Yargı Reformu ve Yeni Anayasa Üzerine Düşünceler

Sosyal Medyada Paylaş!

Yargı Reformu ve Yeni Anayasa Üzerine Düşünceler

 Yusuf Kaan Sarıkoç

 İstanbul Kültür Üniversitesi,Hukuk Fakültesi,KDKK Başkanı,İstanbul/Türkiye

Yargı reformu ve yeni anayasa ülke gündemini sansasyonel bir şekilde,gerek sosyal medya gerekse siyasi ve içtimai tartışmalarla meşgul eden iki ayrı kavram olduğu herkes tarafından kabul görmektedir. Yargı reformu,ülkemizin ivedilikle gidermesi gereken bir ihtiyacıdır.Yeni anayasa ise aynı şekilde ülkemizin ve ulusumuzun acil ihtiyaçlarından biri olmakla birlikte bilahare gidermek zorunda kaldığı bir ihtiyacıdır. Medya organlarının kamu ile bir araya geldiği çatılarda halkın adalete olan güveninin güçlü olmadığı yönünde ifadelerle her geçen gün karşılaşmaktayız. Bu basit gözlemler ışığında ulusumuzun anayasa müzakere edebilir durumda olmadığını dolayısıyla yeni anayasa yapımının ancak kamunun Türk mahkemelerine güveninin tam anlamıyla geri kazanması ile birlikte sağlanan demokratik bir ortamda yapılabilir.Bu güven ve istikrar ortamını oluşturmanın yolu da elbette sorunlara yerinde cevap verebilen yargı reformundan geçmektedir.

Ülkemiz yakın tarihte,özellikle Avrupa Birliği üyesi olmayı amaçlayan yargı reformları ve taslaklara şahit olmuştur.Bunlardan birisi 2008-2013 yargı reformu taslağıdır.Bu taslakta Adalet Bakanlığı Strateji Geliştirme Başkanlığınca hazırlanan ‘’Yargı Reformu Stratejisi Taslağı’’ ile Türk yargısının bağımsızlığı,tarafsızlığı ve etkinliğinin sağlanması;yargıya güvenin arttırılması ve adalete erişimin kolaylaştırılması amaçlanıyor.Bahsi geçen yargı taslağının oluşturulmasının temel sebeplerinden birisi de Türkiye Cumhuriyeti’nin Avrupa Birliği üyesi olma konusundaki yoğun talebi üzerine Avrupa Birliği’nin Türkiye Cumhuriyeti’ne sunduğu şartların sağlanmasıdır.Türkiye Cumhuriyeti’nin bugünkü konjonktürde AB’ye girme ihtimali de pek zayıf görülmektedir.Bunun en önemli sebeplerinden biri ise Brexit ile birlikte İngiltere’nin AB’den ayrılması sonucu ortaya çıkan güç odağı boşluğudur.AB’nin koruyucusu olarak algılanan İngiltere ayrıldıktan sonra bu soyut konumdaki boşluğu Almanya ve Fransa doldurmak istemektedir.Filhakika Türkiye gibi güçlü bir orduya sahip olan devleti aralarında görmek istemeyeceklerdir.Bu sorun elbette AB sürecinin tüm sorunlarını kapsamasa da bugün en önemli faktörlerden biri olduğu kanısındayım.

Yeni anayasa yapılacak olursa bu yeni anayasa Cumhuriyet tarihinin,1924 sonrasında çıkartılan ilk sivil anayasası olmakla birlikte,1945’e kadar çok partili siyasi hayata geçilemediğinden dolayı ilk demokratik anayasa olacaktır.Atatürk ilkelerine bağlı ve ilk dört maddeye mutlak surette riayet eden bir anayasa,yüce devletimizi ve milletimizi yegane mefkuresi olan muhasır medeniyetler seviyesine taşıyacaktır.Bu,Cumhuriyetimiz ve ulusumuz için hayati önem arz etmektedir.Zira ‘’Bir millet iktisadi krizle düşmez;hukuki ve kültürel yapıdaki derbederlikle düşer.’’ Genel olarak Türk hukuku sorunları,günümüze asırlar önceden biriken ihtiyaçlara cevap veremeyen ve çağa ayak uyduramayan beşeri şeriat hukukundan beri süregelmektedir.Bu sorunlar Osmanlı’da 18. ve 19. Yüzyılda Tanzimat Dönemi’nde ziyadesiyle hissedilmiştir.Cumhuriyet Devri’ne kadar tarih boyu ordu-devlet olmamızın ve hukukumuzun dogmatik kurallara bağlanmış olması,hukuk alanındaki üretkenliğimize set çekilmiştir. Günümüz Türk hukukunun sorunlarından biri de mahkeme süreçlerinin çok uzun sürmesidir.Örneğin davasız aralıksız zaman aşımı yoluyla bir malı iyi niyetle malik sıfatıyla zilyetinde bulunduran kimse TMK m.777 gereğince söz konusu malın sahibi olabiliyorken zaman aşımına uğramış TMK m.777’ye konu olan bir maldaki ihtilafın mahkemeye taşındığında o davanın 5 yılı aşkın bir dava süreciyle karşı karşıya kalabiliyoruz.Bunun bir çözümü olarak mahkemeleri,özellikle adaletin tecellisinin gecikmemesi adına gerekli özenin gösterilmesini açısından denetleyen bir kurumun oluşturulması ve bu kurumun da doğası gereği Anayasa Makemesi’ne bağlı çalışması,süreci daha da hızlandıracak ve sağlıklı karar alınması açısından da hukukumuza katkı sağlayacaktır.Şayet halkın adalete kavuşmasını geciktiren unsurlar varsa mevzuatta incelenmesi yapılarak ve gerekçelendirilerek konu Anayasa Mahkemesi’ne taşınmalı ve bu geciktirici parazit unsurlar ilga edilmelidir. Son zamanlarda T.C. Anayasası’ndan kaldırılması konuşulan m.66 hakkında düşüncelerim ise şu şekildedir: Öncelikle Türkiye Cumhuriyetinde Türk kelimesinin anlamını devletimizin banisi Ulu Önder ATATÜRK’ün Medeni Bilgiler kitabında da belirttiği gibi ‘’Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk denir.’’Anlaşılabileceği üzere Türk kelimesi belli bir kandan gelen ırkı değil ortak kültür ve değerlere sahip aziz ulusumuzu işaret etmektedir.Bu şeraitte mahkemelerinde ‘’Türk milleti adına’’ adaleti sağlanan,Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından güvenliği sağlanan;ana dilinin Türkçe olduğu Türkiye Cumhuriyeti’nde bu denli bir Türk alerjisinin ülkemizin kurucu temel taşlarıyla tenakuza düşmek olduğu kanaatindeyim.T.C. Anayasası m.66’yı kaldırmanın tartışılmasından ziyade Türk Devleti’nde Andımız hakkında alınan malum kararının iptali tartışılmalıdır. ‘’Zira Türk Milleti Adına’’ ibaresi ile başlayan bir mahkeme kararında ‘’Varlığım Türk varlığına armağan olsun’’ cümlesinden rahatsız olunması da ayrı bir tenakuz içermektedir.Şayet bu zihniyette gidilirse ilga edilen yalnızca m.66 değil ‘’Türk bayrağı’’ ismi ve hatta değiştirilemeyecek hükümlerden biri olan Türk diyarı anlamına gelen ‘’Türkiye’’ ismi ve Türk dili olan ‘’Türkçe’’ kavramı da kaldırılarak tam bir sömürge devlet örneği haline geleceğiz.

Bunun dışında TCKm.299’un tamamen kaldırılması birçok kişi tarafından yüksek sesle önerilmektedir. TCK.m.299’un tamamen ilga edilmesi cumhurbaşkanına hakaretin sıradan bir vatandaşa hakaretle aynı derecede bir müeyyide ve caydırıcılığa denk gelmesi demektir.Oysa cumhurbaşkanlığı makamı hem içerde hem dışarda Türk milletinin iradesini ve varlığını temsil etmektedir.Cumhurbaşkanının şahsından ziyade makamının kutsallığından mütevellit işbu eylemlerin sıradan bir vatandaşla aynı caydırıcılığa sahip olan yaptırımlara tabi tutulması kabul edilemez.Dolayısıyla ilgili maddenin tamamen ilga edilmesinden ziyade ilgili maddede gereğince yaşanması muhtemel mağduriyetlerin engellenmesi adına bir düzenlemeye gidilmesi daha makul olacaktır.

Ülkemizde anayasal tartışmalara konu olan yalnızca birkaç spesifik sorun bu yazıma sığabildi oysa yüzlercesi daha ülkemizde adalete engel olmaktadır.Halihazırda devam eden yargı reformu paketlerinin devamının geleceği ve uygulamada mutlak surette yer alacağına dair inancım tamdır.Bunun kusursuz işleyebilmesi için rüşvetin,iltimasın ve benzeri suçların en aza indirilmesi adına hakim ve savcılarımızın geçim ve çocuklarının en iyi şekilde yetiştirme gibi ekonomik dertlerinden tamamen soyutlanabilmesi için gelir ve itibarlarının daha da arttırılması gerekmektedir.Ülkemizde yeni anayasa yapımı adına yukarda da belirtildiği gibi öncelikle ulusumuzun adalete olan güvenini tam anlamıyla geri kazanmak zorundayız.Halihazırda süregelen yargı reformu paketlerinin devamının gelmesi ve sorunlara yerinde cevap verip pratikte yer almasıyla bu güveni kazanabileceğimiz kanaatindeyim.Hakim ve savcılarımızın yetiştirildiği Adalet Akademisi her geçen yıl kalitesini arttırmalı ve teorik bilgisi güçlü hukukçulardan ziyade kendini adalete adamış hukukçular yetiştirmelidir.Savılarımızın neden ‘’Cumhuriyet Savcısı’’ unvanına sahip olduğu hakkında bilinçlendirilmesi lazım.Bu doğrultuda yetişmekte olan bir Türk hukukçu olarak,tüm meslektaşlarımın yüce Türk adaletinin tüm dünyaya öncü olması için daima diri tuttuğu ümidiyle çalışacağına eminim.

Bu makale İhtilaf Dergisi 2. sayısında da yayımlanacaktır.