Talat Paşa, 1874 yılında Edirne’de orta halli bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmiştir Genç yaşta memuriyet hayatına atılan Talat, Edirne Posta İdaresi’nde çalışırken toplumsal sorunlara karşı ilgisi artmış, halkın sıkıntılarını doğrudan gözlemleme imkânı bulmuştur.
Osmanlı Devleti’nde Türklüğün arka plana atıldığı, Osmanlıcılığın çözülmeye başladığı bu dönemde Jön Türk hareketine katılmıştır. Bu hareket onun 1893’te tutuklanmasına sebep olmuştur. Fakat bu durum Talat Bey’i yıldırmamıştır.
II. Meşrutiyet’in ilanında büyük rol oynayan İttihat ve Terakki Cemiyeti, 1908’de Osmanlı’da parlamenter sistemin yeniden tesisiyle birlikte önemli bir güç haline gelmiştir. Talat Paşa da bu yeni dönemin baş mimarları arasında yer almıştır.
1911’de Meclis-i Mebusan’a Edirne mebusu olarak giren Talat Paşa, kısa sürede Cemiyet’in önde gelen liderlerinden biri olmuştur. 1913’teki Bâb-ı Âli Baskını sonrası Enver ve Cemal Paşa ile birlikte ülkenin kaderini belirleyen üç Paşa yönetiminin merkezinde görev almıştır.
Talat Paşa’nın adını tarihe kazıyan en kritik kararlardan biri, 1915 yılında çıkarılan ve bugün hâlâ tartışmalara konu olan Ermeni Tehciri Kanunu’dur. Ancak bu karar, asılsız iddialarla tarif edilen bir “soykırım” değil, devletin bekasını sağlamak için alınmış zorunlu bir güvenlik önlemidir.
O dönemde I. Dünya Savaşı’nda olan Osmanlı Devleti, dört bir cephede savaş halindeydi. İçeride isyanlar, sabotajlar ve etnik temelli ayrılıkçı hareketler hız kazanmış, özellikle Doğu Anadolu’da birçok Ermeni çetesi, Rus ordusuyla iş birliği yapmıştır. Ermeniler, Türk köylerine saldırmış, askerî lojistik hatlarını sabote etmişlerdi. Bu gerçek, dönemin devlet arşivlerinde, Batılı gazetelerde ve hatta bazı Ermeni kaynaklarında dahi yer almaktadır.
Sadrazam ve Dahiliye Nazırı olarak, Anadolu’daki sivil halkın güvenliğini sağlamak ve cephe gerisindeki düzeni temin etmekle yükümlü olan Talat Paşa, bu şartlarda savaş bölgesine yakın bölgelerdeki Ermeni nüfusun geçici olarak göç ettirilmesine karar vermek zorunda kalmıştır. Bu karar, sadece Ermenileri değil, başka grupları da kapsayan geniş bir güvenlik hamlesi olmuştur.
Tehcir sırasında savaş koşulları, ulaşım sorunları, salgın hastalıklar, asayiş problemlerinden kaynaklı bazı sorunlar yaşanmıştır. Nitekim Talat Paşa, suistimallerin önüne geçmek için emirler yayınlamış, görevini kötüye kullanan memurlar hakkında soruşturmalar açtırmıştır.
Bugün Batı basını ve bazı çevreler Talat Paşa’yı “soykırım planlayıcısı” gibi gösterse de bu yaklaşım ne tarihî belgelerle ne de vicdanla bağdaşır. O, Türk milletini ayakta tutmak için zorlu bir karar almıştır. Devletin yıkımın eşiğinde olduğu bir anda, halkı korumakla yükümlü bir devlet adamı gibi davranmış, düşmanla iş birliği yapan unsurlara karşı halkın ve ordunun güvenliğini öncelemiştir.
Birinci Dünya Harbi sonrasında Osmanlı Devleti yönetiminin imzaladığı Mondros Mütarekesi sonrasında İttihat ve Terakki Paşaları yurdu terk etmek zorunda kalmıştır. Bu paşalardan biri olan Talat Paşa ise Almanya’ya gitmiştir. Onun gidişi bir kaçış olmamıştır, tarihi kayıtlardan öğrendiğimize göre zamanı gelince yurda dönmeyi planlamıştır. Fakat 15 Mart 1921’de Berlin’de Ermeni suikastçısı Soghomon Tehlirian tarafından haince şehit edilmiştir. Cenazesi uzun yıllar Berlin’de kalmış, 1943 yılında, II. Dünya Savaşı’nın ortasında, özel bir diplomatik çaba sonucunda Türkiye’ye getirilmiş ve İstanbul’daki Abide-i Hürriyet Tepesi’ne defnedilmiştir.
Ziya Gökalp’in fikirlerinden etkilendiği bilinen Talat Paşa, Türkçülüğü bir halkçılık ve modernleşme projesiyle birleştirerek uygulamaya çalışmıştır.
Türk milleti her dönemde bağımsızlık ve varoluş mücadelesinin ön saflarında yer almış, vatanı ve milleti uğruna canını esirgemeyen kahramanlar yetiştirmiştir. Bu kahramanlardan biri de hiç şüphesiz Talat Paşa’dır ve tarih boyunca Türk Milletinin kahramanları arasında yer alacaktır.
.