TURKUAZ VATAN: ECDADIMIZ NERELERDE YASAMISSA, NERELERI YURT EDINMISSE O BOLGELER BU VATANIN PARCASIDIR

Sosyal Medyada Paylaş!

TÜRK DEGS Başkanı Doç. Dr. Cihat Yaycı, TV5 ekranlarında ‘Dış Politika’ programının konuğu oldu. Türkiye’nin Katar ile ilişkisinin kazan kazan üzerine kurulu olması gerektiğini ifade eden Yaycı, devletlerin uluslararası ilişkilerde pragmatik-faydacı olması gerektiğini belirtti. Yaycı, Türkiye’nin hem İsrail ile hem Filistin’le hem de Mısır’la karşılıklı kıyıları olduğunu ve böyle bir anlaşma kapsamında herkes kazanırken kaybedenin yalnızca GKRY ve Yunan ikilisi olacağını hatırlattı. Türkiye’nin Filistin’e her daim kol kanat gerdiğini ancak GKRY Filistin Büyükelçisi’nin Türkiye’yi Kıbrıs adasında işgalci ilan etmesini sert bir dille eleştiren Yaycı, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin, Filistin’in resmi yönetimine maddi destekte bulunan bir devlet olduğunu da hatırlattı. Yaycı, “Biz Filistin’deki memurların maaşının ödenmesine destekte bulunan bir devletiz.” ifadelerini kullandı. Turkuaz Vatan kavramını da açıklayan Yaycı, Türkiye’nin cihanşümul bir devlet olması gerektiğinin altını çizdi.

 

TÜRKİYE’NİN KATARLA İLİŞKİSİ KAZAN KAZAN ÜZERİNE KURULU OLMALI

 

Katar-Türkiye stratejik ortaklığını değerlendiren Yaycı, “Bugün Türkiye’nin Katarla ekonomik bir ilişkiye girmesi veya güvenlik üretmesi/güvenlik bakımından destek olması bir al ver/bir kazan kazan ilişkisidir. Ama bu ilişki Türkiye’nin menfaatine değil, günlük menfaat ilişkisi çerçevesinde asırlık kayıplara neden olacak bir ilişki ise bunu asla ve asla kabul etmem tabii. Kimsede kabul etmez.” dedi.

 

Yaycı, “Türkiye bağımsız bir devlet. Türkiye tarihi birikimleri olan bir devlet. Binlerce yıllık devlet geçmişi olan, bugünlere ulaşmış ve şu anda da 98 yıla aşkın süredir cumhuriyet rejimi ile yeni bir devlet kurmuş devlettir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti elbette hem kendi bölgesinde hem de küresel ölçekte ilişkiler kuran bir devlet. Aslında Katar-Türkiye ilişkilerinin bir geçmişine bakmak lazım. Biliyorsunuz Katar, eğer Türkiye olmasaydı bugün Suudi Arabistan tarafından yutulmuş bir devletti. Bu bir gerçektir. Bugün Katar Emirliği varsa fedakarlığı ve sayesindedir. Neden? Türkiye eğer Katar’ın arkasında durmasaydı, hem askeri güç olarak durmasaydı hem de uçaklarla yiyecek göndermeseydi bugün Katar, Suudi Arabistan ve BAE ikilisi tarafından o tarihte yutulmuş olacaktı. Hatta ben bir deniz hukukçusu olarak baktığım zaman şöyle bir durum vardı hatırlarsanız. Suudi Arabistan, Katar yarımadasını adaya dönüştürmek için kazıya başlamış, kanal açıyordu. Yani kendi Arap yarımadasından kopartacak şekildeydi. Şimdi dolayısıyla Türkiye’nin Katar’a büyük yardımları olmuştur. Neticesiyle Katar’da da askeri bir iş birliği anlaşması imzalanmış ve Katar’da da şu anda bizim bir askeri varlığımız vardır. Her ne kadar muharip birlik dışında bir destek, lojistik birlik gibi gözükse de neticede bir askeri birliğimiz vardır orada. ABD’ye baktığınız zaman, Rusya’ya baktığınız zaman, İngiltere’ye baktığınız zaman, Fransa’ya baktığınız zaman yani bütün büyük devletlere baktığınız zaman aslında ilişkileri güvenlik üretirim, ekonomik ilişkiye girerim. Yani bunun ekonomik karşılığı olur. Bu normaldir. Bugün Türkiye’nin Katar’la ekonomik bir ilişkiye girmesi veya güvenlik üretmesi/güvenlik bakımından destek olması bir al ver/bir kazan kazan ilişkisidir. O bakımdan ben Türkiye’nin orada niçin bulunduğu sorusundan ziyade olaya şöyle bakıyorum aslında. Diyorum ki Türkiye Arap coğrafyasından, İslam coğrafyasından senelerce uzak kaldı. Ve buralarda İngiltere, ABD, Fransa çok etkin oldular. Halbuki burası bizim, Ata yadigarımız topraklar. Onun için bizim ilişkilerimizi mutlaka geliştirmemiz gerek diye düşünüyorum. Türkiye’nin stratejik kayıpları olmaksızın, bakın çok önemli bir şey söylüyorum. Katar değince aklıma hep bu gelir benim. Mahmut Şefket Paşa II. Meşrutiyet’in önde gelen ismi, 1913’ün Sadrazam’ı, Yıldırım ordularının kumandanı, II. Meşrutiyet’in ilanında büyük rol oynamış birisi, 1913 yılında günlüğüne şöyle bir not düşüyor. Diyor ki, “Katar ve Kuveyt gibi çölden ibaret iki fukara kaza için, İngiliz dostlarımızla kötü olunamayacağına kanaat getirdim ve onlar lehine feragat ettim.” diyor. Yani eğer biz para için, biz ekonomik rahatlama için bir takım stratejik ödünler veriyorsak o zaman çok yanlış yapıyoruz demektir. Benim bahsettiğim ilişki kazan kazan ilişkisidir. Benim bahsettiğim ilişki Türkiye’nin menfaatine olan ilişkidir. Ama bu ilişki Türkiye’nin menfaatine değil, günlük menfaat ilişkisi çerçevesinde asırlık kayıplara neden olacak bir ilişki ise bunu asla ve asla kabul etmem tabii. Kimsede kabul etmez. Günlük hesaplarla, günlük kazanımlar nedeniyle asırlık kayıplar verilecek bir ilişkiye asla ve asla kimse olumlu bakamaz. Onun için önemli olan her vadede, kısa-orta-uzun vadede kazananın Türkiye olmuş olması lazım. Her vadede! Hiçbir yerde kayıp olmaması lazım.” ifadelerini kullandı.

 

TÜRKİYE’NİN HEM İSRAİL İLE HEM FİLİSTİNLE HEM DE MISIRLA KARŞILIKLI KIYILARI VARDIR

 

İsrail, Mısır, Türkiye ilişkilerini değerlendiren Yaycı, Türkiye’nin hem İsrail ile hem Filistin’le hem de Mısır’la karşılıklı kıyıları olduğunu, devletlerin pragmatik faydacı olması gerektiğini ve böyle bir kazan kazan senaryosunda kaybedenin yalnızca GKRY ve Yunanistan ikilisi olacağını belirtti. Yaycı, “Öncelikle şunu belirtmek lazım. Uluslararası ilişkilerde altın kural şu. Devletlerin ebedi dostluk ve düşmanlıkları yok. Devletlerin menfaatleri vardır. Devletler çıkarlarına göre hareket ederler. Devletlerin ideolojileri de yoktur. Yani devletlerin ideolojileri söz konusu değildir devletler arası ilişkilerde. Hatta devletlerin dinleri falan da söz konusu değildir. Hani dini devletler de vardır. Ama dini devletler yani İslam Cumhuriyeti adı altındaki devletler dahi Hristiyan Devletlerle, Budist Devletlerle, Laik Devletlerle ilişki kurarlar. Bu son derece normaldir. Devletler arası ilişkiyi ideoloji ya da etnik tabana ya da teokratik tabana indirmek çok yanlış olur. O nedenle ilişkileri menfaat, o devletin milletin menfaatleri çerçevesinde değerlendirmek gerekir. Bunun altını çizelim. Bu çok önemli bir şey. Bir de İbni Haldun’un dediği gibi “Coğrafya bir kaderdir.” ve coğrafyayı değiştiremeyeceğimize göre? Yanı başımızda Rusya’nın yerine başka bir devlet koyamayacağımıza göre? Ukrayna yerine devlet koyamayacağımıza göre. Mısır yerine koyamayacağımız göre. Yunanistan’ın yerine başkasını koyamayacağımıza göre. İsrail’in yerine şu anda başka devlet koyamayacağımız göre. Lübnan’ın yerine koyamayacağımıza göre. O zaman Türkiye merkezli, merkezi Türkiye olacak. Benim hep ifade ettiğim gibi. Pergelimizin merkezi Ankara olacak şekilde pergeli açacağız ve menfaatimiz ne gerektiriyorsa o çerçevede ilişki kuracağız. Şimdi biz Doğu Akdeniz meselesine, Mavi Vatan meselesine coğrafi olarak bakıyoruz. Şimdi Türkiye’nin İsrail’le karşılıklı kıyıları vardır. Yani İsrail’in bulunduğu coğrafyayla Türkiye’nin bulunduğu coğrafya arasında karşılıklı kıyı vardır. Peki böyle bir varlık, böyle bir karşılıklılık Türkiye’ye deniz alanı kazandırır mı? Evet. Türkiye’ye yaklaşık bir Kıbrıs adası büyüklüğünde deniz alanı kazandırır. Bu gerçekliği görürsek. İsrail kazanır mı? Evet, İsrail de kazanır. Peki bunun yanı sıra Filistin kazanır mı? Filistin şu andaki deniz alanlarının üç mislini kazanır bu gerçekliği görürsek. Şu anda Filistin’e öngörülen deniz alanının üç misline sahip olur bu gerçekliği görürse Türkiye ve Filistin ve İsrail. Peki bundan Mısır kazanır mı? Mısır da kazanır. Kaybeden kim olur? Kaybeden GKRY ve Yunanistan ikilisi olur. Şimdi bunu bir kenara koyduk. Coğrafya üzerinden konuşuyoruz. Bu Türkiye’nin menfaatine mi? Menfaatine. Türkiye’nin çok hassas olduğu Filistin’in menfaatine mi? Menfaatine. O zaman ben olaya coğrafya açısından bakarım. Oradaki coğrafyada şu anda İsrail var. Ama orada Somali de olabilirdi. Yani isim önemli değil. Biz coğrafya üzerinden konuşuyoruz. Bu Doğu Akdeniz, deniz yetki alanları, MEB, Mavi Vatan meselesi açısından. Bizim bir kere şunu çok iyi değerlendirmemiz lazım. Bakın ben pragmatik bakıyorum olaya. Türkiye merkezli bakıyorum. Türkiye ne kadar güçlü olursa kendisine ve dostlarına, kendisine yüzünü dönmüş ve bakan mazlumlara o kadar yardımcı olabilir. Onun için Türkiye’nin güçlü olması lazımdır. Türkiye’nin düşmanlarının azaltılması lazımdır. Türkiye’nin düşmanları karşısında çok güçlü ittifaklar kurması lazımdır Türkiye’nin. Şimdi bakın Türkiye İsrail ile arayı bozdu. Bozdu, tamam normal. Bir kere şunu kabul etmemiz lazım. İsrail Siyonist bir devlettir. İsrail acımasız devlet. İsrail’in yapısında o vardır. Ama bunu bir kenara koyuyorum şimdi ve diyorum ki ilişki bozuldu bu sefer İsrail tek ilişki kurabildiği coğrafyada Müslüman nüfusa sahip devlet Türkiye idi. Bu arada hemen Yunanistan ve Rum ikilisi İsrail’e üşüştüler. Dediler düşmanımın düşmanı benim dostumdur diye. O mantıkla. İsrail de bu arada ilişki kurabildiği tek Müslüman devletle ilişkisi kaybetti. Mısırla ilişkiyi geliştirdi. Zaten Mısırla ilişkisi çok iyiydi. BAE ile Suudi Arabistan’la işte Kuveyt’le, Fas’la, Tunus’la ilişkilerini hiç olmadık şekilde geliştirdi. Türkiye’nin stratejik değeri düştü mü? Düştü. Türkiye’ye muhtaçlık durumu azaldı mı? Azaldı. Onun için Türkiye çok pragmatik yani faydacı davranmalıdır. Türkiye bu ilişkilerinde ideolojik yaklaşımdan uzak durmalıdır.” değerlendirmesinde bulundu.

 

GKRY’DEKİ FİLİSTİN BÜYÜKELÇİSİ TÜRKİYE’Yİ ADADA İŞGALCİ OLARAK TANIMLADI! ŞİMDİ BU OLACAK İŞ Mİ?

 

Türkiye’nin Filistin’e sürekli kol kanat gerdiğini hatırlatan Yaycı, “Türkiye Filistin konusuna, bizim Atalarımızın yurt edindiği topraklarda yaşayanlara karşı hangi dönem olursa olsun, devletin hangi döneminde olursa olsun, cumhuriyetin ilk kurulduğu dönemlerde 1937’de. Bakın biz geçenlerde TÜRK DEGS’de yayımladık. 1937 yılında Filistin’li gençlerin Türkiye Cumhuriyeti lehinde tezahüratları, yazıları vardı. Şimdi bizi hiç kimse Türkiye’den de Atatürk’ten de uzaklaştıramaz diye. Sürekli Türkiye kol kanat germiştir. Elinden geleni yapmıştır. Yapmaya da devam etmelidir, ediyor da. Bakın, bugün Arap dünyasının lideri pozisyonunda olan, lideri olmaya aday ya da lideri olduğunu iddia eden Mısır, Refah tünellerine kaç kere su basmıştır değil mi? Ve birçok Filistinli’nin şehit olmasına neden olmuştur o tünellerdeki. Ve üstüne üstlük bütün o Refah tünellerindeki lojistik akış kesilmiştir. Filistinliler çok zor durumda kalmıştır. En büyük Filistin’li katliamına neden olan Ürdün’dür mesela. Neden? Çünkü 1970’lerde Ürdün-İsrail arasındaki Arap İsrail savaşından kaçanlar Ürdün sınırına yığılınca Ürdün Devleti tanklarla ezmiştir. Ama bunların hepsinde Türkiye net bir duruş sergilemiştir ve Filistin’i en çok destekleyen ve en stabil şekilde, en kararlı şekilde destekleyen Türkiye’dir. Ama bakın devletler arası ilişki menfaat ilişkisi. Geçenlerde, bundan iki ay kadar önce GKRY’deki Filistin Büyükelçisi Türkiye’yi adada işgalci olarak tanımladı. Şimdi bu olacak iş mi?” dedi.

 

TÜRKİYE FİLİSTİN’DEKİ MEMURLARIN MAAŞLARININ ÖDENMESİNE DESTEKTE BULUNAN BİR DEVLETTİR

 

Yaycı, “Türkiye’nin Filistin Devleti’nin resmi yönetimine maddi destekte bulunan bir devlet olduğunu hatırlatan Yaycı, “Biz Filistin’deki memurların maaşının ödenmesine destekte bulunan bir devletiz. Şimdi bu çok önemli bir şeydir. Bizim burada işbirliği geliştirmek bakımından gönül ister ki biz şunu yapalım Filistin’le. Filistin’in GKRY’de büyükelçiliği var. Filistin’in Yunanistan’da büyükelçiliği var. Filistin’in 142 ülkede büyük elçiliği var. Niye KKTC’de yok? Neden KKTC’nin Filistin de büyükelçiliği yok? Halbuki Filistin biliyorsunuz BM’ye asli üye statüsünde değil, gözlemci üye statüsünde üye. Peki Filistin’le KKTC arasında böyle bir ilişki kurmuş olsak? Rahmetli Erbakan’ın büyük emeği ile Kıbrıslı Türkler, Yunan-Rum soykırımından kurtarılmışlardır 1974’de! Ve 1983’de yine aynı vizyonun devamı olarak KKTC kurulmuştur. Şimdi gönül istemez mi? En azından Filistin’le karşılıklı büyükelçilikleri olsun. Yani bizim öncelikle kendi dünyamız içerisinde, kendimize yakın dünya içerisinde birbirimizi desteklememiz lazım.” değerlendirmesinde bulundu.

 

TURKUAZ VATAN KAVRAMI: TÜRKİYE’NİN CİHANŞÜMUL DEVLET OLMASI GEREKİR

 

Turkuaz Vatan kavramını değerlendiren Yaycı, “Bu Türkiye’nin etki etmesi gereken, etkili olması gereken, ilgilenmesi gereken alanın sınırı anlamında değil. Bu Türklerin bugüne kadar yurt edindiği ve yaşadığı yerleri tarif eden bir kavram olarak ortaya çıktı.” dedi. Yaycı, “Türkiye etkisi çok geniş olması gereken bir devlet. Çünkü Türkiye en fazla devlet, millet olma tecrübesine sahip kadim bir devlettir. Bugün baktığınız zaman Göbeklitepe’den ya da şimdi daha yeni bulunan Batı Anadolu’daki yerleşim yerlerinden de görüldüğü üzere Türk tarihi 8000-9000 yıl öncesine kadar gidiyor bu coğrafyada ve dünya coğrafyasında. Biz sadece Türklerin yaşadığı yerler bakımından değil, bunu tarif ederken bunun bir bölge olduğunu ifade ediyoruz. Bu Türkiye’nin etki etmesi gereken, etkili olması gereken, ilgilenmesi gereken alanın sınırı anlamında değil. Bu Türklerin bugüne kadar yurt edindiği ve yaşadığı yerleri tarif eden bir kavram olarak ortaya çıktı. Buralarda Türk milletinin varlığının, tarihi varlığının araştırılması, Türklerin tarihi varlığının devam ettirilmesi, oradaki coğrafya ile ilişkilerin geliştirilmesi gerekir diye söylüyoruz. Bu şu demek değil. Şu anda yaşanan yerler değil. Bugün ecdadımız nerelerde yaşamışsa, nereleri yurt edinmişse o bölgeler bir kere bu vatanın parçası. Yani üç kıtaya uzanmış büyük bir imparatorluğun bakiyesi bir devletiz. Ve böyle bir milletin bugünkü nesliyiz. O nedenle bu Turkuaz Vatan içerisinde bu yerler mutlaka var zaten. Çünkü tarifinde Türk milletinin bugüne kadar yurt edindiği, oralarda hakimiyet kurduğu, oralarda etki oluşturduğu, oraları yönettiği yerlerin adlandırılması Turkuaz. Onun sadece şu andaki Türk Devletleri ile yetinilen ya da şu andaki çoğunlukla Türklerin yaşadıkları yerler anlamıyla da kısıtlandırılmaması lazım. Aslında Türk milletinin, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin etki alanı mümkün olduğunca büyük olmalıdır. Zaten öyle değil midir? Dünya hakimi, cihanşümul, dünyaya etkili devletler, dünya çapındaki devletler sahaları ne kadar büyükse öyle olmuyorlar mı? O nedenle bizim cihanşümul bir devlet olmamız gerekir. Bizim idealimizin bu olması lazım. Efendim şöyle diyenler olabilir. Ki bunu diyen bir takım böyle ne Türklükle ne Müslümanlıkla hoşlaşmayan gruplar vardır. Her zaman da karşılaşırız. ‘Ya bize ne cihanşümul devlet olmakla? Bize ne Osmanlı’dan Selçuklu’dan Eski Türkler’den. Bize ne Müslümanlardan. Bize ne şu andaki Türklerden.’ Biz onlardan değiliz! Biz yükümüzü biliyoruz. Kökümüzü daha da geliştirmek için elimizden geleni yapmak durumundayız. Bu çınar ağacını daha da büyütmek daha da beslemek durumundayız. Yani gövdesini de dallarını da çok daha geniş hale getirmek durumundayız. Atalarımız nasıl getirmişse öyle getirelim. Barış içerisinde! İnsanlık sevgisi içerisinde… Hiç kimsenin baskı yapmadan, adalet dağıtarak, adaletli davranarak ilişkiler kurmalıyız. Bu demek değil ki bir yerleri işgal edelim. Bugün Afrika’da Türkiye Cumhuriyeti Devleti şu anda Afrika’da büyük bir sempati ile karşılanıyor. Neden? Çünkü sömürgeci olmamışız biz. Öyle bir genetiğimiz yok. Genetiğimiz olmadığı için eşit ilişkiler kurabiliyoruz. O eşit ilişkiler milletlerde o halklarda saygınlık oluşturuyor. Hem kendilerine saygı duyuyorlar hem de bize saygı duyuyorlar. Biz bunları yapmak durumundayız. Şuna da ben karşıyım. ‘Ya Mısır’la ilişkiler kötü düzeltin’ diyorlardı. Şimdi Türkiye Cumhuriyeti Devleti düzeltince ‘ya dün öyle diyordun, şimdi bugün bunlarla barıştın.’ Diyorlar. Ya olacak iş mi? Bunlar iç siyaset ötesi, iç siyasetin dışında milli siyaset bunlar/milli politika. Milli insanlar bunu iç siyasete karıştırmazlar. Ya Mısır’la Yunanistan mı iyi olsun? Mısır’la Rum Yönetimi iyi olsun! Biz kötü olalım… Ya olacak iş mi bu? Tunus’la, Fas’la, Cezayir’le Yunan, Rum, Fransız, İngiliz iyi olsun. Türkler kötü olsun. Olacak iş mi bu? Onun için biz mümkün olduğunca iyi ilişkiler kurmalıyız. Bu iyi ilişkinin kurulmasından da rahatsız olmamalı ve desteklemeliyiz. Tekrar altını çiziyorum. Bunlar milli politikadır. Milli dış politikada kaset malzemesi yapılmamalıdır. İç siyasette bunlar harcanmamalıdır bozuk para gibi. Bir de şu söz çok önemlidir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin, Türk askerinin postalı Türkiye Cumhuriyeti’nin sınırını bir adım geçsin bütün Türk milleti askerinin arkasında tek yumruk olmalıdır! Artık onun tartışması bitmiştir. Yani biz orada olmalıyız.” ifadelerini kullandı.