PUTİN RUSYASI'NIN DİLEMMASI: KAZANIR GİBİ GÖRÜNEREK KAYBETMEK

Sosyal Medyada Paylaş!

Aslında herkes Vladimir Putin'in Rusya Federasyonu’nda devlet başkanlığı koltuğuna oturması sonrası şu soruyu aklından geçiriyordu: Şimdi ne olacak? Tankın üzerine çıkarak demokrasi havarisi gibi bir profil çizip zamanla kendini alkole bırakan, bazı törenlerde ayakta durmakta bile zorluk çeken Boris Yeltsin sonrası Rusya ve dünya kamuoyu tedirginlikle karışık bir şekilde yaşanacak gelişmeleri izler hale gelmişti. Putin'in yönetime gelişi ile genç ve karizmatik bir görüntü ortaya koyan imajı Rus toplumunu ve sonrasında dünyayı ilgiyle seyre yönlendirdi.

Oligarklara karşı mücadelesi ve halkın refahı konularında başta olmak üzere attığı realist, yeri geldiğinde sert uygulamaları toplum nezdinde ilgi ve desteğini artırmaya yönelik çalışmalar şeklinde görülmekteydi. Spordan tarihe sanattan müziğe birçok konuda yaptığı çalışmaları kişisel anlamda da profilini ve karizmasını artırır vaziyetteydi. Ortaokul çağındaki bir çocuğa söylediği "Rusya'nın sınırı hiçbir yerde bitmez!" sözü ile aslında Rus karakterinin ne olması gerektiğini, neleri arzulaması gerektiğini dünyaya tekrar belirtmek istiyordu. Yönetime geldiği günden beri Çeçenistan'dan Gürcistan'a, Afganistan'dan Kazakistan'a, Somali’den Güney Afrika’ya kadar akla gelebilecek her önemli bölgede atılımlar yaptı. Suriye ve Libya'da her türlü denklemin içinden çıkan yine Rusya olmuştu. Peki tüm bunlar yetti mi? Tabiki de hayır. 2011 Suriye iç savaşında binlerce masumun ölümü ve ülkesini terk etmesindeki sebepler arasında elbette yine Putin'in Rusyası vardı. Rus toplumu bu olaylara sessizce cevap verdi ve başının çaresine bakmaya başladı.

Son dört yılda 2,5 milyon Rus ülkesini terk etti. Geçtiğimiz yıl sadece 1 milyon Rus ülkesini terk etti. 24 Şubat’ta başladığı Ukrayna işgali ise tüm bu sorunlara büyük bir eklenti oldu. Birkaç günde biteceği planlanan kesin zafer senaryoları günlerdir devam etmekte olan hezimeti gizleyemedi. Üstüne üstlük birçok iç sorun yaşayan AB ve NATO’nun kenetlenmesine, en yakın müttefiki olan Çin'in Rusya’ya sırt çevirmesine sebep oldu. Tüm bunlar yaşanırken Rus merkezli dezenformasyon çalışmaları da başarısızlıkla sonuçlandı. Bir yandan Rusya’da cami açılışına katılan, Ukrayna işgalini ülke güvenliği açısından aslında bir zorunluluk durumu gibi ifade eden, bazı Çeçen birliklerini Ukrayna işgalinde Rusya’ya yardıma gitmeden önce namaz kılarlarken fotoğraflatan Putin kazanır gibi görünürken aslında kaybediyordu.

Batı kamuoyu Rusya'nın Afrika, Asya, Ortadoğu’daki faaliyetlerini uzaktan izlerken durumun kendi kapılarına kadar gelebileceğini tahmin etmiyor, böyle bir senaryoyu düşünmeyi bile istemiyorlardı. Korkulan oldu ve Rusya kapıya dayandı. En son 1930'lardan 1940'lı yıllara kadar artarak devam eden Hitler kabusu hortladı ve bu defa doğudan batıya doğru Batıyı sarstı. Ukrayna Savaşı sırasında ülkelerini terk eden Ukrayna halkı komşu ülkelere sığındı, nükleer risk Japonya ve Çernobil sonrası tekrar canlandı, şehirler bombalandı, insanlar evsiz kaldı, yüzlerce masum insan hayatını kaybetti. Tüm bunlara Rusya'nın cevabı sadece "Rusya'nın sınırı hiçbir yerde bitmez!" oldu. Akılda beliren soru şu: Tüm bunlara değer miydi? Elbette hayır! Kırgızistan'ın Rusya haber servislerinden Sputnik platformuna uygulayacağını belirttiği yayın yasağı, eski Sovyetler Birliği coğrafyasının bile artık Rus ekseninden kaydığını en somut bir şekilde gözler önüne sermekte olan bir örnektir. AB ve ABD'nin ekonomik yaptırım paketleri zaten problem sinyalleri veren Rus ekonomisini uzun vadede ciddi biçimde etkileyeceğe benziyor. Tüm bunların yanında eski Sovyet coğrafyası içerisinde karizmatik bir liderin bu problemler sonucunda ortaya çıkması bir başka beklenmedik durumdu.

Volodimir Zelenskiy, her ne kadar dezenformasyon yoluyla yıpratılmaya çalışılsa da her geçen gün gücünü ve destekçilerini artırmaya devam etti. Putin'in planı ters tepti ve kendi karizması ciddi yara aldı. Globalleşen dünyada yayılmacı zihniyet ve yaklaşımların anlamsız, hatta korkutucu göründüğü bu konjonktürde Putin'in faaliyetleri toplumların ve dolayısıyla devletlerin tepkisini beraberinde getirdi. Geçenlerde ABD Kongresi, Putin'i "savaş suçlusu" olarak tanıyan karar tasarısını kabul etti. Kararda, uluslararası topluma Rusya'nın Ukrayna'da işlediği savaş suçlarının soruşturulması için çağrı yapıldı. Yaşanan işgal hareketi sadece AB ve NATO'yu değil ABD Kongresindeki Demokrat ve Cumhuriyetçileri bile birleştirdi. Tüm bunlar Putin Rusya'nın dilemması olarak kazanır gibi görünüyorken kaybetmenin ne demek olduğunu gösterir düzeydedir.