YUNANİSTAN’DAN MISIR’A BULAŞAN GASP PANDEMİSİ

Sosyal Medyada Paylaş!

YUNANİSTAN’DAN MISIR’A BULAŞAN GASP PANDEMİSİ

TÜRK DEGS ARAŞTIRMACISI ŞAFAK YILDIRIM

Mısır, Doğu Akdeniz’de Türkiye’den sonra en uzun kıyı şeridine sahip ülke. Diğer yandan Mısır’ın münhasır ekonomik bölgesi içerisinde yer alan Nil havzası da en yoğun enerji zenginliğini barındıran alanların başında geliyor. Mısır jeopolitik ve hukuk bağlamında oldukça güçlü bir konuma sahip olmasına rağmen özellikle 2003 yılından bu yana kendisini hukuksuz ve saldırgan sonuçlar doğuran bir Doğu Akdeniz stratejisi içerisinde bulmuş durumda.

Mısır, 17 Şubat 2003 tarihinde GKRY ile bir MEB anlaşması imzaladı bu anlaşmanın sonucunda ne yazık ki hakkı olan 14.860 km2 alanın GKRY tarafından gasp edilmesinin de önünü açmış oldu. Mısır müteakip yıllar içerisindeki politik ve konjonktürel değişimler içerisinde Doğu Akdeniz politikasını Yunan-Rum tezlerine uyumlu hale getirdi.

27 Kasım 2019 tarihinde Türkiye ile Libya arasında imzalanan MEB anlaşması Yunanistan’ın Doğu Akdeniz’e yayılma stratejisinin haritası olan Seville’i ve Türkiye adeta yok sayan East-Med Projesini kadük etmişti. Bu gelişme karşısında Yunanistan devreye hızlıca Mısır kartını sürerek 6 Ağustos 2020 tarihinde yine hukuksuz bir şekilde Yunanistan ile Mısır bir MEB anlaşması imzaladı. Mısır bu tarihten itibaren Doğu Akdeniz’de Yunanistan’ın kurduğu hukuksuzluk ve gasp sarmalına daha çok angaje oldu.

Diğer yandan Mısır bu anlaşma ile Yunanistan’ a da 6.500 kilometrekareden fazla deniz alanı kaybetmiştir. Mısır’ın normal şartlarda bu anlaşma ile yaşayacağı kayıp 15.000 kilometrekareydi fakat Türkiye’nin Mavi Vatan Doktrini ışığındaki tezleri Mısır üzerinde etkili olmuş ve Yunanistan’ın arşipel devlet iddialarını karşılıksız bırakan Mısır bu sayede kaybını 6.500 kilometrekare ile sınırlandırabilmişti.

Bugün gelinen noktada Yunanistan’ın Doğu Akdeniz’e hukuksuzca müdahil olma çabaları adeta bir pandemi gibi yayılmakta ve Yunanistan ile iş tutan devletleri gasp, hukuksuzluk ve hakkaniyetsizlik enfeksiyonuna maruz bırakmaktadır. Mısır’ın 22 Kasım 2022 tarihinde Türkiye’nin arama kurtarma sorumluluk sahasını ve öngördüğü MEB’ini ihlal ederek Yunanistan ile imzaladığı Arama-Kurtarma Muhtırası da bu gasp enfeksiyonunun Mısır’ın tüm deniz stratejisine nüfuz ettiğini net bir şekilde göstermektedir.

13 Aralık 2022 tarihinde ise Yunanistan’ın gasp ve saldırganlığa dayalı pratiğinin Mısır’ın tüm deniz politikalarını da aşarak tüm dış politikasında kanserli bir hücre gibi yayıldığını gördük. Yunanistan’ın gasp zihniyeti Mısır üzerinde adeta metastaz yapmıştı. Mısır; Hakkaniyet, kapatmama, orantılılık ve coğrafyanın üstünlüğü gibi temel prensipleri yok sayarak Libya’nın deniz alanına ait 6.854 kilometrekarelik alanı gasp etme girişiminde bulundu.

Bu girişim TÜRK DEGS olarak yaptığımız hesaplamalara herhangi bir şekilde Türkiye-Libya Deniz Yetkileri Sınırlandırma Antlaşması alanına müdahale etmemekte hatta Yunanistan’ı en fazla rahatsız eden mesele de süreç içerisinde bu oldu fakat elbette tüm ilişkilerini bölgesel sahiplik ilkesi ve hukuk dengesi içerisinde inşa eden Türkiye’nin böylesine hakkaniyetsiz bir girişime sessiz kalması eşyanın tabiatına aykırı olacaktır.

Mısır’ın Libya ile imzacısı olduğu Birlemiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi’nin 15. Maddesine ve Cenevre Deniz Hukuku Sözleşmesi gibi temel kabul edilen anlaşmalara karşı böyle bir politika izlemesi ve Libya’nın deniz yetki alanlarını gasp etmesi kabul edilmesi mümkün olmayan bir tutumdur.

Geldiğimiz noktada Mısır ile Türkiye normalleşme adımlarının Mavi Vatan özelinde genişlemesi daha elzem bir hale gelmiştir. Mısır’ın haklarını daha etkin bir şekilde kullanması, hukuk ve iyi komşuluk çerçevesinde bir politika izlemesi ve elbette Yunanistan’ın bulaştırdığı gasp ve saldırganlık hastalığından kurtulmasının anahtarı Türkiye ile geliştireceği Mavi Vatan temelindeki ilişkilerde yatmaktadır…