Suriye Meselesi Ne Olacak?

Sosyal Medyada Paylaş!

D.Mert Tupuz- Türk DEGS Araştırmacısı

Suriye Meselesi Ne Olacak?

Arap Baharı’nın bölge ülkeleri üzerinde yarattıkları ile birlikte 2011 yılında bir grup ilkokul talebesinin okulun duvarlarına yazdığı “Ey doktor, sıra şimdi sende” yazısıyla başladığı varsayılan ayaklanmaların kısa sürede Suriye İç Savaşı’na dönüştüğü ve günümüze kadar uzanan olaylarının 12. Yılına doğru gidilmektedir.(Doktor diyerek, mesleği doktorluk olan Beşar Esad kastedilmiştir.)

Suriye’de çıkmış olan kargaşa ve kaos ortamının, komşu ülke Türkiye’ye de çok büyük etkileri olmuştur. Resmi istatistiklere göre 2011 yılında 21,5 milyon olan ülke nüfusunun 4 milyonu aşkın kısmı yani %20’si savaştan kaçarak Türkiye’ye sığınmıştır. Toplamda 7 Milyondan fazla kişinin yer değiştirdiği ülkede resmi sınırların dışında yıllar boyunca fiili değişik sınırlar meydana gelmiştir.

Ülkedeki 12 yıllık yaşananlara kısaca göz atılacak olursa;

-          7 Milyon kişi yer değiştirdi.

-          Rejim tarafından 200’ü aşkın kimyasal silah kullanıldı.

-          Resmi sayılara göre 355.000, resmi olmayan kaynaklar tarafından aktarılan sayılara göre 600.000’den fazla kişinin hayatını kaybettiğini söylüyor.

-          Ülke nüfusunun %70’i (14 milyon) insani yardıma ihtiyaç vaziyette yaşamlarını sürdürür hale geldi.(BM İnsani Yardım Ofisi)

-          Muhalefetin başladığından beri Rejim tarafından 15.000 kişi işkenceye maruz kalarak öldürüldü.

Kronolojik olarak;

Mart 2011’de başlayan protestolar, rejimin sert güç kullanmasıyla birlikte yön değiştirerek bir iç savaşa giden süreci başlatmış oldu. Ülke genelinde çıkan kargaşa silahlı isyana Temmuz 2011’de dönüştü.  29 Temmuz 2011 yılında kurulan Özgür Suriye Ordusu(ÖSO) ile birlikte ülkede şiddet arttı.

Güvenlik ve istikrarın merkezden uzak bölgelerde tamamen yitirilmesinin ardından DEAŞ’ın 30 Haziran 2014 yılında sözde hilafet ilanı ile birlikte ülkenin %60’lık bir kısmının rejim ile bağlantısı kesildi. Bu bölgeler fiili olarak DEAŞ’ın eline geçmiş oldu.

Eylül 2014’te ABD’nin müdahalesinin sahaya büyük yansımaları oldu. PKK’nın Suriye koluna verdiği destekle birlikte, Türkiye sınırına yakın Ayn El Arap şehri ağır bombardımana tutularak DEAŞ’tan arındırılarak PKK’ya teslim edildi.

2015 Mart ayında ise İdlib’in rejimden arındırılarak muhaliflerin eline geçmesiyle birlikte, ülkede rejimden kaçanların merkezi haline gelmesine sebep oldu.

2015 Eylül ayında Rusya’nın Rejim saflarında sahaya müdahalesi, başlangıçta Lazkiye’deki Hmeymim Üssü’nü, daha sonra tüm rejim kontrolündeki bölgelere yayılmasıyla devam eden süreç, rejim açısından bir “son”u engelledi.

Mercidabık Zaferi’nin 500. Yıldönümünde 24 Ağustos 2016 yılında Türkiye, Fırat Kalkanı Harekatı’nı başlatarak PKK’nın Fırat’ın Doğu’sundaki varlığını, dolayısıyla da denizlere sınırlarını ulaştırma hayalini yok etti. Bu harekat ile birlikte sadece PKK’yı temizlemekle kalmayıp, IŞİD’i de bölgeden temizleme gayretinin ilk adımlarını atmış oldu.

Ocak 2017’de Türkiye, Rusya, ABD, İran, askeri muhalefet ve Rejim katılımıyla çatışmaları durdurmak ve diplomatik çözümler üretmek maksadıyla toplantılar düzenlendi. Cenevre’de yapılan görüşmelerden ayıran özelliği askeri kanadın da bu toplantılara katılmış olmasıydı. Zira Astana’da yapılan görüşmelere tüm taraflar katılırken, sadece siyasi temsilcilerin katıldığı Cenevre görüşmeleri beklenen etkiyi yaratmaktan uzak kalmıştır. 

 

Eylül 2017’de PKK Rakka’yı IŞİD’den teslim alırken zımni bir anlaşma yaptıkları ortaya çıkmıştır. Rakka’dan çıkan bu IŞİD milislerinin nereye gittikleri hakkında henüz bir aydınlatma yapılmadı. En az 250 aileden müteşekkil ve sayıları takriben 2000’i bulan bu kişilerin nereye gittiklerinin tespit edilip edilmediği sorulması gereken en önemli sorulardan birisidir. Zira 2 Türk Askerinin yakılma emrini veren IŞİD sözde yöneticisi Gaziantep’te yakanmıştı. Bunun haricinde de İstanbul, Konya, Adıyaman, Gaziantep ve Kilis’te birçok IŞİD hücresinin tespit edildiği de göz ardı edilmemelidir.

20 Ocak 2018’de Türkiye’nin Zeytindalı Operasyonu ile birlikte Afrin, Raco ve Cinderes terör örgütlerinden temizlendi, PKK’nın Fırat’ın Doğusu’ndaki varlığı büyük akamete uğradı.

Ekim 2019’da Barış Pınarı Harekatı ile de Türkiye Fırat’ın Batısı’nda bir hareket alanı elde etmiş, PKK’nın Türkiye sınırlarındaki faaliyetlerini bölmek adına büyük bir hamle olmuştur. Ardından 22 Ekim 2019’da yapılan Soçi Mutabakatı’nda yeni oluşan statükonun korunması ve PKK’nın antlaşma maddeleri gereğince geri çekilmeleri sağlanması beklenmiştir.

Mayıs 20212’de Rejim, halkın kahir ekseriyetinin katılmadığı bir seçim düzenleyerek %95 rey alan Esad’ı başkan seçti.

ABD, Ağustos 2022’de terör örgütüne desteğini artırarak 80 tırlık silah, mühimmat, araç ve lojistik malzeme verdi. 2022 yılı için PKK’ya ulaşan 1205. tır oldu. ABD’nin terör örgütüne desteği günden güne artmaktadır. Bu sayede terör örgütü, Türkiye’nin kendisine yönelik düzenlediği nokta atışı operasyonlara bir cevap verebilme yetkinliği hissetmiştir.

Haritada göstermek gerekirse;

Fırat’ın Doğusu’nda rejim haricinde Tel Rıfat ve Menbiç, Batısında ise Ayn El Arap, Kamışlı, Malikiye ve Haseke hattında PKK bulunmaktadır.

Neler Yapılmalı?

Evvela Türkiye’nin sorunları tespit etmek suretiyle ortaya koyması gerekmektedir.

1-      Sığınmacı sorunu

2-      Sınır Güvenliği- Terörle mücadele (PKK, IŞİD)

3-      Suriye’nin ikinci büyük etnik grubu olan Türkmenlerin haklarının korunması

Türkiye’nin sığınmacı sorunu ile ilgili Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı, Barış Pınarı ve olası yeni harekat ile sınırındaki bölgelerden temizlenmesiyle açılacak yeni alanlara, Türkiye’deki sığınmacılar için çekici hale getirilerek yerleştirilmesini sağlamak amaçlanmalıdır. Türkiye’de bulunan milyonlarca geçici koruma statüsündeki sığınmacıların bölgede tesis edilecek güven ve istikrar ortamının ardından buralara yerleştirilmesi sağlanmalıdır. Bu sayede Türkiye’nin oluşturulmuş bu tampon bölgede güvenliği sağlayacaktır. Türkiye’nin desteğini sunduğu Suriye Milli Ordusu(SMO) tarafından sağlanacak asayişe destek olarak yine TSK’nın gözetimi sorunun çözümüne ve bir antlaşma olana kadar devam etmelidir.

 

Terörü kaynağında yok etme stratejisiyle Türkiye’nin bölgedeki terör noktalarına düzenlediği saldırılar terör örgütlerine büyük darbe vurmuştur. Sınır güvenliği ve terörle mücadele açısından da Türkiye’nin bölgedeki varlığı ve gücü ile oluşturulacak istikrar ortamı Türkiye’nin sınırlardan başlayan tedbirlerini bir ileri aşamaya taşımış olacaktır. Tüm Suriye sınırında varlık gösteremeyecek olan PKK ve artık hareket alanını neredeyse tamamen yitirmiş olan IŞİD’in Türkiye’ye sızmaları engellenmiş olacaktır. Türkiye’de hâlihazırda büyük sorun haline gelmiş olan sığınmacı meselesini de bu kurtarılmış bölgelerde iskân etmesi ile birlikte de sınır güvenliğini pekiştirilmesinden söz etmek mümkün kılınmış olacaktır. Bu iskânın sağlanması sınır güvenliğinin ötesinde Suriye siyasetinde de önemli bir etki yaratması olasıdır.

Suriye’de Türkmenlerin varlığı 7. Yüzyılda Oğuz Boyları akınları ile başlamış olup, 10 ve 11. Yüzyıllarda Tolunoğulları ile başlayan göçler Selçuklu hanedanın da gelmesiyle bölgeye yerleşmeye başladı. Dandanakan’dan sonra da artık yurt edinmeye başlanmış ve bölge Türkleşmesi tamamlanmıştır. 1000 yıldır Türk hâkimiyetinde bulunan bu topraklarda Türk varlığı hiç kaybedilmemiştir. Suriye Devleti’nin ikinci asli unsuru olan Türkmenlerin haklarının anayasal garanti altına alınması konusunda da adımlar atıldığından emin olmak gerekmektedir.

Suriye’de Türkmenlerin siyasi temsilini sağlayabilmesi ve kendinden emin adımlar atabilmesi için askeri kanadın mütemadiyen güçlü olmalıdır. Bölgede bulunan SMO içindeki Türkmen birlikleri en dominant karakter olmalı, bölgede kontrolün hem askeri hem siyasi bakımından Türkmenlerin elinde olmalı ve ayrıca anayasaya da Türkmenler için özel imtiyazlar içeren maddeler eklenmelidir. Irak’ın Kuzeyinde tesis edilmiş özerk yönetim benzeri bir yapıdan da söz edilebilir. Güvenliği Türkmen tugay ve tümenleri tarafından sağlanan, anayasada anadilde eğitim, hukuk hakkı dahil birçok diğer hakkı da garanti altına alınması sağlanmalıdır.