ve birleşik Libya konusunda ısrarı vardır. Bu manada Türkiye, Libya’daki seçimlerin mevcut krizin tam bir iç savaş evrilmemesi için en önemli alternatif olduğunu vurgulayan tavır sergilemektedir. Ülkedeki kurumsal ayrılık ülkedeki silahlı çatışmanın da ana kaynağı konumundadır. Fethi Başağa’nın Mart ayından itibaren kendisini Hükümet Başkanı ilan etmesinin ardından ortaya çıkan iki kutup bugün silahlı çatışma tarafı haline gelmiştir. Burada dikkat edilmesi gereken nokta ise yine belirli aktörlerin şahısları ve politik aktörleri kendi çıkarları lehine kullanma girişimi ve Libya’nın kurumsal ve politik entegrasyonunu engelleyerek beslendikleri kaosu artırma faaliyetidir. Örneğin; 2020 tarihinde Rusya’nın gizli bir şekilde Libya’nın devrik lideri Muammer Kaddafi’nin oğlu Seyfülislam Kaddafi’yi ülkenin başına getirerek Kaddafi rejimini tekrar kurma girişiminde bulunduğu ileri sürülmüştür. Geçtiğimiz 2021 yılı içerisinde de Seyfülislam Kaddafi, ABD'ye rağmen Rusya'nın desteğini alarak seçim sürecinde yeniden ortaya çıkmıştır. Buradan da görüleceği üzere bölgedeki güçler kendi çıkarları lehine ve Türkiye’nin aksine kaosu her anlamda körüklemektedirler. Özellikle Rusya ve Hafter’i destekleyen ülkeler 2021 yılından bu yana ülkedeki politik ortamı kaosa süreklemişlerdir. Bugün ise ülkedeki toplumsal durumu kaosa sürükleyerek çıkar sağladıkları iç savaş ortamını meydana getirmeye çalışmaktadırlar.