Lozan 16 Hususuna Cihat Yaycı'nın Yaklaşımı

Sosyal Medyada Paylaş!

Türkiye’nin Lozan’ın 16. Maddesinde belirtilen “Osmanlı Devletinin Lozan Antlaşmasında söz konusu topraklarının gelecekteki kaderlerinin belirlenmesinde de onayı alınacak birinci öncelikli ilgili devlet olduğu” gerçeğinden hareketle; 

-              Türkiye’nin rızası olmadan Musul ve Kerkük’ün statüsü değiştirilemez, Irak’ın kuzeyinde, Suriye’de ve Libya’da yeni ülkesel statüler ortaya çıkamaz.

-              Türkiye Kıbrıs’ta şu veya bu şekilde dışlanamaz, her ne aksi irade, istek ya da talep olursa olsun Türkiye’nin onayı olmadan ne bugün ne de gelecekte hiçbir statü değişikliği olamaz.

-              Esasen Lozan’da söz konusu olan tüm eski Osmanlı Devleti topraklarında Türkiye’nin onayı olmadan sınır değişiklikleri ve devlet kurmalar olamaz.

-              Bu son derece açık hukuki bir gerçektir. Türkiye’nin Lozan Antlaşmasının 16. Maddesinin kendisine tanıdığı bu haktan faydalanması gerekir. Lozan’ın en önemli ve belirleyici maddelerinden birisi olan Lozan 16’da Türkiye’nin Osmanlı bakiyesi topraklardaki hakları ele alınmıştır. Lozan’ın 16. Maddesi, anlaşma inşa edilirken taraflar arasında yoğun tartışmalar sonucunda değiştirilmiş ve şuan ki haline getirilmiştir. Bu maddenin ilk hali; “Türkiye, egemenliğini devrettiği ülke kesimleri üzerinde ilhak, istiklal veya herhangi bir idare şekli hakkında esas kabul edilen veya edilecek olan bütün kararları tasdik eder.” Şeklinde ifade edilen kısım Türk Heyeti’nin yoğun itirazları neticesinde değiştirilmiştir. Lozan’ın 16. Maddesi hakkındaki en önemli gerçeklik ise bu madde Sevr Anlaşmasının 132. Maddesine göre düzenlenmiştir. Sevr’in 132. Maddesi; “Türkiye, işbu Andlaşma ile saptanan sınırları dışında, işbu Andlaşma gereğince başka herhangi bir düzenleme konusu yapılmamış Avrupa dışındaki bütün topraklar üzerinde, ya da topraklara ilişkin olarak, ileri sürebileceği tüm haklarından ve sıfatlarından, her bakımdan, Başlıca Müttefik Devletler yararına vazgeçtiğini bildirir.  Türkiye, yukarıdaki hükmün sonuçlarını düzenlemek için, Başlıca Müttefik Devletlerin, gerektiğinde üçüncü Devletlerle anlaşarak, aldıkları ya da alacakları önlemleri tanımayı ve kabul etmeyi yükümlenir.”

Şeklinde düzenlenmiştir. Lozan Andlaşmasının ilk görüşmelerinde ise bu durum 16. Madde de korunmaya çalışılmış ve aynı amaçla eklenmek istenmiştir Fakat Türk heyetinin yoğun itirazları ve karşı çıkmaları sonucunda; “Türkiye, devrettiği toprakların ilhak, istiklal veya idari şekli hakkında bundan sonra yapılacakları da kabul eder…” kısmını çıkartmıştır. Bu durumla birlikte Türkiye’nin Osmanlı’nın halefi olduğu bir kere daha vurgulanmıştır. Konu özelinde; “Ortadoğu’nun Önemi ve Irak’ta Yaşanan Savaşlar” başlıklı kitabıyla Lozan 16’nın önemini ve Türkiye’nin doğabilecek haklarını detaylıca analiz eden Cihat Yaycı, Bu bağlamda Türkiye’nin  egemenliğini devrettiği topraklarda, Osmanlı’nın halefi olarak, meydana gelebilecek “el değiştirme, yönetim şeklinin değişmesi, bölünme, ilhak” gibi ülkelerin kaderini ve yapısını değiştirecek tüm durumlarda söz hakkına sahip olmasını hukuki ve bağlayıcı anlaşmalar temelinde ele almıştır. Temellendirmek açısından; Lozan’ın 16. Maddesi Türkiye’nin rızası olmadan Irak, Suriye, Kıbrıs ve Libya’da statü ya da egemenlik değişikliği olmayacağı net bir şekilde ortaya konulmuştur. Esasen Lozan’ın 16. Maddesi Türkiye ‘nin bu bölgelerden toptan feragat ettiği hükmüne de engel teşkil etmektedir.

Sonuç olarak; Lozan Anlaşmasının 16. Maddesi uluslararası meselelerde de referans alınarak geçerliliği sabitlenmiş bir içeriğe sahiptir. Örneğin; 21 Mayıs 1996 yılındaki Eritre-Yemen Davası doğrudan Lozan Anlaşmasının 16. Maddesini referans göstererek ilerlemiş ve Türkiye’ye atıflarda bulunmuştur. Gerek Kıbrıs meselesine dahil oluşumuz gerekse Eritre-Yemen Davasının yapmış olduğu referanslar göstermektedir ki; Türkiye, egemenliğini devrettiği ülkelerin geleceği, idari kaderleri hatta deniz alanlarının sınırlandırılması hususunda bile haklara sahip bir ülkedir . Bu bağlamda Türkiye’nin onayı ve tasarrufu olmadan başta; Suriye, Irak ve Libya olmak üzere egemenliğini devrettiği hiçbir ülkenin kara ve deniz sınırları, idari yapısı ya da egemenliği değiştirilemez. Türkiye, Lozan 16. Madde gereğince hukuki ve bağlayıcı haklara ve tasarrufa sahiptir. Bu durum Lozan 16. Maddesi ile sabitlenmiş bir gerçekliktir. Lozan’ın 16. Maddesinde doğan hakkımızı daha net  bir örnekle ortaya koymak gerekirse; Yunanistan ve Rum tarafı 1954 yılında Kıbrıs’ı ilhak edebilmek için hem teröre hem de Birleşmiş Milletlere başvurmuştur. Birleşmiş Milletler ise Yunanistan’ın “Kıbrıs’ın geleceği ve yapısal durumunu değiştirecek bu teklifi reddetmiştir.” Bu gelişmenin hemen ardından EOKA terörü daha da şiddetlenmiştir. Adadaki Yunan-Rum terörünün artmasının ardından İngiltere, 20 Haziran 1955 tarihinde çağrısını yaptığı, “Doğu Akdeniz’in Güvenliği ve Kıbrıs” konulu Londra Konferansı’na, 29 Ağustos 1955 tarihinde Türkiye’yi ve Yunanistan’ı, “Kıbrıs meselesi”ni görüşmek üzere Londra’ya çağırmıştır . Türkiye’nin meseleye doğrudan dahil edilmesi ile Lozan Anlaşmasını 16. Maddesinden doğan hakları arasında güçlü bir bağlantı vardır. Türkiye, Kıbrıs adasının ilhak edilmesi ya da idari yapısının değiştirilmesinde Lozan Anlaşması’nın 16. Maddesi gereğince söz sahibi ve hak sahibi olmuştur. Hatta dönemin Dışişleri Bakanı ve Londra’da görüşmeleri yürüten Fatin Rüşdü Zorlu; “Kıbrıs’ta mevcut durumda bir değişiklik yapılacaksa, doğru yol, adanın eski sahibi Türkiye’ye geri verilmesidir.”  Diyerek Lozan Anlaşmasından doğan ve egemenliğini devrettiğimiz toprakların geleceği hususundaki haklarımız özelinde bir vurgu yapmıştır . Türkiye’nin Kıbrıs meselesine dahil olma süreci Lozan Anlaşmasının 16. Maddesinin sağladığı hakların en önemli kanıtlarından birisidir. Bu durum sayesinde Türkiye, Kıbrıs’ın geleceği, statüsü, egemenlik durumu ve idari geleceği hakkında söz sahibi ve aktör haline gelmiştir. Bu gerçeklik sadece Kıbrıs özelinde değil Osmanlı’nın halefi olan Türkiye’nin tüm topraklarından geçerliliğini korumaktadır. Bugün Irak, Suriye ve Libya’nın egemenliği, idari geleceği ve istiklali konusunda da söz sahibidir. Nasıl ki ; Kıbrıs adasında Türkiye’nin onayına ve tasarrufuna başvurulmuşsa Suriye, Irak ve Libya’da da bu onay ve tasarrufa ihtiyaç duyulmaktadır.  Bu durum Lozan 16. Maddesi ile sabitlenmiş bir gerçekliktir. Diğer yandan Lozan Antlaşması’nın 16. Maddesinin “toptan feragat olarak değerlendirilmesi” antlaşmaların bir bütün olarak ve hükümleri anlam ifade edecek şekilde yorumlanmasını öngören kurala da aykırıdır. Bilindiği üzere uluslararası hukuka göre uluslararası antlaşmaların bir bütün olarak ve hükümleri anlam ifade edecek şekilde yorumlanması gerekir. Yine Lozan’ın 16. Maddesi ile alakalı bir başka gerçeklik ise 16. Maddenin niteliği itibariyle toptan feragate elverişli olmamasıdır. Çünkü bu değerlendirme Lozan Barış Antlaşması’nın yapıldığı koşullara da aykırı olacaktır. Uluslararası hukuka göre bir antlaşmayı meydana getiren koşullar da ilgili antlaşmanın hükmünü açıklığa kavuşturmak açısından başvurulabilecek veriler arasındadır. Mustafa Kemal Atatürk önderliğindeki Türk Milli Mücadelesi, Lozan’a Sevr Antlaşması’nı reddederek gelmiştir. Sevr’in 132. Maddesi de bu bağlamda Lozan’ın 16. Maddesinde tekrar düzenlenmiştir. Bu noktada Türkiye’nin Osmanlı Devleti’nin Lozan Antlaşmasında söz konusu topraklarının gelecekteki kaderlerinin belirlenmesinde de onayı alınacak birinci öncelikli ilgili devlet olduğu ve Türkiye’nin rızasına başvurulmadan söz konusu devletlerin sınırları, egemenlikleri ve statülerinin değiştirilemeyeceği Lozan’ın 16. Maddesi ile net bir bağlayıcılık kazanmıştır.