UKRAYNA RUSYA SAVASI’NIN KURESEL VE ULUSAL BOYUTTA ETKILERI

Sosyal Medyada Paylaş!

ASAM TÜRK DEGS Başkanı Doç. Dr. Cihat Yaycı, 8 Mart 2022 tarihinde HABERTÜRK ekranlarında Fatih Altaylı'nın sunumuyla gerçekleşen Teke Tek programına konuk oldu. Yaycı, “ABD dedi ki ben petrol ve doğalgaz almıyorum. Büyük yaptırım uyguluyorum. Artık zarar etme durumumuz önemli değil. Biz artık bir fedakarlık etme durumundayız diye de Biden açıklama yaptı biraz önce. ABD’nin Rusya’dan aldığı petrol yüzde 1… Rusya’nın petrol ihracatındaki yeri yüzde 1. Doğalgaz zaten almıyor. Şimdi bunun Rus ekonomisine de Amerikan ekonomisine de bir etkisi olur mu? Bunu niye dünyaya ABD sanki bir fedakarlık yapıyormuş diye anlatıyorlar?” dedi.

 

UKRAYNA’YI TAKVİYE ETMELERİ GEREKİRKEN UKRAYNA’YI TAHLİYE ETTİLER

 

Batı’nın Ukrayna’yı takviye etmesi gerekirken tahliye ettiğini kaydeden Yaycı, “Öncelikle burada bir asker olarak sorulması gereken soru şu aslında. Otobanlardan askeri konvoylar nasıl gidebiliyor? Ukrayna’nın ordusu ne yaptı? Otobana bir düşman konvoyu giriyor, 100 metre sağda solda ilerlemesi önemli değil… İçeriye girmesi önemli. İçeriye kadar devam ediyorlar, otobanlardan giriyorlar. Ama şehirlere girme konusunda sıkıntı var. Şimdi Kiev’in etrafı kuşatılmış. Diğer yerler kuşatılmış. Şehir savaşları meselesi ayrı bir mesele. Ama şu anda şunu söylemek lazımdır. Ukrayna’nın içerisinde Rus birlikleri var mı? Var. Kiev’in etrafını kuşatmış vaziyetteler. Başkent’in… Bu çok önemli bir şey. Ukrayna’nın Doğu tarafında ciddi bir Rus varlığı var. Ve Mariupol gibi, Odessa gibi yerler hemen hemen ele geçmiş vaziyette. Burada çok önemli ve sorulması gereken soru şu aslında. ABD Başkanı gün ve saat verirken Ukrayna’nın işgal edileceğine… Ukrayna işgal edilecek derken, Ukrayna’yı takviye etmeleri gerekirken Ukrayna’yı tahliye ettiler. Yani takviye yerine tahliye edildi. Şimdi bu saatten sonraya oraya silah göndermenin, vesaire göndermenin bu işgal başlamadan önce göndermekle arasında çok ciddi, dağlar kadar bir fark var.” dedi.

 

BU BATI’NIN İKİYÜZLÜLÜĞÜNÜN ÇOK NET GÖSTERGESİ…

 

Karabağ savaşı ile Ukrayna’daki durumu karşılaştıran Yaycı, “Azerbaycan’ın toprağı Karabağ işgal edilmişti. Azerbaycan işgal edilmiş topraklarını kurtarmak için harekât başlattı. Ukrayna’nın toprağı işgal edilmişti. Ukrayna topraklarını kurtarmak istiyordu. Azerbaycan ile Ukrayna’nın durumu aynı. Azerbaycan Türk İHA’sını SİHA’sını kullanınca yaptırım uygulaması tehdidi ile karşılaştı Türkiye. Şimdi Ukrayna’da kullanılınca bu sefer takdirname ile karşılandı. Bu Batı’nın ikiyüzlülüğünün çok net göstergesi…” değerlendirmesinde bulundu.

 

BİZ TÜRKİYE’Cİ OLMALIYIZ

 

Eğriye eğri doğruya doğru diyerek Türkiye’ci olunması gerektiğini kaydeden Yaycı, “Bizim tarihimizdeki olaylarla Ukrayna’nın başına gelen olaylar çok paralel. Nasıl paralel? Şimdi burada bir kere şunu söyleyelim. Türkiye’de şu NATO’cu olmak Avrasya’cı olmak yok Atlantik’ci olmak yok Çin’ci olmak yok Rus’çu olmak yok Amerika’cı olmak kavramlarını bir kenara bırakmak lazım. Biz Türkiye’ci olmalıyız. Şimdi ben burada Batı’nın ikiyüzlülüğünü söyledim değil mi? Şimdi Rusya’yı söylüyorum bakın. Batı’nın ikiyüzlülüğünü söyleyince Rus tarafları alkışlıyor. Şimdi bakın Rusya’yı söyleyince oo Rusya karşıtı diyecekler. Oo Atlantik’çi Amerika’cı diyecekler. Ama biz Türkiye’ciyiz.” dedi.

 

NATO DEMEK ABD DEMEK DEĞİLDİR

 

NATO demek ABD demek değildir değerlendirmesinde bulunan Yaycı, “1939 yılında Stalin boğazları istiyor. Çok net değil mi? İkinci Dünya Savaşı başlamadan önce, başlarken diyor ki siz boğazları tek başınıza savunamazsınız diyor. Bizle beraber savunacaksınız diyor. Montrö o zaman iki buçuk senelik bir anlaşma. Ve orada Şükrü Saraçoğlu rivayet odur ki -ama kaynaklar bunun doğru olduğunu söylüyorlar ama teyidi bilimsel olarak yapılmış değil- Selim Sarper Molotov Dışişleri Bakanı’na gidiyor. Selim Sarper Moskova’da büyükelçi. Ayakta bekletiliyor. Ve Molotov diyor ki 1939 yılında 1925 yılında imzalanmış dostluk ve iyi komşuluk anlaşmasını iptal ediyoruz diyor. Bu ne demek biliyor musunuz? Biz size her an saldıracağız, saldırabiliriz demek. Ve boğazları istiyor. Ve üstüne üstlük Kars ve Ardahan’ı istiyor. 14 sene sonra bir daha istiyor ve bunu bu sefer Stalin istiyor. Churchill’le konuşmalar geçiyor. Churchill’e 1946 ve 1947’de konferanslarda Türkiye tarafsız kaldı, cezalandırılması lazım diyor. Boğazları bizim almamız lazım. Kars ve Ardahan’ı bizim almamız lazım diyor. Churchill de diyor ki diyor tarafsız kaldı ama biz bir cezalandırma gerektiğini düşünmüyoruz. Fakat daha sonra Türkiye, bu talepler bu baskı çok artınca NATO’ya girmek istiyor. Başta almıyorlar, iki kere reddediyorlar. 1951 yılı Kasım ayında Türkiye’nin NATO’ya gireceği, Yunanistan’ın da NATO’ya davet edildiği ortaya çıkınca aynen Sovyetler Birliği Ukrayna’ya yaptığı gibi Türkiye’ye nota veriyor. Ültimatom veriyor. Eğer diyor sen NATO’ya girersen benim güvenliğimi tehdit edersin, giremezsin! Girersen ben müdahale ederim. Kısaca özü bu. Ama Türkiye 1952’de giriyor ve böyle bir durum oluyor. Bakın burada bir kavramı karıştırmamak lazım. NATO demek ABD demek değildir. ABD orada başattır. En çok parayı o verir falan. Ama NATO’nun şöyle bir özelliği var. NATO’da ABD ile eşitiz biz… Veto hakkımız var. Her üyenin veto hakkı var. Yunanistan’ın da var. Dolayısıyla bir tane üye hayır derse… Türkiye’nin hayır dediği hiçbir şey geçemedi bugüne kadar. Şu ana kadar da geçmedi. Ama bu ABD’nin Türkiye’ye yaptıklarının önüne geçmez. Bunlar 15 Temmuz’u yaptılar. NATO bir şemsiyedir. Şemsiyeyi de yırtmaya ABD kolay kolay cesaret edemez. Şimdi ABD’nin yaptığı şey şu aslında. ABD işte Türkiye’de darbeler yapıyor, Türkiye’de müdahaleler yapıyor, Türkiye’de bir sürü karışıklıklar çıkartıyor, kontrgerillalar yapıyor vesaire. Ama Türkiye’ye doğrudan bir askeri müdahale yapamıyor. NATO olmasaydı eli çok rahat olurdu. Şimdi biz Batı medyasını okuyoruz; orada da böyle şeyler oluyor…” ifadelerini kullandı.

 

RUSYA MOLDOVA’YI DA İŞGAL EDEBİLİR!

 

Rusya’nın Moldova’yı da işgal edebileceği yönünde bir uyarıda bulunan Yaycı, “Rusya’nın 11 ordusundan 6’sı hatlardan içeriye doğru ilerlemişler. Şimdi Rusya’nın hemen Odessa önlerinde burada dikkat edelim… Moldova’ya doğru bir sarkma da var. Moldova’yı da işgal edebilir! Ben bunu iki sene öncesinden beridir ifade ediyorum. Kırım’da da biliyorsunuz üssü var ve donanması var. Şimdi çıkarma gemileri Odessa’nın önünde bekliyorlar. Bu çok önemli bir şey. Yani her an çıkarma yapabilirler ve çıkarma yapmasının önünde maalesef bir engel de yok. Buraya Ukrayna bir mayınlama da yapmamış. Yapmamış! Şimdi biz de olsa biz böyle bir durumda buraları falan mayınlarız. Ukrayna’nın deniz kuvvetleri de çok zayıf. Montrö’yü biz uyguluyoruz ama bunun savaşa bir etkisi olmamıştır.” ifadelerini kullandı.

 

RUSLAR BÜTÜN TÜRK BOYLARINA TATAR DERLER

 

Tatar deyiminin Ruslar için bütün Türk boylarına karşılık geldiğini kaydeden Yaycı, “Askeri birlikler… Bunlar çok önemli değil aslında. Neden? Şimdi biz Rusya’nın askerlerinin ferdi olarak hiç de eğitimli olmadığını gördük. Zaten ben ateşeyken de ben onları görmüştüm. Rusya’da askerlik yaşı 18 yaşında başladığı için ve Ruslar ilk etapta Türkleri, Türk soyları öne sürdükleri için… Ukrayna’da esir alınan askerlere bakın hepsi çekik gözlü falandır. Türki Cumhuriyetlerden. Önce onlar gider. İkinci Dünya Savaşı’nda da öyle olmuştur. Rusya’nın istediği şey… Norveç’te bir NATO sınırı var. Baltık Cumhuriyetleri, Estonya, Letonya, Litvanya burada bir sınır var. Ama onun dışında artık tahammülüm yok diyor ve bana bir tampon bölge lazım diyor. İşte tambon bölge Belarus, Ukrayna ve Moldova… İşte Moldova’yı da onun için, bundan sonraki niyeti muhtemelen Moldova… Ve burada da Rusça konuşanlar ağırlıkta. Burada da bizim Gagavuz Türkleri var. Şimdi Gagavuz Türklerinin özelliği Kırım Türklerinden farklıdır. Gagavuz Türkleri biraz Rus yanlısıdır. Kırım Türkleri öyle değildir. Tam aksinedir. Bir de şu düzeltmeyi yapalım. Tatar diyoruz biz. Bu Tatar deyimi, Ruslar bütün Türk boylarına Tatar derler. Hepsi Türk aslında. Gürcistan’ı da tambon gibi tutmak istiyor. NATO’yla sınır olmasını istemiyor.” değerlendirmesinde bulundu.

 

PEKİ ABD NE YAPIYOR?

 

ABD’nin uçak gemileri çerçevesinde denizlerdeki hegemonyası üzerine değerlendirmelerde bulunan Yaycı, “Peki ABD ne yapıyor? Madem burada Ukrayna işgal ediliyor. Askeri tedbir olarak ne uyguluyor? Dünyanın en büyük gücü. Amerika’nın uçak gemilerinin görev gurupları bugün itibariyle böyle. 3’ü Pasifik’te, 1’i Atlantik’te, 1’i Akdeniz’de. Şimdi bu Akdeniz’dekinin de ne kadar doğru bilmiyoruz. Romanya üzerinde uçak uçurduklarını söylüyorlar. Sadece koruma. Ama Karadeniz’de bir tane gemisi yok… Ve önünde hiçbir engel yok. Ama müracaatta yok. Bakın bu bundan önce yapılan algıların ne kadar ters algı olduğunu gösteriyor. Montrö’de 20 ve 21. madde var. Türkiye’nin kendisini savaşa yakın duruma hissetme halinde… O zaman Türkiye kendisini savaşa yakın durumda hissediyorum derse Türkiye tarafsızlığını kaybeder. Yani bu savaşta bir yerde yer alacağım demektir o. O zaman Türkiye çok büyük tehlikeye girer.” uyarısında bulundu.

 

BURADA ÖNEMLİ OLAN BÜYÜK RESME BAKMAK

 

Büyük resmin Çin’in Bir Kuşak Bir Yol İnisiyatifi ile ilişkili olduğunu belirten Yaycı, “Burada önemli olan büyük resme bakmak. Ticaret hatları ve Çin’in Bir Kuşak Bir Yol’una bakmak… Şimdi ABD’nin ben içinden geliyorum, yaşadım. NATO’da ABD ısrarla şunu söyler. Rusya değil bizim birinci tehdidimiz. Çin der! Çin’in de sebebi şu. Ekonomik olarak her tarafı ele geçiriyor, Pasifik’te büyük bir ağırlık merkezi oluştu, Çin orada güçleniyor ama Çin askeri yönden ziyade ekonomik yönden çökertmeye başlıyor. Çin’in Bir Kuşak Bir Yol Projesi… Biraz geriye gidelim. Geriye gitmezsek biz resmin tamamını göremiyoruz. Geriye gidiyoruz şimdi. Rusya… Azerbaycan’da Karabağ’a bir kurşun atmadan yerleşti mi? Yerleşti. Sittin senede çıkmaz artık. Peki ondan sonra Kazakistan oldu. Dikkat ettiniz mi? Kazakistan’da bir günde durduk yere ortalık karıştı. Ve Türkiye’nin altı buçuk katı büyüklüğündeki Kazakistan’ın bütün coğrafyasında bir asayişsizlik, bir düzensizlik, bir başkaldırı başladı. Onun üzerine o güne kadar adını duyduğumuz ama kendisini hiç hissetmediğimiz KGAÖ, yani Rusya’nın başını çektiği -NATO’da da ABD başını çekiyor- bir anda ortaya çıktı… Ve yaklaşık 1000 kişilik çapulcu Ermeni askerleri de bunların içerisinde yer alarak Kazakistan’a gittiler. Koskoca Kazakistan ordusu ve Kolluk kuvvetlerinin bastıramadığı bu olayları iki gün içerisinde bastırdı bu 1000 kişi. Ve sonra ne oldu? Olan şu oldu. Tokayev’i Putin çağırdı. Ve Kremlin’de bir resim çektirdiler. Bu şu mesajdı. Artık bundan sonra burada patron benim, benim himayemde. Peki Kazakistan’ın Bir Kuşak Bir Yol için önemi ne idi? Çin’den sonra en fazla tren yolu ve karayolunun geçtiği yerdi. Ve Çin iki üç gün önce 75 milyar dolarlık malının Çin’de bekletildiğini söylüyor. En tedirgin olan aslında Çin. Burada ABD, bir taşla iki kuş vuruyor. Peki Kazakistan’daki müdahaleye ABD’nin ya da Batı’nın ses çıkardığını duydunuz mu? Hiç çıt çıkmadı. Yok farz edildi. Ve yavaş yavaş Büyük Rusya oluşmaya başladı. Şimdi ondan sonra Ukrayna’nın pazarlıkta verilmiş olduğu belli oldu. Çünkü neden? Ukrayna’nın işgal edileceği söylendi söylendi söylendi, ama Ukrayna takviye edileceğine tahliye edildi.” dedi.

 

RUSYA PETROLLE YAŞAYAN BİR DEVLETTİR

 

Yaptırımlara ilişkin değerlendirmelerde de bulunan Yaycı, “Rusya’ya yaptırım uygulanacak… Doğalgaz, petrol yaptırımı uygulanacak. Bu Avrupa enerjisini nerden elde ediyor haritası… Bir ahtapot kolları gibi adeta Rusya’dan uzanıyor. Taa italya’ya kadar gidiyor bunlar. Ve siz şimdi bu ahtapotun kollarını kesebilir misiniz? Biraz önce Biden açıkladı. Petrol ve doğalgaz alımını durdurduk dedi. Ama AB’de açıklama yaptı ve dedi ki biz ABD’nin yaptığını yapmayacağız dedi. Rusya petrolle yaşayan bir devlettir. Rusya’da 60 doların altına düştüğü zaman petrolün varil başına değeri Rus ekonomisi sıkıntıya girer. Şimdi 130 dolar. Şimdi Rusya yarısına kadarını satsa bile sıkıntıya girmiyor. Şimdi başka bir şey söyleyeyim. ABD dedi ki ben petrol ve doğalgaz almıyorum. Büyük yaptırım uyguluyorum. Artık zarar etme durumumuz önemli değil. Biz artık bir fedakarlık etme durumundayız diye de Biden açıklama yaptı biraz önce. ABD’nin Rusya’dan aldığı petrol yüzde 1… Rusya’nın petrol ihracatındaki yeri yüzde 1. Doğalgaz zaten almıyor. Şimdi bunun Rus ekonomisine de Amerikan ekonomisine de bir etkisi olur mu? Bunu niye dünyaya ABD sanki bir fedakarlık yapıyormuş diye anlatıyorlar?” ifadelerini kullandı.

 

KIRIM’IN İŞGAL EDİLMESİNDE, ODESSA ÖNLERİNİN İŞGAL EDİLMESİNDE BU ENERJİ DURUMUNU DA DİKKATE ALMAK LAZIMDIR

 

Kırım ve Odessa’nın işgal edilmesi ile enerji kaynakları arasındaki bağlantının da analiz edilmesi gerektiğini belirten Yaycı, “Bir birim gaz hidrat 164 birim doğalgaz oluşturuyor. Günay Şimşek hoca var. Dokuz Eylül’de de gaz hidrat çalışmış birisi. Bana çok enteresan bir şey söyledi. ‘Amiralim, biz Ruslarla beraber Kırım’ın önünde çalıştık. Burada çok önemli bir gaz hidrat çamuru var’ dedi. Yani en büyük doğalgaz zenginliğini burada. Kırım’ın işgal edilmesinde, Odessa önlerinin işgal edilmesinde bu enerji durumunu da dikkate almak lazımdır. Biz burada çok akılcı bir strateji gütmeliyiz. Bakın grand stratejiyi, büyük startejiyi kafamızda oluşturmamız lazım. Nasıl biliyor musunuz? Biz bundan nasıl istifade ederiz? Petrol boru hattının, doğalgaz boru hattının bizim üzerimizden geçip geçmemesi hiç önemli değil. Yani biz Bakü-Tiflis-Ceyhan boru hattından bile 50 milyon dolar gibi bir para elde ediyoruz. Yanlış bilmiyorsam. Belki biraz daha fazladır belki biraz daha eksiktir. Ama böyle önemli bir rakam değil. Doğalgaz KKTC’den geçecek. KKTC’ye biz MEB ilan ettirmeliyiz. Ve demeliyiz ki KKTC’den bu güzergâh için izin alın… Ve KKTC’nin varlığının tanınması için bu fırsattan istifade etmeliyiz. Bu çok önemlidir. Aksi takdirde GKRY’den izin isterler! Biz madem bunlar mecbur, mecbursa biz bari bunu yapalım. Buradan bunu zorlayalım.” dedi.

 

İŞTE O YÜZDEN ATATÜRK…

 

Saraçoğlu ve Stalin arasındaki tarihi bir konuşmayı da hatırlatan Yaycı, “Bu savaşın biz de savaş öncesi kilit konusu Montrö idi. Şükrü Saraçoğlu Stalin’le karşılaştığında 1939 yılında şöyle deniliyor. Şükrü Saraçoğlu’nu karşısında görüyor Stalin. Şükrü Saraçoğlu’na kollarını açıyor. Diyor ki ‘efendim hoş geldiniz. İnşallah boğazın anahtarlarını da beraberinizde getirmişsinizdir.’ diyor. Yani bu kadar da pişkince bir şey söylüyor. Şükrü Saraçoğlu’nun verdiği cevap ise, “ekselansları kusura bakmayın. Atatürk giderken yanında götürdü.” diyor. Atatürk 1923’den 1936’ya kadar boğazlar konusu ve Hatay’la uğraşıyor. Ve 1923 ile 1936 arasında burada Türk askeri olmadığı için İstanbul’da konaklamıyor… Düşünebiliyor musunuz? Hep kenarından geçiyor. Kâr zarar hesabı yapıyor, çok ciddi bir satranç diplomasisi oynuyor. Ama düşünebiliyor musunuz? Hiçbir şeysiz, kimsenin itiraz etmeyeceği şekilde bu konuyu hallediyor. İşte o yüzden Atatürk…” dedi.

 

BURADA DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI’NIN AÇIKLAMASI SON DERECE YERİNDEDİR

 

Montrö konusunda Dışişleri Bakanlığı’nın açıklamalarını son derece yerinde bulduğunu belirten Yaycı, “Şimdi bizim durumumuz ne? Türkiye barışta ne yapar? Türkiye savaşta mı? Türkiye savaşa dahil değil. Öyle bir durumumuz yok. Türkiye savaşa dahilse ne uygulanacak? Türkiye’nin kendini çok yakın savaş tehdidi altında hissetmesi durumunda ne uygulayacak? Dört tane durum var. Şimdi ben bunu Montrö kitabımda da açıklıkla yazdım. Şimdi şöyle. Barış durumu yok. Ortada bir savaş var. Ama Türkiye savaşa dahil değil. O zaman diyor ki Ticaret gemileri için, ‘gündüz ve gece bayrak ve yükleri ne olursa olsun üçüncü madde hükümleri saklı kalmak üzere boğazlardan serbestçe geçebilirler.’ Askeri gemiler ise ‘hafif su üstü gemileri, küçük savaş gemileri ve yardımcı gemiler ister Karadeniz’e kıyıdaş olsun ister olmasın -yani devletlere bağlı bulunsunlar- bayrakları ne olursa olsun boğazlara gündüz ve 13. ve daha sonraki maddelerde ön görülen koşullar içinde girerlerse, hiçbir vergi ya da harç ödemeksizin boğazlardan geçiş özgürlüğünden yararlanacaklardır.’ Ancak bir tonaj kısıtlaması var. Savaşan devletler dışındaki devletler geçebilirler diyor. Şimdi burada Dışişleri Bakanlığı’nın açıklaması son derece yerindedir. Bu madde 19’dur. Eğer Türkiye kendini çok yakın bir savaş tehdidinde hissederse o zaman madde 20, 21’i uygular. Yani o zaman istediği gibi geçirir veya geçirmez. Onun için madde 20, 21’i de uyguluyoruz sözleri çok yanlış. Çok yanlış! Dışişleri Bakanı’na bırakmak lazım bu işi. Başkalarının hiç konuşmaması lazım. Konuşunca Türkiye ile ilgili yanlış şeyler söylenebiliyor. Aslında çok basit. Savaş var mı? Var. Türkiye savaşa taraf mı? Hayır. O zaman ticaret gemileri geçebilir. Askeri gemilerde ise savaş var mı? Evet. Türkiye savaşan taraf mı? Hayır. Savaşan ülkelerin gemileri hariç diğer ülkelerin savaş gemileri barış şartlarındaki gibi serbestçe geçebilir.” dedi.

 

MONTRÖ BİR GEÇİŞ REJİMİ İNİSİYATİFİDİR

 

Montrö’nün bir geçiş rejimi inisiyatifi olduğunu belirten Yaycı, “Bir kere şu söz de yanlıştır. Montrö boğazların tapusudur… Hayır! Ters önerme yaparsanız Montrö giderse boğazlarda gider anlamı çıkar ki bu kabul edilemez. Montrö bir geçiş rejimi inisiyatifidir. Bu şuna benziyor. Benim bir tarlam var ve sizin de bir tarlanız var. Kendi tarlanıza geçmek için benim tarlamdan geçmek zorundasınız. Olay budur. Marmara Denizi Van Gölü gibidir devletler hukukunda. Marmara Denizi iç su rejimine tabiidir. Yani kara gibidir burası. Devlet bütün hükümranlık yetkilerini normalde böyle kullanır. Montrö’yü tartışmaya açarken Montrö’yü bizim Cebelitarık Boğazı gibi, efendim Bering Boğazı gibi, Hürmüz Boğazı gibi boğazlarla karşılaştırmaya kalkıyorlar. Bunu söyleyen akademisyenler var! Asla! Dünyada unic, istisnai, benzeri olmayan bir boğaz türüdür.” ifadelerini kullandı.

 

OLASI BİR İŞGAL BİZİM KARADENİZ’DEKİ MEB DURUMUMUZU DEĞİŞTİRMEZ, KOMŞU DEĞİŞİR

 

Yaşanan istikrarsızlığın Türkiye’nin Karadeniz’deki MEB’ini etkilemeyeceğini, sadece komşunun değişeceğini belirten Yaycı, “Şimdi Türkiye için bir sıkıntı var mı MEB konusunda? Hayır. Türkiye 5 Aralık 1986’da yani Soğuk Savaş Döneminde etrafında Sovyetler Birliği varken, kendisi cephe ülkesiyken MEB ilan ediyor ve bu MEB’i Sovyetler Birliği, Romanya ve Bulgaristan ile anlaşarak sınırları teyit ediyor. Sonra Sovyetler Birliği yıkılıyor; Rusya, Ukrayna ve Gürcistan ortaya çıkıyor. O zaman 1997 yılına kadar da bu anlaşmaları tekrar yapıyor. Karadeniz hakça paylaşılmış bir yerdir. Deniz hukuku açısından hiçbir sorun yoktur. Şimdi burayı diyelim ki Ruslar işgal etti. Gönü istemez. Hukuken de kesinlikle karşıyız. Ama bizim Karadeniz’deki durumu değiştirmez, komşu değişir.” değerlendirmesinde bulundu.

 

TÜRKİYE’NİN DERHAL BUĞDAY, TAHIL, ARPA EKİMİNE BAŞLAMASI LAZIM

 

Rusya-Ukrayna savaşının Ukrayna’dan sonra en çok Türkiye’ye zarar verdiğini belirten Yaycı, “Turizm gelirlerimizin %20’si Rus ve Ukrayna’lı turistlerden geliyor. Sayı olarak %30, gelir olarak %20. O da 7 milyar dolara tekabül ediyor. Yani 7 milyar dolarımız bu sene yok. 2.5 milyon kişi turizm sektöründe çalışıyor. Dolaylı olarak bu 10 milyon kişiye etki ediyor. Onun için Türkiye adına en çok zararı gören sektör turizm olacaktır. Bu arada biz tarım konusunda çok ciddi sıkıntıya da girdik. Hem ithalat hem de ihracatta. Çünkü biz buğday ihracatımızın %20’sini biz Rusya’dan yapıyoruz, %10’unu da Ukrayna’dan yapıyoruz. Şimdi bu da sorun. Aslında Rusya ve Ukrayna dünya ihracatçısı. Şimdi bakın burada çok önemli bir fırsat önümüze çıkıyor. Türkiye’nin derhal buğday, tahıl, arpa ekimine başlaması lazım. Çünkü bu açığı doldurma fırsatı doğdu şimdi. Yani tarıma çok ciddi ağırlık vermemiz lazım. Bundan gelir elde etme imkanımız çok fazlalaşacak. Bu boşluğu biz doldurabiliriz. Diğer yandan petrolün fiyatı 130 doları buldu. Biliyorsunuz çok ciddi bir rakam. Türkiye petrolde dışa bağımlı bir devlet. O yüzden ekonomimizi çok ciddi şekilde etkiliyor. Ayçiçek ithalatımız çok ciddi sorun yaşayacak, yaşıyor da. Ona da dikkat etmek lazım. Türkiye ayçiçek cenneti idi. Tekrar ayçiçek cenneti olmalıdır. Bunlara ek olarak savunma sanayiimize çok ciddi etkisi var. Bakın hiç sözü edilmiyor. Biz MİLGEM yapıyorduk Ukrayna ile beraber. Milli gemi projeleri yapıyorduk. Milyar dolarlık. Gitti… Neden? Ukrayna’nın denize kıyısı kalmadı. Ve uzun süre bunu yapabilecek durumu, bağlayabilecek durumu yok. İnşallah kaybetmez. Kaybetmezse Türkiye inşallah bu projeyi devam ettirir. Onun yanı sıra biz gemi makinaları, uçak ve helikopter motorları, İHA/SİHA motorları yapıyorduk Ukrayna ile beraber. Oraya bir İHA fabrikası kuruyorduk. Zorya diye bir firma var. Zorya ile biz ortaklaşa üretim yapacaktık Türkiye’de. Makine üretecektik. Türkiye’nin ağır sanayisi ve savunma sanayisi kesinlikle önündeki en büyük engeli atlamış olacaktı. Şimdi bunların hepsi sallantıda. Türkiye Ukrayna’dan sonra bu savaşta en çok zarar gören devlet. Çok açıklıkla söylemek lazım. Türkiye bıçak sırtında gidiyor. Ama Türkiye süreci şu ana kadar devlet geleneği ile Atatürk’ün kurduğu bu dış politika ilkeleri ile işte o geleneksel ilkelerle devam ediyor. Çok da yerinde hareket ediyor. Denge politikası güdüyor. Ama bu ne kadar uzun süre olabilir buna çok dikkat etmek lazım.” değerlendirmesinde bulundu.

 

DOĞU BOSNA’YA ÇOK DİKKAT ETMEK LAZIM

 

İlerleyen süreç adına Doğu Bosna’ya dikkat edilmesi yönünde uyarılarda bulunan Amiral Yaycı, “İlerleyen süreçte Doğu Bosna’ya çok dikkat etmek lazım. Bosna’ya… Bosna’da Sırp Cumhuriyeti bağımsızlık ilan edebilir, Sırbistan’a katılabilir, Sırbıstan Doğu Avrupa Orta Avrupa arasında Rusya’nın bir adası olabilir. Büyük Sırbistan şeklinde. Buna çok dikkat etmek lazım.” dedi.