Erzurum Kardelen TV'nin 01.04.2022 tarihli "Arka Plan" programının konuğu olan ASAM TÜRK DEGS Başkanı Doç.Dr. Cihat Yaycı, Rusya-Ukrayna denkleminde küresel durum ve Doğu Akdeniz'de Türkiye'yi bekleyen fırsatlarla alakalı değerlendirmelerde bulundu.
Rusya-Ukrayna Savaşı denkleminde kritik değerlendirmelerde bulunan Cihat Yaycı; "Biden, savaştan önce gün ve saat vererek Ukrayna'nın işgal edileceğini söylüyordu. ABD ve Batılıların Ukrayna'yı takviye etmesi gerekirken tahliye ettiğine şahit olduk. Ukrayna, Batılılar tarafından kuyunun dibinde kaldı durumu incelediğimizde; ABD ve Rusya arasındaki zımni anlaşmanın sonucu Ukrayna'nın yem edildiği ortaya çıkmaktadır." değerlendirmesinde bulundu.
Ukrayna işgalini bir bütün olarak değerlendiren Cihat Yaycı; "Ukrayna işgali öncesinde Rusya tek bir kurşun atmadan Karabağ'a girdi. Ardından Türkiye'nin 6.5 katı büyüklüğündeki petrol ve gaz zengini Kazakistan enerji fiyatlarında zam olduğu gerekçesiyle halk ayaklanması meydana geldi ve daha önce adını dahi duymadığımız ve aralarında çapulcu Ermeni askerlerinin bulunduğu Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü'nün sahneye çıktığını gördük. Kazakistan, Kuşak Yol Projesi'nin en önemli ayağıdır çünkü Çin'den sonra en uzun demiryolunun geçtiği ülkedir. İki kutuplu dünyanının bir anlaşma ile tekrar tesis edildiğini görmekteyiz. Bugün Belarus, Kazakistan ve sonuç olarak Ukrayna, Rusya hegemanyosuna girmiş durumdadır. Türk Cumhuriyetlerinin de bu hegemonya sonucunda daha da pasifize olduklarını görmekteyiz diğer yandan Kazakistan'da Nazarbayev gibi Türk bilinci yüksek ve Rus etkisine karşı politikalar geliştiren figürler ve devlet insanları da hem Rusya hem de ABD eliyle tasfiye edildiler." Değerlendirmesinde bulundu.
Türkiye'nin diplomatik başarılarına da değinen Cihat Yaycı; "Türkiye Cumhuriyeti Atatürk'ten miras aldığı diplomasi anlayışını başarıyla ve saygınlığını pekiştirerek yürütmektedir. Dünyada savaşan her iki devleti de bir araya getirip ve onları da bir masaya oturtabilen tek devlet Türkiye Cumhuriyetidir. Biz her zaman saygı duyulan bir ülke olduk örneğin; SSCB döneminde dahi bir NATO üyesi olmamıza rağmen SSCB ile iyi ve kapsayıcı ilişkiler kurduk hatta SSCB, Türkiye'de onlarca fabrika kurmuştur." değerlendirmesinde bulundu.
Türkiye bu diplomatik başarılar çerçevesinde "aferine sıçramaması" gerektiğini belirten Cihat Yaycı; "Bakın öyle bir yaptırım kalemi belirlenir ki bundan sadece Türkiye etkilenir. ABD, Rusya'dan sadece %1 oranında petrol ithal ediyor, doğalgaz ise hiç ithal etmiyor fakat buna rağmen ben büyük fedakarlık yaptım diyerek herkesin benzer kalemleri almamasını istiyor bu yaklaşıma karşı önlem almamız gerekmektedir." değerlendirmesinde bulundu.
Mayın konusunu değerlendiren Cihat Yaycı; "18 Mart 2022 tarihinde Rusya Güvenlik Birimleri, Karadeniz’de serseri mayınlar olduğuna yönelik açıklamalarda bulunuldu, Rusya Hidroloji Kurumu tespitlerine göre Ukrayna tarafından Odesa, Oçakov, Çernomorsk ve Yujniy liman bölgelerinde döşenen mayınlar fırtına yüzünden çıpalarından kurtularak kontrolsüz şekilde hareket etmeye başladığı duyuruldu. Bu mayınların ne zaman koptuğu ya da bu 420 mayının kaç tanesinin serbest durumda olduğu belli değil." değerlendirmesinde bulundu.
Durumun vehametini değerlendiren Cihat Yaycı; "Bu durum çok normalmiş gibi değerlendirilecek bir mesele değildir. Askeri teknik açıdan incelediğimizde bu mayınların bırakılma ihtimali oldukça yüksek. Serbest yani serseri mayının bir savaş suçu olduğu 1907 La Hey Sözleşmesinde net bir şekilde belirtilmiştir. Ortada ciddi bir savaş suçu bulunmaktadır." değerlendirmesinde bulundu.
Daha önceki acı tecrübelerimizden örnekler veren Cihat Yaycı; "İstanbul Boğazı'ndaki kazaların en büyüklerinden biri. 15 Kasım 1979 tarihinde Haydarpaşa önlerinde Romen bandıralı Independenta isimli tanker Evriali isimli Yunan tankeriyle çarpışmış ve 95 bin ton petrol denize dökülmüş, deniz ve çevre kirliliği yaşanmış ve 43 denizci hayatını kaybetmişti. Ne yazık ki Boğazlarımızda bulunan mayınlarda yine aynı bölgede bulunmuştur diğer yandan; Sarıyer’in Rumeli Feneri köyünde 18 Aralık 1989 günü denize açılan bir balıkçı teknesinin ağına takılan mayın patlamıştı. Görgü tanıklarına göre patlama anında parçalar 60 metre kadar yukarı fırlamıştı. Teknedeki 4 balıkçının ölümü Rumeli Feneri köyünü yasa boğmuştu. Bugün en büyük risk altında olan biziz ve henüz ağır olan mayınların ulaşmadığı düşünülmektedir. Gerekli önlem ve tedbirleri elden bırakmamalı ve boğaz trafiğini mutlaka açık tutmalıyız." değerlendirmesinde bulundu. Komplo teorilerinin son derece bilim dışı ve yersiz olduğunu da belirten Cihat Yaycı; " Birileri mayınların ancak 3 ayda İstanbul'a ulaşabileceğini mayın konusunun komplo teorisi olduğuna dair mesnetsiz ifadelerde bulunmaktadır. Bu mayınların kopma tarihi 18 Mart 2022 değil, duyurulan tarih 18 Mart. Bu nedenle mayınların daha önce serseri konuma geçtiğini öngörmekteyiz diğer yandan ilgili kurumlardan elde ettiğimiz bilimsel ve resmi verilere göre Karadeniz'deki akıntı hızı 0.5 ile 1 knot hızla akmaktadır bu da demektir ki 320 millik bir mesafeyi bu mayınlar 13-20 gün arası bir sürede kat edebileceklerdir. Diğer yandan ağır olan mayınlar ise daha yavaş ve geç bir sürede yol kat ederek hafif mayınlardan daha geç ulaşacaktır." değerlendirmesinde bulundu.
Cihat Yaycı, boru hattının muhakkak Kıbrıs doğusundan geçirileceğini hatırlatarak "Hat hem KKTC münhasır ekonomik bölgesinden geçirilmeli hem de Türkiye İsrail'le deniz anlaşması imzalamalı" dedi. Cihat Yaycı; "Önce KKTC'ye bir münhasır ekonomik bölge ilan ettirmeliyiz. Ve bu hat KKTC MEB'i üzerinden geçmelidir. Aksi takdirde biz bunu istemezsek bu bizim zararımıza olur, faydamıza olmaz. Çünkü bunlar giderler Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'nden izin isterler. Ya da adanın dışından geçirmeye kalkarlar; Lübnan ve Suriye'den izin isterler. Ne diye Suriye ve Lübnan'dan izin istesinler? Bizim elimize böyle bir fırsat geçmişken bu güzergâhı KKTC'ye doğru çektirmeliyiz. KKTC'ye de buradan bir gelir talep etmeliyiz. En azından oraya doğalgaz verilmesi vs gibi imkanlar." Dedi. Bölge ülkelerinin de kazançlı çıkacağının altını çizen Cihat Yaycı; "İkinci önemli husus şudur: Madem İsrail'le ilişkiler gelişiyor. Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'nin uluslararası hukuka aykırı olarak Türkiye'yi yok sayarcasına ve İsrail'in haklarını da yok sayarcasına imzaladığı deniz yetki alanları sınırlandırma anlaşmasının iptal edilmesi, bunun yerine hem İsrail'in hem Türkiye'nin kazanacağı şekilde Libya'dakinin aynısının simetrisi olacak şekilde, Ankara ile Tel Aviv arasında bir deniz yetki alanları sınırlandırma anlaşması imzalanmalıdır. Bu durumda hem İsrail kazanır hem Filistin kazanır hem Mısır kazanır hem Türkiye kazanır. Buna ne Mısır ses çıkarır ne İsrail itiraz eder, çünkü İsrail, Kıbrıs adası büyüklüğünde bir deniz alanı elde edecek. Filistin ise kara alanlarının 8-9 katı deniz ülkesine sahip olacak. Bu oyunu iyi kurmak lazımdır. Tarihi bir fırsat gelmiştir elimize." ifadelerinde bulunarak "Kibrit biz de sigara onlardadır" değerlendirmesinde bulundu.