YAYCI DENİZ DOKTRİNİ TEMEL PRENSİPLERİ

Sosyal Medyada Paylaş!

<BAU DEGS çalışmasıdır. BAU DEGS’e atıfta bulunulmadan kullanılamaz.>

 

 

1. Uluslararası deniz hukukunun temel prensipleri olan ‘‘Hakkaniyet’’, ‘‘Coğrafyanın Üstünlüğü’’, ‘‘Oransallık’’ ve ‘‘Kapatmama’’ ilkelerine dayanmaktadır. Ahde vefa çerçevesinde Türkiye’nin daha önce diğer devletlere verdiği tekliflere sadık kalmaya özen gösterir.

 

 

2. Türkiye’nin çevre denizleri deniz hukuku açısından kapalı ya da yarı kapalı deniz statüsündedir. Bu durum özel uygulamaları dikte eder. 400 milden az genişliği olan denizlerde (adaların da ana karaların kıta sahanlığı üzerinde bulunması nedeniyle) ana karaların kıta sahanlığı esastır.

 

 

3. Bu ilkeler çerçevesinde hesaplanan Türkiye’nin çevre denizleri ve iç denizi olan Marmara Denizi’ndeki deniz yetki alanları (kıta sahanlığı ve münhasır ekonomik bölge (MEB)) sınırları dahilindeki denizlerini “Türk Deniz Ülkesi (Mavi Vatan)” olarak kabul eder.

4. Karadeniz’de Türkiye’nin deniz ülkesi parçası 1986’da ilan ettiği MEB’tir.

 

 

 

 

5. Marmara Denizi Türkiye’nin iç denizidir ve Montrö Sözleşmesi hükümleri saklı kalmak kaydıyla iç su rejimine tabidir.

 

 

 

 

Montrö Sözleşmesi hükümleri çerçevesinde geçiş yapan gemilerden “Altın Frank” değerine göre ücretlendirme yapılmasını öngörür.

 

 

6. Adalar Denizi (Ege)’de Türkiye’nin deniz ülkesi Türkiye ve Yunanistan ana karaları esas alınarak ortay hattan geçen deniz yetki alanı sınırının doğusunda kalan deniz alanıdır.

 

 

 

 

Egemenliği Andlaşmalarla Yunanistan’a Devredilmemiş Ada, Adacık ve Kayalıklar (EGAYDAAK)’ın aidiyetinin belirlenmesini temel şart kabul eder. Bu konu açıklığa kavuşmadan Yunanistan ile deniz alanları ile ilgili hiçbir konu müzakere edilememelidir. EGAYDAAK’lar sorununun temel sorun olarak görülmesi siyasi bir tercih değil hukuki bir zorunluluktur.

 

 

 

 

Adalar Denizi (Ege)’de herhangi bir bölgede karasularının 6 milin üzerine çıkarılmasına asla müsaade edilmemesi gerektiğine işaret eder. Mümkünse barış, istikrar ve güvenliğin tesisi için Lozan Andlaşmasının öngördüğü 3 mil karasularına dönülmesini tavsiye eder.

 

 

 

 

Gayri Askeri Statüde bulunmak şartıyla Yunanistan’a 1923 Lozan Andlaşması ve 1947 Paris Andlaşması ile devredilen 23 adanın statülerinin bizzat Yunanistan tarafından bozulduğunu ve bu durumun adaların egemenliğinin Yunanistan’a devir şartını ortadan kaldırdığını ifade eder.

Yunanistan’ın dünyada örneği bulunmayan bir şekilde 6 mil karasularının ötesinde hava sahasını 10 mil olarak uygulamasının kabul etmez.

 

 

Yunanistan’ın FIR sorumluğunu Yunan egemenlik alanı gibi öne sürmesinin uluslararası hukuka tümü ile aykırı olduğunu belirtir ve tanımaz.

 

 

 

Hülasa Adalar Denizi (Ege)’de sorun yok, “Yunanistan Talepleri” vardır der ve bu taleplerin asla müzakere edilmemesi gerektiğini belirtir. Bu taleplerin sorun olarak kabul edilip çözüm bulmak üzere müzakere edilmesi durumunda çözümün bu taleplerin bir şekilde karşılanması yani Türkiye’nin hak ve menfaatlerinden ödün vermesi ile sonuçlanacağını vurgular.

 

7. Doğu Akdeniz’de en uzun kıyı şeridine sahip (1870 km) devlet olarak deniz yetki alanının da en az bu orana uygun olması gerekir. Hakkaniyet, orantılılık, kapatmama ve coğrafyanın üstünlüğü başta olmak üzere Uluslararası Deniz Hukukunun temel prensiplerine göre ana karalar arasındaki karşılıklı kıyıların arasına bir adanın deniz yetki alanı girerek kesemeyeceği hususunu esas alır.

 

 

 

Deniz yetki alanı sınırlarının çiziminde; karşılıklı kıyıların, ışıma ve başlangıç noktalarının, ortay hatların belirlenmesinde dünyanın bir küre olduğunu ve Türkiye’nin güneydoğu ve güneybatı enlemleri arasında yaklaşık 1,5 derecelik enlem farkı olduğunu dikkate alır ve diyagonal hatlar kullanır.

 

 

 

Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de deniz yetki alanı sınırlandırması yapacağı ilgili kıyıdaş devletler Libya, Mısır, İsrail (ve Filistin), Lübnan ve sadece yan sınırımız olan Suriye’dir. Bu yaklaşım, Doğu Akdeniz’de sadece Türkiye’nin değil, KKTC, Libya, Mısır, İsrail ve Lübnan’ın da uluslar arası hukuktan kaynaklanan haklarını da gözeten bir yaklaşımdır.

 

Libya ile 27 Kasım 2019’da yapılan Deniz Yetki Alanları Sınırlandırma(MEB) anlaşması Doğu Akdeniz’de deniz yetki alanımızın batı sınırını belirlemiştir. Bu hat ile güneyde Mısır, doğuda Lübnan, İsrail ile de anlaşma yapmışçasına belirlenen sınırlar  içinde kalan deniz alanı ‘Türk Deniz Ülkesi (Mavi Vatan)’ nin Doğu Akdeniz’deki  kısmını oluşturur.

Meis adasının yanında yer alan ve Lozan Barış Anlaşması ile İtalya’ya devredilen adalar arasında isimleri geçen Kara Ada ve Fener Adası’nın, Paris Barış Anlaşmasıyla Yunanistan’a devredilen adalar arasında isimleri geçmemektedir. Dolayısıyla Kara Ada ve Fener Adası, Yunanistan’a devredilmemiştir. Bu durumda aidiyetleri Osmanlı’nın doğal halefi olan Türkiye Cumhuriyeti’ne aittir.

8. Türkiye’nin uluslararası hukuka göre belirlediği deniz ülkesinde (arama kurtarma sorumluluk sahaları, çevre acil müdahale sorumluluk alanları, kıta sahanlığı, münhasır ekonomik bölge gibi) tüm uygulamaları da deniz ülkesi haritası ile uyumlu olmalıdır.

9. Tüm ihtiyaçları karşılayacak ve Türkiye Cumhuriyeti Devletinin deniz ülkesindeki egemenlik haklarını koruyacak ve uygulamalarını düzenleyecek başta bir “Deniz Yetki Alanı Kanunu” olmak üzere hukuki düzenlemelere sahip olunmalıdır.

 

 

Doç. Dr. Cihat Yaycı

BAU DEGS Başkanı

 

 

BAU DEGS