İsmini Fenike dilinde “beyaz” manasına gelen “Liban”dan alan Lübnan son yıllarda başta ekonomik ve politik olmak üzere hayatın her alanında karanlık günler geçiriyor. Son nüfus sayımının 1932 yılında yapıldığı Lübnan’ın sosyo-etnik yapısında krizin ana aktörlerinden birisi özünde. Ülkede cumhurbaşkanı Hristiyan, Başbakan Sünni, Meclis başkanı ise Şii olmak durumda. 1943 yılında Fransa’dan bağımsızlığını kazanan Lübnan, Arap petrollerinden elde edilen dövizlerin aktarıldığı ve turizmi başkenti olan hatta Ortadoğu’nun İsviçre’si olarak adlandırılan bir ülkeydi. 1948 yılına gelindiğinde ise Lübnan ilk büyük göç sorunuyla karşı karşıya kalıyor. Ülkeye ciddi oranda Filistinli mülteci akını başlıyor öyle ki 1948’in ardından ülkedeki Filistinli nüfus toplam nüfusun %10’una tekabül ediyor.
1970’li yıllarda ise işin rengi daha da değişiyor ve Filistin Kurtuluş Örgütü militanları Lübnan’ın Bekaa Vadisi’ne yerleşiyor hatta bu bölge PKK ve ASALA dahil olmak üzere birçok terör örgütü tarafından da üs haline getiriliyor. 1975 yılında sığınmacı krizi artık ülke için yıkıcı noktalara ulaşıyor çünkü ülke nüfusunun %35’i Filistinli mültecilerden oluşuyor ve ülkede bu krize dayalı bir iç çatışma patlak veriyor. Filistinli mülteci krizi 1982’den itibaren Lübnan’a derin bir iç savaş hediye ederek sonlandı. 1990 yıllarda ülkenin tüm etnik grupları birbirleriyle savaş haline girdi. Lübnan sadece bu dönemde 300 bin askerini kaybetti. Tüm bu süreç siyasi literatüre “Lübnanlaşmak” olarak girmiştir. 4 Nisan 2022 tarihinde Lübnan’ın iflas haberleri tüm gündemi işgal etmeye başladı. Ortadoğu’nun ve Doğu Akdeniz’in önemli ülkelerinden birisi olan Lübnan çok uzun yıllardır çalkantılı siyaseti geçirdiği iş savaş ve İsrail işgalinin ardından kendisini toparlayamamış ve ülkenin hem sosyal hem de borç yükü ciddi boyutlara ulaşmıştı.
Dünya Bankası direktörleri bile Lübnan’ın son 4 yıldır yaşadığı krizi “dünyada yaşanan en kötü krizlerden birisi” olarak tanımlıyor. Pandemi koşullarının yarattığı sert ekonomik ve sosyal ortam da Lübnan’ın yaşadığı likitide sorunu ve döviz rezervlerini ciddi şekilde etkiledi çünkü Lübnan ekonomisinin en büyük döviz girdisi turizm sektöründen elde edilmekteydi. Ekonomik krizden önce 440 dolar seviyelerinde olan asgari ücret krizin ardından 40 dolar seviyesine kadar düştü. Lübnan tüm bu etkenlerin ardından ülkedeki fiyat istikrarını da ciddi oranda kaybetti. Lübnan'da GSYİH yıllık büyüme hızı eksi 20,3. Cari açık eksi 22,2. İşsizlik 6,6. Faiz oranı 7,75. Bir litre benzinin fiyatı 11,78 dolar. Parası sürekli değer kaybeden ülkedeki enflasyon oranı ise 215. Ülkenin bulunduğu koşullar istikrarsız yönetim ve kurumsal eksiklikler nedeniyle her geçen gün daha kötü bir noktaya ulaşmakta. Lübnan sadece ekonomik bir krizin pençesinde değil ekonomik kriz özünde Lübnan’ın uzun yıllardır maruz kaldığı siyasi, kurumsal ve toplumsal krizlerinin bir sonucu. Lübnan’da 2020’nin başlarından itibaren bankacılık ve finans sektörü sahip oduğu tüm istikrarı kaybetti. Halkın kendi hesaplarından sınırlı oranda para çekmesine izin veren yeni düzenleme bankalara olan güvenin kaybolmasını daha da hızlandırdı. Gittikçe ağırlaşan kriz koşullarının ardından bankalar temel ödemeler dahil olmak üzere her türlü ödemeye kısıtlama getirdi. Bu durumdan en ağır şekilde Lübnan’daki alt ekonomik gruplar ve öğrenciler etkilendi. Pandemi öncesinde yapılan araştırmalar Lübnan nüfusunun %28’inin fakirlik, %8’inin ise kronik açlık sınırında yaşadığına işaret ediyordu. Tüm bu duruma ek olarak 4 Ağustos 2020 tarihinde patlayan Beyrut Limanı da Lübnan ekonomisini darmadağın eden hadiselerin başında gelmekteydi. Lübnan’ın küresel pazarlara entegre olmasında ciddi bir rolü bulunan limanın yıkıma uğramasıyla birlikte ülkenin ticari faaliyetleri ciddi oranda küçülmüş, tüketiminin ciddi bir kısmını ithalatla karşılayan Lübnan halkı arasında yoksulluk daha da kuvvetlenmiştir. 1990’dan beri yeniden ayağa kalkmaya odaklanan Lübnan’ın bir kısım toprağı da İsrail ve Suriye tarafından 2005 yılına kadar işgal edilmiştir. Ülkenin etnik, politik ve ekonomik kriz faillerinden en önemlisi de İran destekli Şii Hizbullah örgütüdür. 2006 yılında İsrail askerlerini öldürerek geri Lübnan’a kaçan Hizbullah militanlarının bu eylemi istikrarsızlığın pençesindeki Lübnan’ın tüm altyapısının yok edilmesiyle sonuçlandı. İsrail bütün Lübnan’ı yerle bir etti. Lübnan halkı tüm bu koşullara rağmen ülkeyi tekrar imar etmek için ciddi bir seferberlik başlattı. Ülkede tekrar altyapının tesis edilmesi ve istikrar ortamının sağlanması için Lübnan Diasporası ciddi fedakarlıklarda bulundu. Fakat bu durum da ancak 4 Ağustos 2020 tarihine kadar sürdü. Beyrut Limanındaki büyük patlama tüm Beyrut’u yıktı. Tüm bunlarla birlikte Lübnan’da ciddi bir enerji krizi patlak verdi. Hemen her konuda ithalata bağımlı olan Lübnan enerji meselesinde de döviz ile tedarik sağlayan bir ülke konumundaydı. Enerji sektöründe sübvansiyonların kaldırılması ve zamlarla birlikte akaryakıt fiyatlarına şiddetli zamlar meydana gelmiştir. Bu enerji kriziyle birlikte ülkede elektrik kesintileri meydana gelmeye başladı ve hanelere günlük ancak 2-3 saat elektrik sağlanabilir hale geldi. Uluslararası İnsan Hakları İzleme Örgütü de Mart 2022'de yayımladığı raporda, Lübnan halkının yüzde 80'inin açlık sınırında yaşadığı uyarısında bulundu. Bu rakamlar durumun 1975-1990 yılları arasında yaşanan iç savaş dönemindeki durumdan bile daha kötü olduğunu göstermektedir.
Lübnan’ın bu krizinde yakın zamandaki olaylar ciddi şekilde etkili rol oynadı. Suriye iç savaşında 1 milyon mülteciyi kabul eden Lübnan, bu yük nedeniyle barınma, beslenme ve sosyal birçok açmazla karşı karşıya kaldı. Trump’ın başkanlık döneminde İran’a yönelik ağır yaptırımlardan Hizbullah nedeniyle Lübnan da ciddi bir pay aldı. Körfez ülkelerinden Lübnan’a yönelik yardımlar da kesilince Lübnan ekonomisi artık toparlanamaz bir noktaya ulaştı. Şuanda Lübnan kurumsal altyapısı iflas etmiş, sosyal ve etnik kırılmalar ortasında dünyanın en yüksek enflasyonuna sahip üç ülkesinden birisi konumunda. Ülkedeki kurumsal, yönetsel ve etnik birçok krizin ana odağında Hizbullah bulunuyor. Hizbullah, İran’dan gördüğü yoğun destek neticesinde ülkedeki tüm kurumları domine ederek Lübnan’ın tüm varlığını kendi faaliyetleri lehine kullanıyor. Lübnan’da her ne kadar işleyen siyasal bir düzen ve hükümet olsa da güvenlik ve askeri gücü ile birlikte ekonomik kontrolü sayesinde Lübnan’ın asıl hakimi Hizbullah’tır. Lübnan’daki ekonomik kriz ancak ve ancak derin politik, mezhepsel ve kurumsal krizin bir sonucudur. Lübnan’da temel reformlar ve kapsayıcı bir kurumsal altyapı inşa edilmeden tekrar müferreh ve huzurlu bir Lübnan’ı tartışmak mümkün değildir.
TÜRK DEGS Araştırmacısı Şafak Yıldırım