YUMUSAK GUC

Sosyal Medyada Paylaş!

Özet

Bu çalışma ile Uluslararası İlişkiler alanında gerçekleştirilen çalışmalarda sıklıkla var olan güç kavramının bir şekli olan yumuşak güç kavramının, uluslararası ilişiklerin üç ana kuramı açısından incelenmesi amaçlanmıştır. Kavramın yaratıcısı Joseph S Nye’ın çalışmaları çerçevesinde şekillen makale ilk olarak gücün tanımları ve şekillerine değinecektir. Realizm, Liberalizm ve Konstrüktivizmin penceresinden, yumuşak güç kavramını değerlendirip, yumuşak gücün geleceğine dair kuramların penceresinden ışık tutmaya çalışacaktır.

Anahtar Kelimeler: Güç, Yumuşak Güç, Kamu Diplomasisi, Kuramlar, Realizm, Liberalizm, Konstrüktivizm.

 

            Giriş

            Güç kavramının üzerine düşünsel ürünlerin kökeni Thucydides’e, sonrasında Machiavelli’ye kadar uzanmaktadır. Bu isimlerin yapıtlarının, güç kavramı üzerindeki realist etkisinin baskınlığı neredeyse I. Dünya Savaşı’nın sonuna kadar sürmüştür. Birinci Dünya Savaşı sonrasında, Milletler Cemiyeti gibi uluslararası örgütlerin kurulmasının yarattığı iyimserlik bir dönem realizmin yerine liberalizm ve idealizm rüzgarlarının esmesine neden olsa bile, Versailles Antlaşmasının Almanya ve İtalya üzerindeki etkisi, dünyada güç kavramının yeniden realist yorumlarını zorunlu kıldı.

Tarihin akışı içerisinde modern ve sistematik bir disiplin olarak oluşumu, I. Dünya Savaşı sonrasına uzanan Uluslararası İlişkilerin perspektifinden güç kavramı adına farklı yorumlar yapılmıştır. Sınırları belirsiz, fazlasıyla değişkenlik gösterebilen güç kavramının tanımlanması zorluklar barındırmaktadır. Bir sosyal bilim olarak Uluslararası İlişkilerin gelişiminde güç kavramının etkisi büyüktür. Devletlerin tarihine bakıldığında güç kavramı genellikle kendisini en başta askeri ve nüfus kapasiteleri ile göstermiştir. Güç kavramı tarih ve zamanın gelişimi içerisinde hissedilebilirliğini askeri ve nüfus kapasitelerinin dışında farklı başlıklarda da göstermiştir.

Uluslararası İlişkiler açısından güç tanımlamasının en net hali 1957 Robert A. Dahl tarafından “ A aktörünün B aktörü üzerinde sahip olduğu ve B’nin aksi takdirde yapmayacağı bir şeyi, B’ye yaptırmasına yarayan unsur” (Dahl, 1957) şeklinde yapılmıştır. Bu çalışmanın ana çıkış noktası olan Yumuşak Güç kavramını 1990’larda kullanan Joseph S. Nye güç kavramını aşka benzeterek “deneyimlenmesi, tanımlanması ve ölçülmesinden daha kolay olan ve birinin niyetlerine ve hedeflerine ulaşabilme yeteneği.” olarak tanımlamıştır.  Bir alan olarak Uluslararası İlişkilerin tarihsel olarak çıktığı dönemde realist akımın etkisi güç kavramının disiplin açısından yorumlanmasında önemli bir etki bırakmıştır. Realizmin simge isimlerinden Hans Morgenthau, güç kavramını, Politik ve Milli Güç olarak iki başlık altında değerlendirmiştir. Devletlerin uluslararası güç arayışlarını ve ulaştıkları sonucu politik güç olarak tanımlamıştır. Politik güce de örnek olarak, Haçlıların kutsal toprakları kendi inançlarına göre kafirlerden arındırmaları ve Nazilerin Doğu Avrupa’yı kolonileştirme çabalarını vermektedir. Morgenthau, Milli gücün, ulusların karakteristik özelliklerinde bulunduğunu belirterek, dokuz başlık ile belirliyor. Bunlar, coğrafya, doğal kaynaklar, endüstriyel kapasite, askeri hazırlık, nüfus, milli karakter, manevi değerler, diplomasinin kalitesi ve hükümetin kalitesidir.

Güç başlığının altında belki de son yirmi yılda en çok incelemeye sahip olan konu, Joseph Nye tarafından, güç kavramının dönüşümü olarak yorumlanarak, kavramsallaştırılan yumuşak güç kavramı olmuştur. Yumuşak güç, “Bir ülkenin dünya siyasetinde istediği sonuçları elde etmek için çalışıyor olması, başka ülkelerin bu talebin değerini kabul ediyor oluşu, benzer örneklerini kendileri uygulamak istiyor oluşu ve diğer ülkelerin ilgili refah ve açıklık seviyesine ulaşmaya hevesli oluşundan öne gelmektedir. Bu bağlamda farklı ülkeleri askeri tehditlerle ya da ekonomik yaptırımlarla tehdit etmek yerine, bir gündem belirleyip dünyadaki diğer ülkeleri bu yönde etkilemek oldukça önemlidir. Bu yumuşak güç örneği, yani diğerlerini istediğiniz sonuçları istiyor hale getirmek, ülkeleri zorlamak yerine işbirliğine itmektir.”(Nye, 2004) şeklinde tanımlanmıştır. Bu tanım ışığında, yumuşak güç, bir ülkenin diğer ülkeyi zor kullanmadan, meşruiyeti temel alan, dolaylı ve olumsuz bir algı yaratmadan kendi iradesi ile ikna eden ve davranışlarını etkileyen bütünsel bir yöntemdir.

Yumuşak Güç kavramı her ne kadar tanım olarak Joseph Nye tarafında ilk defa dillendirilmiş olsa bile tarih içinde yumuşak güç tanımı kullanılmadan farklı coğrafyalarda farklı isimler tarafından değinilmiştir. Sun Tzu’nun “Mükemmellik her savaşta çarpışarak kazanmak değildir. En iyi strateji savaşmadan kazanmaktır.” sözü yumuşak gücün ismi koyulmadan tarihte çok daha önceki arayışına denk düşmektedir. Bu bağlamda bir diğer örnek ise Gramsci tarafından hegemonya tanımı yapılırken, değinilen devletin rıza (özgür irade) ve zor unsularında, rıza unsuru yumuşak gücün tanımlaması ile paralellik göstermektedir.

Sert gücün askeri ve ekonomik yüksek maliyetleri uygulamalarının yerine hedef toplum ve ülkeleri meşru yöntemler ile istenilen noktaya çekilmesi de yumuşak gücün önemini ortaya çıkarmaktadır. Bu noktada, yumuşak gücün hedef devlet ve toplumlarında yaratmak istediği, ortak değerlere yönlendirmek ve bir cazibe odağı olmayı sağlamaktır. Joseph Nye’a göre yumuşak gücün bu bağlamda üç temel kaynağı bulunmaktadır. İlki, diğerlerine cazip gelen kültür, ikincisi, yurtiçinde ve yurtdışında birbiriyle uyumlu kalarak uygulanan siyasi değerler, üçüncü ise meşru ve ahlaki bir onaya sahip olan dış politika uygulamaları. Bu üç kavrama ek olarak Nye, aynı zamanda güçlü bir ekonomi ve askeri yapının sağladığı yenilmezlik algısı ile insanların güce yönelmesi durumunda, sert güç kaynaklarının da yumuşak gücü ortaya çıkarabileceğini de eklemektedir. Bu noktada, yumuşak güç klasik sert gücün bir diğer konsepti ve birlikte kullanıldığı takdirde sonuç elde edilebileceğine değinilmiştir. “Nye'ye göre yumuşak gücü "yumuşak" kılan şey, ifadesinin tehditler yoluyla zorlama veya bağlayıcılıklarla bir yönelim içermemesiydi.” (Bilgin&Eliş, 2018).  Özet olarak Nye'nin yumuşak güç anlayışı, güç çekiciliğini ortaya atarak realist güç analizinin alternatif olmak için tasarlandı. Nihai sonuçta ise sert gücün yerine geçemeyeceği Nye tarafından belirtildi. Nye, gücün sert ve yumuşak halleri arasındaki farklılığı aşağıdaki tabloda açıklamıştır.

 

(Nye, 2005:17)

 

Yumuşak Güç, dış politika uygulayıcıları tarafından kullanılan bir araçtan öte, farklı araçlarla ortaya çıkarılacak bir sonuçtur. Bir sonuç olarak yumuşak güç üretmeye yönelebilmek için uygulayıcı devletin yönetim biçiminin de bu noktada uyumluluk gösterebilecek normlara sahip olması gerekmektedir. Bu noktada, devletin sert güç araçları olan askeri açıdan güçlü bir yapıya, ikna edici bir başarı geçmişine, ekonomik açıdan ise sarsılmaz ve cazip bir bugüne sahip olması gerekmektedir. Yumuşak güç terimi göreceli yeni olsa bile, güncel temel bir değer olarak cazibe kavramı oldukça eski bir tarihsel geçmişe sahiptir. Soğuk Savaş döneminde ABD ve SSCB’nin karşılıklı olarak kültür, sanat ve spor alanlarında gerçekleştirdikleri propagandalar bu noktada en somut yumuşak güç örnekleridir.

 

Yumuşak Güç ve Ölçülebilirliği

Yumuşak güç üzerindeki bir tartışma konusu da ölçülebilir olup olmaması üzerinden gelişmektedir. Bir ülkenin bir diğer ülkenin önce toplumu sonra devlet yöneticileri üzerinde bir cazibe yaratarak davranış ve düşüncelerini değiştirdiğini kanıtlayabilmek neredeyse imkansıza yakındır. Uluslararası anlaşmalar, silahlanmalar, yeni teknolojilerin lansmanlarının ve ittifakların hedef ülke ve toplumun algısına somut etkiler bıraktığının örnekleri mevcuttur. Ancak yumuşak güç çalışmalarının etkisinin ölçümü tartışmalı bir alandır ve yumuşak güç kavramı, ontolojik bir tartışma başlığıdır.

Yumuşak güç kavramının yaratıcısı Nye’da ölçülebilirlik konusunda sorunlar olduğunun farkındadır ve bu sorun içinde yöntemsel öneride bulunmuştur. “Belirli bir varlığın çekicilik üreten bir yumuşak güç kaynağı olup olmadığı, anketler veya odak grup çalışmaları aracılığıyla insanlara sorarak ölçülebilir. Çekiciliğin istenen politika sonuçlarını üretip üretmediği belirli durumlarda değerlendirilmelidir. Çekicilik her zaman diğerlerinin tercihlerini belirlemez, ancak kaynaklar olarak ölçülen güç ile davranışın sonuçları olarak değerlendirilen güç arasındaki bu boşluk, yalnızca yumuşak güce özgü değildir.” (Nye, 2004, s.6). Yumuşak gücün işleyişinin etkisinin bir ülkenin hedef ülkede cazibe amaçlı paylaşılmış değerleri mi, yakın geçmişteki sert güç uygulamalarındaki başarıları mı, yoksa uluslararası yapıda dahil olduğu ittifakının temsil ettiği normlardan mı kaynaklandığından öte hedef ülke toplumunda veya kurumlarındaki etkisi ile anlaşılabilir.

Nye ölçülebilirlik tartışmalarına, İkinci Dünya Savaşı’ndan, bir sert güç örneğinin ölçümü ama çıkan sonucun farklılığı üzerinden örnek vermiştir. “1940'ta Fransa'nın düşüşünden önce, İngiltere ve Fransa, Almanya'dan daha fazla tanka sahipti, ancak askeri güç kaynaklarındaki bu avantaj, savaşın sonucunu doğru bir şekilde tahmin etmiyordu.” (Nye,2004,s.6). Bu hatalı sert güç ölçümünde doğru sonuç, dönemin koşullarında, Nazi Almanya’sının yumuşak güç aracı olarak propaganda çalışmalarının, Fransa ordusunun savaş motivasyonunun düşüşüne nasıl etki ettiğinin araştırılması ile mümkün olacaktır.

            Dünyada farklı kurum ve kuruluşlar tarafından, farklı parametreler ile devletlerin yumuşak güç kapasitelerini ölçmek için yumuşak güç endeksleri hazırlanıp yayınlanmaktadır. En bilinen ve yaygın takip edilen ölçüm, USC Center on Public Diplomacy tarafından hazırlanan “The Soft Power 30: A Global Ranking of Soft Power’dır. Bu raporlar iki farklı veri üzerinden puanlama yapılarak hazırlanıp, devletlerin yumuşak güç uygulamaları sıralanmaktadır. İlk değerlendirme verisi puanlamada % 70 ağırlığa sahip olan nesnel veriler iken, ikinci veri de % 30 puanlama ağırlığı ile oylamaya dayalı olarak yapılan oylama verileridir. Nesnel veriler; hükümet, kültür, dijital, eğitim, girişim ve uzlaşı başlıkları altında değerlendirilmektedir. Oylama verilerindeki başlıklar ise; teknoloji ürünleri, lüks mallar, küresel kültürdeki payı, dış politika, yaşanabilirlik ve cana yakınlıktır. Bu veriler ışığında, The Soft Power 30: A Global Ranking of Soft Power 2019’da ülkelerin yumuşak güç sıralaması şu şekilde gerçekleşmiştir.

 

Sıra

Ülke

Skor

1

Fransa

80,28

2

İngiltere

79,47

3

Almanya

78,62

4

İsveç

77,41

5

ABD

77,40

6

İsviçre

77,04

7

Kanada

75,89

8

Japonya

75,71

9

Avustralya

73,16

10

Hollanda

72,03

11

İtalya

71,58

12

Norveç

71,07

13

İspanya

71,05

14

Danimarka

68,86

15

Finlandiya

68,35

16

Avusturya

67,98

17

Yeni Zelanda

67,45

18

Belçika

67,17

19

Güney Kore

63,00

20

İrlanda

62,91

21

Singapur

61,51

22

Portekiz

59,28

23

Polonya

55,16

24

Çek Cumhuriyeti

54,35

25

Yunanistan

53,74

26

Brezilya

51,34

27

Çin

51,25

28

Macaristan

50,39

29

Türkiye

49,70

30

Rusya Federasyonu

48,64

 

Tablo: McClory,2019, s.37.

 

            Tablo incelendiğinde, ilk beş ülkenin sırasıyla, Fransa, Birleşik Krallık, Almanya, İsveç ve Amerika Birleşik Devletleri olduğu görülmektedir. Bu devletler arasında üç AB üyesi ülkenin olması ve hiçbir Asya devletinin olmaması da yumuşak güç kullanımı ölçümünün de yine kavramsal olarak ortaya çıktığı demokratik kültür ile doğru orantılı olduğunu göstermektedir.

 

Kamu Diplomasisi

Yumuşak gücün en somut enstrümanları Kamu Diplomasisi ve Ulus Markalaşması olarak gelişim göstermiştir. Kavramsal kullanımı açısından kamu diplomasisi, yumuşak güç kavramından önce soğuk savaş döneminde kullanılmıştır.  Bir devletin diğer ülke kamuoyunu, aydınlarını, ticaret hayatını ve sivil toplum yapılanmalarını kendi devlet politikası yönünde etkilemeyi amaçlayan araç ve olanaklar bütünü, kamu diplomasisi olarak tanımlanmaktadır. Manheim (1990:4) kamu diplomasisini, “devletlerin uluslararası kamuoyunu veya seçkinlerinin düşüncelerini ülkenin çıkarları doğrultusunda etkileme çabaları” olarak açıklayıp, kamu diplomasisinin hedef ülke toplumlara aydınları üzerinden uygulayacağı yumuşak güce değinerek tanımını yapmıştır. Snow (2009: 6) “Geleneksel olarak kamu diplomasisi, devletlerin küresel kamuyla konuşmasıdır ve ulusal amaç ve dış politikayla ilgili destek sağlamak için bilgilendirme, etkileme ve ilgi çekmeye yönelik faaliyetleri içerir” şeklinde tanımlayıp, Nye’ın yumuşak gücü açıklarken kullandığı cezbedici bir odak olmasına değinmiştir.

Nye ise kamu diplomasisinin somut işleyişine dair şu yorumu yapmıştır. “STK'ların ağları kullanmadaki daha fazla esnekliği, artık "mesajlaşma, tanıtım kampanyaları ve hatta kamu amaçlarına hizmet eden yabancı halklarla doğrudan hükümet temasları ile sınırlı olmayan" bazılarının "yeni kamu diplomasisi" dediği şeye yol açmıştır. Diğer ülkelerdeki sivil toplum aktörleriyle ilişkiler kurmak, yurtiçinde ve yurtdışında hükümet dışı taraflar arasındaki ağları kolaylaştırma olanağı sağlamıştır.” (2011,s.108)

Machiavelli, bir Prens için korkulmasının sevilmekten daha güvenli olduğunu söylemiştir. Machiavelli, aslında bu açıklamasında, insanların hangi nedenle olursa olsun insanların sevebilecek kadar yakın hissettikleri kişiler hakkında herhangi bir sebeple fikrilerinin değişebileceğini ancak ceza korkusunun getirdiği sonuçların bireyleri korumakta daha etkin olduğunu açıklamaya çalışmıştır. Ayrıca başka bir konu üzerinde Machiavelli, bir prensin bir aslan gibi bir tilki gibi hareket edebilmesi gerektiğini de söylemiştir. Bir sopayı açıkça sallamadan, sert güç unsularını kullanabileceğinizi göstermeden istediğinizi elde etmek, kesinlikle yumuşak güçten kaynaklanan bir sonuçtur. Kurnaz ve güçlü olmak birbirini tamamlayan unsurlardır. Yaklaşık beş yüz yıl önce Machievelli’nin yaptığı bu açıklamayı Joseph Nye, zorlama yöntemlerini başvuran sert güç ile çekicilik merkezli olan yumuşak gücün kombinasyonunu akıllı güç olarak tanımlamıştır. Aslında burada Nye, yumuşak güç kavramını ortaya attığından bu yana özellikle realist kuramcı ve akademisyenlerden aldığı eleştirilere, yumuşak gücün, sert güce bir alternatif olmadığı tam tersine tamamlayıcı bir kavram ve uygulama olduğunu, akıllı güç kavramı ile açıklamaya çalışmıştır.

 

Realizmin Perspektifinden Yumuşak Güç

Felsefi kökenleri, güç kavramının üzerine baş yapıtları çıkaran Thucydides, Carl Von Clausewitz, Macihevelli ve Hobbes’a kadar uzanan realizm güç kavramı üzerine ilk değerlendirmelerin yapıldığı kuramdır. Uluslararası İlişkilerde Realist kuramın savunucularından Stephen Walt, “Güç Kavramı realist teorinin merkezinde yer alır, ancak nasıl kavranması ve ölçülmesi gerektiği konusunda hala çok az anlaşma vardır. Ulusal gücün geçerli ölçülerini temel alacak sağlam bir kavramsal temelden hâlâ yoksunuz.” (Walt,2002,s.222) yorumu ile aslında Morgenthau’nun milli güç unsurları üzerinden somut olmayan ölçüm yapmasına bir göndermede bulunmuştur. Aynı şekilde Nye’ın yumuşak gücün kaynakları arasında gösterdiği kültürel, siyasi değerlerler ve dış politika kavramları, Morgenthau’nun milli güç unsurlarında sıraladığı milli karakter, manevi değerler ve diplomasinin kalitesi maddeleri ile kesişim göstermektedir. Milli karakter ve manevi değerler milli gücün insani yönlerini temsil ederken, aynı yumuşak güce yöneltilen “ölçülmesi zor” eleştirisinden payını alabilmektedir. Bir diğer kesişim de Nye’ın yumuşak güç kaynağı olarak gösterdiği dış politika kavramı ile Morgenthau’nun diplomasinin kalitesi başlığı arasındadır. Morgenthau burada, barış dönemi uygulanan diplomasinin, savaş durumunda önemli bir katkı sağlayacağına değinmiştir.

Bir diğer realist olan E.H Carr ile de Nye’ın tanımları arasında ortaklık gösteren noktalar mevcuttur. “Carr, gücü uluslararası siyasette bir amaç olarak görür ve siyasi gücü üç kategoriye ayırır: askeri güç, ekonomik güç ve fikirler üzerindeki güç. Ona göre devletler gücün bu üç kategorisini başkalarını kontrol etmek ve başkalarının eylemlerini değiştirerek güvenliklerini sağlamak için kullanır.” (Carr, 1946, s.132) Carr, bu görüşü ile yumuşak güç kavramının uygulamalarının güvenlik üzerindeki olası etkilerine değinmekte, devletlerin propaganda araçlarına yani hedef devlet ve toplumlar üzerindeki etkilerine değinmektedir. Yine Nye, tarafından akıllı güç olarak tanımlanan, yumuşak ve sert gücün koordineli kullanımı ile de uyumlu bir hatta oturmaktadır.

Nye realistlerin yumuşak güç kavramı hakkında yorumlarına dair şu şekilde yorum yapmıştır;  “Pragmatik veya sağduyulu bir realist, fikirler, ikna ve çekicilik dahil olmak üzere tüm güç kaynakları yelpazesini hesaba katar. Geçmişteki birçok klasik realist, yumuşak gücün rolünü modern takipçilerinin bazılarından daha iyi anlamıştır” (Nye, 2011,s.19). Bu yorum ile Nye, sert gücün realizm ile özdeşleşen algısı üzerinden yumuşak gücün aslında realizmin içinde barındığına değinmiş ve klasik realist düşünürlerinde güç hakkında çok yönlü analizlerinin yumuşak güç nüveleri barındırdığına değinmiştir.

Realist düşünürlerin genel güç tanımlarındaki ortak noktaya bakıldığında, gücün özünde davranış değiştirme ve hakimiyet kurma hedefi vardır. Burada da sonuç genellikle askeri ve fiziksel güç ile kendisini göstermektedir. Mearsheimer da bu durumu şu şekilde tanımlamıştır. “Realistler, gücün uluslararası politikanın para birimi olduğuna inanırlar. Realistlerin hesabındaki ana aktörler olan Büyük Güçler, birbirlerine göre ne kadar ekonomik ve askeri güce sahip olduklarına dikkat ederler.”(Mearsheimer,Alterman, 2001). Realizmin genel yaygın güç yorumu, sert güç unsuru olan ekonomik ve askeri güç kapasitesi çerçevesinde şekillenmektedir. Bu da yumuşak güç kavramından realizmin yorumlamalarının uzak durduğu algısını yaratmaktadır.

Yumuşak gücün amacında hiçbir zaman hedef ülke veya toplumu bir öteki olarak karşı cepheye konumlandırmak yoktur. Aksine hedefin algısına yönelerek cezbetmek vardır. Bundan dolayı da hedefin üzerinde istikrarlı bir olum davranış ve sonucunda oluşan algının sistematik ve düzenli bir şekilde uygulanması gerekmektedir. Sert güç uygulamaları olarak askeri güç veya ekonomik yaptırım bu noktada yumuşak gücün ana ulaşmak istediği hedef olan cezbedici olmaktan fazlasıyla uzaktır. Burada “bir ulusu daha güvenli hissettirmek için atılan adımların kaçınılmaz olarak diğer ulusların daha az güvende hissetmesine neden olduğu durumlarda ulusların karşılaştığı sorunu” (Shimko, 2012, s.39) olarak tanımlanan güvenlik ikilemi, realizmin ana unsurlarından birisi olan güvenlik ikilemi kavramı yumuşak gücün doğası ile çelişmektedir. Tarih akışı içerisinde realistler, güç dengesi gibi uluslararası sistemde herhangi bir devletin egemenliğini önlemek amaçlı çözümlere yönelmişlerdir. Devletler çatışma içine girdiklerinde, realistler genellikle tarafların güç bakımından göreceli eşitsizliği durumunda savaşın gerçekleşme ihtimalinin azaldığını savunmuşlardır.

 

Liberalizm Perspektifinden Yumuşak Güç

Yumuşak Güç üzerine yapılan araştırmaların çoğu, realizme karşı eleştirel bir çizgide oldukları için genel algıda yumuşak güç kavramı liberalizm ve neoliberalizm ile uyumluluk göstermektedir. Aynı şekilde Joseph Nye’ın, devletlerin sadece anarşik sistemde birbirleriyle rekabet eden egemen aktörler olmadığını savunuyor olması da yumuşak güç kavramının liberal ve neoliberal isimler tarafından sahiplenilmesine neden olmuştur. Aslında, “Yüzeysel olarak, devletin doğasına ilişkin liberal görüş, liberallerin devletin tanımlayıcı özelliğinin egemenlik olmasını merkezine koymalarından dolayı realizm ile benzerlik göstermektedir.”(Steans, 2013, s.36). Birbiriyle bağlantılı bu iki kavram liberalizmin ana temel taşlarından olan bağlılığa, bağlılıktan da liberal kurumsalcılığa ulaşarak, yumuşak gücün kurumlar üzerinden gerçekleştirdiği etki ve cazibe çalışmalarına uyumlu bir altyapıya sahip olmaktadır. Liberal kurumsalcılığın, uluslararası organizasyonlara önem veren ve uluslararası organizasyonların, devletler arası işbirliği ve barışı önermesi de, sert güç uygulamalarının uzağında yumuşak güç ile bağlantılı bir zemin yaratmaktadır. Liberalizmin yorumu ile hükümet dışı aktörlerin de burada ayrı bir işlevsel önemi vardır. Bu durum da hükümet dışı aktörlerin kamu diplomasi gibi amaçlarda kullanımına daha da çok önem vermelerine neden olur. Liberaller için devletlerin egemenlikleri önemli olsa da devletleri uluslararası ilişkilerin tek belirleyicisi olarak görmezler. Bu liberal yönetim anlayışının yarattığı atmosfer ile bir süre sonra hükümet dışı aktörler politika belirleyici ve hatta uygulayıcı konumuna gelir, devlet yönetiminde söz ve yetki sahibi olur.

Liberal düşün insanları, devletlerin bireysel tercihi olduğunu vurgulayıp, realistlerin devletlerin davranışının nedeninin güç dağılımı olduğu fikirlerine karşı çıkarlar. Liberallerin bakış açısından realistler, devletin motivasyonunun, ideolojilerinin ve niyetlerinin önemli olmadığını ve devletlerin uluslararası sistemde hangi güç dağılımının var olursa olsun aynı şekilde davranacağını savunurlar. Buna ek olarak, “Liberaller özellikle de realizmin militarist dış politikalardan rahatsızdırlar. Öncelikli kaygıları, savaşın devletlerin askeri güç oluşturmasını gerektirmesidir. Bu güç yabancı devletlerle savaşmak için kullanılabilir, ancak kendi vatandaşlarını ezmek için de kullanılabilir. Bu nedenle, liberalizme dayalı siyasi sistemler, askeri gücü, ordu üzerinde sivil kontrol sağlamak gibi yollarla sınırlandırır.(Meiser, 2018, s.1). ” Bu sebepten dolayı liberalizmin yumuşak güce yönelebilen noktaları realizm ile karşılaştırıldığında çok daha belirgin ve fazladır. Bunun da öncelikli nedeni sert güçten dolayı ortaya çıkabilecek maliyetli sonuçların yerine yumuşak gücün tercih edilmesidir. Bu durumun karşısında liberalizmin geliştirdiği temel sav çıkarların uyumudur. Çıkarların  uyumu; “İnsanlar ve milletler arasında ortak çıkarların varlığını vurgulayan liberal düşüncenin merkezi bir unsurudur. Bu, sosyal çatışmanın kaçınılmazlığının muhafazakar (realist) varsayımıyla çelişir” (Shimko, 2012, s.41).

Liberalizmin temel argümanlarından biri, öngörülemeyen sert gücün yükselişinin, bireysel özgürlüğe yönelik temel tehdit olduğu ve bir noktada sınırlandırılması gerektiğidir. Gücü kısıtlamanın birincil yolu, hem yerel hem de uluslararası düzeyde kurumlar ve normlardır. Uluslararası düzeyde kurum ve kuruluşlar, işbirliğini teşvik ederek ve uluslararası anlaşmaları ihlal eden devletlere maliyet yüklemek için bir araç sağlayarak devletlerin gücünü sınırlar. Bu sınırlandırmaların, diplomatik yansıması ve yönetimsel zorluğu için Nye, “Yumuşak gücün araçları tamamen hükümetlerin kontrolü altında değildir, politika, kültür ve değerler sivil toplumlarda yerleşiktir. Yumuşak güç, ekonomik veya askeri güçten daha az riskli görünebilir, ancak genellikle kullanımı zor, kaybetmesi kolay ve yeniden kurulması maliyetlidir.” yorumunu yapmıştır (Nye, 2004, s.11).

Yumuşak güce yaklaşım konusunda realizm ve liberalizm arasında bir karşılaştırma yapacak olursak; Liberaller, dış politikada olumlu değişim ve ilerleme beklentileri konusunda genel olarak iyimser ve sabırlıyken, realistler uluslararası ilişkilerin doğasında herhangi bir kalıcı gelişme şansı konusunda temelde kötümser bir bakış açısına sahiplerdir. Bu farklılık her iki kuram arasında yumuşak güce yaklaşım noktasında en temel ayrımı yaratmaktadır. Yumuşak gücün cezbetme hedefi uzun solukluluk ve süreklilik temelinde geliştiğinden dolayı liberalizmin değişim üzerinden fırsatların gelişimi ile oluşacak işbirliği ortamı kurgusu ve beklentisi ile uyumlu bir çizgide olmasına neden olmaktadır.

 

Konstrüktivizmin Perspektifinden Yumuşak Güç

Konstruktivizm, realizm ve liberalizmin bakış açısından çok daha farklı bir şekilde kimlikleri, etkileşimi, neden sonuç ilişkisini merkeze alan, esnek ve daha kalıp dışı bir işleyiş ve içeriğe sahiptir. Buna ek olarak, konstrüktivistlerin ana en belirgin yaklaşımlarından birisi de, fikir ve inancın uluslarararası siyasete etkisini de çalışmalarına katarak, realizm ve idealizmden farklı olarak maddi gerçekliğin ötesine geçmeye amaçlar. “Konstrüktivistler, az ya da çok nesnel bir toplumsal gerçekliğin olmadığını, bunun yerine gerçekliğin toplumsal olarak toplumun onu algılayışından inşa edildiğini iddia ederler.”(Neack,2013,s.18) Bundan dolayıdır ki, gerçeklik görüşünü göreceliliği merkeze koyarak ilerler. Fikir ve inanç kavramlarının etkisini, etkileşimi merkeze koyarak, gerçeklik üzerinden bir sorgulama içinde olan konstrüktivistler, bu bakış açısı ile yapısal değişimlerin, temel kaynağının aktörler olduğunu ileri sürmüşlerdir. Etkileşim içindeki aktörler de bireyler veya devletlerdir. Bu aktörlerin de zaman, mekan ve toplumsal olarak etkileşim içinde olduklarını savunmuşlardır. “Bu bağlamda konstrüktivistlerin en temel çıkış noktalarından biri, belki de başlıcası, Uluslararası İlişkiler disiplinine toplumsal ve tarihsel bir perspektif getirmeleridir.” (Ertem,2012, s.184).

Realizm ve liberalizmden en temel farklılık olarak konstrüktivizm davranışsal yaklaşıma yönelmiş, diğer iki kurama göre çok yönlü bir şekilde ele almıştır. “Örneğin, devlet davranışını açıklayabilenin yalnızca maddi gücün, zenginliğin ve coğrafi koşulların dağılımı ile değil, aynı zamanda fikirlerin, kimliklerin ve normların da olduğunu savunurlar. Ayrıca, ideolojik faktörlere odaklanmaları, gerçekliğin sabit olmadığını, değişime tabi olmadığını göstermeyi hedeflerler.”(Theys, 2018, s.4) Bu da konstrüktivizmin aktörler arası sosyal etkileşimi baz almasından dolayı güç kavramı üzerinde geliştirdiği yorumlarda farklı, liberalizm ve realizme eleştirel yaklaşımına neden olmuştur. Başlı başına bir farklı yaklaşım olan davranışsal yaklaşım klasik realizm ve liberalizmden farklılık göstermektedir. Bu farklılık yumuşak gücün davranışsal etkisini açıklarken Nye’ın şu cümleleri ile paralellik göstermektedir, “… yumuşak gücün önemli bir rol oynaması yalnızca gelişmiş ülkeler arasındaki ilişkilerde değildir. Bilgi çağında, iletişim stratejileri daha önemli hale geliyor ve sonuçlar sadece kimin ordusunun kazandığına göre değil, aynı zamanda kimin hikayesinin kazandığına göre de şekilleniyor.” (Nye, 2011, s19)

Realizm ve Liberalizmden göstermiş olduğu farklılığa rağmen, devleti temel aktör olarak baz alması bir diğer belirleyici noktasıdır. Ancak, “Realizmden farklı olarak konstrüktivizm, güç kavramını yaklaşımının merkezine yerleştirmez.” (Baldwin, 2016, s.144). Konstrüktivizm için güç bir devletin diğer devletler ile etkileşim içinde inşa ettiği kimliğinde mevcuttur. Kimlik, kültür ve ideolojiler üzerinden etkileşimi baz alarak güç kavramına olan yaklaşımı bir yönüyle fikirlerin değişebilmesine yönelmiştir. Bu bakış açısı, yumuşak gücün cezbedici olma hedefi ile konstrüktivizmin uyumlu bir izlenimde olmasını sağlıyor. Tarihsel olarak çıkış ve gelişimlerine baktığımızda konstrüktivizm soğuk savaşın bitimine doğru, ABD ve batı bloğunun henüz ilan edilmemiş ancak görünür bir hale gelen zaferinin öncesinde Uluslararası İlişkiler disiplinin içinde yerini almıştır. Konstrüktivizmin kimlik, ideolojiler ve kültür merkezli bir analiz yapısının olması da dönem koşulları altında, kendisini soğuk savaş süresince batı bloğu karşısında yeniden üretim sürecini gerçekleştiremeyen SSCB’nin dağılma öncesinde, birlik içerisinde kimlik ve kültürel çatışmaların baş göstermiş olmasıdır. Bu sürecin de hemen ardından, soğuk savaş bitiminde, Joseph Nye yumuşak gücü kavramsallaştırmaya çalışmıştır. Bu tarihsel kesişim uluslararası ilişkiler alanında iki farklı yönelimin aynı siyasal atmosferden beslenmesi adına da başka bir ortak nokta teşkil etmektedir.

Joseph Nye’ın yumuşak gücün etki kaynakları arasında gösterdiği kültür kavramı aynı şekilde konstrüktivizmde önemli bir yere sahiptir. “Yumuşak güçle ilişkili kaynak türleri genellikle kurumlar, fikirler, değerler, kültür ve politikaların algılanan meşruiyeti gibi soyut faktörleri içerir.”(Nye, 2011,s21) Bir ülkenin kimliğini oluşturan belirgin öğelerden birisi de o ülkenin kültürüdür. Devletleri sosyal bir varlık olarak nitelendiren konstrüktivistler, uluslararası ilişkilerde, kurumlar, değerler, kuramlar ve kuralların etkileşimdeki önemine vurgu yaparak, yumuşak gücün bu kavramlar üzerinden etki sağlama misyonu ile örtüşen bir çizgiye sahiplerdir.

 

Sonuç

Tarih boyunca güç uygulamaları farklı şekillerde, hedef toplum veya ülkenin kontrol altında tutularak, davranış değişikliğine yönelmesi hedeflenmiştir. Ancak bu hedefe ulaşılırken uygulanan yöntemler, kısa veya uzun dönemlerde farklı hedeflenenden farklı sonuçların ortaya çıkmasına neden olmuştur. Sonuçlardaki bu farklılığın en belirgin nedeni de süreklilik olmuştur. Hedef ülke veya toplumu düşünce boyutunda değişikliğe sürükleyip, gönüllülük hissi yaratmadan yapılan güç uygulamaları sürekli olamamıştır.

Sürekliliğin, cezbedici yöntemler ile uygulanıp, hedefin düşünce dünyasının dönüşümünün gerçekleştirilmesi iki büyük dünya savaşı bir dolaylı soğuk savaş sonrasında Joseph Nye tarafından, yumuşak güç olarak tanımlanarak ortaya atılmıştır. Akademik ve pratik alanda üzerine çalışmalar yapılan bu kavram, uluslararası siyasette, klasik realist güç yorumlarının dışında farklı somut örnekler ile kendisini var etmiştir. Nye’ın yumuşak güç kavramı üzerine yaptığı farklı çalışmalar, yumuşak gücün uygulama ve ölçümlenme gibi başlıklarda, havada kalan noktalarını, bir zemine oturmuştur. Kavramsal olarak ortaya çıkışı yumuşak güçten yaklaşık otuz yıl önce olan kamu diplomasisi de bir yumuşak güç uygulaması olarak yorumlansa da kamu diplomasisi yumuşak güçten ayrı, başlı başına bir amaç olarak var olmuştur. Kamu Diplomasisi uygulamaları, yumuşak gücün ölçümünde belirleyici maddelerden birisi olmuştur.

Nye’ın cazibe aracı olarak tanımladığı yumuşak gücü, kendisinin kuramsal pozisyonundan bağımsız değerlendirdiğimizde, aslında tarih boyunca farklı örnekler ile var olmuş ancak sistematik bir altyapıya tam anlamıyla kavuşamamış bir güç formatı ile karşılaşmaktayız. Bu düzlemde yumuşak güç, bir ülkenin istediği sonucu elde etmek istediği ülke üzerinde sert güç kaynaklarını kullanmadan, siyasi ve kültürel araçları üzerinden hedef üzerinde cazibe yaratıp, davranış biçiminin hedeflenmesi ile olumlu yönde elde edilmesi planlanma kapasitesidir.

Bu tanım ışığında, gücün bir formatı olarak yumuşak güç, yazıda ele alınan üç ana uluslararası ilişkiler kuramının hiç biriyle tam anlamıyla bir örtüşme içine girmese bile uygulanma biçimleri açısından liberal kuram ile daha fazla bir uyumluluk sergilemektedir. Davranış biçimi ve aktörlere yüklediği rol itibariyle de konstruktivist yaklaşım ile bir kesişimi söz konusudur. Ancak bu iki kuram dışında Nye’ın da belirttiği üzere klasik realist düşünürlerin de sert güç uygulamalarının yanında yumuşak güç uygulamalarının da cezbedici özelliği üzerine yapmış oldukları atıflar bulunmaktadır.

Yumuşak güç kavramı tarih akışı içerisinde değerlendirildiği takdirde, Nye tarafından kavramsallaştırma çalışmasının yapıldığı dönem, soğuk savaşın sonuna denk gelmektedir. Dönemin koşulları altında liberalizmin etkisi yaygın ve egemendir. Aynı şekilde, SSCB’nin dağılmasının ardından oluşan kimlik üzerine inşa edilmiş devletlerin, birlikten ayrılıp, bağımsızlıklarını ilan etmesi ve dönem koşulları etkisi altından soğuk savaşın galibi ABD’den bu kavramın tüm disipline yayılıp, tartışılır olması da konstrüktivizm penceresinden yorum yapmaya elverişli bir zemin sağlamaktadır.

Güncel durum dahilinde, tek kutuplu dünyanın otuz yıllık hegemonyasının sarsılmaya başladığı düşünülür ve realizmin analizlerinin daha da baskın olacağı göz önünde bulundurulursa, yumuşak gücün önemini koruyacağı savı paylaşılabilir. Realist analizlerin geçerli olduğu soğuk savaş döneminde, yumuşak gücün kavramsallaştırılmadan önceki örnekleri soğuk savaş döneminde her iki kutbun kamu diplomasi çalışmaları, önümüzdeki süreçte yumuşak gücün akıbeti açısından yol gösterici olacaktır. Özellikle de soğuk savaş dönemindeki karşılıklı kültür, spor ve sanat çalışmaları, iki kutbun arasındaki ideolojik rekabetin propagandaya dönüşmüş halleriydi. Sert güç restleri ve uygulamalarının emarelerinin bugünden kendisini hissettirdiği süreç başlamadan yumuşak güç uygulamalarına ihtiyaç duyacaktır. Nihai sonucunda hangi kuram üzerinden yapılırsa yapılsın, yumuşak güç bir iddia olarak tüm analiz pencerelerinden bakıldığından kendisini farklı perspektiflerden de olsa göstermeyi başaracaktır.

 

MERT ÜNLÜ

Kaynakça :

Baldwin, D. A. (2016). Power and international relations: A conceptual approach. Princeton University Press.  S 144

Bilgin, P., & Eliş, B. (2008). Hard power, soft power: toward a more realistic power analysis. Insight Turkey, s11.

Carr, E. H., Cox, M., & Cox, M. (1946). The twenty years' crisis, 1919-1939: an introduction to the study of international relations. London: Macmillan.

Dahl, R. A. (1957). The concept of power. Behavioral science2(3), s 202-203.

Ertem, H. S. (2012). Kimlik ve güvenlik ilişkisine konstrüktivist bir yaklaşım:“Kimliğin güvenliği” ve “güvenliğin kimliği”. Güvenlik Stratejileri Dergisi8(16), 177-236.

Manheim, J. B. (1990). Strategic public diplomacy: The evolution of influence.

McClory, J. (2015). The Soft Power 30: A global ranking of soft power. Portland.

Mearsheimer, J. J., & Alterman, G. (2001). The tragedy of great power politics. WW Norton & Company.

Meiser, J. W. (2018). Introducing Liberalism in International Relations Theory. International Relations Theory.

Neack, L. (2013). The new foreign policy: complex interactions, competing interests. Rowman & Littlefield Publishers.

Nye, Joseph. (2004). Soft Power: The Means to Success in World Politics. New York: Public Affairs.

Nye, J., (2011). The Future of Power. New York: Public Affairs.

Shimko, K. L. (2012). International relations: Perspectives, controversies and readings. Cengage Learning.

SNOW, N. (2009). Ed. Nancy Snow, Philip M. Taylor. Rethinking Public Diplomacy, Handbook of Public Diplomacy, Routledge.

Steans, J., Pettiford, L., Diez, T., & El-Anis, I. (2013). An introduction to international relations theory: Perspectives and themes. Routledge.

THEYS, Sarina. Introducing Constructivism in International Relations Theory. International Relations Theory. https://eprints.ncl.ac.uk/file_store/production/243398/E34DFD4F-D44E-4ACF-9BBC-C73D632DA6BE.pdf

WALT, S. (2002). The enduring relevance of realism. Political Science–State of the discipline. New York: APSC: WW Norton & Co, 33-55.