Bölgesel Gelişmeler ve İstikrarın Aracı Olarak Altyapı Yatırımlarının Potansiyeli
Devamını OkuTÜRKİYE’NİN ATATÜRK DÖNEMİNDEKİ DIŞ POLİTİKASI Tugay Uluçevik, Büyükelçi (E) Giriş “Atatürk dönemi” 19 Mayıs 1919’dan 10 Kasım 1938’e kadar uzanan 19 yılı kapsamaktadır. O’na ATATÜRK soyadı TBMM tarafından 24 Kasım 1934 tarihinde verildi. İstiklâl Savaşımızı ve ilk 11 yılında da Devletimizi “Gazi Mustafa Kemâl” olarak yönetmişse de ben yazımda, başlangıçtan itibaren Büyük Önderimizin ismini ATATÜRK olarak zikredeceğim. Çünkü, ben O’nun Milletimiz için ATATÜRK olarak dünyaya geldiğine inanmaktayım. Atatürk döneminde uygulanan dış politika konusunu üç ayrı devrede irdelemek mümkündür: ●Birinci devre, Millî Mücadele yıllarında dış politika. ●İkincisi, Lozan Konferansı devresi. ●Üçüncüsü de Türkiye Cumhuriyeti yılları. Millî Mücadelemiz, sadece askerî alanda, askerî cephede belirli düşmanlara karşı cereyan etmiş değildir. Mücadelemizin amacı ve nihai hedefi hakkında o yıllarda içte ve dışta başlayan yanıltıcı, baltalayıcı propaganda karşısında milletlerarası topluma gerçeklerin anlatılması; mücadelemize siyasî ve maddî destek sağlanması ihtiyacı da ortaya çıkmıştır. Bunun için de dış siyaset ve diplomasi cephesinde de kararlı bir mücadele verilmiştir. Millî Menfaatleri Esas Alan Millî, Akılcı, Gerçekçi ve Barışçı Millî Dış Politika: Öncelikle, Atatürk’ün dış politikasının başlıca niteliklerini ortaya koymak istiyorum. Millî Mücadele yıllarındaki ve sonrasındaki Atatürk’ün dış politikasının en başta gelen ayırıcı niteliği (eski dilde “fârik vasfı”) “millî” olmasıdır. Atatürk Büyük Nutuk’ta “Türkiye'nin, Türk milletinin takip etmesi lâzım gelen siyasi prensip” hakkındaki görüşünü şu sözlerle açıklamıştır. Bazı kelimeleri güncel Türkçemizdeki karşılıklarıyla ifade edeceğim: “Bizim kendisinde açıklık ve tatbik kabiliyeti gördüğümüz siyasî öğreti millî siyasettir….hayalperest olmak kadar büyük hata olamaz. Tarihin ifadesi budur; ilmin, aklın, mantığın ifadesi böyledir…. Millî siyaset şudur: Millî sınırımız dahilinde, her şeyden evvel kendi kuvvetimize dayanarak mevcudiyetimizi muhafaza ederek millet ve memleketin hakiki saadet ve bayındırlığına çalışmak ... Rastgele sonu gelmez emeller peşinde milleti meşgul etmemek ve zarara uğratmamak ... Medeni dünyadan da medenî ve insanî muamele ve karşılıklı dostluk beklemektir.” Atatürk’ün dış politikasının bir diğer ayırıcı niteliği de “barışçı” olmasıdır. Millî Mücadelemizin başlamasıyla birlikte izlenen ve kurucu irade tarafından Türkiye Cumhuriyeti için de belirlenen dış politika, tarih bilinci içinde hedefi açık olarak belli, akılcı, gerçekçi, dengeli, devletler arasında egemen eşitlik ve “ahde vefa” ilkesine saygılı; güvenilir, öngörülebilir, inandırıcı, diyaloga açık ve “barışa” yönelik olmuştur. Atatürk’ün dış politika anlayışında ve uygulanmasında iç siyaset kaygılarına, güdülerine, hesapsız hamasete, meydan okumalara ve maceracılığa yer verilmemiştir. Dış politikamız siyasî, tarihî, dinî vs. dogmalardan, ön yargılardan, saplantılardan arındırılmış ve tarih bilincine sahip olarak sadece millî menfaatlerimize uygun hedeflere yöneltilmiştir. Bu gerçeğe, Dışişleri Bakanlığına 1923’de intisap etmiş ve önemli görevlerde bulunmuş değerli meslek Büyüklerimden merhum Büyükelçi Aptülahat Akşin “Atatürk’ün Dış Politika İlkeleri Ve Diplomasisi” adlı eserinde şu ifadelerle işaret etmiştir: “(Atatürk) duygularıyla değil belki gerçeklere bakarak, ülkenin genel menfaatlerine uygun gördüğü yolda davranmasını bilen bir devlet adamı idi.” I. Millî Mücadele Yıllarında Dış Politika: Şimdi Millî Mücadele yıllarındaki dış politikamızdan ana noktaları itibariyle bahsedeceğim. Millî Mücadelemizde adımlar atılmaya başlarken, Birinci Dünya Savaşı’nın sonunda milletimizin ve vatanımızın geleceğini tayin etmek üzere galip devletlerle yapılacak barış antlaşmasının temeli olarak, “mutlak egemen bir Türk Devleti kurulması” emelinin yanında, içeride ve dışarıda çeşitli görüşler ve teklifler de ortaya atılmıştır. Bunlar arasında “İngiltere’nin himayesinin kabul edilmesi” ve bilhassa “Amerikan manda idaresinin altına girilmesi” Sivas Kongresi’nin sonuçlanmasına kadar milli mücadele kulislerinde dolaşan düşünceler olmuştur. “Millî egemenlik ve eşitlik” ve “vatanın bütünlüğü ve bölünmezliği” ilkelerinden yoksun bu düşünceler, teklifler karşısında Atatürk, kurtuluş için Milletimizi tek ve kesin bir hedefe kilitlemeği başarmıştır. Atatürk’ün bu konuda Büyük Nutuk’da şunları ifade etmiştir: “İstanbul'da bir kısım rical ve kadınlar da hakiki kurtuluşun Amerika mandasını talep ve teminde olduğu kanaatinde bulunuyorlardı. Bu kanaatte bulunanlar fikirlerinde çok ısrar ettiler…. Efendiler, bu vaziyet karşısında bir tek karar vardı. O da milli hakimiyete dayalı, kayıtsız şartsız bağımsız yeni bir Türk devleti tesis etmek! İşte, daha İstanbul'dan çıkmadan evvel düşündüğümüz ve Samsun'da Anadolu topraklarına ayak basar basmaz tatbikatına başladığımız karar, bu karar olmuştur. Ya istiklal ya ölüm! İşte hakiki kurtuluş isteyenlerin parolası bu olacaktı. Bir an için, bu kararın tatbikatında muvaffakiyetsizliğe uğranılacağını farz edelim! Ne olacaktı? Esaret!” Gerçekten, Büyük Önderimiz Samsun’a ayak bastıktan sonra yayımlanan Amasya Tamimi’nde “Vatanın bütünlüğünün, Millet’in istiklâlinin tehlikede olduğu” ilân edilmiştir. “Milletin bağımsızlığını yine milletin azim ve kararının kurtaracağına” olan inanç ifade edilmiştir. “Milletin hal ve vaziyetini göz önünde tutmak ve haklarının sesini cihana işittirmek için her türlü tesir ve denetimden uzak bir milli heyetin varlığının elzem” olduğu vurgulanmıştır. “Milli bir kongrenin süratle toplanması” için Milletimize çağrıda bulunulmuştur. Milletimize Sèvres Antlaşması’nı dayatarak vatanımızı parçalayıp paylaşmak emlinde olan emperyalist güçlere, yapmayı öngördükleri barış için Erzurum ve Sivas Kongrelerinde alınan kararlarla, tek bir seçenek bırakılmıştır: Bu da, esas itibariyle Misak-ı Millî hudutları içinde “eşit egemen bağımsız Türkiye” temelinde bir barış antlaşmasına razı olmak. Savaş Dış Politika Aracı Olamaz Mesleği asker olan Atatürk savaşın dış politika aracı olarak kullanılmasını reddeden, karşılaşılan sorunların hallinde diplomasiyi kullanan bir lider olarak tarihe geçmiştir. Bir hitabında savaş hakkındaki anlayışını şu şekilde dile getirmiştir: “Behemehal şu ve bu sebepler için, milleti harbe sürüklemek taraftarı değilim. Harp zarurî ve hayatî olmalı. Hakikî kanaatim şudur: Milleti harbe götürünce vicdanımda azap duymamalıyım, öldüreceğiz diyenlere karşı, “ölmeyeceğiz” diye harbe girebiliriz. Lâkin, hayat-ı millet tehlikeye maruz kalmayınca, harp bir cinayettir.” Atatürk, Millî Mücadelemizi, İstiklâl Savaşımızı hangi şartlar altında başlatmıştır? ●Vatanımız düşman istilâ ve işgaline uğramıştır. ●Düşman, durumun sonuçlarını bir antlaşma ile milletimize zorla kabul ettirmek istemiştir. ●Osmanlı Devleti “kapitülasyon” cenderesi içinde milletlerarası camianın eşit bir üyesi olarak hareket etme yeteneğini kaybetmiştir. ●Bu yüzden de Hükûmet vatanımızın parçalanıp paylaşılması tertipleri karşısında direnme iradesi ve gücü ortaya koyamamıştır. ●İstiklâlimizin, egemenliğimizin ve vatanımızın bütünlüğünün barışçı yollardan sağlanması ümidi de tamamen yok olmuştur. Atatürk, Millî Mücadelemizi, İstiklâl Harbimizi işte bu durum ve şartlar karşısında başlatmıştır. Savaşa, vatanımız işgalden kurtarıldıktan sonra egemen eşitlik temelinde gerçekçi ve kalıcı bir barışı emperyalist devletlere kabul ettirmek amacıyla başvurmuştur. Eşitlik İlkesi Atatürk’ün Millî Mücadele döneminden itibaren dış politika uygulamalarında hassasiyetle gözettiği temel ilkeler arasında “eşitlik” başta gelmiştir. Milletimize ve Devletimize uluslararası camiada eşitlik esasına göre kayıtsız ve şartsız egemenliğini ve bağımsızlığını kazandırmak O’nun için tutku ve ülkü olmuştur. Sahip olduğu emsalsiz önderlik vasıflarına, askerî dehasına ve şahsî karizmasına rağmen Atatürk Millî Mücadelemize kendi kişisel iradesini değil, Millet’in iradesini hâkim kılmıştır. Samsun’da Anadolu’ya ayak basar basmaz Millet’in temsilcilerini Millî Mücadele’nin arkasında toplamak için düzenlemelere girişmiştir. 23 Nisan 1920 günü Ankara’da açılan Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Millî Mücadelenin yürütülmesinde en üst irade olmuştur. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün kumandası altındaki kahraman ordumuz zafere ulaşmış; Vatanımız düşman işgalinden kurtarılmıştır. Sadece Asker Değil, Siyaset Adamı, Diplomat Kaynakları yakından incelediğimiz zaman Atatürk’ün Millî Mücadelemizi sadece mahir bir kumandan olarak değil, aynı zamanda, tecrübeli bir siyaset adamı ve diplomat ustalığıyla sevk ve idare etmiş olduğunu daha iyi anlıyoruz. Kamu Diplomasisi Günümüzde çağımızın teknik ve teknolojik olanaklarıyla yürütülen iletişim siyasetinin, halkla ilişkiler ve kamu diplomasisi faaliyetinin, Atatürk tarafından içe ve dışa dönük veçheleriyle, hem Millî Mücadele boyunca savaş şartları içinde, hem istiklâlden sonra Cumhuriyet döneminde, 1920’lerin, 1930’ların sınırlı teknik imkân ve vasıtalarıyla gerçekleştirilmiş olduğu tartışılmaz bir gerçektir. Atatürk’ün Büyük Nutuk’ta yer alan “Bir taraftan…İstanbul ricaliyle haberleşirken, bir taraftan da muhtelif vasıtalarla kamuoyunu yokluyordum. Vereceğim kararın tatbikinin temini için ordunun görüşünü almak da pek mühimdi” şeklindeki ifadesi de bu gerçeğin kanıtlarından biridir. Sivas Kongresi’nde “Amerikan mandası” konusunda kriz boyutlarına da ulaşma istidadı gösteren tartışmalar sırasında iletişim tekniklerinin Atatürk ve arkadaşları tarafından hünerle uygulanması sayesinde “istiklâl ve millî hakimiyet” hedefinden sapma olmamıştır. Millî Mücadele boyunca alınan kararlar, yayınlanan bildiriler ve meydana gelen gelişmeler o günlerde mevcut iletişim kanallarından sürekli olarak halkın bilgisine sunulmuştur. Halkla ilişkiler faaliyeti olarak dönemin en tesirli iletişim vasıtası olan yazılı basından, özellikle İrade-i Milliye ve Hâkimiyet-i Milliye Gazetelerinden istifade edilmiştir. Ayrıca, TBMM’nin açılışından 17 gün önce 6 Nisan 1920'de kurulan Anadolu Ajansı da iç ve dış kamuoylarının Millî Mücadelemiz hakkında muntazaman aydınlatılmasında önemli tarihî görevler ifa etmeye başlamıştır. Millî Mücadelemizle ilgili gelişmeler, o yıların önde gelen milletlerarası haber ajansları ve gazeteleri tarafından izlenmiş ve dünya basınında haber konusu olmuştur. Atatürk ve Millî Mücadele’nin üst kadrosuna dahil şahsiyetler yabancı gazetecilere verdiği mülâkatlarla o günün şartlarında kamu diplomasisi uygulamışlardır. Millî Mücadelemizin önderleri Anadolu’nun telgraf sisteminin kontrolleri altında tutulmasına ve şebekenin kesintisiz çalışır vaziyette kalmasına hayatî önem atfetmişlerdir. Bildiğiniz üzere, Mustafa Kemal Paşa İzmir’in Yunan ordusunca 15 Mayıs 1919’da işgalinden bir gün sonra İstanbul’dan hareket etmiştir. Samsun’a çıktıktan sonra Havza’da 28 Mayıs 1919 tarihinde yayınladığı Tamim’de halka İzmir’in işgalini protesto için “büyük ve heyecanlı mitingler” düzenlenmesi çağrısını yapmıştır. İlk protesto mitingi 30 Mayıs 1919 günü gerçekleşmiş ve halk “her türlü saldırının silâhla önleneceğine dair” and içmiştir. Anadolu’daki birçok kasabanın ve kentin ileri gelenleri, belediye başkan ve üyeleri, sivil ve askerî erkân tarafından İstanbul'a, başta Amerikan Başkanı Wilson olmak üzere, İngiltere Başbakanı Lloyd George’a ve diğer bazı devletlerin Liderlerine çok sayıda protesto telgrafı gönderilmiştir. Sivas Kongresi’nin tamamını Sivas’ta izlemiş olan Amerikan Chicago Daily News gazetesinin Avrupa muhabiri Louis Edgar Browne Kongre hakkındaki seri yazılardan birinde şunları anlatmıştır: “Mustafa Kemâl telgrafhanede benim de hazır bulunduğum bir Genel kurul topladı….O akşam şahit olduğum kadar verimli bir haberleşme asla işitmedim. Yarım saat içinde Erzurum, Erzincan, Musul, Diyarbakır, Samsun Trabzon, Ankara, Malatya, Harput, Konya ve Bursa telgrafla Sivas’a bağlandı. Hattın bir başında Mustafa Kemâl, diğer başında da sırasıyla bu şehir ve vilâyetlerin askeri komutanları ve mülkî amirleri yer almışlardı. Bütün durum olduğu gibi izah edildi. Bir tek istisna ile Anadolu, Mustafa Kemâl’e kendi kararıyla hareket etmesi ve sonuna kadar götürmesi için talimat verdi. (İstisna teşkil eden vilâyet, İtalyan taburlarının işgali altındaki Konya’ydı).” Atatürk’ün İstanbul’un İşgaline Tepkisi İtilâf Devletlerinin 16 Mart 1920 günü İstanbul’u işgal etmeye başlaması üzerine Atatürk’ün içe ve dışa yönelik çeşitli iletişim ve kamu diplomasisi faaliyetlerinde bulunmuştur. İtilâf Devletleri İşgal Komutanlığı öncelikle İstanbul’daki telgraf merkezlerini ele geçirerek halkımıza bir resmî bildiri yayınlamak istemiştir. Atatürk Anadolu’ya gönderdiği telgraflarla düşman kuvvetlerinin bildirisinin alınmasını ve cevaplandırılmasını önlemiştir. Ayrıca, İstanbul'daki İngiliz, Fransız, İtalya Siyasî Temsilcilerine, Amerika Siyasî Temsilcisine, bütün tarafsız Devletler Dışişleri Bakanlıklarına ve Fransa. İngiltere, İtalya Meclisi üyelerine verilmek üzere Antalya'da İtalyan Temsilciliği'ne 16 Mart 1920 tarihli bir Bildiri göndermiştir. Bildiride, “İstanbul'da bütün resmi daireler, milli bağımsızlığımızı temsil eden Meclis-i Mebussan dahi dahil olmak üzere, İtilaf devletleri askeri kuvvetleri tarafından resmen ve zorla işgal edilmiş ve milli emeller dairesinde hareket eden birçok vatanperver şahısların tutuklanmasına da teşebbüs olunmuştur. Osmanlı milletinin siyasi hakimiyet ve hürriyetine havale edilen bu son darbe, hayat ve mevcudiyetini ne pahasına olursa olsun müdafaa etmeye azmetmiş olan biz Osmanlılardan ziyade, yirminci asır medeniyet ve insanlığının mukaddes saydığı bütün esaslara, hürriyet, milliyet, vatan hissiyatı gibi bugünün insan topluluklarına esas olan bütün umdelere ve bu umdeleri vücuda getiren insanlığın genel vicdanına indirilmiştir. Biz, haklarımızı ve bağımsızlığımızı müdafaa için giriştiğimiz mücadelenin kutsiyetine ve hiçbir kuvvetin bir milleti yaşama hakkından mahrum edemeyeceğine inanıyoruz. Tarihin bugüne kadar kaydetmediği bir suikast teşkil eden ve Wilson prensiplerine dayalı bir mütarekenin, milleti müdafaa vasıtalarından tecrit etmiş olmasından doğan bir hileye de dayanması hasebiyle, ait oldukları milletlerin şeref ve haysiyetiyle dahi bağdaşmayan bu hareketin mahiyetinin takdirini resmi Avrupa ve Amerika'nın değil, ilim ve irfan ve medeniyet Avrupa ve Amerika’sının vicdanına bırakmakla yetinir ve bu hadiseden doğacak büyük tarihi mesu1iyete son defa bir daha herkesin nazarı dikkatini çekeriz. Davamızın meşruiyet ve kutsiyeti, bu müşkül zamanlarda, Cenabı Hak'tan sonra en büyük yardımcımızdır. (Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Heyeti Temsiliyesi) Mustafa Kemal” Atatürk, yine aynı gün, Türki Milleti’ne hitaben yayınladığı Bildiride, İstanbul'un işgali karşısında işgal devletlerinin İstanbul’daki temsilcilerine ve bütün tarafsız devletler Dışişleri Bakanlıklarına, Millet Meclislerine protesto telgrafları çekilmesini ve yurtta mitingler düzenlenmesini sağlamıştır. Aynı zamanda bütün İslâm alemine de hitap eden bir bildiri yayınlamıştır. Bütün bu örnekler O’nun günümüzde uygulanan kamu diplomasisini 1900’lerin ilk çeyreğinde ustalıkla kullandığını ortaya koymaktadır. Askerî İttifaklara ve Bağlantılara Karşı İhtiyatlı Dış Politika Merhum Büyükelçi Aptülahat Akşin biraz önce zikrettiğim “Atatürk’ün Dış Politikasına” dair eserinde Atatürk’ün, “her ittifakın, bu ittifakın sarih ve zımni olarak aleyhine yöneldiği devlet veya devletler nezdinde şüphe ve rahatsızlık, hattâ güvensizlik doğuracağı düşüncesinde olduğunu” naklediyor ve şunları kaydediyor: “Her ittifak mukabil ittifak veya kombinezonları tahrik eder. Bu ise, herkesle iyi geçinmek isteyen ve kimsenin toprakları ve menfaatleri aleyhinde art düşünce ve davranışı olmayan Türkiye’nin ana dış politika ilkelerine aykırı düşer. Meğer ki işin içinde sarih hayatî menfaatlerimizi tehdit eden bir durum olsun…. Bir büyük devletle ittifak halinde, iki müttefik devlet arasındaki münasebetler kolaylıkla himaye eden ve himaye olunan, münasebetleri haline dönüşebilir. Bu ittifakların karşılığı çoklukla zayıf milletin sırtından çıkarılır. Babıâli’nin Mısırlılara karşı varlığını korumak için Çarlık Rusya’sıyla yaptığı Kanlıca Antlaşması ve ayrıca, Osmanlı İmparatorluğu’nu Rusya’ya karşı korumayı hedef tutan, fakat bedeli Kıbrıs’la ödenen Türk – İngiliz Antlaşması, bunun tarihî örnekleridir. Millî Mücadele’de Ankara Hükûmeti’nin Sovyet Rusya ile samimi iyi komşuluk ilişkileri içinde olması, bir ittifak çerçevesinde ortaya çıkmamıştır. İki taraf müttefik değillerdi. 1925 Türk – Sovyet Antlaşması bir ittifak antlaşması değildi….. Atatürk’ün Balkan devletleriyle bağıtlamış olduğu İttifak Antlaşması Balkan statükosunun korunmasını hedef tutan bir istisna idi…..Atatürk bu ittifakın imzalanmasından sonra bir hayli kaygılandığını saklamamıştır…..İran, Irak ve Afganistan’la Sadabat Antlaşması yapıldı. Kendileriyle herhangi bir siyasî ve toprak ihtilâfımız olmayan bu kardeş ülkelerle yaptığımız bu Pakt bir istişare paktından ibaretti.” Millî Mücadele İçin Dış Destek ve Yardım Konusu: Atatürk’ün Millî Mücadele için dış destek ve yardım sağlamak için izlediği politika diplomasi uygulamalarının en öğretici örneklerini ortaya koymuştur. Atatürk Millî Mücadelemiz başlarken Vatanımızın içine düşmüş olduğu durumu Büyük Nutuk’da tasvir ederken, “büyük harbin uzun seneleri zarfında, millet, yorgun ve fakir bir halde…Ordu’nun elinden silâhları ve cephanesi alınmış ve alınmakta…” diyor. İşte, Atatürk ve O’nun önderliğine inanmış vatanseverler, bu durumda başlattıkları İstiklâl Savaşımızın gerektirdiği âcil ihtiyaçların bilinci içinde Erzurum ve Sivas Kongrelerinin Bildirilerinde uluslararası topluma şu çağrıyı yapmışlardır ( Her iki Bildiri’nin 7. Maddesi): “Milletimiz insani, muasır (çağdaş) gayeleri yüceltir, teknik, sınaî ve ekonomik durumu ve ihtiyacımızı takdir eder. Böylece Devlet ve Milletimizin iç ve dış bağımsızlığı ve Vatanımızın bütünlüğü saklı kalmak şartıyla, …..milliyet esaslarına saygılı olan ve memleketimize karşı istilâ emeli gütmeyen herhangi bir devletin teknik, sınaî, ekonomik yardımını memnuniyetle karşılarız.” Millî Mücadelemize karşı olan unsurlar ve Birinci Dünya Harbi’nden sonra akdedilecek antlaşmayla ABD’nin manda idaresinin altına girmemizi tercih eden Erzurum ve Sivas Kongrelerinin bazı üyeleri, anılan 7. Madde’nin doğrudan doğruya ABD’yi ve “Amerikan manda idaresini” işaret ettiğini öne sürmüşlerdir. Atatürk bu iddiaları çürütmek için yaptığı açıklamaları Büyük Nutuk’tan alıntı yaparak sizlere naklediyorum. Atatürk Nutuk’ta şöyle diyor: “Madde muhteviyatı mantık dairesinde okunup incelenince ne manda ve ne de Amerika’nın mandaterliğini talep fikri mevcut olmadığı tahakkuk eder…. Her zaman ve bugün dahi…vukubulacak yardımları memnuniyetle karşılamaktayız ve karşılarız. Nitekim Ankara-Ereğli ve Keller-Diyarbakır şimendiferlerinin inşası için bir İsveç grubunun ve Kayseri-Sivas-Turhal hatlarının inşası için de bir Belçika grubunun fenni, sınai, iktisadi yardımını memnuniyetle kabul ettik ve mesela Ankara şehrinin ve diğer Anadolu şehirlerimizin bir an evvel inşalarında ve bütün diğer şimendifer hatlarımızın, yollarımızın, limanlarımızın inşaları teklifinde bulunacak yabancı sermayedarların yardımlarını memnuniyetle kabul ederiz. Yeter ki, memleketimize sermaye getireceklerin devlet ve milletimizin dahili ve harici bağımsızlığını ve vatanımızın bütünlüğünü ihlale yönelik gizli emelleri olmasın.” Tarihî ve İdeolojik Saplantılardan Arınmış Millî Çıkarları Gözeten Gerçekçi Dış Politika: Türk – Rus Yakınlaşması Millî Mücadelemiz başlarken Atatürk’ün Birinci Dünya Savaşı’nın galip Müttefik Devletlerine karşı denge ve destek sağlamak için diplomasisini yöneltebileceği iki Devlet vardı. Biri ABD, diğeri Rusya. a. ABD ile Yakınlaşma Olamadı: ABD Müttefiklerin yanında 1917 yılında savaşa girmişti. ABD Başkanı Wilson Dünya Savaşı’nın sonunda yapılacak Barış Antlaşması için esas alınması düşüncesiyle 1918 başında bir “İlkeler Bildirisi” yayınlamıştı. Bildiri’de yer alan “milliyetler ilkesinden” Osmanlı Devleti’nin geleceği ve Millî Mücadelemizin siyasî zemini bakımından yararlanılabileceğini hem İstanbul’da hem Millî Mücadele’ye katılmak için Anadolu’ya geçen aydınlar arasında başlangıçta düşünenler olmuştu. Çok geçmeden meydana gelen iktidar değişikliği ile ABD 1823’ten sonra dış siyasette uygulanmış olan “kabuğuna çekilme” politikasına dönmüştü. Böylece “Wilson İlkeleri” havada kalmış ve tatbik edilememişti. b. Bolşevik Rusya ile Yakınlaşma: Atatürk’ün dış politikada tarihî ve ideolojik saplantılara yer vermeyen, sadece millî çıkarları en başta gözeten gerçekçi uygulamasının en somut örneklerinden biri, Millî Mücadelemiz sırasında Bolşeviklerle, yani Sovyetler Birliği ile sağladığı yakınlaşma ve elde ettiği, siyasî, malî ve silâh, cephane ve askerî malzeme destek ve yardımları olmuştur. Türk – Rus ilişkilerinin tarihi, Osmanlı Devleti’nin genişleyerek İmparatorluk haline gelmeye başlamasıyla birlikte Rusya’nın hasmane politikalarıyla, tutumlarıyla karşı karşıya kaldığını ortaya koymaktadır. Rusya, sürekli olarak sıcak denizlere, Akdeniz’e inmek için Boğazları ele geçirme, Osmanlı Devleti’ni zayıflatma, parçalama teşebbüslerinde bulunmuştur. Bu sebeple de Osmanlı Devleti’nin tarihte kendisiyle en çok sayıda savaş yaptığı ülke Rusya olmuştur. Bu tarihî gerçeklerle de aslında Atatürk ve Millî Mücadele’nin öne çıkan komutanları Rusya’yı hep “tarihî düşman” olarak görmüşlerdir. TBMM Hükûmeti’ni Moskova’da Büyükelçi olarak temsil etmiş bulunan Ali Fuat Cebesoy Paşa bu konuda hatıratında şöyle diyor: “O zamanki siyasî vaziyete göre, İngilizlerin emperyalizmine set çekebilecek gibi görünen…Birleşik Amerika Devleti vardı. Fakat Amerika da gelecekteki cihan (dünya) siyasetinde tutacağı yüksek mevkii göremeyerek eski infiratçı (yalnızcı) siyasetine dönmüştü. İngiliz Emperyalizminin cidal (mücadele, muharebe) sahnesinden Amerikalılar çekilince, Türkiye mecburen asırdîde (yüzyıllık, yüzyıllardan beri ) düşmanı olan ve ilân ettiği insaniyet prensibine sadakat iddiasında bulunan Ruslara (teveccüh eylemişti) yönelmişti.” Bellidir ki, Atatürk Millî Mücadele’nin hedefine ulaşabilmesi için sahada kazanılacak askerî zaferler kadar, bu zaferleri kolaylaştıracak hesaplı bir gerçekçi diplomasinin uygulanmasına da ihtiyaç olduğunu görmüştür. Bu ihtiyacın farkındalığı içinde tarihî ve ideolojik kaygı ve saplantılardan tecerrüt ederek uluslararası konjonktürün ortaya koyduğu fırsatlardan yararlanma dirayetini göstermiştir. Atatürk’ün Millî Mücadele’yi başlattıktan sonra Sovyetler Birliği ile gerçekleştirdiği yakınlaşma ve yaptığı anlaşma bu gerçeğin tarihî nitelikteki en somut örneğidir. Bilindiği üzere, Rusya’daki 1917 Ekim Bolşevik ihtilâliyle kurulan Sovyetler Birliği çok geçmeden Çarlık Rusya’nın Dünya Savaşı’ndaki müttefikleriyle hasım haline gelmiştir. Böylece Bolşevik yönetimi de Millî Mücadele hareketimiz gibi batılı emperyalist güçlere karşı direnmeye, onlarla mücadele etmeye ve savaşmaya başlamıştır. Bolşevikler gerçekleştirdikleri devrimden hemen sonra başlayan Anadolu’daki Millî bağımsızlık hareketinin kendi emelleri bakımından yararlanılabilecek bazı fırsatlar yarattığını düşünerek Millî Mücadele hareketimiz karşısında hayırhah bir duruş sergilemiştir. Gerçek odur ki, konjonktür TBMM Hükûmetiyle Sovyetler Birliği Hükûmeti arasında o yıllarda doğal bir menfaat birliği oluşturmuştur. Bununla beraber bir amaç birliğinden söz etmek mümkün değildir. İki taraf birbirlerine farklı maksatlarla yaklaşmışlardır. İki tarafın da bu yakınlaşmadan duydukları tedirginlikler de olmuştur. Bolşevik Hükümeti ile TBMM Hükümeti arasındaki en belirgin hattâ tek ortak noktayı emperyalist güçlere karşı olma teşkil etmiştir. Kurulan ilişkiler oldukça hassas dengelere dayanmıştır. Büyükelçi Aptülahat Akşin ismini yukarıda kaydettiğim eserinde bu konuda şunları anlatmaktadır: “Türkiye’yi Ruslarla anlaşmaya zorlayan sebepler önemli ve hayati idi. Rusların da bizimle anlaşmaya ihtiyaçları vardı. Fakat iki tarafı anlaşmaya sevk eden sebepler ve amaçlar aynı değildi. Biz samimi olarak Bolşevik Rusya ile iyi komşuluk ve işbirliği etmek ve onlardan silâh yardımı görerek, her iki tarafın da mağduru olduğu batı emperyalizmine karşı bir baraj yapmak istiyorduk. Onlar ise bizi, genel olarak her yerde yaptıkları gibi, kendi politikaları yararına ve kendi milli emellerini gerçekleştirmek için kullanmak, batı devletleri ile yaptıkları müzakerelerde bizden ivaz (ödün) olarak faydalanmak, Türkiye’de, kendilerine bağlı ve sadık bir komünist idare kurmak, kısacası bir Rus peyki haline getirmek istiyorlardı…. Atatürk Rusların bize karşı olan sürprizlerle dolu olduğunu anlıyordu. Bunun içindir ki O’nun , Rusya ile münasebetlerimizin başladığı tarihten itibaren Bolşeviklere karşı durumu son derece ihtiyatlı idi. Mustafa Kemâl’in İtilâf Devletleriyle Bolşevik Rusya arasındaki dengeli politikası bir şaheserdi…” Lord Kinross da “ATATÜRK” adlı eserinde o dönemdeki Türk – Rus yakınlaşmasını ve işbirliğini “köprüden geçinceye kadar ayıya dayı denir” atasözüne atıf yaparak değerlendiriyor. Şöyle diyor: “ ‘Köprüyü geçinceye kadar ayıya dayı demeli.’ Bu bir Türk atasözüdür. Deli Petro’dan ve onun genişleme siyasetinden bu yana, her kuşak bir Türk - Rus Savaşı’na şahit olmuştu. Şimdi, Batı’dan gelen saldırı karşısında Kemalistler de Bolşevikler de, tarihlerinin bu noktasında, tereddütlü adımlarla da olsa, birbirlerine yaklaşmak için bazı zorlukları sineye çekmek zorundaydılar. (Esasen) Kemal de, Anadolu’ya ayak bastığı andan itibaren, sırf müttefiklere göz dağı vermek için de olsa, Sovyetlerle uyuşmayı ihtiyatlı şekilde düşünmeye başlamıştı.” Başlangıçta Bolşevik liderlerin Atatürk’ün Anadolu’da başlattığı hareket ile işbirliğinde bulunmada gönülsüz ve nazlı davrandıkları görülmüştür. Bolşevikler, Ankara’ya yanaşmanın Batı ile olan çeşitli çıkarlarını baltalamasından endişe etmişlerdir. c. Doğu Cephesi, Gümrü antlaşması: Bolşevikler, Ermenilere 1919 yılında Doğu Anadolu’da topraklarımıza yaptıkları saldırılarda destek vermişlerdir. Bu saldırılar sonucunda Ermeniler, Sarıkamış, Kars, Ardahan, Artvin, Batum ve Iğdır gibi yörelerimizi ele geçirmişlerdir. Bolşevik Rusya 1920 yazında Ermenistan ile bir anlaşma yapmıştır. Bu anlaşmayla hemen hemen bütün ahalisi Türk olan Nahçıvan Ermenistan’a bırakılmıştır. Bu tehlikeli gelişmeler üzerine Eylül 1920'de Doğu Cephesi'nde taarruza geçen Kâzım Karabekir komutasındaki 15. kolordumuz, Mîsâk-ı Millî sınırları içinde olan Sarıkamış, Kars, Ardahan, Artvin, Batum ve Tuzluca ve Iğdır'ı geri almış ve Gümrü'yü de işgal etmiştir. Bunun üzerine Ermeniler barış talep etme zorunda kalmış ve 2 Aralık 1920 tarihinde Gümrü Andlaşması imzalanmıştır. Gümrü Antlaşması TBMM Hükûmeti’nin akdettiği ilk anlaşma olarak tarihe geçmiştir. Bu Andlaşma’nın asıl önemi, Andlaşma’nın 10. Maddesinde Ermenistan’ın Sèvres Andlaşması’nın açıkça “yok hükmünde” kabul etmiş olmasıdır. d. Batı Cephesi, I. İnönü Zaferi: Batı Cephesinde de İsmet Paşa’nın kumandası altındaki ordularımızın Yunan ordusuna karşı 10 Ocak 1921’de kazandığı I. İnönü Zaferi de, Millî Mücadelemizde sadece askerî alanda değil, diplomaside de bir dönüm noktası olmuştur. I. İnönü Zaferi o güne kadar yenilemez olduğu düşünülen emperyalist güçlerin desteğindeki Yunan Ordusunun Anadolu’daki ilerleyişinin durdurulabileceğini ve hattâ yenilebileceğini göstermiştir. e. Londra Konferansı’na Davet: Millî Mücadele Hareketi’nin Hem Doğu, hem Batı cephelerinde sağladığı başarıların diplomasimize olumlu yansıması gecikmemiştir. İngiltere TBMM Hükûmeti’ni 21 Şubat 1921’de Londra’da açılan Konferans’a davet etmiştir. Bu davet Atatürk diplomasisinin doğru yönde ilerlediğinin ilk habercilerinden biri olmuştur. f. Moskova Antlaşması: Aynı günlerde Moskova’ya giden TBMM heyeti 16 Mart 1921’de “TBMM Hükûmeti” ile “Rusya Sosyalist Federatif Cumhuriyeti Hükûmeti” arasında çeşitli kaynaklarda “Kardeşlik Antlaşması” olarak da adlandırılan “Moskova Antlaşması’nı” imza etmiştir. Andlaşma’nın Dibacesi’nde “halkların kendi kaderini tayin etme” ilkesi ve iki taraf arasında “emperyalizme karşı mücadele dayanışmasının” varlığı vurgulanmıştır. Bu Antlaşma ile Bolşevik Rusya Misak-ı Millî’yi tanıyan ilk Devlet olmuştur. Gerçekten de Moskova anlaşması ile TBMM hükümeti, sınır meselesinde Batum, Ahıska ve Ahılkelek dışında Misâk-ı Millî’de öngörülen sınırları Sovyet Rusya’ya kabul ettirmiştir. Türkiye ile Rusya arasındaki bugünkü sınır o zaman belirlenmiştir. İki taraf arasında akdedilmiş olan eski antlaşmalar iptal edilmiştir. Osmanlı Devleti’nin Çarlık Rusya’ya karşı üstlendiği malî yükler silinmiş, kapitülasyonlar kaldırılmıştır. Moskova Andlaşması’nın en önemli sonuçlarından biri de Türkiye’nin Türk Dünyası’na açılan kapısı mahiyetindeki Türk yurdu Nahçıvan’ın statüsü hakkında olmuştur. Bu konuyu aşağıda ayrıca ele alacağım. Moskova Antlaşması ile doğu sınırlarını emniyet altına alan TBMM Hükûmeti Batı Cephesi’ndeki ordularının gücünü kuvvetlendirme imkânı bulmuştur. Bu imkân Yunan kuvvetlerine karşı nihai zafer elde etmemize katkı yapmıştır. Bu gelişmelerden hemen sonra, 1917’de Osmanlı İmparatorluğu ile diplomatik münasebetleri kesilmiş ve Millî Mücadele hareketimize de hayırhah nazarlarla bakmayan ve oldukça mesafeli davranan ABD’nin tutumunda da olumlu yönde değişiklikler görülmeye başlanmıştır. g. II. İnönü Zaferi: 1 Nisan 1921’de kazanılan II. İnönü zaferi de, TBMM Hükûmeti’nin diplomaside arka arkaya gelmeye başlayan anlamlı başarılı sonuçlarının kapısını aralamıştır. İtalyanlar Antalya’dan Temmuz 1921’de çekilmiştir. h. Sakarya Meydan Muharebesi Zaferi: Diplomaside başarı Kapısının tamamen açılması, 1921 yılının 23 Ağustos ve 13 Eylül günleri arasında 22 gün 22 gece kesintisiz süren Sakarya Meydan Muharebesini Başkumandan Mustafa Kemal Paşa’nın, Atatürk’ün sevk ve idaresindeki şanlı ordumuzun zaferiyle sonuçlanasıyla mümkün olmuştur. İtalyanlar Anadolu’da işgal ettikleri yerleri tamamen boşaltmışlardır. İngilizler ise ellerindeki Türk esirleri serbest bırakmışlardır. i. Kars Antlaşması: Sakarya Zaferi’ni takiben 13 Ekim 1921’de TBMM Hükûmeti ile üç Sovyet Cumhuriyeti Azerbaycan, Gürcistan ve Ermenistan arasında Kars antlaşması imzalanmıştır. Bu antlaşma ile Türk-Sovyet sınırı son ve kesin şeklini almıştır. Nahçıvan’ın Moskova Andlaşması ile belirlenen statüsü teyit edilmiştir. j. Türkiye – Fransa Ankara Antlaşması: Sakarya Zaferinin en önemli siyasî sonucu da 20 Ekim 1921’de Fransızlarla imzalanan Ankara Antlaşması (İtilâfnamesi) olmuştur. Bu Antlaşma Büyük Millet Meclisi Hükümeti’nin, Kurtuluş Savaşı içinde İtilaf Devletleri’nden biriyle ve bir batılı devletle yaptığı ilk anlaşmadır. Ankara Antlaşması ile Birinci Dünya Savaşı öncesinde kurulmuş bulunan İtilaf Devletleri bloğu parçalanmıştır. İngiltere Anadolu’da yalnız kalmıştır. Fransa’nın Türkiye’yi ve Misak-ı Millî’yi resmen tanıması, İngiltere’nin Doğu Akdeniz politikasını desteklemekten vazgeçtiğini göstermesi açısından da önem arzetmiştir. Fransa ile yapılan Ankara Antlaşması ile birlikte Türkiye Güney cephesini güvenceye almış ve buradaki askerlerini de Batı Cephesine kaydırmıştır. k. Türk - Rus Yakınlaşmasının Diğer sonuçları: Ayrıca, 2 Ocak 1922’de Ukrayna ile Dostluk ve Kardeşlik Antlaşması imzalanmıştır. Böylece, Atatürk’ün Fransa ve İtalya’yı İngiltere’den, ABD’’yi de her üçünden ayırma; böylece batı kampını bölme ve Anadolu’yu işgal eden Batı’ya karşı Sovyet Rusya’yı denge unsuru olarak kullanma stratejisi başarıya ulaşmıştır. Denilebilir ki Millî Mücadele önderlerinin Bolşeviklerle kurduğu ilişki ve gerçekleştirilen yardımlaşma “Komünizme hayır, Sovyetlere evet” anlayışıyla ve ihtiyatla yürütülmüştür. Türk – Rus Yakınlaşmasında Teminat Altına Alınan “Türk Kapısı” Nahçıvan: Atatürk, temel amacı ve nihai hedefi Vatanımızın düşman işgalinden kurtarılması ve Türk Milleti’nin bağımsızlığının ve egemenliğinin sağlanması olan Millî Mücadelemiz sonunda Devletimizin Doğu sınırının Türk dünyasına açılan bir kapı ile bitişik olmasına önem atfetmiştir. Halkının hemen hemen tamamı Türk olan Nahçıvan’ı da böyle bir kapı olarak görmüştür. Bu sebeple de, Nahçıvan ile ilgili gelişmeler, Türk dünyasına ilişkin konulara önem veren Atatürk tarafından Millî Mücadele hareketinin başından itibaren dikkatle ve hassasiyetle takip edilmiştir. I. Dünya Savaşı’nın sonucu olarak bölgeden Türk kuvvetlerinin çekilmesiyle birlikte başlayan Ermenilerin Nahçıvan’a yönelik saldırıları ve Türk halkına yaptıkları katliamlar, Atatürk’ün (Mustafa Kemâl Paşa) Başkanlığındaki Heyet-i Temsiliye tarafından batılı devletler nezdinde sürekli olarak protesto edilmiştir. Aynı hassasiyet kurulmasından sonra TBMM tarafından gösterilmiştir. 10 Ağustos 1920 tarihinde Sèvres Antlaşması’nın imza edildiği, Atatürk’ün Bolşevik Rusya ile yakınlaşma sağlamaya karar verdiği ve bu yönde teşebbüslerde bulunulduğu dönemde Bolşevik Rusya Azerbaycan’ın ve Ermenistan’ın Sovyetleştirilmesi süreciyle meşgul bulunuyordu. Bu süreç içinde ve Azerbaycan’ın Komünist yönetiminin de göz yumması sonucunda, Nahçıvan ile Zengezor Ermenistan’ın hakimiyeti altına girmiştir. Ayrıca, Ruslar da Ermenilere birtakım iktisadî yardım vaadinde bulunmuşlardır. Nahçıvan’ın Ermenistan’ın eline geçmesi, o yılların şartlarında, Türkiye’nin Azerbaycan ile ve hattâ Rusya ile stratejik önemde bir ulaşım yolunun kesilmesine yol açacak bir gelişme olmuştur. Bu gelişme 5 ay önce açılmış olan TBMM’de heyecan yaratmıştır. Nahçıvan halkından Millî Mücadele’nin önderlerine ve TBMM üyelerine gelemeye başlayan çok sayıda mektup da uyanan heyecanı daha da arttırmıştır. Nahçıvan konusunda TBMM’de bu hava sürerken Eylül 1920'de Doğu Cephesi'nde taarruza geçen Kâzım Karabekir komutasındaki 15. kolordumuz, Mîsâk-ı Millî sınırları içinde olan Sarıkamış, Kars, Ardahan, Artvin, Batum ve Tuzluca ve Iğdır’ı geri almış ve Gümrü'yü de işgal etmiştir. Bunun üzerine Ermeniler barış talep etme zorunda kalmış ve 2 Aralık 1920 tarihinde Gümrü Antlaşması imzalanmıştır. Andlaşma’nın 2. Maddesi’nde “….Aşağı Karasu'nun döküldüğü yerden geçen çizginin güneyindeki (Nahçıvan, Şahtahtı, Şarur) bölgesinde daha sonra bir plebisitle saptanacak yönetim biçimine ve bu yönetimin kapsayacağı topraklara Ermenistan karışmayacak ve işbu bölgede şimdilik Türkiye koruyuculuğunda bir yerel yönetim kurulacaktır ” hükmü yer almıştır. Buna göre, Nahçıvan-Şahtahtı-Şarur bölgesi geçici olarak (“şimdilik”) Türkiye’nin koruyuculuğuna bırakılmıştır. Gümrü Antlaşması’nda Nahçivan konusunda elde edilen sonuca rağmen, Atatürk Nahcivan’ı Ermenistan’ın hakimiyeti altına girmesine yol açmayacak daimi statüye kavuşturmak istiyordu. TBMM Hükûmeti ile Bolşevik Rusya arasında Moskova’da bir antlaşma yapılması hususunda iki taraf arasında görüş birliğine varılması üzerine Moskova’ya gidecek heyetimizin başkanı olarak İktisat Vekili Yusuf Kemal (Tegirşek) Bey atanmıştır. Prof. Dr. Faruk Sümer’in Yusuf Kemâl Bey’den dinleyip naklettiğine göre, bu görevlendirilmeden sonra Atatürk tarafından kabul edilen Yusuf Kemâl Bey, yapılan görüşmede Atatürk’e "Paşam Ruslar Nahçıvan üzerinde ısrar ederlerse ne yapalım" diyerek kesin talimatını almak istemiştir. Atatürk “Nahçıvan Türk Kapısıdır. Bu hususu nazar-ı itibara alarak elinizden geleni yapınız” cevabını vermiştir. Nahçıvan’a “Türk Kapısı” ismi böylece Atatürk tarafından verilmiştir. Türk heyetinin Moskova’daki temasları ve Antlaşma üzerindeki müzakere çetin cereyan etmiştir. Esasen, Bolşevik Dışişleri Bakanı Çiçerin heyetimize soğuk davranmıştır. Ümit kırıcı sözler söylemiştir. Nahçıvan konusu üzerindeki müzakere de oldukça gergin bir havada geçmiş ve uzun sürmüştür. Yusuf Kemâl Bey başlangıçta Nahçıvan'ı Türkiye himayesine almak istemiş ve ısrarlı olmuştur. Bu olmayınca Türkiye ile Azerbaycan’ın ortak himayesi altına konulması teklifini yapmıştır. Çiçerin katı davranmıştır. Sonunda Heyetimiz Stalin ile görüşme talep etmiştir. Heyetimizin Stalin ile yaptığı görüşmelerde ilerleme sağlanmış, ancak, Nahçıvan konusunda müzakere biraz uzamıştır. Stalin Yusuf Kemâl Bey’e “Nahçıvan üzerinde niçin bu kadar ısrar ediyorsunuz” diye sormuş. Yusuf Kemâl Bey “orası Türk kapsıdır da onun için” cevabını vermiş. Stalin gülmüş ve gündemdeki başka bir konuya geçmiş. Sonunda Antlaşma metni üzerinde mutabakata varılmış. Ortaya çıkan ve 16 Mart 1921 günü imza edilen Moskova Andlaşması’nın III. Maddesi’nde Nahçıvan hakkında şu hüküm yer almıştır: “İşbu Andlaşma’nın Ek I (C)’de belirlenen sınırlar içerisinde bulunan Nahçıvan bölgesinin üçüncü bir devlete verilmemesi şartıyla Azerbaycan’ın himayesi altında özerk statüye sahip olması her iki âkit tarafça kabul edilmiştir. Nahçıvan topraklarının doğuda Aras’ın talveği, batıda Dagna dağı (3829)-Velidağı (4121)-Bagarzik (6587) ve Kömürlüdağı (6930) çizgisi arasında sıkışmış üçgen kesiminde, bu toprakların Kömürlü dağından (6930) başlayarak Seray Bulak dağı (8071)-Ararat istasyonundan geçerek Karasu ile Aras’ın birleştiği yerde sona eren sınır hattı, Türkiye, Azerbaycan ve Ermenistan temsilcilerinden oluşan komisyon tarafından belirlenecektir.” Türk heyetinin gayretleri sayesinde Azerbaycan’ın toprak bütünlüğü kısmen de olsa korunmuş; Nahçıvan’ın üçüncü bir ülkeye devredilmez kaydıyla Azerbaycan’a bağlı “özerk bir Cumhuriyet” olmasına karar verilmiştir. Nahçıvan’ın Azerbaycan ya da Türkiye’nin olduğu gerçeği Ermeniler ve Ruslara kabul ettirilmiştir. Böylece Nahçıvan’ın “Türk Kapısı” olma özelliği korunabilmiştir. Moskova Anlaşması’yla TBMM Hükûmeti sayesinde Nahçıvan Ermenilerden alınmış ve “özerk” statüde Azerbaycan’ın korumacılığı altına konulmuştur. Nahçıvan’ın Azerbaycan ya da Türkiye’nin olduğu gerçeği Ermenilere ve Ruslara kabul ettirilmiştir. Böylece Nahçıvan’ın “Türk Kapısı” olma özelliği korunabilmiştir. Ankara'ya dönüşünde Yusuf Kemâl Bey Atatürk tarafından kabul edildiğinde sonucu arzederken "Muhterem Paşam Nahçıvan üzerinde elden geleni yaptık” demiş. Bu söz üzerine Atatürk “kapımız mevcudiyetini muhafaza ediyor, bizim için mühim olan budur” cevabını vermiştir. Yukarıda da işaret edildiği üzere, yedi ay sonra 13 Ekim 1921’de TBMM Hükûmeti ile üç Sovyet Cumhuriyeti Azerbaycan, Gürcistan ve Ermenistan arasında Kars antlaşması imzalanmıştır. Bu antlaşma ile Türk-Sovyet sınırı son ve kesin şeklini almıştır. Nahçıvan’ın Moskova Antlaşması ile belirlenen statüsü üç Sovyet Cumhuriyeti tarafından da teyit edilmiştir. 1921 yılında imzalanan Moskova ve Kars Antlaşmaları ile Türkiye, Azerbaycan’ın himayesi altındaki Nahçıvan Özerk Bölgesi’nin günümüze kadar statüsünün belirleyicisi ve garantörü olmuştur. TBMM Hükûmeti’nin bir diğer çabası da, Azerbaycan’a egemen bir devlet gibi muamele etmek ve başka devletlerin de bu şekilde davranmasına yol açmak olmuştur. Bu amaçla Azerbaycan ile ayrı bir anlaşma imzalamak istemiştir. Oysa Sovyet Azerbaycan Hükümeti TBMM ile ayrı bir anlaşma yapmaya yanaşmamıştır. Osmanlı Hükûmeti’nin Millî Hareket İçin “Bolşevik” İddiası ve Propagandası Atatürk’ün Millî Mücadele hareketini başlatmasıyla birlikte İstanbul Hükûmeti, hareketi baltalamak için Anadolu’da yıkıcı bir propaganda başlatmıştır. Bu çerçevede ağırlıklı olarak Millî Hareket’in Bolşevik Rusya ile yakınlaşma arayışında bulunması da konu edilmiştir. Propaganda faaliyeti Avrupa ve ABD’de de yapılmıştır. Bu kampanyaya çeşitli basın organları, bazı cemiyetler ve bilhassa İtilâf Devletleri destek vermiştir. Atatürk bu propagandaya Büyük Nutuk’ da değinmiştir. Bu konu ile irtibatlı olarak, Atatürk’ün Amerikalı General Harbord’a vaki ifadelerini aktarmak istiyorum. ABD Başkanı Wilson, Birinci Dünya Harbi’nden sonra ABD’nin Ermeniler üzerinde manda idaresi görevini yüklenmesi halinde ne gibi sorumluluklar altına gireceğinin incelenmesi maksadıyla bölgeye bir heyet gönderilmesini kararlaştırmıştır. Oluşturulan heyete Tümgeneral James G. Harbord başkanlık etmiştir. Bazı kaynaklarda, heyetin ABD tarafından oluşturulmuş olmasına rağmen, Paris Barış Konferans’ı namına görev yaptığı belirtilmektedir. İnceleme bölgesine gitmek üzere önce İstanbul’a gelen heyet Anadolu’ya geçmiş ve General Harbord 22 Eylül 1919 günü Sivas’ta Atatürk ile görüşmüştür. Görüşmeden sonra, Atatürk, Harbord’a ifade etiklerini bir muhtıra şeklinde yazılı olarak da General’e iletmiştir. Bu muhtırada Bolşevizm hakkında şu ifadelere yer verilmiştir: ".....Bolşeviklere gelince, ülkemizde bu öğretinin hiçbir yeri olamaz. Dinimiz, geleneklerimiz ve sosyal yapımız bütünüyle böyle bir düşüncenin yerleşmesine uygun değildir. Türkiye'de ne büyük kapitalistler ne de milyonlarca işçi vardır. Öte yandan tarımsal bir problemimiz yoktur. Son olarak sosyal yönden dinsel ilkelerimiz, Bolşevizm’i benimsemekten bizi uzak tutmaktadır. Türk Milleti’nin bu öğretiye karşı hiçbir eğilimi olmadığının ve daha da ötesi, gerektiğinde savaşmaya hazır olduğunun en iyi kanıtı, Ferit Paşa'nın Bolşevizm’in ülkede yayıldığı ya da yayılmak üzere olduğu yolundaki gerçek dışı söylentilerine karşı Millet’in duyduğu kaygılardır…..” Atatürk’ün General Harbord ile görüşmesinin en yakın tanığı görüşmede tercümanlık yapmış olan Prof. Hulûsi Y. Hüseyin (Pektaş)’dır. O’nun ifadesine göre, General Harbord, Mustafa Kemal Paşa'ya veda ederken elini sıkmış ve şu sözleri söylemiştir: "Eğer Amerikan ordusunda muvazzaf bir subay olmasaydım, gelir sizinle birlikte mücadelenizi izlerdim.” Atatürk Amerikalı General Harbord ile görüşmesinden Büyük Nutuk’da şu sözlerle bahsetmektedir: “Efendiler, hatırlarınızda olsa gerektir ki, memleketimizde ve Kafkasya'da incelemeler yapmak üzere Amerika hükümeti General Harbord'un riyaseti altında bir heyet göndermişti. Bu heyet Sivas’a geldi. 22 Eylül 1919 günü General Harbord ile uzun uzadı ya konuştuk. General’e, milli harekâtın maksat ve gayesi ve milli teşkilât ve birliğin ortaya çıkış sebebi, gayrimüslim unsurlara karşı olan hissiyat ve yabancıların memleketimizdeki olumsuz propagandası ve icraatı hakkında tafsilatlı ve delilli olarak beyanatta bulundum. General'in bazı garip sorularına da muhatap kaldım. Meselâ, Milletiniz tasavvur edilebilen her türlü teşebbüs ve fedakârlıkta bulunduktan sonra dahi muvaffak olunamazsa ne yapacaksın? Verdiğim cevapta -hatırımda aldanmıyorsam- demiştim ki: Bir millet mevcudiyet ve bağımsızlığını temin için tasavvur edilebilen teşebbüsleri ve fedakârlığı yaptıktan sonra muvaffak olur. Ya muvaffak olamazsa demek, o milletin ölmüş olduğuna hükmetmek demektir. Dolayısıyla Millet hayatta oldukça ve fedakârane teşebbüslerine devam eyledikçe muvaffakiyetsizlik söz konusu olamaz. Generalin sorduğu sorudan asıl maksadın ne olabileceğini araştırmak istemedim. Fakat verdiğim cevabın O’nun tarafından takdirle karşılandığını bugün yeri gelmişken zikretmek isterim.” II. Lozan Barış Konferansı Döneminde Dış Politika Atatürk, Türk Milleti’ni düşmanla antlaşmaya dayanan barış ve huzur ortamına kavuşturmak için İstiklâl Savaşımızda kesin zaferin elde edilmesi gerektiğinin idraki içinde olmuştur. Atatürk bunu da gerçekleştirmiştir. ATATÜRK 19 Mayıs 1919 Pazartesi günü Samsun’da başlattığı kurtuluş, millî bağımsızlık ve egemenlik mücadelesini 9 Eylül 1922 Cumartesi günü Ordumuzun İzmir’e girmesiyle kesin askerî zaferle sonuçlandırmıştır. Bu kesin sonucu getiren de O’nun verdiği emirle 26 Ağustos 1922 Cumartesi günü şafakla başlayan Büyük Taarruzun 30 Ağustos Çarşamba günü Büyük Zaferle sonuçlanması olmuştur. İşte bu kesin Zafer üzerine Vatanımızı işgal etmiş bulunan İtilâf Devletleri Ankara Hükümeti’ne mütareke teklif etmişlerdir. Ankara Hükûmetiyle 11 Ekim 1922’de imzalan Mütareke ile Osmanlı İmparatorluğu siyaseten ve hukuken sona ermiştir. Mudanya Mütarekesi müzakereleri sırasında teati edilen notalarla arış görüşmeleri için Lozan’da bir Konferans toplanmasına karar verilmiştir. Savaş alanında Millî Mücadele zaferle sona ermişse de millî müstakil varlığımız için yapılacak daha çok ve büyük işler vardı. Çünkü Vatanımız, Balkan Savaşlarında, Birinci Dünya Harbi yıllarında, işgal döneminde, kurtuluş ve istiklâl savaşımız sırasında harap olmuştu. Kaynakları tükenmiş, çok fakirleşmişti. Öncelikle, savaş durumunun hukuken de sona erdirilmesi gerekiyordu. Milletimiz kendi bağımsız ve egemen Devletine sahip olmalıydı. Bu Devlet uluslararası plânda tanıtılmalıydı. İç ve dış güvenlik sağlanmalıydı. Milletin yaraları sarılmalı; ülke yeniden inşa edilmeli, neredeyse durmuş vaziyetteki ekonomik hayat harekete geçirilmeliydi. Köklü inkılâpların gerçekleştirilmesine, çağdaş reformların yapılmasına, eğitim alanında hızlı hamlelere ihtiyaç vardı. Ordumuzun yeniden yapılandırılması ve donatılması da ihmal edilemezdi. Bu muazzam işlerin gerçekleştirilebilmesi için de Türkiye’nin dost dış yardımlara ve siyasî, diplomatik ve ekonomik desteğe de elbette ihtiyacı olacaktı. Bütün bu gerçekler Türkiye’nin bölgesinde uzun yıllar barış ve güvenlik içinde yaşamasını zorunlu kılıyordu. Bunun için de dostane yaklaşımlarla barışçı ve dengeli bir dış politika izlenmesi gerekiyordu. Atatürk daha iki yıldan fazla bir süre önce 17 Ocak 1921 tarihinde United Telegraph Gazetesi Muhabirine verdiği mülâkatta, kendisine tevcih edilen “gelecekte ne gibi bir politika izleyeceksiniz?” sorusuna şu cevabı vermişti: "Memleketimiz haraptır; milletimiz fakirdir, eğitimimiz aşağı seviyededir, ekonomimiz zayıftır. Memleketimizi imar ve milletimizi aydınlatma ve refaha kavuşturma yegâne ve kat'i emelimizdir. Binaenaleyh sulh ve sükûn içinde medeniyetin ciddî çalışmalarına muhtacız. Gelecekteki politikamız bu ihtiyaçları tatmine matuf olacaktır.” TBMM Hükûmeti’nin İsmet Paşa başkanlığında Lozan Barış Konferansı’na katılan Heyeti, Lozan Konferansı’nın “kurtlar sofrası” mahiyetindeki masasında ve bu masanın üzerine kurulduğu kaygan diplomasi zemininde cereyan eden çetin diplomatik müzakereler sonucunda, Türkiye’yi çevreleyen iç ve dış ağır şartların gerektirdiği amaç ve hedeflere uygun bir Antlaşma elde etmiştir. Atatürk’ün emsalsiz önderliğinde kazandığımız İstiklâl Savaşımız, TBMM Hükûmeti’nin Dışişleri Bakanı İsmet Paşa’nın 24 Temmuz 1923 Salı günü Lozan Barış Konferansı’nda imzaladığı Barış Andlaşması ile taçlanmıştır. Atatürk’ün Andlaşma’nın imza edildiği gün İsmet İnönü’ye gönderdiği tebrik mesajının Büyük Nutuk’ta yer alan metni şöyledir: “Lozan'da Delege Heyeti Reisi, Hariciye Vekili İsmet Paşa Hazretleri'ne, Millet ve Hükümet’in Zatıâlileri’ne vermiş olduğu yeni vazifeyi muvaffakiyetle tamamladınız. Memlekete bir dizi faydalı hizmetlerden ibaret olan ömrünüzü bu defa da tarihi bir muvaffakiyetle taçlandırdınız. Uzun mücadelelerden sonra vatanımızın barış ve bağımsızlığa kavuştuğu bugünde parlak hizmetiniz dolayısıyla Zatıalinizi, muhterem arkadaşlarımız Rıza Nur ve Hasan Beyleri ve mesainizde size yardım eden bütün Delege Heyeti üyelerini teşekkürlerle tebrik ederim. Türkiye Büyük Millet Meclisi Reisi Başkumandan Gazi Mustafa Kemâl” Atatürk, Büyük Nutuk’unda Lozan Barış Antlaşması’nı şu ifadelerle değerlendirmiştir: “….Bu andlaşma, Türk Milleti aleyhine asırlardan beri hazırlanmış ve Sevr Antlaşması'yla tamamlandığı zannedilmiş büyük bir suikastın yıkılışını ifade eder bir vesikadır. Osmanlı devrine ait tarihte, emsali görülmemiş bir siyasi zafer eseridir!” Lozan Barış Antlaşması, Türkiye’nin, mutlak bağımsız ve egemen bir devlet ve milletlerarası camianın hukuken eşit bir üyesi olarak doğduğunu tescil eden belgedir. TBMM’nin 29 Ekim 1923 günü “Türkiye Cumhuriyeti” olarak ilân ettiği Devletimizin tapu senedi mahiyetindedir. Lozan Antlaşması, aynı zamanda da genel olarak dış siyasetimizin, özel olarak da Kıbrıs ve Türk-Yunan münasebetlerine dair strateji ve politikalarımızın “ahde vefa” ilkesi esas alınarak yürütülmesinde on yıllar boyunca gözettiğimiz dengelerin oluşturulmasını sağlayan unsurlar manzumesidir. Bu dengeler için dış siyaset terminolojimizde “Lozan dengesi” kavramı kullanılmaktadır. Konferans döneminde, Atatürk TBMM’de Türkiye’nin Lozan Barış Konferansı’na barış elde etme amacıyla katılmış olduğunu vurgulayan konuşmalar yapmıştır. Bu konuşmaları internette TBMM kaynaklarında okumak mümkündür. III. Türkiye Cumhuriyeti’nin Kurulmasından İtibaren Atatürk Döneminde Dış Politika Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonraki dönemde Atatürk’ün Liderliği altında takip edilen dış siyasetimize ve elde edilen başlıca sonuçlara gelince: Her şeyden önce şunu vurgulamak istiyorum: Lozan Antlaşması’ndan sonra Türkiye’nin stratejik önemi azalmamış, aksine artmıştır. Gerçekten, 1923’ten sonra Türkiye Avrupa’nın bütün güçlü Devletleriyle komşu durumuna gelmiştir. Sovyetler Birliği doğu bölgemizde, İngiltere Irak manda idaresi ve Kıbrıs vasıtasıyla, Fransa Suriye manda idaresiyle, İtalya ise 12 adayı ve Meis’i ele geçirdiği için Türkiye ile sınırdaş olmuşlardır. Güçlü devletlerle sınırdaş komşu olması Türkiye’nin Millî Mücadele’den sonra gerçekçi, dengeli bir dış politika takip etmesini zorunlu kalmıştır. Kuruluşundan itibaren Türkiye Cumhuriyeti’nin dış politikasının başlıca şu ana hedeflere yöneldiğini söyleyebiliriz: 1.Millî bağımsızlığımızın ve egemenliğimizin korunması; 2. Yapılan barışın devamlı kılınması; 3. Hayat tarzımızda ve yönetim şeklimizde çağdaşlaşmanın sağlanması. Bu hedeflere ulaşmak için de “ahde vefa” ilkesinin gözetildiği; Türkiye’nin ülkesinde hâkim kılmak istediği demokrasi, laiklik, sosyal adalet, hukuk devleti gibi çağdaş değerlere saygılı devletlerle barış içinde yaşamayı, ilişki ve işbirliğini güçlendirmeyi amaçlayan dengeli bir dış siyaset güdülmüştür. Cumhuriyetimizin ilân edildiği 29 Ekim 1923 günü TBMM’de Devletimizin I. Hükûmeti’nin programını sunan Başbakan İsmet İnönü Türkiye’nin izleyeceği dış politika hakkında şu açıklamalarda bulunmuştur: “Cumhuriyet Hükümeti’nin dış ilişkilerde en temel ilkesi Türkiye Cumhuriyeti’nin varlığını ve bütünlüğünü sağlam tutarak hayatî menfaatlerini göz önünden ayırmamak esası dâhilinde karşılıklı barışı, huzuru, iyi ilişkileri mümkün olduğu kadar genişletmek ve teyid emekten ibarettir. Sınırdaşlarımızla ve…henüz ilişkilere girmediğimiz devletlerle samimî bir dostluk tesisi için bütün kuvvetimizi sarf edeceğiz. Göreceğimiz hüsnüniyete fazlasıyla mukabele edeceğiz. Bu esaslar dâhilinde Türkiye Cumhuriyeti, hayatî menfaatlerini muhafaza etmek için son derece dikkatli olacaktır.” Atatürk Cumhurbaşkanı olarak 1 Mart 1924 günü TBMM’nin yeni yasama yılını açış konuşmasında “Cumhuriyet’in dış siyasette yüzü düz biçimde ve samimiyetle barışın ve antlaşmaların korunmasına dönüktür” diyerek Türkiye’nin barış siyasetini bir kere daha teyit etmiştir. Atatürk 1 Kasım 1928 günü de TBMM’de dış politikamız hakkında şunları ifade etmiştir: “Dış politikamızda dürüstlük, ülkemizin güvenliği ve gelişmesinin korunmasına önem verilmesi prensibi, davranışlarımıza rehber olmaktadır. Önemli reform ve gelişmeler içinde bulunan bir ülkenin, hem kendisinde hem çevresinde barış ve huzuru gerçek olarak arzu etmesinden daha kolay açıklanabilecek bir konu olamaz. Bu samimi arzudan esinlenmiş olan dış politikamızda, ülkenin korunması, güveninin sağlanması, vatandaşların haklarının herhangi bir saldırıya karşı bizim tarafımızdan savunulması konuları, özellikle göz önünde tuttuğumuz noktalardır. Kara, deniz ve hava kuvvetlerimizi bu ülkede barış ve güvenliği koruyabilecek bir durumda bulundurmaya bu nedenle çok önem veriyoruz. Cumhuriyet hükümeti, uluslararasında güvenlik anlaşmalarının imzalanması için özel bir çaba göstermektedir. Bize önerilen Kellogg Anlaşması’na katılmak için de aynı içtenlikle uygun görüşümüzü bildirdik.” Türkiye Cumhuriyeti uygulayacağı ilân edilen barışçı dış politikanın icabı olarak komşularıyla ve dünyanın diğer belli başlı Devletleriyle dış ilişkiler ağını örmeye başlamıştır. Atatürk, Amerika Birleşik Devletleri’nin dünya siyasetindeki yerinin bilinci içinde olagelmiştir. Millî Mücadele yıllarında muhtelif Amerikan gazetelerine mülâkatlar vermiş; Türkiye’nin ABD ile dostane ilişkiler kurma isteğini dile getirmiştir. Millî mücadelemiz başladığı zaman Osmanlı Devleti ile ABD arasında diplomatik münasebetler 1917 yılında resmen kesilmiş bulunuyordu. Çünkü Birinci Dünya Savaşı’nda iki devlet karşı ittifaklarda yer almışlardı. Osmanlı Devleti’ndeki Amerikan menfaatlerini gözetmeyi İsveç üstlenmişti. Amerika’daki Osmanlı menfaatlerini İspanya korumaktaydı. Bununla beraber, vurgulamak gerekir ki, Osmanlı Devleti ile ABD karşı bloklarda olmalarına rağmen birbirleriyle hiçbir cephede savaşmamışlardır. ABD Birinci Dünya Harbi’nde Osmanlı Devleti ile savaşmadığı için savaş sonunda Osmanlı Devleti’ni parçalamak üzere hazırlanan Sèvres Antlaşması’nı imzalayan devletler arasında yer almamıştır. Bu sebeple de Lozan Barış Konferansı’na savaşın galip devletlerinden biri olarak katılmamıştır. Konferans’ta pasif gözlemci olarak temsilci bulundurmuştur. 24 Temmuz 1923 günü Lozan Barış Antlaşması’nın imzalanmasını müteakip, ABD ile Türkiye arasında Lozan’da 6 Ağustos 1923’de ayrı bir Dostluk ve Ticaret Antlaşması imzalanmıştır. Bu antlaşmada iki ülke arasında dostluk ilişkilerin kurulması ve normal diplomatik ve konsolosluk ilişkilerinin yeniden başlatılması da öngörülmüştür. Antlaşma’nın imzalanmasıyla birlikte, Amerika’daki Ermeni ve Rum-Yunan lobileri ile bütün Türk düşmanları Rum Ortodoks Kilisesi’ni de kullanarak harekete geçmişlerdir. “Lozan Antlaşmasına hayır!” sloganı altında yeni ve güçlü bir Türk düşmanlığı kampanyası başlatılmıştır. Bu yüzden de Türkiye’nin ABD ile Lozan’da imzaladığı Antlaşma’nın onay için ABD Kongresi’nde oylanması üç buçuk yıl almıştır. 18 Ocak 1927 günü ABD Senatosu’nda yapılan oylamada Antlaşma’nın onaylanması, gerekli üçte iki çoğunluk- 6 oy eksiğiyle – sağlanamadığı için, reddedilmiştir. Bu durumda Türkiye ve ABD, diplomatik ilişki kurabilmesi için ABD Kongresi’nden onay almayı gerektirmeyen yönteme başvurmuşlardır. Nota teatisi yoluyla 17 Şubat 1927 tarihinde bir “modus vivendi” yapmışlardır. Böylece iki Devlet arasında diplomatik münasebet kurulmuştur. Aynı yıl içinde karşılıklı Büyükelçi teati edilmiş ve büyükelçiler görevlerine başlamışlardır. Millî Mücadelemizle ilgili haberler ABD’nin önde gelen gazetelerinde çoğu kez olumlu haber ve yorum konusu olmuştur. ABD’nin ünlü TIME Dergisi Atatürk’ü 1923’de ve 1927’de kapak konusu yapmıştır. Atatürk ile Başkan Roosevelt arasında özel ve resmî plânda çok dostane ilişkiler kurulmuştur. Bu dostluk teati edilen resmî ve özel mesajlara açık olarak yansımıştır. Başkan Roosevelt Cumhuriyet'in 10. Yıldönümünde beklenmedik bir jest yapmıştır. Vaşington Büyükelçimiz Ahmet Muhtar Bey, 19 Ekim 1933 akşamı, New York’ta, "Türkiye'nin Amerikalı dostlarının da katıldığı büyük bir yemek vermiştir. Başkan Roosevelt bu yemeğe bir mesaj yollamıştır. Mesajda, diğer hususlar meyanında şu ifadeler yer almıştır: “Dünyanın istikrar, sulh ve terakki içinde millî hayat süren memleketleri arasına girmeye ve hakikaten kendisine yaraşan mevkii almağa muvaffak olan Türkiye'nin Devlet Reisi Gazi Mustafa Kemal Hazretlerinin bu uğurda ve maksat için sarfetmekte olduğu kudretli hamleleri, Amerikan milleti sempati dolu bir alâka ile takip etmektedir. Derin ve çeşitli olan Türk reformlarının muvaffakiyetindeki harikulâde ehemmiyettir ki, samimi tebriklere sebep teşkil etmektedir. Bu fırsattan istifade ederek sizlere iştirak ediyorum. Türkiye Cumhuriyeti Reisine devamlı muvaffakiyeti için kalbî tebriklerimi ve Türk Milletine refah ve saadeti için dost dileklerimi sunarım.” Başkan Roosevelt 29 Ekim 1933 günü ayrıca Atatürk’e bir kutlama mesajı göndermiş ve bu mesajında “Geçen bu on sene zarfında Zatı Alileri’nin faal ve şuurlu idaresi altında Türkiye, dünyanın en gelişmiş milletleri arasına girmekle kalmayıp, uluslararası barış mücadelesinin de başlıca lideri olmuştur" sözlerine yer vermiştir. Türk Amerikan ilişkilerinin bu olumlu seyri içinde iki Devlet arasında 1 Ekim 1929 tarihinde “Ticaret ve Seyr-ü Sefain” Antlaşması imzalanmıştır. Bu Antlaşma Türkiye Cumhuriyeti’nin ABD ile akdettiği ilk anlaşmadır. Bu olumlu gelişmelere rağmen ikili ilişkilerdeki bu yakınlaşma diğer devletlerin de dahil olduğu uluslararası problemler ortaya çıktığında yerini resmî bir tarafsızlık politikasına bıraktı. Bunun başlıca nedeni ABD'nin Avrupa meselelerinden uzak durmak istemesiydi. Hâl böyle olunca, ilişkiler daha çok ticarî bir nitelik arz etti ve siyasî alandaki ilişkiler daha yüzeysel kaldı. Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk yıllarındaki en önemli diplomatik gelişmelerden biri de Türkiye ile Sovyetler Birliği arasında 17 Aralık 1925 tarihinde Paris’te imzalanan “Dostluk ve Saldırmazlık Antlaşmasıdır.” Bu Antlaşma’nın Batı Avrupa’nın büyük güçlerine karşı bir tepki Antlaşması olduğunu söylemek yanlış olmaz. Çünkü, Avrupalılar, Türkiye’ye başlangıçta çeşitli sorunlar çıkarmışlardır. Bunlarda en önemlisi Musul meselesidir. Diğeri de Türkiye Cumhuriyeti’nin başkenti olarak İstanbul’un kalması için yaptıkları baskı ve diplomatik boykot hareketleridir. O dönemde Batı Dünyası Sovyetler Birliğine karşı oldukça mesafeli davranıyorlardı. Sovyetler de yalnızlık içindeydi. Türk – Rus Antlaşması’na göre, taraflardan biri saldırıya uğrarsa, diğeri tarafsızlığını koruyacak; her iki taraf, diğer devletlerle, birbiri aleyhine bir ittifak ya da siyasi içerikli bir anlaşma yapmayacak ve diğer devletlerle imzacı ülkelerden birine karşı girişilmiş düşmanca bir eyleme katılmayacaktı. Üç yıl için geçerli olan antlaşma, sonraki yıllarda (1929 ve 1931) imzalanan protokollerle sürdürülmüştür. 7 Kasım 1935'te on yıl süreyle son kez uzatılmıştır. Ancak II. Dünya Savaşı'nda SSCB, 19 Mart 1945'te Türkiye'ye bir nota vererek, 7 Kasım 1945'te süresi bitecek olan antlaşmanın bu tarihten sonra geçersiz olacağını bildirmiştir. Atatürk Döneminde Dış Politikada Başlıca Somut Sonuçlar Türkiye Cumhuriyeti’nin Atatürk döneminde dış politikada elde ettiği somut sonuçların başlıcalarını şu şekilde özetlemek mümkündür: Türkiye, Lozan Barış Antlaşmasıyla kurulan hassas stratejik dengeleri koruyarak komşularıyla ve uluslararası toplumun diğer üyeleriyle uzun yıllar boyunca dostluk ve iyi komşuluk ilişkileri içinde kalmayı başarmıştır. Atatürk’ün 1931’de ifade buyurduğu “Yurtta Sulh Cihanda Sulh” [Yurtta Barış Dünyada Barış] vecizesi çağdaş Türkiye’nin dış politikasının temel ilkesi olmuştur. “Yurtta Sulh, Cihanda Sulh” ilkesi Anayasamızın “Başlangıç” bölümünde zikredilmektedir. Böylece aynı zamanda bir Anayasa ilkesi vasfındadır. Atatürk’ün 10. Yıl Nutkunda Türk Milleti için gösterdiği “muasır medeniyet seviyesine ulaşma” hedefi ile de kanaatimce, dış politikamızın ana yönü “batı” olarak işaret edilmiştir. Atatürk döneminde, Türkiye, komşularıyla, yakın çevresiyle ve Batı devletleriyle çok sayıda ikili anlaşma yapmıştır. Çok taraflı antlaşmalara katılmıştır. ● Briand – Kellogg Paktı Türkiye, 1928 yılında ABD Dışişleri Bakanı Frank B. Kellogg ile Fransa Dışişleri Bakanı Aristide Briand öncülüğünde imzalanan ve temel ilkeleri, “savaşın millî politika vasıta olarak kullanılmasının yasaklanması” ve “devletler arasındaki ihtilâfların savaş ile değil barışçı yollardan halledilmesi” olan Briand – Kellogg Paktı’na 1929 yılında katılmıştır. Paktı imzalayan diğer devletler şunlardır: ABD, Fransa, İngiltere, İtalya, Almanya, Polonya, Belçika, Çekoslovakya, Japonya ve Sovyetler Birliği. Atatürk’ün barışçı dış politikası sayesinde Yunanistan ile uzunca bir dostluk dönemi yaşanmıştır. O kadar ki, 1934 yılında Yunanistan Başbakanı Venizelos Atatürk’ü Nobel Barış Ödülü için aday göstermiştir. ● Balkan Antantı Türkiye, Balkan Devletleriyle ikili dostluk ve tarafsızlık anlaşmaları imzalamıştır. 9 Şubat 1934’te de Türkiye’nin inisiyatifi neticesinde Türkiye, Yunanistan, Romanya ve Yugoslavya arasında “Balkan Antantı” olarak bilinen Pakt kurumuştur. Atatürk’ün barışçı dış politikası sayesinde Yunanistan ile uzunca bir dostluk dönemi yaşanmıştır. O kadar ki, 1934 yılında Yunanistan Başbakanı Venizelos Atatürk’ü Nobel Barış Ödülü için aday göstermiştir. ● Sadabat Paktı 1937’de Türkiye, İran, Irak ve Afganistan arasında “Sadabat Paktı” olarak tarihe geçen bir saldırmazlık anlaşması yapılmıştır. Böylece, Türkiye önce Batı’da, sonra Doğu’da bir güvenlik sistemi kurmuş ve kendisi için önemli olan bu iki bölgede barış politikasını kuvvetlendirmiştir. ● Türkiye’nin Milletler Cemiyeti’ne (Cemiyet-i Akvam) Üye Olması Atatürk Birinci Dünya Savaşı’nı sona erdiren Versay [Versailles] barış Konferansı’nda alınan kararla 10 Ocak 1920 tarihinde kurulan Milletler Cemiyeti’ne [League of Nations] Türkiye Cumhuriyeti’nin üye olmasının Teşkilât’tan bir davet gelmesi halinde düşünülebileceğini çeşitli vesilelerle ifade etmiştir. 1932 yılında Türkiye’nin Milletler Cemiyeti bakımından önemini değerlendiren Teşkilât Genel Sekreterliği bir hal çaresi arayışına girmiştir. Sürdürülen istişarelerden sonra İspanya Daimî Temsilcisi Türkiye’nin üyeliğe davet edilmesini tavsiye eden bir karar tasarısı hazırlamıştır. Karar tasarısını şu ülkelerin temsilcileri imzalamışlardır: Almanya, Arnavutluk, Avustralya, Avusturya, Bulgaristan, Çekoslovakya, Danimarka, Estonya, Finlandiya, Fransa, Hollanda, Guatemala, İngiltere, İran, İspanya, İsveç, İsviçre, İtalya, Japonya, Kolombiya, Küba, Litvanya, Macaristan, Panama, Polonya, Romanya, Yeni Zelanda, Yugoslavya ve Yunanistan. Karar Tasarısı İspanya tarafından Genel Kurul’a sunulmuş ve 6 Temmuz 1932 günü görüşülerek kabul edilmiştir. Genel Sekreter Türkiye’ye üyelik daveti yapması için görevlendirilmiştir. Gereken davet resmen yapılmış ve Türkiye daveti kabul ettiğini bildirmiştir. Genel Kurul Türkiye’yi Milletler Cemiyeti’ne üye olarak kabul eden Kararı 19 Temmuz 1932 tarihinde alkışlarla kabul etmiştir. Milletler Cemiyeti’ne, üyelikler, normal olarak ilgili Devletin yaptığı bir başvuru üzerine ve bu başvurunun incelenmesi sonucunda alınan kararla gerçekleşebildiği halde, Atatürk Türkiye’si, tarihî bir istisnai muameleye tabi tutulmuş ve kendisine yapılan özel davet üzerine Teşkilât’a üye olmayı kabul etmiştir. Türkiye, günümüzdeki Birleşmiş Milletler’in temeli oluşturan Milletler Cemiyeti’nin önemli organlarına seçilme başarısını göstermiştir. Bu organlar ve üstlenilen görevler şunlardır: ▪1934’de, Afganistan’ın Milletler Cemiyeti’ne üyelik başvurusunu incelemek üzere kurulan özel komisyon başkanlığı ve raportörlüğü; ▪1934-1936 döneminde, 4 Daimî (İngiltere, Fransa, İtalya ve Japonya) ve önceleri 4, sonraları 9 geçici üyeden oluşan Konsey üyeliği; ▪1935’de Konsey’in 84’üncü ve 85’inci dönem başkanlığı; ▪1937’de Milletler Cemiyeti’nin Genel Kurul Başkanlığı (Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras). ● Montrö (Montreux) Boğazlar Sözleşmesi Lozan Boğazlar Sözleşmesi ile o günlerin şartlarında Türkiye’nin Boğazlar üzerindeki egemenliğine çeşitli kısıtlamalar getirilmişti. Atatürk dünyaca kabul edilen üstün liderlik vasıfları ve barışçı dış politikası sayesinde 1936 yılında Montrö’de imzalanan ve tarihe Montrö Sözleşmesi olarak geçen uluslararası sözleşme ile bu kısıtlamaların kaldırılmasını sağlamıştır. Böylece Boğazlar Türkiye Cumhuriyeti’nin mutlak egemenliği altına girmiştir. Montrö Boğazlar Sözleşmesini Türkiye ile beraber, Bulgaristan, Fransa, İngiltere, Yunanistan, Japonya, Romanya, Sovyetler Birliği ve Yugoslavya imzalamışlardır. Montrö Boğazlar Sözleşmesi Atatürk Türkiye’sinin “Yurtta Sulh, Cihanda Sulh” felsefesinin ve barışçı dış politika uygulamasının en somut sembolüdür. Montrö Konferansı’na ev sahipliği yapan İsviçre Başkanı Motta dahil, Konferans’a katılan Devletlerin temsilcilerinin ve Konferans’ı yönetenlerin tamamı, Türkiye’nin “Lozan Boğazlar Sözleşmesi’nin” tadili için yaptığı teşebbüste seçtiği yolun, dünya diplomasi tarihi için, anlaşmaların kuvvet kullanılarak veya tek taraflı olarak ortadan kaldırılması veya tadil teşebbüsünde bulunulması yerine, sorunların barışçı yol ve yöntemlerle halledilmesi ilkesi bakımından tarihe geçen bir örnek olay teşkil ettiğini vurgulayan, Türkiye’yi öven ve alkışlayan konuşmalar yapmışlardır. Konferans’ın Onursal Başkanlığı’na seçilmiş olan İsviçreli Motta Konferans’ı açış konuşmasında “Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti, diplomatik bakımdan önemli bir sorunun çözüme bağlanmasında, yüksek düzeyde dürüst davranmanın ve en uygun yöntemi kullanmanın en istenir güzel bir örneğini vermiş olmaktadır” demiştir. ● Hatay’ın Türkiye’ye Katılması Hatay Vilâyetimiz, Osmanlı döneminde İskenderun Sancağı olarak adlandırılıyordu. Burasının eski Türk ve uluslararası belgelerde genellikle “İskenderun Sancağı” veya sadece “Sancak” ismiyle zikredildiğini görüyoruz. Hatay adı 1936 yılında Atatürk tarafından verilmiştir. Hatay konusuyla Atatürk çok yakından ilgilenmiş ve kararlılıkla takip etmiştir. Atamız, 1923’de ziyaret ettiği Adana’da “kırk asırlık Türk Yurdu ecnebi elinde kalamaz” sözünü dile getirmiştir. Hatay konusu “Millî Dava” olarak nitelemiştir. Lozan Antlaşması’yla Türkiye’nin hudutları dışında bırakılmış olan Hatay, Fransa ile yürütülen etkili bir diplomasi sonucunda savaşa başvurulmadan Eylül 1938’de bağımsız bir devlet statüsünü kazanmıştır. Hatay Meclis’i 23 Temmuz 1939 tarihinde de Türkiye’ye katılma kararı almıştır. Böylece Atatürk barışçı dış politikası bu konuda da Türkiye’nin sorunları müzakere yoluyla halletme arzu, irade ve kararlılığını ortaya koymuştur. İskenderun Körfezi’ni de içinde alan Hatay’ın ülkemize katılmasıyla, Türkiye’nin konumunun stratejik değeri, millî güvenlik, ekonomi, dış ticaret, deniz ulaştırması, enerji nakli, denizaltı servetlerinin çıkarılması, turizm vs. alanlarında, özellikle Doğu Akdeniz itibarıyla, artmıştır. Atatürk’ün Kıbrıs Adası Hakkındaki Değerlendirmesi Kaynaklarda, ATATÜRK’ün, 1930’lu yıllarda Türkiye’nin güney bölgelerinde düzenlenen bir “kurmay gezisinde” kurmay subaylara Kıbrıs Adası’nın Türkiye için olan değerini ve önemini şu sözlerle dile getirdiği kayıtlıdır: “Kıbrıs düşman elinde bulunduğu sürece, Türkiye’nin ikmâl yolları tıkanmıştır. Kıbrıs’a dikkat ediniz. Bu Ada bizim için çok önemlidir.” Atatürk Döneminde Ülkemizi Ziyaret etmiş Olan Devlet Ve Hükûmet Başkanları, Veliahtlar Büyük Atatürk Cumhurbaşkanı olarak görev yaptığı 15 yıl içinde hiç resmî yurtdışı ziyaret yapmamıştır. Buna mukabil çeşitli Ülkelerin Devlet ve Hükûmet Başkanları ve Veliahtları Türkiye’ye resmî ziyarette bulunmuşlardır. Ziyaret eden yabancı devlet adamları arasında Afganistan Kralı, Japon Prensi, Irak Kralı, Yugoslavya Kralı, İran Şahı, İsveç Veliahttı, İngiltere Kralı, Ürdün Emiri ve Romanya Kralı ve Başbakan vardır. Yunanistan Başbakanları Venizelos ve Metaksas ülkemize gelen yabancı konuklar olmuşlardır. Atatürk: “Diplomatlar Barışın Kurmaylarıdır” Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş yıllarında Atatürk “diplomatlar barışın kurmaylarıdır” sözünü dile getirmiştir. Dışişleri Bakanlığının oluşturulmasına çalışıldığı ilk yılların bilinen şartlarında sadece bir yabancı dil bilmek Dışişleri memuru olarak atanmak için yeterli görülmüştür. Atatürk diplomatlığın bir meslek olduğunu düşünerek düzenlemelere gidilmesini emretmiştir. Diplomatları “barışın kurmayları” olarak nitelemiş ve onlara değer vermiştir. Bu düşünceyle Atatürk Dışişleri Bakanlığı’nın, o zamanki adıyla, “Genel Sekreteri’nin”, sonraki adıyla “Müsteşarı’nın” Dışişleri Bakanlığı’nın en tecrübeli ve ehil bürokratları arasından seçilerek tayin edilmesine özel önem vermiştir. Dışişleri Bakanlığı’nın Genel Sekreteri’nin Kabine toplantılarına katılmasını sağlamıştır. Dışişleri Genel Sekreteri’nin mütalâasına başvurulmadan dış politikada kararlar alınmamıştır. Bunun içindir ki Dışişleri’nin Genel Sekreterlerinin makam araçlarına kırmızı plâka takılmasını kanun hükmüne bağlamıştır. Dışişleri Bakanlığı ve Dış Politikadaki Rolü Dışişleri Bakanlığı’na 54 yıl önce 1966 yılının sonunda katıldım. O dönemde, Dışişleri Bakanlığı’na meslek memuru olarak giriş iki kademeli tarafsız yarışma sınavlarıyla olurdu. Önce eleme mahiyetinde Türkçe ve yabancı dil kompozisyon, Türkçe’den yabancı dile, yabancı dilden Türkçe’ye, sınava girenin isminin kapalı olduğu mühürlü kâğıtlarla yazılı sınav yapılırdı. Elemeleri geçenler Bakanlığın üst yönetim kadrosunun ve Üniversite hocalarının huzurunda iktisat, maliye, devletler hukuku, devletler hususi hukuku, medeni hukuk giriş, siyasî tarih ve genel kültür gibi dallarda sözlü sınava tabi tutulurlardı. En yüksek notu alanlardan müteşekkil 30 – 40 kişi aday meslek memuru olarak atanırlardı. Dışişleri meslek memurunun yüksek temsil yeteneğine sahip olması istendiğinden adayının genel davranışına, konuşma tarzı ve üslûbuna, genel dış görünüşüne değerlendirmede özel önem atfedilirdi. Dışişleri bürokratının, ülkemizdeki siyasî partiler bakımından tercihinin ne yönde olduğu üzerinde durulmazdı. Meslek hayatımın geçtiği 1966 – 2003 döneminde Türkiye’de çok sayıda değişik Siyasî Partilerin iktidarı yer aldı. Bu devre zarfında Dış politikada alınan Hükûmet kararlarına Dışişleri Bakanlığı’nın mütalâasının esas teşkil etmiş olduğu düşüncesindeyim. Dosyanın sahibine ve konunun uzmanlarına itimat edilmiş olduğunu yaşadığım olaylar ifade etmeme imkân vermektedir. Son Söz Atatürk 1926 yılında “Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır fakat Türkiye Cumhuriyeti, ilelebet payidar kalacaktır" sözünü dile getirmiştir. 1927 yılındaki Büyük Nutku’nun sonunda da şu ifadelerle “en büyük eserini” Türk Gençliği’ne emanet etmiştir: “Efendiler, bu beyanatımla, milli hayatı bitmiş farz edilen büyük bir milletin, bağımsızlığını nasıl kazandığını ve ilim ve fennin en son esaslarına dayalı millî ve asrî bir devleti nasıl kurduğunu ifadeye çalıştım. Bugün ulaştığımız netice, asırlardan beri çekilen milli musibetlerden doğan uyanışın ve bu aziz Vatan’ın her köşesini sulayan kanların bedelidir. Bu neticeyi, Türk gençliğine emanet ediyorum...” “Ey Türk gençliği! Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyeti'ni ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir...” Böylece Lozan Konferansı sonunda imzalanan Barış Antlaşması ile elde edilen Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin tapusu gelecek kuşaklara, yani bizlere, titizlikle muhafaza etmemiz gereken pahabiçilmez değerde bir miras olarak bırakılmıştır. Büyük Atatürk’ün “…Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır” sözünün, O’nun, gelecek kuşakların bu tapuyu titizlikle muhafaza edeceklerine, Türkiye Cumhuriyeti’ni yaşatacaklarına olan inancının ve itimadının ifadesi olduğu muhakkaktır. Ulu Önderimiz Atatürk’ün güvenine lâyık olmak bizler için yüce görevdir. Görevimizin Birinci Yüzyılı tamamlanmıştır. “İlelebet” yürünecek yolda İkinci Yüzyıl’a adımımızı atmaktayız. Birinci Yüzyıl’daki görevimizin başarı derecesini tarih belirleyecektir. Atatürk’ün “en büyük eserim” olarak nitelediği Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin 84 yılını yaşama mazhariyetine erişmiş olmanın tarifsiz mutluluğu içindeyim. Bu 84 yılın 38,5 yılı 1967 – 2004 yılları arasında Dışişleri Bakanlığında geçti. Dışişleri Bakanlığı’na intisap ettiğim zaman Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’dı. Türkiye’de 30’uncu Hükûmet işbaşındaydı. Başbakan Süleyman Demirel, Dışişleri Bakan İhsan Sabri Çağlayangil’di. Dışişleri Bakanlığında geçen yıllarımda Türkiye’de 6 Cumhurbaşkanı, 29 Hükûmet, 13 Başbakan ve 25 Dışişleri Bakanı görev yaptı. Farklı Siyasî Partilerden oluşan Hükûmetler ülkeyi yönetti. Askerî müdahaleler ve ara rejimler oldu. Türkiye’nin dış politikada yönü, çizgisi, dengesi, ekseni değişme, kayma, göstermedi. Zikzak meydana gelmedi. Atatürk’ün “Yurt’ta sulh, Cihanda sulh” düsturu esas alındı. Dış politikamız için Lozan Antlaşmasıyla kurulmuş olan dengeler gözetildi, korundu. “Lozan Dengesi” kavramı çeşitli hükûmetlerin programlarında Türkiye’nin dış politikasının temel ilkelerinden biri olarak zikredildi. Örneğin Başbakan Süleyman Demirel tarafından kurulan 30’uncu ve 41’inci Hükûmetlerin programlarında “Lozan Dengesi” kavramına yer verildi. Dışişleri Bakanlığına aşırı ideolojik görüşlere sahip, hareketlere mensup kişilerin sızmasına imkân verilmedi. Hizmet yıllarımda siyaset kurumunun Bürokrasinin görüşlerine, düşüncelerine önem ve değer verdiğine; Türkiye Cumhuriyeti’nin dış politikasının plânlanması, oluşturulması, uygulanması ve uluslararası plânda savunulmasında Dışişleri Bakanlığının baş rolü oynadığına tanıklık ettim. Bu rolde ben de, meslektaşlarım da görev ve sorumluluklar üstlendik. Bunu bir talih, ayrıcalık ve onur kabul ediyorum. Vatanımızın Kurtarıcısı ve Devletimizin Kurucusu Gazi Mustafa Kemâl Atatürk’ü sevgi, saygı, şükran, minnet ve bağlılık duygularımla rahmetle anıyorum. Devletimizin, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kuruluşunun şerefli 100’üncü Yıldönümü, CUMHURİYET BAYRAMIMIZ Milletimize Kutlu ve Mutlu Olsun. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin 2’nci Yüzyılı Hayırlı, Uğurlu ve Üstün Başarılı Olsun!
Devamını OkuBATININ, İFADE ÖZGÜRLÜĞÜNÜ, İNSAN HAKLARINI VE ULUSLARARASI HUKUKU SAVUNDUĞU SAFSATADIR ( SABAHATTİN İSMAİL )
Devamını OkuFİLİSTİN’E BAKALIM, ANAVATANA ve KKTC ‘YE DÖRT ELLE SARILALIM (SABAHATTİN İSMAİL)
Devamını OkuIrak’ta Müstakbel Kalkınma Yolu ve Türkiye İçin Önemi (Mehmet Çağrı Kızıltaş)
Devamını OkuTürkiye Yunanistan’ın Dostluğuna Muhtaç Değildir (Tugay ULUÇEVİK, Büyükelçi (E) )
Devamını OkuMemnuniyet ve Teşekkür İfade Edilecek Tek Adım “Tanıma” olmalıdır Tugay ULUÇEVİK, Büyükelçi (E)
Devamını OkuABD'den Ukrayna'ya 250 milyon dolarlık ilave askeri yardım
Devamını OkuMillet’imizin Kaderini Değiştiren “Büyük Zafer” ( Tugay ULUÇEVİK, Büyükelçi (E) )
Devamını OkuTürk Düşmanı ABD'li Senatör Menendez: Kıbrıs'ta yeniden birleşme yolunu sabırsızlıkla bekliyoruz
Devamını OkuCumhurbaşkanı Tatar: Güvenlik Konseyi açıklaması bizler için talihsiz ve kabul edilemezdir
Devamını OkuKıbrıs'taki Birleşmiş Milletler Barış Gücü Sözcüsü Yine Rumlar Yana : Türklerin Pile'deki Yol Çalışmasını Durdurmaya Hazırız
Devamını OkuGKRY ÇİN'DEN DOĞALGAZ PLATFORMU KİRALAYACAK!
Devamını OkuJohn Sarbanes Kıbrıs hakkında: Biden'dan Ara bölgeye önemli BM müdahalesi istiyor
Devamını OkuGKRY , KKTC'DEN TAŞINMAZ SATIN ALAN YABANCI ÜLKE VATANDAŞLARINA YAPTIRIM UYGULAYACAK
Devamını OkuERENKÖY DESTANININ 59. YILDÖNÜMÜ (SABAHATTİN İSMAİL)
Devamını OkuGençlik, RUM SEVİCİ VE TÜRKİYE – KKTC DÜŞMANI YAPILIYOR? NERDE BU DEVLET? (SABAHATTİN İSMAİL)
Devamını Oku24 TABANCA İLE DİRENİŞE GEÇEN TMT'DEN, BAĞIMSIZ DEVLETE Sabahattin İsmail
Devamını OkuBüyükelçi (E) Tugay ULUÇEVİK ; "TARİH ÖNÜNDE SÖYLENEN BİR YUNAN YALANI VE RİYASI!!"
Devamını Oku20 TEMMUZ BARIŞ HAREKATI ANILARIM – 3 ( SABAHATTİN İSMAİL )
Devamını Oku20 Temmuz Barış Harekâtı Anılarım – 2. Bölüm SABAHATTİN İSMAİL
Devamını Oku20 TEMMUZ BARIŞ HAREKATI ANILARIM – 1.BÖLÜM (Sabahattin İsmail)
Devamını OkuKıbrıs’ın Jeopolitik Konumu: Doğu Akdeniz’deki Türk Hakimiyeti (Nilay Çelik)
Devamını OkuABD/CIA’NIN Planladığı İKİ 15 TEMMUZ DARBESİ (SABAHATTİN İSMAİL)
Devamını OkuHAVA ULAŞIMINDA “ECN” MARKASININ ÖNEMİ (SABAHATTİN İSMAİL)
Devamını OkuGÖZ YAŞLARINIZI TUTARAK OKUYUN (SABAHATTİN İSMAİL)
Devamını OkuERCAN HAVAALANI’NIN ADININ DEĞİŞMESİNE HALK KARŞIDIR (SABAHATTİN İSMAİL)
Devamını OkuYENİ BİR DENGE: GKRY, İSRAİL VE DOĞU AKDENİZ'DE TÜRKİYE STRATEJİK MİMARİ
Devamını OkuTÜRKİYE CUMHURİYETİ’NE KARŞI INTERNATIONAL BAR ASSOCIATION (IBA)’DA YAPILAN AÇIKLAMALAR HAKKINDA (Kamer Berk Can)TÜRKİYE CUMHURİYETİ’NE KARŞI INTERNATIONAL BAR ASSOCIATION (IBA)’DA YAPILAN AÇIKLAMALAR HAKKINDA International Bar Association (IBA) tarafından 7 Haziran 2023 tarihinde yayınlanan RULG-Ukrainian Legal Group kurucu avukatı Irina Paliashvili'nın açıklamalarını içeren “NATO Membership Applications Highlight Tension Between Consensus System and Rule of Law” başlıklı yazıda Türkiye Cumhuriyeti’nin İsveç özelinde NATO’ya katılım sistemini tek taraflı olarak tıkadığı ve Türkiye Cumhuriyeti’nin bu davranışlarından ders çıkarılması gerektiğine ilişkin açıklamalarının taraflı ve hukukun üstünlüğünü göz etmediği aşikardır. Türkiye Cumhuriyeti’nin iadesini talep ettiği şahısların Türkiye Cumhuriyeti ve bölge devletlerinin aleyhine faaliyet gösteren terör faaliyetlerine katılan/destek veren kişiler olduğu ve bununla birlikte İsveç devletinden bu şahısların iadesine ilişkin taleplerin önce kabul edilip daha sonra reddedilmesi üzerine Türkiye Cumhuriyeti tabii olarak kendisine karşı işlenen terör faaliyetlerine katılan/destek veren kişilerin bulunduğu bir devlet ile çalışamayacağını açık bir şekilde belirtmesi hali hazırda NATO gibi siyasi ve askeri yollarla üyelerini korumayı taahhüt eden bir örgütün işleyiş prensibine aykırı bir tutum olmadığı açıktır. Irina Paliashvili’nın Ukrayna haklarını savunduğu iddiası gerçek dışı olup Türkiye Cumhuriyeti’nin Ukrayna-Rusya arasındaki krizden önce Ukrayna’ya ihraç etmiş olduğu çeşitli sistemler ki en önemlilerinden bir tanesi olan Bayraktar TB-2 SİHA’ların ve yardımların ileride Rusya ile yaşayacağı krizde sahada ciddi bir üstünlük sağladığını, bununla birlikte Tahıl Koridoru’nun açılmasında Türkiye Cumhuriyeti’nin katkılarını ve uluslararası arenada Ukrayna’ya karşı yapılan haksızlıklara gösterdikleri tepkilerini göz ardı etmiştir. Sonuç olarak RULG-Ukrainian Legal Group kurucu avukatı Irina Paliashvili ülkesinin haklarını savunduğunu iddia ederek yapmış olduğu bu açıklamalar İsveç’in ve diğer bazı batılı devletlerin Ukrayna’ya destek vermelerini sağlamak için olduğu açık olup kendisi İsveç’in ve diğer bazı batılı devletlerin desteğini almak için NATO’nun en büyük müttefiklerinden ve bölgede söz sahibi olan Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı yapmış olduğu bu açıklamalar ülkesi lehine sonuç göstermeyecek ve tam tersi Ukrayna’ya verilen desteğin sorgulanmasına sebep olacaktır. TÜRK DEGS ARAŞTIRMACISI STJ. AV. KAMER BERK CAN
Devamını OkuAl Monitor: Türkiye seçimlerden sonra KKTC'nin Tanınmasını İstiyor
Devamını OkuSÖZDE TARİH ÖĞRETMENLERİNİN YALANLARI (SABAHATTİN İSMAİL)
Devamını OkuABD’nin Dedeağaç’a Silah ve İstihbarat Yığınağı (Şafak Yıldırım)
Devamını OkuMİLLİ EĞİTİM YASASI UYGULANSAYDI! (SABAHATTİN İSMAİL)
Devamını OkuAYA NAPA’DAKİ SALDIRI VE PERDELENEN RUM IRKÇILIĞI (SABAHATTİN İSMAİL)
Devamını OkuİKİ BUÇUK SAVAŞ STRATEJİSİNİN BUGÜNÜ (Şafak Yıldırım)
Devamını OkuDÜNYANIN HRİSTİYANLAŞTIRILMASI PROJESİ: VATİKAN’IN EKÜMENİK HAREKETİ ÇERÇEVESİNDE EKÜMENİZMİN UYGULANMASINDA VATİKAN KONSİLİ’NİN ALDIĞI KARARLAR, PLANLARI VE UYGULANAN YÖNTEMLER/METOTLAR (ÖMER MEMOĞLU)
Devamını OkuHOROZ DÖVÜŞTÜRMEK Mİ, 5.KOL FAALİYETİ Mİ DAHA TEHLİKELİ? (SABAHATTİN İSMAİL)
Devamını OkuYENİ DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN’A ARZIMDIR (SABAHATTİN İSMAİL)
Devamını OkuJaponya- ABD Askeri İttifakını Güçlendirirken Okinawa Halkı Adanın Askerden Arınmasını İstiyor
Devamını OkuSize Türkiye’nin jeopolitik ve jeoekonomik önemini çok artıracağı için beni oldukça heyecanlandıran bir gelişmeden bahsedeceğim. 28 Mayıs 2023’de Irak'ın başkenti Bağdat'ta, Türkiye'nin de aralarında bulunduğu Irak'a komşu ülkeler ile Körfez ülkelerinden temsilcilerin katılımıyla "Kalkınma Yolu" adlı resmi bir konferans düzenlendi.
Devamını OkuKaradeniz'de Rus Gemisine Saldırı! TürkDEGS Sizin İçin İnceledi
Devamını OkuABD enflasyonu iki yıl sonra ilk kez %5'in altına düştü
Devamını Okujeopolitik; “siyasî ve iktisadî coğrafyanın bir devletin politikası, millî gücü, dış politikası vb. üzerindeki etkisinin incelenmesi veya uygulanması; bir devleti veya coğrafyayı etkileyen (veya tanımlayan) coğrafi ve politik faktörlerin kombinasyonu; siyaset ve coğrafyanın karşılıklı ilişkisine dayanan millî politika” olarak da tanımlanmaktadır.
Devamını OkuKazakistan'ın Yeni Dil Politikasında Latin Alfabesi Vurgusu Ne İfade Ediyor?
Devamını OkuCİHANŞÜMUL DEVLET TÜRKİYE: MAVİ VATAN, UZAY VATAN VE TURKUAZ VATAN DOKTRİNİ
Devamını OkuİRAN VE S. ARABİSTAN İLİŞKİLERİ YENİDEN KURUYOR
Devamını OkuFarah Ammar - Sinan Eroğlu
Devamını OkuAZERBAYCAN-İSRAİL İLİŞKİLERİNİN İRAN BOYUTU
Devamını OkuENERJİ JEOPOLİTİĞİNDE AZERBAYCAN VE TÜRKMENİSTAN
Devamını OkuAFETLERDE KULLANILAN HUKUKİ ARAÇLAR HAKKINDA GÜNDEME DAİR DEĞERLENDİRME
Devamını OkuAvrupa ile Asya arasında yer alan Hazar Denizi, dünyanın en büyük iç su kütlelerinden biridir ve konumu, doğal kaynakları ve ulaşım yolları nedeniyle jeopolitik önemi önemlidir.
Devamını OkuRUSYA İLE JAPONYA ARASINDAKİ JEOPOLİTİK SORUNLAR
Devamını OkuRUSYA İLE SIRBİSTAN İLİŞKİSİNİN BALKAN BOYUTU
Devamını OkuABD İSTİHBARAT TOPLULUĞUNUN 2023 RAPORUNDA ÇİN
Devamını OkuYunanistan'ın Silahlanma Yarışının Sonu: Ekonomik Felaket
Devamını OkuTARİHİ BİR KIRILMA DÖNEMİNE (GÜNGÖR YAVUZASLAN)
Devamını OkuRUM FAŞİZMİ İLE İŞBİRLİĞİ YAPANLAR FAŞİZME GEÇİT VERMEYECEKMİŞ! (SABAHATTİN İSMAİL)
Devamını OkuKKTC CUMHURBAŞKANI ERSİN TATAR'IN GKRY'NİN SEÇİLMİŞ LİDERİ CHRİSTODOULİDES İLE BULUŞMASI ( (E) Büyükelçi Tugay Uluçevik)
Devamını OkuDENDİAS- MİTSOTAKİS ŞOVA ALDANMAMAK GEREK (Sabahattin İsmail)
Devamını OkuRUM HALKI “ÇÖZÜM” TABUTUNA SON ÇİVİYİ ÇAKTI (SABAHATTİN İSMAİL)
Devamını OkuŞehit Albay İbrahim Karaoğlanoğlu Müzesi'nin Kahreden Sahipsiz Durumu (Sabahattin İsmail)
Devamını Okuİsveç ve Türkiye, Çin'i Tehdit Eden Devasa Nadir Toprak Yatakları Buldu
Devamını OkuYerli Hava Savunma Füze Sistemi : Sungur Sınıfında en uzun menzile sahip !
Devamını OkuDoğu Akdeniz’in Enerji Jeopolitiği ve Mavi Vatan ( Şafak Yıldırım )
Devamını OkuAvrupa’nın LNG ithalatı 2022 yılında yüzde 60 artış gösterdi.
Devamını OkuMakedonya, Türkiye’ye 18 adet BORAN Obüsü siparişi verdi.
Devamını OkuKKTC’nin Kurucu Cumhurbaşkanı Rauf R. DENKTAŞ’ı Anıyoruz ( Tugay ULUÇEVİK )
Devamını OkuDenktaş'ı Anmak Lafla Değil, KKTC'yi Yüceltmekle, Bağımsız Devlete ve İlkelerine Sahip Çıkmakla Olur (Sabahattin İsmail)
Devamını OkuKıbrıs’taki BM Barış Gücü – UNFICYP (Tugay Uluçevik)
Devamını OkuKKTC ve Türkiye Yunanistan’ı ve GKRY’ni Dava Etmelidirler ( Tugay Uluçevik, Büyükelçi (E) )
Devamını OkuJaponya ile Rusya arasındaki en önemli jeopolitik gerilim; Kuril Adaları Sorunu
Devamını OkuADALAR DENİZİ ve TÜRKİYE’NİN EKONOMİK BAĞIMSIZLIĞI (Şafak Yıldırım)
Devamını OkuMOSKOVA GÖRÜŞMELERİNİN ŞİFRELERİ (GÜNGÖR YAVUZASLAN yazdı)
Devamını OkuTÜRK DEGS Araştırmacısı Şafak Yıldırım'ın "Alfred Thayer Mahan ve Deniz Gücünün Önemi" başlıklı yazısı
Devamını OkuTÜRK DEGS Başkanı Doç. Dr. Cihat Yaycı 'nın "Ülkesinin sınırlarını fazla bulan bir siyasi parti olur mu?" Başlıklı makalesi
Devamını OkuGKRY’NİN DOĞU AKDENİZ’DEKİ GASPLARI ve SÖZDE PARSELLERİNİN GERÇEK SAHİPLERİ
Devamını OkuYUNANİSTAN’DAN MISIR’A BULAŞAN GASP PANDEMİSİ (ŞAFAK YILDIRIM)
Devamını OkuEGEMENLİĞİ ANTLAŞMALARLA DEVREDİLMEMİŞ ADA, ADACIK VE KAYALIKLAR (EGAYDAAK) MESELESİ
Devamını OkuPartage de l'énergie en Méditerranée orientale dans le contexte du droit international
Devamını OkuPOLİS DEVLETİ YUNANİSTAN’DA DİNLEME SKANDALI
Devamını OkuTürkiye’nin Mısır ile ilişkilerinin gelişmesinin önünde aslında hiçbir engel yoktur. Keşke hiç bozulmasaydı veya çok daha önce düzelmiş olsaydı
Devamını OkuYunan Amiral Pastouseas; Yunanistan, Türk-Libya Hidrokarbon mutabakatı pratiğe dökülmeden Girit'in güneyini ruhsatlandırmalı!
Devamını OkuRus Paralı Asker Wagner Grubunun Faaliyet Yürüttüğü Ülkeler
Devamını OkuYunanistan, Girit'in güneyindeki sismik arama faaliyetlerini Malta ve Libya'nın MEB'ini ihlal ederek yoğunlaştırmaya devam ediyor.
Devamını OkuYargı Reformu ve Yeni Anayasa Üzerine Düşünceler Yusuf Kaan Sarıkoç İstanbul Kültür Üniversitesi,Hukuk Fakültesi,KDKK Başkanı,İstanbul/Türkiye Yargı reformu ve yeni anayasa ülke gündemini sansasyonel bir şekilde,gerek sosyal medya gerekse siyasi ve içtimai tartışmalarla meşgul eden iki ayrı kavram olduğu herkes tarafından kabul görmektedir. Yargı reformu,ülkemizin ivedilikle gidermesi gereken bir ihtiyacıdır.Yeni anayasa ise aynı şekilde ülkemizin ve ulusumuzun acil ihtiyaçlarından biri olmakla birlikte bilahare gidermek zorunda kaldığı bir ihtiyacıdır. Medya organlarının kamu ile bir araya geldiği çatılarda halkın adalete olan güveninin güçlü olmadığı yönünde ifadelerle her geçen gün karşılaşmaktayız. Bu basit gözlemler ışığında ulusumuzun anayasa müzakere edebilir durumda olmadığını dolayısıyla yeni anayasa yapımının ancak kamunun Türk mahkemelerine güveninin tam anlamıyla geri kazanması ile birlikte sağlanan demokratik bir ortamda yapılabilir.Bu güven ve istikrar ortamını oluşturmanın yolu da elbette sorunlara yerinde cevap verebilen yargı reformundan geçmektedir. Ülkemiz yakın tarihte,özellikle Avrupa Birliği üyesi olmayı amaçlayan yargı reformları ve taslaklara şahit olmuştur.Bunlardan birisi 2008-2013 yargı reformu taslağıdır.Bu taslakta Adalet Bakanlığı Strateji Geliştirme Başkanlığınca hazırlanan ‘’Yargı Reformu Stratejisi Taslağı’’ ile Türk yargısının bağımsızlığı,tarafsızlığı ve etkinliğinin sağlanması;yargıya güvenin arttırılması ve adalete erişimin kolaylaştırılması amaçlanıyor.Bahsi geçen yargı taslağının oluşturulmasının temel sebeplerinden birisi de Türkiye Cumhuriyeti’nin Avrupa Birliği üyesi olma konusundaki yoğun talebi üzerine Avrupa Birliği’nin Türkiye Cumhuriyeti’ne sunduğu şartların sağlanmasıdır.Türkiye Cumhuriyeti’nin bugünkü konjonktürde AB’ye girme ihtimali de pek zayıf görülmektedir.Bunun en önemli sebeplerinden biri ise Brexit ile birlikte İngiltere’nin AB’den ayrılması sonucu ortaya çıkan güç odağı boşluğudur.AB’nin koruyucusu olarak algılanan İngiltere ayrıldıktan sonra bu soyut konumdaki boşluğu Almanya ve Fransa doldurmak istemektedir.Filhakika Türkiye gibi güçlü bir orduya sahip olan devleti aralarında görmek istemeyeceklerdir.Bu sorun elbette AB sürecinin tüm sorunlarını kapsamasa da bugün en önemli faktörlerden biri olduğu kanısındayım. Yeni anayasa yapılacak olursa bu yeni anayasa Cumhuriyet tarihinin,1924 sonrasında çıkartılan ilk sivil anayasası olmakla birlikte,1945’e kadar çok partili siyasi hayata geçilemediğinden dolayı ilk demokratik anayasa olacaktır.Atatürk ilkelerine bağlı ve ilk dört maddeye mutlak surette riayet eden bir anayasa,yüce devletimizi ve milletimizi yegane mefkuresi olan muhasır medeniyetler seviyesine taşıyacaktır.Bu,Cumhuriyetimiz ve ulusumuz için hayati önem arz etmektedir.Zira ‘’Bir millet iktisadi krizle düşmez;hukuki ve kültürel yapıdaki derbederlikle düşer.’’ Genel olarak Türk hukuku sorunları,günümüze asırlar önceden biriken ihtiyaçlara cevap veremeyen ve çağa ayak uyduramayan beşeri şeriat hukukundan beri süregelmektedir.Bu sorunlar Osmanlı’da 18. ve 19. Yüzyılda Tanzimat Dönemi’nde ziyadesiyle hissedilmiştir.Cumhuriyet Devri’ne kadar tarih boyu ordu-devlet olmamızın ve hukukumuzun dogmatik kurallara bağlanmış olması,hukuk alanındaki üretkenliğimize set çekilmiştir. Günümüz Türk hukukunun sorunlarından biri de mahkeme süreçlerinin çok uzun sürmesidir.Örneğin davasız aralıksız zaman aşımı yoluyla bir malı iyi niyetle malik sıfatıyla zilyetinde bulunduran kimse TMK m.777 gereğince söz konusu malın sahibi olabiliyorken zaman aşımına uğramış TMK m.777’ye konu olan bir maldaki ihtilafın mahkemeye taşındığında o davanın 5 yılı aşkın bir dava süreciyle karşı karşıya kalabiliyoruz.Bunun bir çözümü olarak mahkemeleri,özellikle adaletin tecellisinin gecikmemesi adına gerekli özenin gösterilmesini açısından denetleyen bir kurumun oluşturulması ve bu kurumun da doğası gereği Anayasa Makemesi’ne bağlı çalışması,süreci daha da hızlandıracak ve sağlıklı karar alınması açısından da hukukumuza katkı sağlayacaktır.Şayet halkın adalete kavuşmasını geciktiren unsurlar varsa mevzuatta incelenmesi yapılarak ve gerekçelendirilerek konu Anayasa Mahkemesi’ne taşınmalı ve bu geciktirici parazit unsurlar ilga edilmelidir. Son zamanlarda T.C. Anayasası’ndan kaldırılması konuşulan m.66 hakkında düşüncelerim ise şu şekildedir:Öncelikle Türkiye Cumhuriyetinde Türk kelimesinin anlamını devletimizin banisi Ulu Önder ATATÜRK’ün Medeni Bilgiler kitabında da belirttiği gibi ‘’Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk denir.’’Anlaşılabileceği üzere Türk kelimesi belli bir kandan gelen ırkı değil ortak kültür ve değerlere sahip aziz ulusumuzu işaret etmektedir.Bu şeraitte mahkemelerinde ‘’Türk milleti adına’’ adaleti sağlanan,Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından güvenliği sağlanan;ana dilinin Türkçe olduğu Türkiye Cumhuriyeti’nde bu denli bir Türk alerjisinin ülkemizin kurucu temel taşlarıyla tenakuza düşmek olduğu kanaatindeyim.T.C. Anayasası m.66’yı kaldırmanın tartışılmasından ziyade Türk Devleti’nde Andımız hakkında alınan malum kararının iptali tartışılmalıdır. ‘’Zira Türk Milleti Adına’’ ibaresi ile başlayan bir mahkeme kararında ‘’Varlığım Türk varlığına armağan olsun’’ cümlesinden rahatsız olunması da ayrı bir tenakuz içermektedir.Şayet bu zihniyette gidilirse ilga edilen yalnızca m.66 değil ‘’Türk bayrağı’’ ismi ve hatta değiştirilemeyecek hükümlerden biri olan Türk diyarı anlamına gelen ‘’Türkiye’’ ismi ve Türk dili olan ‘’Türkçe’’ kavramı da kaldırılarak tam bir sömürge devlet örneği haline geleceğiz. Bunun dışında TCKm.299’un tamamen kaldırılması birçok kişi tarafından yüksek sesle önerilmektedir.TCK.m.299’un tamamen ilga edilmesi cumhurbaşkanına hakaretin sıradan bir vatandaşa hakaretle aynı derecede bir müeyyide ve caydırıcılığa denk gelmesi demektir.Oysa cumhurbaşkanlığı makamı hem içerde hem dışarda Türk milletinin iradesini ve varlığını temsil etmektedir.Cumhurbaşkanının şahsından ziyade makamının kutsallığından mütevellit işbu eylemlerin sıradan bir vatandaşla aynı caydırıcılığa sahip olan yaptırımlara tabi tutulması kabul edilemez.Dolayısıyla ilgili maddenin tamamen ilga edilmesinden ziyade ilgili maddede gereğince yaşanması muhtemel mağduriyetlerin engellenmesi adına bir düzenlemeye gidilmesi daha makul olacaktır. Ülkemizde anayasal tartışmalara konu olan yalnızca birkaç spesifik sorun bu yazıma sığabildi oysa yüzlercesi daha ülkemizde adalete engel olmaktadır.Halihazırda devam eden yargı reformu paketlerinin devamının geleceği ve uygulamada mutlak surette yer alacağına dair inancım tamdır.Bunun kusursuz işleyebilmesi için rüşvetin,iltimasın ve benzeri suçların en aza indirilmesi adına hakim ve savcılarımızın geçim ve çocuklarının en iyi şekilde yetiştirme gibi ekonomik dertlerinden tamamen soyutlanabilmesi için gelir ve itibarlarının daha da arttırılması gerekmektedir.Ülkemizde yeni anayasa yapımı adına yukarda da belirtildiği gibi öncelikle ulusumuzun adalete olan güvenini tam anlamıyla geri kazanmak zorundayız.Halihazırda süregelen yargı reformu paketlerinin devamının gelmesi ve sorunlara yerinde cevap verip pratikte yer almasıyla bu güveni kazanabileceğimiz kanaatindeyim.Hakim ve savcılarımızın yetiştirildiği Adalet Akademisi her geçen yıl kalitesini arttırmalı ve teorik bilgisi güçlü hukukçulardan ziyade kendini adalete adamış hukukçular yetiştirmelidir.Savılarımızın neden ‘’Cumhuriyet Savcısı’’ unvanına sahip olduğu hakkında bilinçlendirilmesi lazım.Bu doğrultuda yetişmekte olan bir Türk hukukçu olarak,tüm meslektaşlarımın yüce Türk adaletinin tüm dünyaya öncü olması için daima diri tuttuğu ümidiyle çalışacağına eminim. Bu makale İhtilaf Dergisi 2. sayısında da yayımlanacaktır.
Devamını OkuKuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin 39. Kuruluş Yıldönümü Kutlu Olsun!
Devamını OkuKKTC’nin Kuruluşunun 39. Yıldönümü (Tugay Uluçevik (E) Büyükelçi)
Devamını OkuTürkiye ve Türkler için Kıbrıs Sorunu yoktur!
Devamını OkuTugay ULUÇEVİK TÜRK DEVLETLERİ TEŞKİLÂTI (TDT) VE KKTC
Devamını OkuRus paralı özel asker şirketi Wagner ilk resmi merkezini Rusya'nın Saint Petersburg kentinde açtı.
Devamını OkuUkrayna Genelkurmay Başkanlığı, Rus Ordusu'nun Kayıplarını Açıkladı
Devamını OkuArktik Bölgesi Strateji ve Küresel Mukavemet Dairesi
Devamını OkuTahıl Koridoru Anlaşması'nın Çöküşü Bize Ne Söylüyor? TÜRK DEGS Araştırmacısı Şafak Yıldırım Rusya'nın 29 Ekim 2022 tarihinde Tahıl Koridoru Anlaşması'ndan çekilmesini duyurmasının ardından küresel gıda fiyatlarında ani yükselişler meydana geldi. Chicago Ticaret Borsası'nda işlem gören buğday fiyatları 14 Ekim 2022'den bu yana en yüksek rakama ulaşarak 9 dolara dayandı. Diğer yandan buğday ve mısır fiyatlarında da ciddi artışlar meydana geldi.
Devamını OkuSabahattin İsmail yazdı; Lübnan ile Rum yönetimi 2007'de Deniz Yetki Alanları Sınırlandırma Anlaşması imzaladı. Türkiye'nin müdahalesi sonucu Lübnan bu anlaşmayı 15 yıldır Meclisinden geçirmedi. Dün Lübnan İsrail ile MEB sınırlarını belirleyen anlaşma imzaladı. Bunun üzerine Rum yönetimi 15 yıl önce Lübnan ile imzaladığı anlaşmanın Lübnan Meclisinde onaylanması için girişim başlattı. Lübnan ise şimdi Suriye ile MEB anlaşması yapacağını, ardından Rum yönetimi ile anlaşmaya son şeklini vermek için görüşeceğini açıkladı. Lübnan ve Rum yönetiminin MEB anlaşması TC-KKTC deniz yetki Alanlarına tecavüz ediyor. İlaveten Rum yönetimi, tüm Kıbrıs adına MEB anlaşması yapacak meşru bir devlet değil. Tüm adayı ve Türk Halkını temsil etmeyen gayrı meşru bir yapıdır. Türkiye elini çabuk tutup bu anlaşmayı önlemeli, kendi MEB sınırlarını ilan etmeli, Libya ve KKTC ile yaptığı gibi bölge ülkeleri İsrail, Mısır , Suriye, Lübnan ile Deniz Yetki Alanları Sınırlandırma anlaşmalarını tamamlamalıdır. Mavi Vatan sınırlarının ihlaline göz yumulmamalıdır
Devamını OkuCihat Yaycı: Adalar Denizi'nde unutulan adacıklar sorunu çözülmeden Adalar Denizi sorunu çözülmez
Devamını Okuİngiltere'nin yeni Başbakanı Sunak'ın Kıbrıs hakkında Türk karşıtı görüşleri;
Devamını OkuBÜYÜK TEPKİ GÖSTEREREK İPTALİNİ TALEP ETTİĞİMİZ, AB/ALMANYA'NIN FİNANSE ETTİĞİ BİR BEYİN YIKAMA FAALİYETİ OLAN İMAGİNE PROJESİ YENİDEN BAŞLATILDI (SABAHATTİN İSMAİL)
Devamını OkuTÜRK DEGS Araştırmacısı Şafak Yıldırım yazdı; "TÜRKİYE KIBRIS’TA NEDEN EGEMEN ÜS KURMALI?"
Devamını OkuÇin'in hissedarı ya da ortaklığı bulunan Avrupa limanları
Devamını OkuABD Aracılığında İsrail-Lübnan Denizcilik Anlaşması
Devamını OkuLibya-Türkiye hidrokarbon anlaşması ne anlama geliyor?
Devamını OkuMısır, Gazze'nin açık deniz gaz sahasının geliştirilmesinde rol oynamaya hazırlanıyor
Devamını OkuBiden, OPEC+ kararının ardından Suudi Arabistan'a sonuçlar sözü verdi
Devamını OkuABD Gıda üretici fiyatlarını artırıyor; biraz rahatlama yolda olabilir
Devamını OkuCihat Yaycı: DOĞU AKDENİZ JEOPOLİTİK SATRANÇ TAHTASINDA 6 STRATEJİK HAMLE
Devamını OkuAlman firmalarının cirolarının ne kadarı Çin pazarından elde ediliyor
Devamını OkuVefatının 108. Yıl Dönümünde İsmail Bey Gaspıralı
Devamını OkuOSMANLI DEVLETİ’ NDE İNCE DONANMA: TUNA KAPTANLIĞI ÖRNEĞİ
Devamını OkuCihat Yaycı yazdı; Deniz hukuku ve politikalarında ehliyetsiz kişiler muhatap alınarak, böyle önemli konularda itibar edilmesi en hafif tabiriyle felakettir.
Devamını Okuİtalya’da Mussolini’nin Gölgesi: Giorgia Meloni
Devamını OkuAdalar Denizinde karasuları konusunun “Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Konferans Görüşmelerinde” Yunanistan ve diğer devletlerinin tutumları ile değerlendirilmesi
Devamını OkuKuzey Akım Boru Hattında “Patlama Kaynaklı” 4 Sızıntı Tespit Edildi. Ukrayna Rusya’yı Terör Saldırısıyla Suçladı
Devamını OkuDoğu Akdeniz’in güvenlik,ticaret ve tüm uluslararası ilişkiler bakımından düğüm noktası olan Kıbrıs adası tarihin hemen her döneminde ilgi ve dikkat odağı olmuştur. Avrupa, Asya ve Afrika kıtalarının ana bağlantı noktası olan Kıbrıs Adası küresel enerji ticaretinin büyümesiyle birlikte önemini katlayarak bugünlere gelmiştir.
Devamını Oku"חזרה היסטורית, צו אלהמברה השני: הממשל הקפריסאי היווני של דרום קפריסין - הסכם התיחום של האזור הכלכלי הבלעדי של ישראל (Exclusive economic zone-EEZ)"
Devamını OkuOLOMBİYA-NİKARAGUA KARARINDA ULUSLARARASI ADALET DİVANI’NIN ADALARIN DENİZ ALANLARININ SINIRLANDIRMASINA ETKİSİNE DAİR YAKLAŞIMI VE BU YAKLAŞIMIN FARKLILIK ARZEDEN YÖNLERİ VE TÜRK TEZLERİNE MUHTEMEL ETKİLERİ
Devamını Okuİsrail ve Lübnan arasındaki deniz yetki alanları paylaşılması üzerine görüşmeler, kendisini bir enerji merkezi ve Rus gazının alternatif tedarikçisi olarak konumlandırmaya çalışırken, bir anlaşmanın bölgeye olan ilgiyi artıracağı umuduyla Doğu Akdeniz'de yakından izleniyor.
Devamını OkuAvrupa Konseyi Delegeler Komitesi aldığı kararla, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) Titina Loizidu davasındaki kararının Türkiye tarafından uygulanmasını izleme ve denetleme sürecini iptal etti. Karar mülk iadesi ve tazminat talep eden Rumlara Taşınmaz Mal Komisyonu'nu işaret ediyor ve TMK'nın, taleplerini karşılayacak bir iç hukuk yolu olduğunu belirtiyor
Devamını Oku2010 yılından bu yana ilk kez bir Türk savaş gemisi, İsrail limanına demir attı. Türk fırkateyni Kemal Reis, 3-6 Eylül arasında Hayfa Limanındaydı. NATO tatbikatı kapsamında Türk savaş gemisi, Hayfa Limanına demirledi. Liman yönetimi “Türk Donanmasına ait savaş gemisi olan TCG Kemal Reis fırkateyni ağırlamaktan mutluluk duyuyoruz” açıklamasında bulundu¹. Uzun süredir gergin olan Türkiye-İsrail ilişkilerinin normalleşmesi her alana yayılmakta ve hızlanmaktadır. Fırkateyn ziyaretinden önce Mart 2022’de İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog, Türkiye’yi ziyaret etmiş burada Türk Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından resmi törenle karşılanmıştır. Herzog bu ziyaretiyle 2008’den bu yana Türkiye'yi ziyaret eden ilk lider olmuştur². Akabinde Mayıs 2022’de Mevlüt Çavuşoğlu 15 yılın ardından dışişleri bakanlığı düzeyinde İsrail’i ziyaret etmiş, mevkidaşı Yair Lapid ile bölgesel konularda görüş alışverişinde bulunmuşlardır³. Son olarak Ağustos 2022’de karşılıklı büyükelçi atama kararı alınmıştır⁴.
Devamını OkuTÜRK DEGS Araştırmacısı Soner Atakan Ertürk Yunancasından çevirdi; Arktik bölgesi, bölge ve ötesi için önemli sosyo-ekolojik ve jeopolitik sonuçları olan benzeri görülmemiş gelişmelerin eşiğinde. Arktik bölgesi ülkeleri için daha önce yerel sorunlar artık küresel bir ağırlığa sahip ve Arktik dışındaki bazı aktörler, öncelikle küresel ısınmanın sonuçları ve ilgili olarak ortaya çıkan jeopolitik fırsatlar tarafından yönlendirilen Arktik sorunlarıyla ilgilenmeye giderek artan bir ilgi gösteriyorlar.
Devamını OkuŞehit pilot binbaşı Fehmi Ercan'ın ismini taşıyan ERCAN havaalanının adının değiştirilmesini isteyen Dr. Küçük ailesi, maalesef yeniden harekete geçti. İlk kez geçen yıl Dr. Fazıl Küçük'ün oğlu Mehmet Küçük bu konuyu gündeme getirmiş ve CB Tatar'dan da destek bulmuştu.
Devamını OkuTÜRKDEGS Kıdemli Araştırmacısı Emekli Deniz Albay Mümin Kır Yazdı Ertuğrul
Devamını OkuYunan Cumhurbaşkanı Katerina Sakellaropoulou bugün (11 Eylül 2022) itibariyla gayri askeri statüdeki 3 adaya ziyarette bulunacak. Provokatif ziyaretlere gayri askeri statüdeki Herke adasından başlayacak olan Yunan Cumhurbaşkanı ardından Rodos'a oradan da Meis gidecek.
Devamını Oku1.KKTC’de bir yetkili “taraflar müzakereye başladı algısı yaratılması tehlikeli” demiş. Doğrudur, haklıdır. Ama maalesef “egemen eşitlik, iki devletli çözüm” hedefi ilân edileli yaklaşık 2 yıl geçti. BMGS’nin “federal çözüm” hedefine yönelik “iyi niyet” hâlâ görevi sürüyor. 2.KKTC ve Türkiye “egemen eşitlik, iki devletli çözüm” hedefi ilân edeli yaklaşık 2 yıl geçti. “İki toplumlu komiteler” KKTC’nin de katılımıyla sürüyor. BMGS raporlarında “BMGK’dan aldığım görevle bağlıyım” diyor (Yani federal çözüm arama talimatı). 3.GKRY’nin rızasına dayalı BM Barış Gücü (BMBG) hâlâ KKTC topraklarında da görev yapıyor. BMBG, BMGS’nin “iyi niyet” görevinin askerî bacağıdır. En önemli görevlerinden biri de Kapalı Maraş’taki statükonun muhafazasını gözlemlemektir. 4. BMGS, BMBG’nün “Ada’da barış ve istikrara, siyasi çözüme elverişli koşulların yaratılmasına olan devamlı katkısını” vurguluyor. Gerçeğin tahrifidir bu! BMBG 1964-74 arası Ada'da Rum saldırısı önleyemedi. Ada'da son 48 yıldır hüküm süren sükûnet TSK'nın varlığı sayesindedir. 5. BMGS son Kıbrıs raporunda da (5.7.22) “Kıbrıs Cumhuriyeti” ve “Kıbrıs Hükûmeti” sözde kavramlarına yer vermiş. Okuyanların edineceği kanaat "Kıbrıs Cumhuriyeti'nin iki toplumlu devam ettiği; "Kıbrıs Hükûmeti'nin" Ada'nın tamamını yönettiği merkezinde olacaktır. 6. BMGS’nin raporları, “Kıbrıs'ta federal çözüm için BMGS’nin iyi niyet görevinin sürdüğü; federal çözümü kolaylaştırma amaçlı iki toplumlu Komitelerin çalıştığı; Kıbrıs Türk toplumunun da ‘iyi niyet görevi’ çerçevesinde kalmaya devam ettiği" kanaatini dünyada yaymaktadır.
Devamını OkuFotovoltaik hücre teknolojilerinin gelişmesi, verimlerinin artması ve maliyetlerin düşmesinden sonra tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de GES yatırımları hız kazanmaya başlamıştır. 2014 yılında 40 MW olan GES kurulu gücü 2022 Temmuz itibari ile 8658 MW değerine ulaşmıştır. Aynı zamanda toplam kurulu güce oranladığımızda 2014 yılında %0,06 olan GES kurulu gücü, 2022 yılında %8,5 civarlarına ulaşmıştır.
Devamını OkuKIBRIS’A YERLEŞTİRİLEN ERMENİ LEJYONU! ( Şafak Yıldırım )
Devamını OkuUÇAK GEMİLERİ VE TÜRK DONANMASI (AKDENİZ’DEKİ UÇAK GEMİLERİ, TÜRK DONANMASI ve SAO PAULO FIRSATI)
Devamını OkuDÜNYANIN EN BÜYÜK BEŞİNCİ EKONOMİSİ ARTIK HİNDİSTAN
Devamını OkuFETÖ’nün ABD İşgaline “Hizmeti” ve Irak Türklerinin Eğitim Davasına Darbesi
Devamını OkuSABAHATTİN İSMAİL: "İNÖNÜ'YÜ KIBRIS'TA HAREKETE GEÇMEYE ZORLAYAN 1963 ÖĞRENCİ EYLEMLERİ LİDERİ ERGÜN VEHBİ'NİN ANLATTIKLARI"
Devamını OkuRUS TELEKOMÜNİSKASYONU ÇİN'E BAĞIMLI OLUYOR
Devamını OkuPAKİSTAN'DAKİ SEL FELAKETİ VE KÜRESEL GIDA KRİZİ
Devamını OkuTugay ULUÇEVİK, Büyükelçi (E): Yunanistan’ın “Düşmanca Davranışı” Hakkında Değerlendirme
Devamını OkuBOP: IRAK İÇ SAVAŞA DOĞRU SÜRÜKLENİRKEN TÜRKİYE’Yİ BEKLEYEN YENİ GÖÇ TEHDİDİ!
Devamını OkuSABAHATTİN İSMAİL: "ZAFER BAYRAMININ 100.YILDÖNÜMÜNÜN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ"
Devamını OkuTÜRK DEGS Araştırmacısı Şafak Yıldırım "ÇİN'İN EKONOMİK BAŞARISI VE POLİTİK TEMELLER" başlıklı değerlendirme kaleme aldı
Devamını OkuSABAHATTİN İSMAİL; "GÜNEYDE MAÇ YAPMA MESELESİ"
Devamını OkuTÜRK DEGS ARAŞTIRMACISI D. MERT TUPUZ TÜRKİYE VE LİBYA'NIN EGEMENLİĞİ YAZDI
Devamını OkuTÜRK DEGS ARAŞTIRMACISI ŞAFAK YILDIRIM'IN LİBYA'NIN KAOSA EVRİLEN SİYASİ KRİZİNİ YAZDI
Devamını OkuKKTC'nin GKRY'ye oranla ucuz akaryakıt satışına Rumlar yoğun talep gösterdi. KKTC'deki benzin fiyatlarının GKRY'ye oranla ucuz olması sebebiyle Rumlar Yeşil Hat üzerinden yoğun bir şekilde akaryakıt satın almaya başladı. GKRY'nin aylık 20-25 milyonu bulan akaryakıt talebi ise 30 milyon dolaylarına ulaştı bununla birlikte GKRY ise bu gelişmeden hayli rahatsız oldu.
Devamını OkuPekin'in Mart ayından bu yana Rus ham petrolü, petrol ürünleri, gaz ve kömüre 35 milyar dolar harcadığı bildiriliyor. Bloomberg Pazartesi günü, Çin'in en son gümrük rakamlarına atıfta bulunarak, Çin'in Rus enerjisi ithalatının Ukrayna'daki savaşın başlamasından ve ardından Moskova ile Batı arasındaki yaptırım savaşından bu yana yüzde 75 arttığını bildirdi. Pekin'in Rus ham petrol, petrol ürünleri, gaz ve kömür alımları bir önceki yılın rakamı olan yaklaşık 20 milyar dolardan 35 milyar dolara yükseldi. Artış, Çin'in Rusya'nın enerji ihracatındaki indirimlerinden yararlanması ve birçok Batılı devletin Ukrayna ile ilgili yaptırımlar nedeniyle Rus emtialarından kaçınmaya başlamasından kaynaklandığı bildiriliyor. Çin'in Rus ham petrol ürünleri,gaz ve kömür ithalatı 20 milyar dolardan 35 milyar dolara yükseldi. Çin, Temmuz 2022'de de Rusya'dan 7.4 milyon tonla rekor düzeyde kömür ithal etti. Çin 2021 Temmuz ayında enerji ithalatı için Rusya'ya 4.7 milyar dolar ödemişti. 2022 Temmuz ayında ise 7,2 milyar dolar harcadı.
Devamını OkuFransa Afrika'daki madenleri yağmalaya devam ediyor özellikle eski Fransız sömürgesi Nijer'den çıkarılan Uranyum, elektriğinin %70'ini nükleer enerjiden elde eden Fransa için hayati rol oynuyor.
Devamını Oku" RUMLAR, TÜRK KITA SAHANLIĞINI İHLAL ETMEDİLER, SORUN YOK" DİYEMEYİZ. KIBRIS TÜRKLERİNİN EŞİT SÖZ/PAY HAKKI VAR. BU KORUNMALIDIR
Devamını OkuSuudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri uzun bir dönemden bu yana İran diplomatik, ekonomik ve politik ciddi gerilimlere sahip ülkeler bu noktada İran'ın Suriye'deki faaliyetleri ve Irak politikasını nüfuzu altına alarak Körfez ülkelerine ciddi bir baskı kurması diğer yandan Yemen Savaşı'nda Suudi Arabistan'ın tam karşısında konumlanması nedeniyle vekalet savaş aşamasında da Suudi Arabistan ve BAE ile karşı karşıya gelmiş durumda.
Devamını Okuİsrail ve GKRY özellikle savunma alanında askeri işbirliği gittikçe yoğunlaştırıyor. Yunan Kathimerini'nin haberine göre İsrail Demir Kubbe Hava Savunma sistemini İsrail Savunma Bakanlığı'nın onayının ardından GKRY'ye teslim edecek.
Devamını Okuİrlandalı Profesör Lindsay; "Kıbrıs'ta Federasyon İhtimali Daha da Zorlaşıyor!"
Devamını Oku2022 yılı gıda krizinin en derinleştiği senelerden birisi olarak kayıtlara girdi. Covid-19 pandemisi, iklim değişikliği ve Ukrayna-Rusya savaşının yarattığı negatif etkiler silsilesiyle birlikte dünyadaki gıda ve beslenme krizi de derinleşti. Özellikle Ukrayna-Rusya savaşının ardından dünyadaki gıda tedarik zinciri yoğun şekilde etkilendi ve başta orta Afrika ülkeleri olmak üzere Ukrayna ve Rusya tahılına bağımlılığı bulunan ülkeler kıtlık boyutunda krizlerle karşı karşıya kaldı. Gıda ihtiyacının %50'sini buğday üzerinden karşılayan Mısır, Rusya'dan ciddi oranda buğday ithal eden ülkelerin başında geliyor. Diğer yandan Afrika'da 2010 yılından bu yana yükselen gıda krizi ve kıtlıklar Rusya-Ukrayna savaşının patlak vermesinin ardından daha da şiddetli. Birçok önde gelen araştırmacı ve uzmana göre 2022 sonuna kadar 1 milyardan fazla insanın doğrudan gıda ve kronik açlıktan etkilenmesi bekleniyor.
Devamını OkuUkrayna-Rusya savaşının küresel düzeydeki en şiddetli etkisi küresel gıda ve beslenme üzerinde. 2010 yılının ardından ciddi bir yükseliş trendine giren açlık ve beslenme yetersizliği çeken insan sayısı özellikle Covid-19'un etkisiyle daha da şiddetlendi Şubat 2022'de meydana gelen Ukrayna-Rusya savaşı ise tüm olumlu beklentileri tersine çevirerek yaşanan krizi ve kronik açlık çeken insan oranını ciddi anlamda yükseltti.
Devamını Okuküresel gıda zinciri Ukrayna-Rusya savaşının meydana gelmesinin ardından yoğun bir şekilde bozuldu. Geçtiğimiz yıllar içerisinde Covid-19 pandemisi ve iklim değişikliğinin yarattığı tahribat nedeniyle ciddi şekilde gıda ve beslenme krizleri yaşayan Afrika kıtasında gelinen noktada oldukça ciddi bir gıda ve beslenme krizi meydana gelmiş durumda. Halihazırda Afrika kıtasının %20'si kronik açlıkla karşı karşıya. 278 milyon kişinin açlık ve kıtlık içerisinde yaşadığı Afrika kıtasındaki durumu özellikle Ukrayna-Rusya savaşı daha da şiddetlendirdi kıtadaki birçok ülke gerekli tahıl ihtiyacını Ukrayna ve Rusya'dan karşılıyordu. Tedarik zincirinin hem Covid-19 hem de Ukrayna-Rusya savaşı nedeniyle bozulması en çok Afrika kıtasındaki gıda ve beslenme gerekliliğini yaraladı.
Devamını OkuUkrayna-Rusya savaşının ardından LNG Rusya'dan elde edilen doğalgaza karşı ciddi bir alternatif olarak dünyanın gündemine oturdu. Almanya dahil birçok AB ülkesi elindeki LNG istasyonlarını yeniledi ve kapasitelerini artırarak Rusya'nın yapabileceği her türlü enerji kesintisine karşı önlemlerini artırmaya başladı. 2021 yılı verilerine bakıldığında dünyanın en büyük LNG ihracatçısı konumundaki ülke 108 milyar metreküple Avustralya olarak kayıtlara geçmiş durumda öte yandan ikinci en büyük ihracatçı ise Katar oldu. Dünyanın en büyük LNG ithalatçısı ülkesi ise Çin oldu. 109 milyar metreküp sıvılaştırılmış doğalgaz ithal etti. Japonya ise 101 milyar metreküp sıvılaştırılmış doğalgaz ithal ederek dünyanın en büyük ikinci LNG ithalatçısı oldu.
Devamını OkuYunanistan Göç Bakanı Notis Mitarakis, Dedeağaç bölgesindeki Türkiye-Yunanistan sınırına 80 kilometrelik ek demir perde çekeceklerini bildirdi. Mitarakis "Kapalı bir Avrupa'dan söz edemeyiz fakat Avrupa'ya kimin gireceğine insan tacirlerinin karar verdiği bir AB'den de söz edemeyiz" açıklamasında bulundu.
Devamını OkuÇin'in önde gelen devlet firmaları CNPC, Sinopec ve Chalco gibi önde gelen firmalar Cuma günü (12.08.2022) New York Menkul Kıymetler Borsası'ndan ayrılma başvurularında bulunduklarını duyurdular. Takip eden süreçte birçok Çinli firmanın da benzer başvurularda bulunmaya başladığını ve yatırımcılarını mağdur etmeden ABD Borsalarından ayrılacaklarını duyurmaya başladıkları gündeme gelen haberler arasındaki yerin
Devamını OkuKüresel enerji fiyatlarının Rusya-Ukrayna savaşı sebebiyle yükselmesinin ardından küresel petrol şirketlerinin 2022 ikinci çeyreğindeki karları 2021 yılının ikinci çeyreğine oranla ciddi miktarda artış göstermiş vaziyette. Küresel petrol piyasasını domine eden Exxon, Chevron, BP, Total, Repsol şirketleri bir önceki yılın ikinci çeyreğine oranla önemli miktarda artış göstermiş durumda.
Devamını OkuÇin, Doğu Türkistan'ın Tarım Havzası'nda ciddi büyüklükte yeni bir petrol rezervi keşfettiğini duyurdu. Sinopec şirketinin duyurduğu bilgiye göre Tarım Havzası'ndaki Shunbei petrol ve gaz sahasında bol miktarda doğal gaz ve ham petrol akışı keşfedildiği duyuruldu. 1.7 milyar ton olarak açıklanan petrol rezervinin yıllık petrol tüketimi yaklaşık 800 milyon ton olan Çin'in 2 yıllık petrol ihtiyacını karşılayacak düzeyde olduğu bildirildi. Sinopec şu ana kadar Doğu Türkistan'ın Tarım Havzası'nda her biri 100 milyon üzerinde rezerve sahip 4 petrol ve gaz kuyusu açtıklarını duyurdu. Diğer yandan Çinli yetkililer Doğu Türkistan'ın Tarım Havzası'nın önümüzdeki 10 yıllık süreç içerisinde Çin'in tüm gaz ve petrol ihtiyacını karşılayabilecek seviyeye gelmesini hedeflediklerini duyurdu.
Devamını OkuPatriot Hava ve Füze Savunma sistemleri ilk olarak 1991 yılındaki körfez savaşında Suudi Arabistan ve İsrail'i korumak için kullanıma alındı. 2003 yılında ABD'nin Irak işgali sırasında Patriot sistemleri önemli bir unsur olarak kullanıldı. ABD'li Raytheon savunma şirketi tarafından geliştirilen Patriot sistemleri taktik balistik füzeler, uçaklar, drone'lar, seyir füzeleri, anti-radyasyon füzeleri gibi birçok silaha ve araca karşı kullanılabilmektedir. yaklaşık 160 km menzile sahip Patriot sistemi, ayrı ayrı ateşlenebilen bilgisayar temelli füze bataryalarını barındırmaktadır.
Devamını OkuALMANYA EN BÜYÜK SİLAHLANMALARINDAN BİRİSİNİ GERÇEKLEŞTİRİYOR
Devamını OkuDeniz Ürünleri Avcıları Üreticileri Merkez Birliği (DEM-BİR) ile Türk Denizcilik ve Global Stratejiler Merkezi (TÜRK DEGS) iş birliğiyle düzenlenen "Mavi Vatan-Türk Balıkçılığı Sempozyumu" Sarıyer Belediyesi ev sahipliğinde Boğaziçi Kültür Sanat Merkezi'nde gerçekleştirildi.
Devamını OkuDünyanın en büyük petrol üreticileri 2021 yılında üretimlerini ve karlarını oldukça yüksek boyutlara taşıdı. Dünyanın en büyük petrol üreticisi 6 şirketin 2 tanesi Rusya'ya ait bu şirketler Gazprom ve Rossneft. Diğer yandan Suudi Aramco ise günlük 12 milyon varillik üretimiyle dünyanın en büyük petrol şirketi olmayı 2021'de de başardı. Listenin üçüncü sırasında ise günlük petrol üretimi 7 milyon varil olan İran var. Diğer yandan Çin'in ulusal petrol şirketi de 2021 üretimini yükselterek dünyanın en büyük dördüncü petrol şirketi haline geldi.
Devamını OkuRusya'nın cari fazlası son 7 ayda petrol ve gaz gelirlerinin 3 kat artmasıyla 167 milyar dolara ulaştı. Rusya'nın Çin'e yaptığı enerji ihracatı ise 2021 yılına oranla %60 artış gösterdi. Rusya'nın Çin'den yaptığı ithalat ise 2021 yılına oranla %20 artarak 6.7 milyar dolara ulaştı. Yuan ve Ruble ile ticaret yapan iki ülkenin para birimlerinin ticaret hacmi de bu sayede genişledi.
Devamını OkuAlman İstatistik kurumunun verilerine göre Çin 2021 yılında AB'nin en büyük ticaret ortağı haline geldi. 2021'de Çin ile AB arasındaki ticaret hacmi 696 milyar euroya ulaştı. Bu rakam toplam AB ticaretinin %16'sına tekabül etmektedir. Çin'in AB ticaretindeki payı %4,4'ten %16,2'ye neredeyse üç katına çıktı. Japonya'nın ise AB ticaretindeki payı gittikçe düşüyor. 2000'de %6,0 olan pay 2021'de %2,9'a düştü.
Devamını OkuTAYVAN'IN MODERN TEKNOLOJİ İÇİN KRİTİK ÖNEMİ
Devamını OkuDünyadaki fosil kaynaklar üzerindeki çekişmelerden dolayı nükleer enerjinin önemi daha görünür hale geldi. Özellikle Şubat 2022'den bu yana Rusya'ya yönelik yaptırımların küresel enerji piyasaları üzerinde yarattığı baskı nedeniyle ülkelerin nükleer enerjiye olan yönelimlerinde de ciddi bir artış meydana geldi. Küresel elektrik üretiminin yüzde 10'unu karşılayan ve enerji arz güvenliği açısından güvenilir bir kaynak olarak öne çıkan nükleer enerjide, kapasitenin 2030'a kadar 500 bin megavatı aşması bekleniyor. Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı, Uluslararası Enerji Ajansı, Dünya Nükleer Birliği ve Avrupa İstatistik Ofisi verilerine göre, dünyada 33 ülkede faaliyet gösteren 443 nükleer reaktörün toplam kurulu gücü yaklaşık 400 bin megavat seviyesinde bulunuyor.
Devamını OkuAB'nin kamu borcu en yüksek ülkesi olan Yunanistan, NATO'nun en çok silahlanan ülkesi oldu. GSYH'nın %3.76'sını silahlanmaya harcayan Yunanistan %44'lük artışla askeri harcamalarını NATO içerisinde en yoğun şekilde artıran ve silahlanma kapasitesini en çok yükselten ülke oldu. NATO içerisinde Türkiye haricindeki tüm ülkeler askeri ve savunma harcamalarını artırırken Türkiye'nin askeri harcamaları ise GSYH'nin %1.22'si oldu. 2021 yılının başında Fransa’dan 18 Rafale savaş uçağı alan Yunanistan Eylül ayında yine Fransa’dan altı Rafale savaş uçağının yanı sıra üç fırkateyn satın aldı. Aralık ayında ise ABD’den 9,4 milyar dolarlık silah alım talebinde bulunmuştu. Bununla da yetinmeyen Yunanistan ülkesinde ABD'ye tahsis ettiği askeri üslerin kapasitesini artırmak ve yeni üsler inşa etmek için de 300 milyon euroyu aşkın bir bütçe ayırmıştı.
Devamını OkuSıfır Covid politikası, sokağa çıkma yasakları ve emlak krizi nedeniyle büyüme beklentilerinin düşük tutulduğu Çin ekonomisi Temmuz 2022'de ihracatını %18 artırdı. Ukrayna-Rusya savaşının ardından Rusya ile olan ticaretin belli bir oranda daralması bekleniyordu fakat Çin ekonomisi Rusya ile yaptığı ticareti de artırarak iki ülke arasındaki ticarette genişledi. Diğer yandan baştan enerji maddeleri olmak üzere Çin'in Rusya'dan yaptığı ithalatta artış gösterdi.
Devamını OkuSon verilere göre NATO üyeleri arasında askeri harcamalarını artıran ülke sayısı 2018-2021 arasında ciddi bir artış gösteriyor. Askeri harcamaları bütçesine oranla minimum seviyede tutan Almanya ve Hollanda gibi ülkeler de yeni dönemde askeri harcamalarında ciddi artışlar yapmaya başladı. Diğer yandan askeri harcama bütçesi ekonomisi itibariyle olduk kısıtlı olan Yunanistan ise askeri harcamalarını 2018-2021 tarihleri arasında %44 artırdı. NATO içerisinde en ciddi rakam olarak karşımıza çıkan bu durum Yunanistan'ın tüm imkanlarını silahlanma ve askeri harcamalar için seferber ettiğini bir kere daha gözler önüne seriyor. AB içerisinde kamu borcu en yüksek ülke olan Yunanistan diğer yandan silahlanma ve askeri harcamalara da büyük bütçeler ayırmaya devam ediyor. Silahlanma konusunda dış pazara bağımlı konumda olan Yunanistan'ın en önemli ithalat kalemlerinden birisi de silahlanma ve askeri harcamalar oldu.
Devamını OkuFortune Dergisi 2022 yılının en büyük ve en çok kazanan 500 şirketini açıkladı. Rapora göre Çinli şirketler ABD'li şirketleri geçerek tüm listedeki gelirlerin %31'ini elde etti. Diğer yandan dünyanın en büyük il 5 şirketinden 3'ü de Çin Devlet şirketleri olan; Çinli enerji devleri State Grid, China National Petroleum ve Sinopec oldu. Dünyanın en büyük elektrik dağıtım şirketi olan Çin Devlet Şirketi State Grid aynı zamanda ABD'li Amazon ve Wallmart'ın ardından dünyanın en büyük üçüncü şirketi oldu.
Devamını Okuİstihbarat, insanoğlunun en eski meşgalelerinden biridir. Güvenlik algısı ve merak duygusu, içgüdüsel olarak doğuştan insanlarda yer alan genetik bir koddur. İnsanlar doğal olarak bu öğrenme arzusunu başlarda hayatta kalmak ve soyunu devam ettirmek üzerine inşa etmiştir. İnsan toplumsal bir hayvandır. Topluluk halinde ve iletişim dahilinde yaşamak zaruri bir ihtiyacıdır. Devlet yapısının oluşmasının öncülü de bu durumdur. Geçmişten günümüze ulaştırılan bu bilgiler dahi bir istihbarat faaliyeti kapsamındadır.
Devamını OkuSon 5 yıl içerisinde dünyadaki silahlanma yarışından en fazla pay alan ülkeler ABD, Rusya, Fransa ve Çin oldu. Dünyadaki silah pazarının %38'den fazlasını tek başına elinde bulunduran ABD'yi %18 ile Rusya izledi. Rusya'nın AR-GE yatırımlarının potansiyelinin oldukça altında seyrettiği düşünüldüğünde küresel silah pazarının %4.6'sını elinde bulunduran Çin'in yakın zaman içerisinde hem Rusya'yı hem de Fransa'yı geçmesi muhtemel ve uzun vadeli projeksiyonlarda desteklenen bir durum olarak karşımıza çıkıyor.
Devamını OkuÇin ekonomisi son 10 yıl içerisinde ciddi bir ivme kazanarak önemli küresel rakiplerine oranla güçlü bir büyüme rotasına girdi. 2010 yılında yaklaşık 6 trilyon dolarlık GSYH'ye sahip Çin ekonomisi 2022 yılında bu bu rakamı 19.9 trilyon dolar seviyesine çıkartmayı başardı. 2010 yılında 14.6 trilyon dolarlık bir GSYH'ya sahip AB'yi de aşan Çin ekonomisi en büyük küresel rakibi olan ABD'yi de geride bırakarak önemli bir büyüme kaydetti. 2010 yılında 15 trilyon dolar seviyesinde olan ABD'nin GSYH'si 10 trilyon dolarlık bir artış göstererek 25 trilyon dolar seviyesine ulaştı fakat bu rakamlarda yine Çin'in yükselişinin oldukça gerisinde bir ivme takip ediyor.
Devamını OkuRUSYA'NIN GÜNLÜK ENERJİ KAZANCI 922 MİLYON DOLAR OLDU!
Devamını OkuNATO ülkeleri arasında 2021 yılında milli gelirden savunma harcamalarına en çok pay ayıran ülke Yunanistan aynı zamanda AB ülkeleri arasında en yüksek kamu borcuna sahip ülke durumuna geldi. Yunanistan silahlanmaya ciddi oranda bütçe ayıran bir ülke konumuda. Gelirlerine oranla Yunanistan'ın savunma programının oldukça ciddi bir maliyet ve dolayısıyla büyük bir yük haline geldiği net bir şekilde ortaya çıkıyor. Son gelen rakamlarla birlikte Yunanistan'ın AB içerisinde %193 oranla kamu borcu en yüksek ülke konumunda.
Devamını OkuTarihin akışı içinde, Akdeniz’i, Mezopotamya’yı ve Orta Doğu’yu kontrol etmek isteyen güçler arasında, Ege Deniz’indeki ve Akdeniz’deki, Sicilya, Sardunya, Kıbrıs, Korsika, Girit, Rodos Oniki Ada), Malta, İmroz (Gökçeada), Bozcaada, Limni, Semadirek, Midilli, Sakız, Sisam ( vs ) gibi stratejik önem ve değer taşıyan adaları ele geçirmek için sürekli bir rekabet ve çatışma yaşanmıştır.
Devamını OkuÇin, 1990'lı yıllardan bu yana Afrika'daki ticari varlığını %700 oranında büyüterek bölgede en önemli ticari aktör olma yolunda ciddi şekilde ilerliyor. Afrika pazarında ciddi şekilde yoğunlaşan Çinli şirketler her geçen gün bölgedeki ekonomik hacimlerini genişleterek Çin'in Afrika pazarındaki varlığını güçlendiriyorlar. Son rakamlarla birlikte Çin'in Afrika pazarındaki gücü daha net bir şekilde ortaya çıktı. Çin 2021 yılında Afrika'ya ihracat konusunda 254 milyar dolar seviyesine ulaşarak önceki tün ticari rakamların ötesinde bir rekor oldu.
Devamını OkuTaliban’ın Afganistan yönetimini tekrar ele geçirmesinin ardından(Ağustos 2021) bugüne kadar IŞİD’in Afganistan kolu, (IŞİD-H) 150’den fazla terör eylemi gerçekleştirmiş, binlerce sivili katletmiştir. Aldığı hedefler arasında Taliban’ın askeri kanadı ve savunmasız durumda bulunan ülkenin Şii’leri bulunmaktadır. Şiileri taşıyan otobüsleri, Şiilere ait camileri, Taliban’ın komutanlarını hedef alan saldırılar düzenleyerek ülkedeki güvenlik ve istikrar boşluğunu değerlendirmektedir. Benzeri bir yolu Irak’ta da izlemişti.
Devamını OkuTÜRKİYE CUMHURİYETİ DIŞİŞLERİ DİPLOMASİ BAŞARISI: ULUSLARARASI TAHIL KORİDORU
Devamını OkuKKTC'nin 1 Ağustos Toplumsal Direniş Bayramı Yunan medyasının hedefine oturdu. Yunan medyasın KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar'ın "Kıbrıs asla bir Yunan adası olmayacak" sözlerini gündeme taşıyan Yunan medyası, Osmanlı İmparatorluğu'nun 1571 tarihinde Kıbrıs Adasını fethetmesini dahi işgal olarak niteleyerek saldırgan dilini şiddetlendirdi.
Devamını OkuIrak’taki Siyasi Gerginlik ve Olası Senaryolar
Devamını OkuTürkiye bir deniz ülkesidir. Akdeniz, Karadeniz, Adalar Denizi’nin yanı sıra balıkların göç yolu üzerindeki Marmara Denizi ve zengin iç suları ile birlikte büyük bir balıkçılık potansiyeline sahiptir. Ülkemizin küresel düzlemde varlığını güçlendirmek denizlerdeki hakimiyetinden geçer. Denizlerde ifa edilen her etkinlik gibi balıkçılık da stratejik, ekonomik, politik açıdan oldukça önemlidir. Deniz kaynaklarımızın da tıpkı vatanımızın bir karış toprak parçası gibi anavatanı olduğu düsturu doğrultusunda doktorinleşen Müstafi Tümamiral Doç. Dr. Sayın Cihat Yaycı’nın “Mavi Vatan” stratejisi Türkiye’nin denizlerdeki mücadelesine önderlik etmektedir. Müstafi Tümamiral Doç. Dr. Sayın Cihat Yaycı’nın söylediği üzere,
Devamını OkuYUNANİSTAN'DAN GİRİT'TE İSRAİL'E ÖZEL TATBİKAT NAVTEXİ
Devamını OkuCİHAT YAYCI'NIN BALKANLAR ÖNGÖRÜSÜ GERÇEKLEŞİYOR
Devamını OkuSuriye'ye olası harekatın adı 'Süleyman Şah' olmalı
Devamını OkuLozan 16 Hususuna Cihat Yaycı'nın Yaklaşımı
Devamını OkuBM, KKTC’ye sormadan sadece GKRY’nin rızasını alarak Barış Gücü’nün görev süresini 6 ay daha uzattı! Birleşmiş Milletler’in KKTC’yi muhattap almaması ve egemenliğini tanımaması büyük bir saygısızlık ve rezilliktir. Bu kararla birlikte BM, Kıbrıs’ta Rum tarafı haline gelmiştir.
Devamını Okuİsveç Dışişleri Bakanı Ann Linde, 30 üyeli NATO’nun 20 üyesinin, İsveç ve Finlandiya’nın ittifaka Katılım Protokollerini onayladığını duyurdu.
Devamını OkuADALAR DENİZİ VE BATI TRAKYA'DA ARTAN YUNAN TEHDİTKARLIĞI
Devamını OkuYunanistan'da asimilasyon devam ediyor. Yunan hükümeti 2022-2023 eğitim öğretim yılında Batı Trakya Türk Azınlığına ait 4 ilkokulu daha kapattı. Türk azınlığı yoğun şekilde asimile etmeye ve hayatın her alanından uzaklaştırmaya çalışan Yunanistan Bölgedeki Türk ilkokullarının sayısının son 27 yılda 231'den 99'a düşürdü! skeçe Türk Birliği (İTB) Başkanı Ozan Ahmetoğlu, yaklaşık 750 öğrencisi bulunan İskeçe Azınlık Ortaokulu ve Lisesi'ndeki sıkıntıyı şu sözlerle anlattı: "Sınıflar çok küçük. Bodrum katları bile sınıf yapmak zorunda kaldık. Bir de ek bina olmasına rağmen, o da yetmiyor. Ortaokul 1'inci sınıflar öğleden sonra eğitim yapmak zorunda kalıyor." Azınlığın yıllardır yeni bir okul binası talebi olduğunu belirten Ahmetoğlu, öğrencilerin yaklaşık 150 metrekarelik okul bahçesine de sığmadığını kaydetti.
Devamını OkuYUNANİSTAN İSRAİL'İ KALICI HALE GETİRME ÇABASI
Devamını OkuABD, MİT'İN VURDUĞU TERÖRİSTLER İÇİN TAZİYE YAYINLADI!
Devamını OkuTarihte ilk defa konteyner gemi siparişleri, tanker ve kuru yükü geçerken Türk yatırımcılar da oyuna dahil oldu. Sadece filo yatırımı değil, 12 yıl sonra yeniden bir Türk tersanesi konteyner gemisi inşa etmek için harekete geçti. Kalkavan Ailesi'nin sahip olduğu Sedef Tersanesi, aynı gruba bağlı Turkon Lines için 2 adet konteyner gemisi inşa edecek.
Devamını OkuTürkiye ve Birleşmiş Milletler (BM) arabuluculuğunda İstanbul’da dün tören düzenlendi. Ukrayna limanlarına yönelik Rusya ablukası ve ülkedeki işgal, tahılın dünya pazarlarına tedarik edilememesini ve gıda fiyatlarının dünya genelinde artmasını getirmişti.
Devamını OkuTürkiye Cumhuriyeti’nin tarım politikası, 1923 yılında İzmir İktisat Kongresi ile başlamıştır. İzmir İktisat Kongresi ile tarım politikasının temel ilkesi “Milli ekonominin temeli ziraattır” şeklinde belirlenir. Uygulanacak tarım politikasının temel felsefesi ise Mustafa Kemal Atatürk'ün “Ülkenin gerçek sahibi ve efendisi, hakiki müstahsil(üretici) olan köylüdür” sözüne dayanır.
Devamını OkuYunanistan medyası Türk Ordusu'nun envanterine giren ASELSAN üretimi İHA avcısı ŞAHİN'i gündem haline getirdi. Yunan medyası Ptisidiastima; "Türk ordusu drone imha sistemi aldı, biz niye almayalım?" başlığıyla ASELSAN üretimi ŞAHİN'i tanıtan bir içerik üretti. Yunan ordusunun ciddi şekilde bu tip savunma araçlarına ihtiyaç duyduğunu belirten Yunan Ptisidiastima, Türklerin geliştirdiği savunma fikirlerine ihtiyacımız var diyerek Yunan Ordusu'nun ABD menşeili savunma araçlarına yönelik modernizasyon ve teknik geliştirme projeleri yapması gerektiğini belirtti.
Devamını OkuKızıldeniz'de bulunan ve seyrüsefer özgürlüğünü sağlamada önemli bir rol oynayan Tiran ve Sanafir adaları askerden arındırılacak ve yerine güvenlik kameraları yerleştirilecek. Mısır’ın 2017’de egemenlik haklarını Suudi Arabistan’a devretmesine kadar hakimiyet tartışmalarına sahne olan Tiran ve Sanafir adalarında 40 yıldır uluslararası barış gücü görev yapıyor. Biden, Orta Doğu ziyareti kapsamında Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman ile görüşmesinin ardından söz konusu iki adada MFO bünyesinde görev yapan ABD askerlerinin çekileceğini duyurdu.Bölgede güvenlik kameraları mekanizmasının kurulması da İsrail ile Suudi Arabistan arasında güvenlik koordinasyonunu sağlayabileceği ifade ediliyor. İsrail'in ABD Büyükelçisi Michael Herzog, Tel Aviv radyosuna verdiği demeçte, "İsrail için bu sürecin bir parçası olarak, barış anlaşmasıyla, en önemlisi de nakliye özgürlüğüyle ilgili olarak İsrail'in Mısır'dan aldığı taahhütten taviz verilmemesi önemliydi" dedi.
Devamını OkuBloomberg’in haberine göre, Gümrük Genel Müdürlüğü'nün verileri, yılın ilk yarısında benzin ihracatının 2021'in aynı dönemine göre %42 düşüşle 6,5 milyon ton olduğunu ortaya koydu. Dizel ihracatı ise %84 azalarak 6,2 milyon ton oldu. Pekin, kirliliği azaltma ve sektörü konsolide etme çabalarının bir parçası olarak ihracatı azaltmaya çalıştığından, ihracatının toplam payı 2021'in aynı dönemine göre %40 daha düşük.
Devamını OkuRusya'ya yönelik yaptırımlar çerçevesinde yeni enerji tedarikçileri arayan Avrupa Birliği'nin yeni odağı Azerbaycan oldu! Azerbaycan gerek enerji üretimi gerekse pazara olan ulaştırma imkanları nedeniyle oldukça ciddi bir alternatif olarak Avrupa'nın ana odağı haline geldi!
Devamını Oku‘Haklı Savaş’ siyasal ve askeri amaçlar doğrultusunda ne zaman kuvvet kullanımının haklı görülebileceğini belirlemeye yönelik bir kuramdır. Kuram temel olarak savaşın haklılığını belirleyen iki temel hukuki ilkeye dayanmaktadır bunlar; “Jus Ad Bellum” ve “Jus İn Bello” olarak karşımıza çıkmaktadır. Her ne kadar İkinci Dünya Savaşı sonrası bu kavramın uluslararası arenada etkisinin azaldığı görülse de özellikle Soğuk Savaş’ın ardından “Haklı Savaş” kavramı daha çok tartışılır ve güncel bir mesele olarak karşımıza çıkmaya devam etmiştir.
Devamını Okuİsrail Savunma Bakanı Benny Gantz geçtiğimiz Haziran ayında Hindistan'a bir ziyarette bulundu. İsrail ile Hindistan arasındaki ticari ve stratejik ortaklık ilişkisi gittikçe genişliyor. Bunun en önemli adımı da Hayfa Limanı'nın İsrail merkezli Gadot Chemical Terminals ve Hintli Adani Ports and Special Economic Zone Ltd şirketlerince oluşturulan ortak girişim sonucunda iki şirket 1.18 milyar dolar değerinde bir teklifle Hayfa limanı ihalesini kazanması olarak karşımıza çıkıyor.
Devamını OkuABD Başkanı Biden'ın Suudi Arabistan ziyaretinde bölgesel işbirlikleri ve askeri ilişkilerin yanında jeo-politik konularda gündemdeki yerini aldı. Suudi Arabistan'ın Mısır egemenliğinden aldığı Tiran Adası da bu jeo-politik meselelerin başında geliyordu. Tiran Adası (Arapça: جزيرة تيران; Cezire Tiran), Tiran Boğazı'nda Suudi Arabistan'ın kontrolünde olan ve herhangi bir yerleşimin olmadığı bir adadır.[1] Ada Sanafir Adası'nın hemen yanında yer almaktadır. Adanın yüzölçümü 88 km²'dir. 9 Nisan 2016 tarihinde Mısır tarafından bir sınır anlaşması ile Tiran ve Sanafir adalarını Suudi Arabistan'a devredilmesine karar verildi. Ancak anlaşmanın Temsilciler Meclisi'nde onaylanması gerekiyordu ve Mısır yargısı tarafından da iptal edilmişti. Mısır Yüksek İdare Mahkemesi 2017 başında aldığı karar ile Suudi Arabistan ile yapılan antlaşmanın geçersiz olduğuna ve söz konusu adaların Mısır toprağı olduğuna ve herhangi bir nedenle başka ülkeye devredilemeyeceğine hükmetmişti. Tüm bu yaşanan süreçle birlikte Suudi Arabistan'ın adaya yönelik sahiplenme ve egemenlik kurma faaliyetleri de artmış durumda.
Devamını OkuMİSAK-I MİLLİ SINIRLARIMIZ VE DENİZLERDEKİ MİSAK-I MİLLİ SINIRLARI
Devamını OkuTicaret Savaşları artık sadece ABD’nin değil, farklı ülkelerin de dahil olduğu bir savaş halini aldı. En son örneğini ise, Rusya Federasyonu’nun ihracat kısıtlamaları ve ticaret yollarını kapatması ile yaşanan sıkıntılar oluşturmakta. Türkiye ise bu sefer savaşan değil, arabulucu rolünde…
Devamını OkuJAPONYA ESKİ BAŞBAKANI ŞİNZO ABE SUİKASTE UĞRADI
Devamını OkuKuzey Afrika ve Doğu Akdeniz'in Odak Noktası: VATİYYE HAVA ÜSSÜ
Devamını OkuMillî Dava’da Yeni Politika, Eski Uygulamalar
Devamını OkuMilli Çok Maksatlı Amfibi Hücum Gemisi: ANADOLU.
Devamını OkuİRAN: "TÜRKİYE'NİN OLASI SURİYE OPERASYONUNA KARŞIYIZ!"
Devamını OkuÖZBEKİSTAN'DAKİ GERİLİM YENİ BİR İŞGALİN HABERCİSİ Mİ?
Devamını OkuGazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ileri görüşlülüğünün neticelerinden biri olan ve 1926 yılında çıkarılan Kabotaj Kanunu ile; ülkemiz topraklarının kurtuluşunun akabinde Mavi Vatan’da egemenliğimizi ve bağımsızlığımızı ilan etmiş olduk.
Devamını Oku24 Şubat 2022 tarihinde başlayan Ukrayna-Rusya savaşının en ciddi ve hayati şekilde etkilediği tedarik zinciri bugün dünyayı ciddi bir gıda kriziyle karşı karşıya bırakmaktadır. Özellikle buğday konusunda Ukrayna ve Rusya'ya %100'e varan bağımlılıkları bulunan Afrika ülkeleri büyük bir gıda krizi riskiyle karşı karşıya kalmış durumdadır. Rusya ve Ukrayna arasındaki savaşın Ukrayna limanlarını ve Karadeniz'deki tedarik zincirini kapatma noktasına gelmesi küresel anlamda büyük bir krizi tetikliyor.
Devamını Oku1998 yılında Arnavutluk ile yapılan anlaşma neticesinde Türk Deniz Kuvvetleri'nin hizmetine giren Arnavutluk Paşalimanı Türk Deniz Üssü, Yunanistan'daki yeni endişe kaynağı haline geldi. Yunan Pentapostagma, "Türk komandolar Arnavutluk'taki üssü kullanarak Yunanistan'ı kuşatacak" sanrısını haberleştirdi.
Devamını OkuGeçtiğimiz aylarda GKRY Bakanlar Kurulu Doğu Akdeniz'de Exxon Mobil-Katar Petrolleri ortaklığından oluşan konsorsiyuma sözde 5. ve 10. parsellerde doğal gaz arama izni verdi. East Med Projesinin İsrail-GKRY-Yunanistan güzergahı ABD’nin destek vermeyeceğini belirtmesi üzerine çökmüştür. Yeni güzergâh (özellikle Rus-Ukrayna Savaşından sonra) Kıbrıs adasının doğusundan Türkiye üzerinden planlanmaktadır.
Devamını OkuSon G7 zirvesinde Çin’in Kuşak Yol Projesine karşı ABD’nin geliştirdiği B3W Projesi (Build Back Better World) ABD Başkanı Biden tarafından ilan edildi. Her iki projenin rotasında ana merkezin “Türkiye” olması oldukça dikkat çekici bir durum olarak karşımıza çıkıyor. Tıpkı Kuşak Yol Projesi gibi Çin’in gelişmekte olan ülkelere yönelik yatırım projelerinin benzerini hayata geçirmeyi planlıyor.
Devamını OkuÜstlendiği zorlu görevlerle ve bu görevleri başarıyla yerine getirmesiyle tüm dünya ülkeleri tarafından saygıyla karşılanan Türk Deniz Kuvvetleri; nitelik ve nicelik bakımından Yunan Deniz Kuvvetleri’nden oldukça üstün ve kabiliyetlidir.
Devamını OkuÇin Halk Kurtuluş Ordusu Donanması, 17 Haziran'da en son Type 003 uçak gemisini denize indirdi. Çin'in 3. uçak gemisi olarak göreve başlayacak olan gemi Çin'in bütün dünyada bayrak göstermesi açısından oldukça önemli bir rol oynayacak. Çin Donanması Type 003 ile durmayı da planlamıyor. Bazı raporlara göre Type 003’ün halefi için hazırlıklar sürüyor ve geminin nükleer güçle çalışması bekleniyor. Nükleer güç sayesinde uçaklar için daha fazla yakıt taşınabiliyor. Gaz türbin motorun yokluğu sayesinde silahlar ve kargo için daha fazla alan açılıyor. Tabii bunlar şu an için sadece iddia. Dünyada şu anda nükleer güçle uçak gemisi yönetebilen sadece iki ülke bulunuyor. Bunlardan biri, Charles de Gaulle uçak gemisiyle Fransa. Diğeri ise ABD.
Devamını OkuTarım ürünleri son 5 yıldır Rusya'ya silah satışından daha fazla gelir sağlıyor. 2021'de 36 milyar dolar olarak gerçekleşen tarım ürünleri ihracatının yüzde 13'ü Avrupa Birliği ülkelerine yapılırken Türkiye ihracattan tek başına yüzde 12 pay aldı. Rusya Tarım Bakanlığı, 2030 yılına kadar Rusya'dan Türkiye'ye tarım ürünleri satışının 5 milyar doları aşması hedefliyor. Rusya'dan yapılan ithalatta "stratejik ürün" olarak tanımlanan buğday öne çıkarken arpa, soya, ayçiçeği, mısır gibi temel gıda ürünlerinde de bağımlılık giderek artıyor. Ukrayna-Rusya savaşının yoğunlaşmasıyla birlikte özellikle Rusya’ya tarım ithalatında bağımlı olan ülkelerin 2022 itibariyle ciddi zorluklarla karşılaşacağı öngörülüyor. Örneğin; Rusya ve Ukrayna’ya buğday konusunda %75 bağımlılığı bulunan Sudan’ın olası bir gıda kıtlığında 300 bin insanı kaybetmesi öngörülüyor. Diğer yandan küresel güçler bu duruma karşı önlemlerini sıklaştırmış durumda. ABD Tarım Bakanlığı verilerine göre, Çin 2022’nin ilk yarısında dünya mısır rezervlerinin %69'una, pirincinin %60'ına sahip olacak. ancak bununla yetinmeyen Çin'in stoklamayı tüm hızıyla sürdürdüğü görülüyor. Dünyanın en büyük ikinci buğday üreticisi Hindistan ise ülke dışına buğday satışını durduğunu açıkladı. Başta Avrupa ülkeleri olmak üzere buğday ihtiyacını Rusya ve Ukrayna'dan temin eden ülkeler için Hindistan çok büyük önem taşıyor.
Devamını Oku93 aydır Suriye'de faaliyet yürüten ABD'nin başını çektiği Koalisyon güçleri, Suriye'nin kuzeyinde PKK uzantılarına yoğun şekilde destek vermeye devam ediyor. Son zamanlarda Türkiye'nin güvenliğini ve Suriye'deki istikrarın önünü açmak için masaya getirdiği terör örgütlerine yönelik operasyon gündeminin ardından ABD, Irak'taki askeri varlığının ciddi bir kısmını Suriye'de PKK işgali altındaki bölgelere aktarmaya hız verdi.
Devamını OkuTerörist başı Öcalan, Kenya'da yakalandığında üzerinde "Lazaros Mavros" adına düzenlenmiş bir GKRY pasaportu taşıyordu. Daha öncede düzenli olarak PKK kamplarını ziyaret eden ve Bekaa Vadisi'ndeki PKK kampının lojistik ve askeri anlamdaki tüm ihtiyaçlarını karşılayan GKRY, terörist başının Suriye'den kaçmasında da önemli destekler sunarak "Lazaros Mavros" adına düzenlenmiş bir pasaport vermişti.
Devamını OkuAvrupa Birliği'nin yaptırım ve ambargo girişimlerinin Rusya'ya herhangi bir etkisinin olmadığı gerçeği kendisini Ruble üzerinde bir kere daha gösterdi. Rus rublesi son 7 içerisinde euro karşısındaki en yüksek seviyesine ulaştı. ABD doları 53 rublenin altında işlem görürken, Euro ise yedi yılın ardından ilk kez 55 rubleden işlem gördü.
Devamını OkuGKRY’de, Fransa’dan 6 Savaş Helikopteri Alımına Onay Çıktı!
Devamını OkuOrtadoğu ve Afrika'da Buğday Krizi Ciddileşiyor
Devamını OkuTürkiye’nin, 1923 Lozan Antlaşması ve Boğazlar Sözleşmesi ile 1947 Paris Antlaşması’na göre “askersizleştirilmiş” (gayrıaskerî) [demilitarized] statüye bağlanan Ege’deki belirli adaların bu statülerine Yunanistan’ın riayet etmesini istemesinin sağlam tarihî, coğrafî, hukukî, siyasî arka zemini ve temeli vardır.
Devamını Oku1947 Paris Barış Antlaşması ile gayri askeri statüde kalmak şartıyla Yunanistan'a devredilen İleryöz Adası'nda 1952 yılından beri Yunanistan ihlalde bulunarak adanın egemenlik devir şartını ortadan kaldırıyor!
Devamını OkuTürkler ve Yunanlar tarih sahnesinde bir çok kez karşı karşıya gelmişlerdir. Bunların en önemlilerinden biri ise Kıbrıs Barış Harekatı olarak kabul edilebilir. Uzun süreli sürtüşmelerden sonra 20 Temmuz 1974’te harekat başlamış ve 18 Ağustos 1974’te harekat sonlandırılmış, adadaki Yunan keyfiyetine son verilmiştir.
Devamını Okuİran ile ABD arasında devam eden gerginlik ABD'nin karar mekanizmalarında da kendisini göstermeye devam ediyor. ABD'deki Demokrat ve Cumhuriyetçi Senatörlerin ortak kararlarıyla oluşturulan "Düşman Güçlerini Caydırma ve Milli Savunmaları Etkinleştirme (DEFEND) Yasası" bölge başta; Irak, S. Arabistan, BAE, Mısır, Ürdün ve İsrail olmak üzere ABD'nin müttefiki çizgisindeki ülkelerin hava savunma sistemleriyle donatılmasını hedefliyor.
Devamını OkuEfes-2022 Birleşik Müşterek Bilgisayar Destekli Komuta Yeri ve Fiilî Atışlı Arazi Tatbikatı.
Devamını OkuAvrupa Birliği’nin enerji politikaları 3 temel amaç doğrultusunda şekillenir. 1.Avrupa Birliği’nin rekabet edebilirlilik kabiliyetini sağlamak, 2. Enerji arz güvenliğini tesis etmek, 3. Sürdürülebilir kalkınma doğrultusunda çevrenin korunmasını sağlamak AB enerji politikalarını oluştururken bu amaçların arasındaki dengeyi gözetir. AB enerji mevzuatı, tüketiciye ucuz fiyatlar için seçenek sunabilen, enerji piyasalarında serbestleşmeyi sağlayan düzenleyiciler içerir. Bu düzenlemelerle rekabet gücü yüksek, güvenli ve sürdürülebilir enerji piyasaları oluşturulması amacını taşır. AB’nin enerji politikalarının temel bileşenlerinden biri ise iklim değişikliği ile mücadele sorununa karşı sürdürülebilir enerji politikaları geliştirmektir.
Devamını Okuİsveç Başbakanı Magdalena Andersson'un koltuğa oturabilmesinin altında terör örgütü YPG/PKK destekçisi vekil Amineh Kakabaveh ile örgüte destek verme şartıyla yaptığı anlaşma yatıyor. Magdalena Andersson’un başbakanlık için adaylığından sonra vekillerin çoğunluğu tarafından veto edilmemiş olma şartını sağlayarak parlamentonun onayını alması gerekiyordu, bu şartı sağlayabilmek için PKK destekçisi bağımsız vekil Kakabaveh'le, oyuna ihtiyaç duyduğu gerekçesiyle müzakereye oturdu ve bir anlaşmaya varıldı.
Devamını OkuRusya, Askere Alımlardaki Yaş Sınırını Kaldırıyor
Devamını Okuİsmini Fenike dilinde “beyaz” manasına gelen “Liban”dan alan Lübnan son yıllarda başta ekonomik ve politik olmak üzere hayatın her alanında karanlık günler geçiriyor. Son nüfus sayımının 1932 yılında yapıldığı Lübnan’ın sosyo-etnik yapısında krizin ana aktörlerinden birisi özünde.
Devamını OkuTarihi olarak Fransız halkı siyasi birliktelik üzerine kurulmuştur. Vatandaş (citoyen) olmak için bir etnik gruba referans göstermek gerekmez. Fransız anlayışının özelliği, bir taraftan kendisini sosyal sözleşme/toplum sözleşmesi (contrat sociale) anlayışından, bir taraftan da Aydınlanma felsefesi ve İnsan Hakları Beyannamesi’nden beslenmesidir.
Devamını OkuAşırı sağ, radikal sağ ya da ekstrem sağ, sağcı siyasette sağcılığın en yüksek biçimini gösterir. Aşırı sağ siyaset toplumda toplumsal hiyerarşiyi destekler; daha doğuştan bazı insanların aşağı, bazılarınınsa üstün olduğu gibi düşünceleri içinde barındırır
Devamını Okumississippi, Ermeni iftiralarını tanıyan 50. ABD eyaleti oldu.
Devamını OkuErmenistan Dışişleri Bakanı Ararat Mirzoyan'ı Amerika Birleşik Devletleri (ABD) başkenti Whashington'da konuk eden Dışişleri Bakanı Antony Blinken' ın, enerji güvenliği sektöründeki işbirliklerini artırmak ve iki ulus arasındaki ekonomik ve diplomatik ilişkilerin daha da güçlendirilmesinin hedeflendiği görüşmesi,
Devamını Oku24 Şubat 2022 tarihinde başlayan Rusya’nın Ukrayna işgal süreci 2 aydan fazla bir süreyi aşmış durumda. Savaş her iki taraf açısından yorucu, yıkıcı ve yıpratıcı bir noktaya ulaşmış durumda. Savaşın ilk günlerinde Rusya’nın kısa bir süre içinde Ukrayna’nın kontrolünü ele alacağı beklentisi yüksekken Rus ordusunun profesyonellikten uzak organizasyonu ve askeri anlamdaki stratejik hataları nedeniyle savaş tüm beklenti ve planlamaların üzerinde bir sürece yayılmış durumda. Batı’dan beklediği desteği bulamayan Ukrayna buna karşın Rus ordusunun hamle hatalarının ve organizasyonel problemlerin avantajını yaşamaktadır. Savaşın en başından beri Rusya’nın temel amacı Ukrayna’yı “Belaruslaştırmaktır.”
Devamını OkuSuriye’de yaşanan hükümeti devirme eylemleri, ardından bir iç savaşa dönüşmüş ve milyonlarla kişi yerlerinden olmuştur. Ülkenin hemen hemen yarısı ülke dışına göçtüğü raporlara yansımış durumdadır. Bunların haricinde yarım milyondan fazla insan bu çatışmalarda ölmüş, yüz binlercesi de yaralanmıştır. Ülkenin büyük çoğunluğunu oluşturan grupların çıkan bu iç savaş esnasında ülkeyi terk etmeleri birçok çevrelerce demografik bir temizlik olarak yorumlanmaktadır
Devamını OkuTransdinyester bölgesinde 500 ile 2 bin arasında olduğu belirtilen bir Rus askeri varlığı var. Ukrayna-Rusya savaşının ilk günlerinden bu yana ASAM TÜRK DEGS Başkanı Cihat Yaycı; "Rusya'nın Ukrayna'daki temel hedeflerinden birisi ülkeyi karaya kilitli hale getirerek denizle bağlantısını kesip kendi bağlantısını ise Transdinyester'e kadar uzatmak" olduğunun altını çizmiştir. Cihat Yaycı'nın ortaya koyduğu bu değerlendirmeleri 13 Nisan 2022 itibariyle bölgede görev alan Rus generallerde söylem ve hedef açıklamalarıyla doğrulamaya başladılar.
Devamını OkuRamazan bayramının yaklaşmasıyla birlikte Afrika'daki radikal terörizm hareketleri şiddet eylemlerini yoğunlaştırdı.
Devamını OkuIMF'in son görünüm raporunda özellikle savaşın insani krizi ve tedarik zincirini olumsuz yönde etkileyerek daralmalara neden olduğu belirtiyor.
Devamını OkuTüm bunların sonucu olarak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi verdiği kararda; Doğu Perinçek’in beyanlarının ifade özgürlüğü içinde kaldığını, soykırımı inkar suçuna vücut vermediğiniçünkü Ermeni tehcirinin soykırım suçu olduğuna dair herhangi bir mahkeme kararı olmadığını, soykırım suçuyla ilgili yetkisiz makamlarının beyanlarının ve kararlarının bu suçu tespit etme konusunda yok hükmünde olduğunu, Holokost ve Ermeni tehcirinin aynı kapsamda değerlendirilemeyeceğini tespit etmiştir.
Devamını OkuDieser Aufsatz beschreibt, wie die ethnisch-terroristischen Aktivitäten der armenischen Terrororganisation ASLA entstand, die Gegen die Republik Türkei unternommenen, schrecklichen Terroraktivitäten, welche in der neueren Geschichte anfingen und die sich bis heute ersteckenden, die gegen die Türkei gerichteten, ethnischen Terroraktivitäten und Ziele der PKK, sowie die Nähe der beiden ethnisch ausgerichteten Terrororganisationen ASALA-PKK, und deren Zusammenarbeit; und analysiert die individuellen Gefahren die sie gegenüber der Republik Türkei darstellen; Und die geschichtliche Entwicklung als eine weiterführende Perspektive, an verschiedenen Orten in der Welt und innerhalb der Grenzen der Republik Türkei, sowie gegenüber den offiziellen staatlichen Beamten, , die gemäß in der Bekaa-Tal gemachten Vereinbarungen und die gemeinsamen militärischen Ausbildungen, um durch den Terrorismus, die Türkei zu spalten, ebenso die Initiation einer Agenda um eine Föderation zu etablieren um danach autonomes Gebiet innerhalb der Grenzen der Türkei zu etablieren. Des Weiteren beabsichtigt dieser Essay, die den Umfang und Wirkung, der der durch den Staat Armenien geförderte Terrorunterstützung für die Terrororganisationen ASALA und der PKK zu untersuchen und in diesem Sinne das Problem des ethnischen Terrorismus und den Resultat dessen und den ethnischen Separierungsaktivitäten entgegenzuwirkende Vorschläge zu machen; um den durch den Terrorismus fabrizierten Angst- und Gewaltzustand zu neutralisieren zu können einen Betrag zu leisten , und ebenso um die Methodologie zur Sache zu bereichern.
Devamını OkuThis essay describes, how the ethnic-terroristic activities of the armenian terror organization has been arose, the awful undertaken teror activities of the PKK against the Republic of Turkey, which started in the recent history, their ethnic-terroristic objectives and their continuing unitl today. as well es, the closeness of the both enthnic directed Terror organizations ASALA-PKK, and their coorporation and analyses the individual dangers for the Republic of Turkey. And the historical development as a continuing perspective, in different places in the world and within the borders of the Republic of Turkey, as well as towards the official state officials, , the agreements made according to the Bekaa-Valley (Libanon) and the joint military trainings to divide Turkey through terrorism, as well as the initiation of an agenda to establish a federation to establish autonomous territory within the borders of Turkey afterwards. Furthermore, this essay intends to examine the scope and impact of the terrorist support provided by the state of Armenia to the ASALA and PKK terrorist organizations and, in this sense, to make proposals to counter the problem of ethnic terrorism and the result of it and the ethnic separation activities in order to be able to neutralize the state of fear and violence caused by terrorism, and also to enrich the methodology on the subject. Keywords; Terrorisms, ASALA; PKK, ethnic terrorism, Massacer
Devamını OkuBu makale, etnik terör faaliyetleri yürüten Ermeni terör örgütü ASALA’nın nasıl ortaya çıktığını, Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı yürüttüğü korkunç terör eylemlerini, faaliyetlerinin ASALA ile yakın tarihlerde başlayan ve günümüze kadar uzanan Türkiye’de etnik terör faaliyetleri yürüten PKK’nın amaçları, ASALA-PKK etnik esaslı terör örgütlerinin birbirlerine yakınlıkları, yaptıkları işbirlikleri ve Türkiye’ye yönelik oluşturduğu müşterek ve münferit tehditlere; tarihsel kökenlerini işleyen bir perspektifle, dünyanın çeşitli yerlerinde ve Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde, devleti temsil eden kişilere karşı işlediği suçlar, Bekaa Vadisi’nde yaptıkları anlaşmalara dayanarak müşterek yürüttükleri askeri eğitimler, terörden ve tedhişten yararlanarak Türkiye’yi bölme, bağımsız bir federasyon kurulmasını tetikleyen faktörler ve ardından bağımsız ilkesinden vazgeçip Türkiye içinde otonom bir yapıya sahip bölge kurma talepleri aktarılmıştır. Ayrıca bu çalışma, Ermenistan tarafından desteklenen terör faaliyetlerinin kapsamını ve etkilerini ASALA ve PKK’ya verilen destekleri inceleyerek bu anlamda oluşmuş etnik terör sorununa, nedenlerden oluşmuş sonuçları ve etnik bölücülük faaliyetini bertaraf etmeye müteveccih yönergelerle, terörün yarattığı korku ve şiddet ortamını yok etme adına literatüre bir katkı sunması hedeflenmiştir.
Devamını OkuThe state of Armenia has openly and systematically used the incidents of World War I against the Turkish state for attack propaganda now for more than a hundred years. With the Second World War, Nazi Germany and the genocide of Jews was taken as a model and a parable to undermine Turkey's reputation and motivate Turkey to pay compensation. The intention of these attacks is to build global pressure on Turkey by spreading unsustainable lies and implementing them through black propaganda methodologies. In the analysis, an attempt has been made to show how black propaganda methods are used to present a matter that is not based on historical sources and research, and how it is systematically spread, as in the case of the events of 1915. Furthermore, solutions are presented to adequately respond to these untenable propaganda attacks on Turkey.
Devamını OkuDiese Arbeit hat die Erklärung zum Ziel, wie seitens des armenischen Staates die Vorfälle im Jahre 1915, durch die Verwendung von schwarzer Propagandamethoden verbreitet wird. Der Gebrauch des Wortes “Genozid” und die gewählten Massenmedia - Methodiken, die Lobbygruppen und Gruppen die gesellschaftlichen Druck aufbauen, und welche Instrumente und welche Systematiken diese verwenden, wird hier zu erklären versucht. Diese Arbeit hat die Argumente des armenischen Staates beim Einsatz von schwarzer Propaganda analysiert und diese für die Wissenschaftsmethodologie gewonnen.
Devamını OkuBu çalışma 1915 Olaylarının Ermenistan tarafından kara propaganda metotlarını kullanarak nasıl yaygınlaştırıldığını açıklamayı hedeflemektedir. “Soykırım” ifadesinin kullanılması, seçilen kitle iletişim araçları, lobicilik faaliyetler ve baskı grupları ile dünya genelinde olayların kara propagandanın hangi metotları kullanılarak neler yapıldığı sistemli bir şekilde açıklanmak istemiştir. Çalışma, Ermenistan Devleti tarafından yürütülen kara propagandanın argümanlarını inceleyerek literatüre kazandırılmıştır.
Devamını OkuT.C. Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı tarafından 2022 yılında yayınlanan "Türkiye’nin Yumuşak Güç Enstrümanı Olarak Kültürel Diplomasi ve İletişim" isimli kitap 369 sayfadan oluşmaktadır. Kitabın yayınlandığı dönem Türkiye Cumhuriyeti’nin dış politika faaliyetleri içerisinde önemli geri dönüşler aldığı günümüz şartlarına rastlaması ve kültürel diplomasi literatürüne katkı sağlaması önemli bir gelişmedir.
Devamını OkuYavuz Zırhlısı Türk Tarihi'ne Osmanlı ve Cumhuriyet döneminde önemli hizmetlerinden ötürü tarihe adını altın harflerle kazımıştır.
Devamını OkuPKK'nın kadınlar ve çocuklar üzerinden yaratmaya çalıştığı algı, özgürlük için savaşan, gönüllü ve bile isteye örgüte katılmış olduğu yönündedir. Ancak bu işin tam tersi olduğu, çocukları zorla kaçırarak terörist yapmaya çalıştıkları, kadınları özgürlük savaşçılığından ziyade istismar etmek üzere dağa kaçırdıkları, örgütten kurtulmuş kişilerin anlatımlarıyla ve belgelerle sabittir.
Devamını OkuYunan- Rum ikilisinin EOKA Soykırım örgütü ile giriştiği soykırım da dahil Kıbrıs sorunu Türkler için 1974 Kıbrıs Barış Hatelatı ile sona erdirilmiştir. Size 1974’e kadar Türklere uygulanan soykırım sürecini anlatacağız
Devamını OkuTürkiye ile Özbekistan arasında imzalanan 10 anlaşma
Devamını OkuAslında herkes Vladimir Putin'in Rusya Federasyonu’nda devlet başkanlığı koltuğuna oturması sonrası şu soruyu aklından geçiriyordu: Şimdi ne olacak? Tankın üzerine çıkarak demokrasi havarisi gibi bir profil çizip zamanla kendini alkole bırakan, bazı törenlerde ayakta durmakta bile zorluk çeken Boris Yeltsin sonrası Rusya ve dünya kamuoyu tedirginlikle karışık bir şekilde yaşanacak gelişmeleri izler hale gelmişti. Putin'in yönetime gelişi ile genç ve karizmatik bir görüntü ortaya koyan imajı Rus toplumunu ve sonrasında dünyayı ilgiyle seyre yönlendirdi.
Devamını OkuAsimetrik savaş kavramının insanlık tarihi boyunca bütün savaşlarda kullanıldığı görülmektedir. Ancak 9/11 saldırıları ve Orta Doğu’daki istikrarsızlığın ortaya çıkmasından ötürü özellikle İsrail- Filistin sorunuyla daha çok kullanılmıştır.
Devamını OkuCihat Yaycı , Ukrayna’dan sonra Bosna-Hersek’e dikkat çekmişti ve maalesef Rusya Bosna-Hersek’i tehdit etti; “NATO'ya girmek isterseniz sonunuz Ukrayna'ya benzer.”
Devamını OkuCihat Yaycı, Rus askeri güçleri tarafından Ukrayna'daki Zorya Maşproekt firmasının Türkiye için önemini de anlattı.
Devamını OkuTÜRK DEGS Araştırmacısı Mert Ünlü'nün, "Primakov Doktrini Çerçevesinde Rusya Dış Politikasının Dünü, Bugünü, Yarını" başlıklı çalışması aşağıda sunulmuştur.
Devamını OkuYenilenen büyük güç rekabeti çağında, Çin'in deniz modernizasyon çabaları da dahil olmak üzere askeri modernizasyon çabaları, ABD savunma planlaması ve bütçelemesinin ana odak noktası haline geldi. 1990'ların başından ortalarına kadar 25 yılı aşkın bir süredir istikrarlı bir şekilde modernize ettiği donanması, yakın deniz bölgesinde büyük bir askeri güç haline geldi. Ayrıca Çin Deniz Kuvvetleri Batı Pasifik'in daha geniş suları, Hint Okyanusu ve Avrupa çevresindeki sularda etkin rol oynamaya başladı.
Devamını OkuMısır ekonomisi mega projeler ve reform paketleriyle Ortadoğu ve Kuzey Afrika'da önemli bir merkez haline gelmiş durumda. Küresel ve jeopolitik gelişmelerinden etkilenen Mısır ekonomisinin genel durumu Coface for Trade platformunun çalışmasında sunulmuştur.
Devamını OkuRus Düşünce kuruluşu Russian Council'in yayınladığı bir rapora göre; 2020'de üst düzey Rus, Amerikalı ve Avrupalı uzmanlardan oluşan bir grup, hükümetlere Rusya ile NATO arasındaki riskleri azaltmak için bir dizi tavsiye sundu.Öneriler, mevcut kriz sırasında Rusya, ABD ve NATO arasındaki mevcut müzakerelerde ana hatlarıyla belirtilen tutumların ortak noktası olan konuların çoğunu ele alıyordu. Ülkeler bu tavsiyelere göre hareket etselerdi, krize yol açmayacak bir yolda olabilirdik.
Devamını Oku(LIMITS IN THE SEAS, NO:149, SPAIN Maritime Claims and Boundaries)
Devamını OkuSÖZDE “PONTUS SOYKIRIMI” İDDİALARINA TARİHSEL CEVAPLAR
Devamını OkuSÖZDE “ERMENİ SOYKIRIMI”NA TARİHSEL CEVAPLAR
Devamını OkuRus Nezavisimaya Gazetesi Atina'nın Türk-Filistin deniz ittifakını reddettiğini ifade etti,girişimin Libya Anlaşması mimarı Cihat Yaycı tarafından başlatıldığı ve Yunanistan'da Amerikan kuvvetleri sayısı artırılması fikriyle aynı döneme denk geldiği yazdı.
Devamını OkuTürkiye’nin son birkaç aydır Doğu Akdeniz’de uyguladığı diyalog ve diplomasi politikasına dair izlenimlerini Sputnik’le paylaşan Müstafi Tümamiral Doç. Dr. Cihat Yaycı, “Eğer biz Yunanistan’ı muhatap alıyor ve Yunanistan nedeniyle gemilerimizin faaliyetini durduruyorsak bu çok büyük bir yanlış olur” dedi.
Devamını OkuEmekli Tümamiral Doç. Dr. Cihat Yaycı, Doğu Akdeniz'deki son gelişmelere ilişkin yaptığı değerlendirmede, “Eğer biz Yunanistan’ı muhatap alıyor ve Yunanistan nedeniyle gemilerimizin faaliyetini durduruyorsak bu çok büyük bir yanlış olur” ifadelerini kullandı.
Devamını Okuİsrail'in Gazze'ye yönelik 11 günlük saldırıları Hamas ile varılan ateşkes ile sonlandı. Hamas lideri İsmail Haniye, Habertürk TV Dış Politika Koordinatörü Çetiner Çetin'e verdiği röportajda gündeme ilişkin önemli açıklamalarda bulundu. Haniye, İsrail'in güvenlik çemberini delmeyi başardıklarını ve aradaki güç farkına rağmen elde ettikleri başarının zafer olduğunu belirtti.
Devamını OkuLAVROV: RUSYA, KIRIM'DA KİEV'İN TEŞVİK EDİLMESİNİN RUSYA'NIN BÜTÜNLÜĞÜNE ZARAR VERDİĞİNİ TÜRKİYE'YE BİLDİRDİ
Devamını OkuMİÇOTAKİS BATI TRAKYA TÜRKLERİ İÇİN "YUNAN ÇOCUKLARI", TÜRK KÖYLERİNE KARŞI İSE "POMAK KÖYLERİ" İFADESİNİ KULLANMASININ ARDINDAN TEPKİLER BÜYÜMEYE DEVAM EDİYOR
Devamını OkuDOÇ. DR. CİHAT YAYCI; KAZIM KARABEKİR’İN KIZI TİMSAL KARABEKİR İLE ''KAZIM KARABEKİR VE ERMENİ MEZALİMİ'' KONULU SÖYLEŞİSİ GERÇEKLEŞTİRDİ.
Devamını OkuKANAL İSTANBUL PROJESİ, MONTRÖ ANLAŞMASINI NASIL ETKİLER? İSRAİL NASIL DURDURULUR, ARKASINDAKİ GÜÇ KİM? YUNANİSTAN İLE DİPLOMASİ MÜMKÜN MÜ? DOÇ. DR. CİHAT YAYCI HABERTÜRK TV’DE MEHMET AKİF ERSOY’UN SORULARINI YANITLADI
Devamını OkuMEHMET BEYHAN KATILDIĞI ÜLKE TV YAYININDA, BAU DEGS BAŞKANI DOÇ. DR. CİHAT YAYCI’NIN FİLİSTİN’LE MEB ANLAŞMASI YAPILMASI TEKLİFİNİN ATEŞKESE KATKISINA DEĞİNDİ
Devamını OkuFİLİSTİN’DE İSRAİL TERÖRÜNE DUR DEMEK İÇİN TÜRKİYE’NİN SEÇENEKLERİ NELER? MAVİ VATAN" KAVRAMININ MİMARLARINDAN MÜSTAFİ TÜMAMİRAL DOÇ. DR. CİHAT YAYCI, ÜLKE TV’DE ANLATTI
Devamını OkuPROF. DR. YAŞAR HACISALİHOĞLU KATILDIĞI TVNET YAYININDA FİLİSTİN’LE OLASI MEB ANLAŞMASI TEKLİFİNİ TARTIŞIRKEN BAU DEGS BAŞKANI DOÇ. DR. CİHAT YAYCI’YA ATIFTA BULUNDU.
Devamını OkuEMEKLİ TÜMAMİRAL CİHAT YAYCI ODİN FİNDER ARAŞTIRMA GEMİSİNİN TÜRK KARASULARINA ROTASINI ÇEVİRDİĞİNİ AÇIKLADI. AYRINTILARI ULUSAL TV’DE DEĞERLENDİRDİ.
Devamını OkuYENİŞAFAK GAZETESİ, CİHAT YAYCI’NIN TÜRKİYE VE FİLİSTİN’İN MEB İMZALAMASI TEKLİFİNİ MANŞETİNE TAŞIMASINI ARDINDAN YUNANİSTAN TARAFININ PANİĞİ TVNET GÜNDEMİNDE YORUMLANDI
Devamını OkuCİHAT YAYCI’NIN “FİLİSTİN TÜRKİYE DENİZ YETKİ ALANLARI ANLAŞMASI” FİKRİNİN, YUNANİSTAN YANKILARINI HABER GLOBAL GÜNDEMİNE GETİRDİ
Devamını OkuFEDERASYON KONSEYİ, HÜKÜMETE, YALNIZCA RUSYA'DA İNŞA EDİLEN GEMİLERİ KULLANARAK MÜMKÜN OLAN BELİRLİ İŞ TÜRLERİNİ BELİRLEME YETKİSİ VEREN BİR YASAYI ONAYLADI.
Devamını OkuFUAR'DA , ÇOK AMAÇLI TEKERLEKLİ ZIRHLI ARAÇLAR "VPK-URAL," "RAİD"KONFİGÜRASYONUNDA SBM ([ÖZEL ZIRHLI ARAÇ) "TİGER", ZIRHLI AMFİBİ ARAÇ "STRELA" İLE BERABER SERGİLENECEKLER.
Devamını OkuMÜSTAFİ TÜMAMİRAL DOÇ. DR. CİHAT YAYCI’ININ “TÜRKİYE’NİN LİBYA GİBİ FİLİSTİN’LE DE DENİZ YETKİ ANLAŞMASI İMZALAMANMASI” TEKLİFİNİN DETAYLARINI HÜLYA OKUR İLE SÜPER GÜNDEM HABER SİTESİNDE YORUMLADI
Devamını OkuFİLİSTİN’LE ‘LİBYA MODELİ’ UYGULANABİLİR Mİ? ANLAŞMASININ DENGELERİ NASIL ETKİLER? "MAVİ VATAN" KAVRAMININ MİMARLARINDAN MÜSTAFİ TÜMAMİRAL DOÇ. DR. CİHAT YAYCI’NIN AÇIKLAMALARINI ÜLKE TV HABER YAPTI
Devamını OkuBAHÇEŞEHİR ÜNİVERSİTESİ DENİZCİLİK VE GLOBAL STRATEJİLER MERKEZİ’NİN EDİNDİĞİ BİLGİYE GÖRE GKRY AÇIKLARINDA BULUNAN ODİN FİNDER GEMİSİ, TÜRK DENİZ YETKİ ALANLARINDA ARAŞTIRMA YAPMAK İSTİYOR
Devamını OkuTHE PROPOSAL OF IMPLEMENTING THE LIBYAN MODEL TO PALESTINE MADE BY THE PREZ OF BAUMAGS, ASSOC. PROF. CIHAT YAYCI, CONTINUES TO MAKE HEADLINES ACROSS THE GLOBE. MOST RECENTLY IT WAS MADE HEADLINES BY THE UWIDATA NEWS SITE "THE PROPOSAL OF TURKISH-PALESTINIAN MARITIME DELIMITATION AGREEMENT CAUSED PANIC IN ISRAEL AND GREECE"
Devamını OkuMİLLİYET GAZETESİ YAZARI GÜNERİ CIVAOĞLU; BAHÇEŞEHİR ÜNİVERSİTESİ DENİZCİLİK VE GLOBAL STRATEJİLER MERKEZİ DOÇ. DR. CİHAT YAYCI’NIN, FİLİSTİN’E ‘LİBYA MODELİ’ AÇIKLAMASINI KÖŞE YAZISINDA DEĞERLENDİRDİ.
Devamını OkuDOÇ. DR. CİHAT YAYCI “KKTC İLE 2011’DE İMZALADIĞIMIZ KITA SAHANLIĞI SINIRLANDIRMA ANLAŞMASI ÖRNEKTİR. BU ANLAŞMA KKTC, BM ÜYESİ OLMAMASINA RAĞMEN GEÇERLİDİR. FİLİSTİN İLE DE BU ANLAŞMA İMZALANABİLİR." DEDİ.
Devamını OkuCİHAT YAYCI’NIN TÜRKİYE FİLİSTİN DENİZ YETKİ ALANLARI ANLAŞMASI ÖNERİSİ YUNANİSTAN VE GKRY’İ AYAĞA KALDIRDI, SIRF BU NEDENLE YUNAN DIŞİŞLERİ BAKANI DENDİAS APAR TOPAR İSRAİL VE FİLİSTİN’E GİTTİ. ATİNA'DAN İTİRAF.
Devamını OkuESKİ DENİZ KUVVETLERİ KOMUTANLIĞI KURMAY BAŞKANI VE BAŞAKŞEHİR ÜNİVERSİTESİ DENİZCİLİK VE GLOBAL STRATEJİLER MERKEZİ (BAU DEGS) BAŞKANI MÜSTAFİ TÜMAMİRAL CİHAT YAYCI, MISIR-TÜRKİYE İLİŞKİLERİNİ DEĞERLENDİRDİ
Devamını Oku"MAVİ VATAN" KAVRAMININ MİMARLARINDAN MÜSTAFİ TÜMAMİRAL DOÇ. DR. CİHAT YAYCI, DENİZ YETKİ ANLAŞMASININ DENGELERİ NASIL ETKİLEYECEĞİNİ TVNET’TE ANLATTI.
Devamını OkuBAU DEGS BAŞKANI DOÇ. DR. CİHAT YAYCI’ININ “TÜRKİYE’NİN LİBYA GİBİ FİLİSTİN’LE DE DENİZ YETKİ ANLAŞMASI İMZALAMANMASI” TEKLİFİNİ YENİ YÜZYIL ÜNİVERSİTESİ REKTÖRÜ VE AKŞAM GAZETESİ YAZARI YAŞAR HACISALİHOĞLU KÖŞE YAZISINI TAŞIDI
Devamını Oku18 MAYIS KIRIM TÜRKLERİ (TATARLARI) SÜRGÜN VE SOYKIRIMINI ANMA GÜNÜ
Devamını OkuDOÇ. DR. CİHAT YAYCI: FİLİSTİN'E LİBYA MODELİ
Devamını OkuCihat Yaycı’nın açıkladığı "Filistin'e Libya Modeli" TBMM gündeme geldi. Siyasetçilerde öneriye destek verdi.
Devamını OkuDOÇ. DR. CİHAT YAYCI 24 TV'YE YORUMLADI: “FİLİSTİN’E LİBYA MODELİ OLUR MU?”
Devamını OkuCİHAT YAYCI “BİR DE BAŞIMIZA PONTUS SOYKIRIMI İFTİRASI AÇACAKLAR “ DEMİŞTİ VE İŞTE BAŞLADILAR; HRİSTOFORU, AB KURUMLARINDAN “PONTUS” İDDİALARINI TANIMALARINI İSTEDİ
Devamını OkuThe Libyan Model to Palestine: Palestine and Turkey should sign a maritime delimitation agreement Turkey, the most vocal advocate of Palestinian cause, should be appointed as a mediator by Palestine
Devamını OkuMÜSTAFİ TÜMAMİRAL CİHAT YAYCI, FİLİSTİN İLE DENİZ YETKİ ANLAŞMASI OLASILIĞINI TGRT HABER CEM KÜÇÜK İLE “GÜNAYDIN TÜRKİYE’DE” DEĞERLENDİRDİ.
Devamını OkuTHE JERUSALEM POST HABER SİTESİ “TURKEY MEDİA THREATENS ISRAEL WİTH 'LİBYA MODEL' OF WATER GRAB OFF GAZA” MANŞETİ İLE CİHAT YAYCI’NIN AÇIKLAMLRINI YAYINLADI
Devamını OkuAHMET SAĞLAM’IN, YOUTUBE’DA HAZIRLAYIP SUNDUĞU “KONUŞULMAYAN GÜNDEM” PROGRAMINA KATILAN BAHÇEŞEHİR ÜNİVERSİTESİ DENİZCİLİK VE GLOBAL STRATEJİLER MERKEZİ BAŞKANI DOÇ. DR. CİHAT YAYCI’I AÇIKLAMALARDA BULUNDU. HABERERK SİTESİ AÇIKLAMALARI GÜNDEM YAPTI
Devamını OkuBAU DEGS BAŞKANI DOÇ. DR. CİHAT YAYCI’I TÜRKİYE’NİN LİBYA GİBİ FİLİSTİN’LE DE DENİZ YETKİ ANLAŞMASI İMZALAMASINI TEKLİF ETTİ. YENİŞAFAK GAZETESİ GAZETESİ YAYCI’NIN AÇIKLAMALARINI MANŞETTEN YER VERDİ.
Devamını OkuBAU DEGS Başkanı Doç. Dr. Cihat Yaycı’nın 18 Eylül 2020’de kaleme aldığı “Filistin Türkiye’nin Denizden Komşusudur” başlıklı makale aşağıda sunulmuştur.
Devamını OkuBengü Türk Tv’ye konuk olan Güngör Yavuzaslan “Aslında Filistin işgal atında olmasaydı biz şu anda Filistin Yönetimiyle, Lüblan ile görüşerek bazı sorunlarımızı Doğu Akdeniz’deki Mavi Vatan sınırlarının belirlenmesini halledebilirdik” diyerek BAU DEGS Başkanı Doç. Dr. Cihat Yaycı’nın beyanına atıfta bulundu.
Devamını OkuEski Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Kurmay Başkanı ve Başakşehir Üniversitesi Denizcilik ve Global Stratejiler Merkezi (BAU DEGS) Başkanı Müstafi Tümamiral Cihat Yaycı, İstiklal Gazetesi'nden Eren Talha Altun’un sorularını yanıtladı.
Devamını OkuDoç. Dr. Cihat Yaycı'nın da katılımı ile gerçekleştirilen TRT MAVİ VATAN BELGESELİ aşağıdaki bağlantıda sunulmuştur. Tüm takipçilerimizin izlemesini rica ederiz. Doç. Dr. Cihat YAYCI; "Bizim MAVİ VATAN sınırlarımız denizlerdeki MİSAK-I MİLLİ'mizdir."
Devamını OkuÜRDÜN’DEKİ FİLİSTİNLİLER SINIRI GEÇEREK GAZZE’YE GİRDİ
Devamını OkuİŞGALCİ İSRAİL YÖNETİMİ GÜNLERDİR GAZZE'Yİ BOMBALIYOR. YAŞANAN ZULME KARŞI MÜSLÜMAN ÜLKELERİN ADIM ATMASI BEKLENİYOR. UZMANLAR TSK SEÇENEĞİNİ HABER7'YE ANLATTI.
Devamını OkuKKTC'de yayımlanan ve Türkiye karşıtlığı yapan Avrupa Gazetesi şimdi de “İşgal Müzesi” manşetiyle gündemde. Kuzey Kıbrıs'ta Rum taraftarı olarak bilinen Avrupa gazetesi, daha önce de dünyanın her yerinden Türklerin tepkisini çeken birçok manşete imza atmıştı.
Devamını OkuTürkiye'nin Milli Gemi Projesi (MİLGEM) kapsamında inşa edilen 4'üncü milli gemi TCG Kınalıada (F-514) Korveti, İzmir Foça Limanı'nda Türkiye Cumhuriyeti'nin ‘Mavi Vatan'daki hak ve menfaatlerinin korunması amacıyla verilecek her türlü görev için hazır bekletiliyor.
Devamını OkuEMEKLİ TÜMAMİRAL CİHAT YAYCI, İSRAİL'İN SALDIRILARINA KARŞI ATILABİLECEK ASKERİ VE DİPLOMATİK ADIMLARI 7 MADDEDE SIRALADI. YAYCI, İSLAM DÜNYASININ ROLÜNE DE VURGU YAPTI.
Devamını OkuEMEKLİ MÜSTAFİ TÜMAMİRAL DOÇ. DR. CİHAT YAYCI, ERMENİ DİASPORASI’NIN YENİ HEDEFLERİNİ ‘4 T’ İLE AÇIKLADI. YAYCI, '4T'Yİ, "TERÖR, TANIMA, TAZMİNAT VE TOPRAK" OLARAK BELİRTTİ.
Devamını OkuEMEKLİ MÜSTAFİ TÜMAMİRAL DOÇ. DR. CİHAT YAYCI, ERMENİ DİASPORASI’NIN YENİ HEDEFLERİNİ ‘4 T’ İLE AÇIKLADI. YAYCI, '4T'Yİ, "TERÖR, TANIMA, TAZMİNAT VE TOPRAK" OLARAK BELİRTTİ.
Devamını OkuBAHÇEŞEHİR ÜNİVERSİTESİ DENİZCİLİK VE GLOBAL STRATEJİLER MERKEZİ BAŞKANI EMEKLİ TÜMAMİRAL CİHAT YAYCI, İSRAİL ZULMÜNE KARŞI ATILABİLECEK ASKERİ VE DİPLOMATİK ADIMLARI AYDINLIK’A ANLATTI.
Devamını OkuKARA SULARININ İÇ SINIRI VE İÇ SULAR NEDİR?
Devamını Oku