Şansgül Dorukoğlu : Enerjinin dış politikadaki rolü nedir?

Turk DEGS
Yazan: Turk DEGS
20 Dk. Okuma
20 Dk. Okuma

Enerji, modern uluslararası ilişkilerde yalnızca ekonomik bir meta değildir; aynı
zamanda jeopolitik bir araç, stratejik bir varlık ve sıklıkla bir çatışma kaynağıdır.
Devlet davranışı, bölgesel ve uluslararası düzeyde enerji güvenliği arayışıyla
şekillenir; bu durum ittifak yapılarını yeniden tanımlar, dış politika önceliklerini etkiler
ve zaman zaman askeri müdahalelere yol açar. Enerjiye erişimin hem ekonomik
sürdürülebilirliği hem de jeopolitik gücü belirlediği bir çağda, enerjinin dış politikadaki
rolünü anlamak uluslararası ilişkiler açısından kilit bir meseledir.
Bu makaleye göre enerji, dış politikayı şekillendiren temel ama sıklıkla göz ardı
edilen bir etkendir. Enerji kaynaklarını güvence altına alma, kontrol etme ve taşıma
ihtiyacı; ideoloji, ulusal kimlik ve tarihsel hafıza gibi faktörler önemli olmaya devam
etse de, stratejik çıkarların belirlenmesinde özellikle büyük güçler ve enerjiye bağımlı
devletler açısından daha ön plandadır. Enerji, devletlerin tehditleri nasıl
değerlendirdiğini, önceliklerini nasıl belirlediğini ve uluslararası sistemdeki diğer
aktörlerle nasıl etkileşime geçtiğini etkileyen yapısal bir belirleyendir; arka plandaki
bir değişken değildir.
Bu makalenin temel araştırma sorusu şudur: Modern jeopolitikte enerjinin dış politika
açısından rolü nedir? Bu soruyu cevaplayabilmek için makale, Dış Politika Analizi
(DPA) kapsamında kaynak-temelli kuramlar, neoklasik realizm ve realizm gibi önemli
kuramsal yaklaşımları kullanarak enerjiyle ilgili kararların stratejik mantığını
kavramaya yönelik bir kavramsal çerçeve sunmaktadır.
Makale, ileri sürdüğü tezleri desteklemek için jeopolitik açıdan önemli iki vaka
çalışmasını ele almaktadır:
● Petrol zenginliği ve hidrokarbon rezervleri nedeniyle uzun süredir dış güçlerin
müdahalelerine maruz kalan ve bölgesel-uluslararası müdahaleleri
şekillendiren Ortadoğu;
● Türkiye’nin dış politikası ve bölgesel ittifakları açısından özel öneme sahip,
deniz yetki alanları ve doğalgaz arama faaliyetleri bağlamında ihtilaflı bir alan
olan Doğu Akdeniz.
Her iki vaka da dış politika davranışının enerji gereklilikleriyle nasıl iç içe geçtiğini;
kaynaklar ve bunların geçiş yolları üzerindeki kontrolün hem diplomasiyi hem de
çatışmaları nasıl şekillendirdiğini ortaya koymaktadır. Bu makale, kuramsal
içgörülerle ampirik verileri birleştirerek, enerjinin 21. yüzyılda yalnızca ikincil bir konu
değil, dış politikanın merkezinde yer alan bir eksen olduğunu daha derinlikli bir
biçimde ortaya koymayı amaçlamaktadır.
Kuramsal Çerçeve: Enerji ve Dış Politika Analizi

  1. Realist Perspektif: Güç, Güvenlik ve Kaynak Kontrolü
    Realist kurama göre devletler, egemenliklerini ve güvenliklerini korumak için sürekli
    bir güç mücadelesi içindedir; bu durum uluslararası sistemi anarşik kılar. Bu
    bağlamda enerji kaynakları sadece ekonomik araçlar değil, aynı zamanda stratejik
    güç unsurlarıdır.
    Örnekler:
    ● ABD’nin Irak’ı işgali (2003): Realist analiz, bu savaşın bölgedeki stratejik
    hakimiyet ve petrol kaynaklarına erişimle doğrudan ilgili olduğunu savunur.
    Michael Klare gibi akademisyenlere göre bu savaşın temelinde doğrudan
    enerjiye erişim ve enerji güvenliği yatmaktadır. Nitekim savaş sonunda ABD
    merkezli şirketlerin petrol sahalarına tam erişim sağlamış olması bu yorumu
    destekler (Bkz. Klare, aktaran Book et al., 2023).
    ● Rusya’nın Avrupa üzerindeki enerji etkisi: Rusya, enerji kaynaklarını
    (özellikle doğal gazı) dış politika aracı olarak kullanır. 2006 ve 2009 yıllarında
    Ukrayna’nın gazını keserek tüm Avrupa’yı etkileyen krizler yaratmış ve enerji
    üstünlüğünü diplomatik koz haline getirmiştir (Stelzenmüller, 2022).
  2. Neoliberal Kurumsalcılık: İş birliği ve Enerji Bağımlılığı
    Neoliberal kuram, çıkarları örtüşen devletlerin uluslararası kurumlar aracılığıyla iş
    birliği yapabileceğini savunur. Enerji karşılıklı bağımlılık doğurduğunda bu, çatışma
    yerine ortaklık doğurabilir.
    Örnekler:
    ● Avrupa Birliği Enerji Şartı Antlaşması: Enerji piyasalarını şeffaf ve
    öngörülebilir hale getirerek devletlerin karşılıklı güven temelinde iş birliği
    yapabileceğini göstermektedir (Wolff & Gritz, 2023).
    ● Doğu Akdeniz Gaz Forumu (EMGF): Mısır, İsrail, Güney Kıbrıs Rum
    Yönetimi ve Yunanistan gibi ülkelerin oluşturduğu bu forum, neoliberal iş birliği
    modeline bölgesel bir örnektir. Ancak Türkiye’nin dışlanması, iş birliği
    ihtimalini sınırlandırmakta ve realpolitik hesaplarla iç içe geçmektedir
    (Aydıntaşbaş, 2020).
  3. Neoklasik Realizm: Dış Politikada İç Dinamiklerin Rolü
    Neoklasik realizm, dış politika analizinde yalnızca uluslararası güç dağılımına değil;
    lider algıları, iç politik dinamikler, kurumsal kapasite ve ideolojik yönelimler gibi
    unsurlara da odaklanır. Bu bakış açısına göre, klasik realizmin “güç dengesi”
    vurgusu, Türkiye’nin Doğu Akdeniz politikalarını anlamada yetersiz kalır. Türkiye’nin
    enerji politikası ancak iç dinamiklerle birlikte yorumlandığında açıklanabilir.
    Örnek:
    ● Türkiye’nin Doğu Akdeniz Politikası: 2010’ların ortalarından itibaren
    Türkiye, Doğu Akdeniz’de deniz yetki alanları konusunda daha iddialı bir dış
    politika izlemeye başlamıştır. Bu tutum sadece uluslararası enerji rekabetine
    bir tepki değil, aynı zamanda içeride milliyetçi-muhafazakâr seçmeni
    konsolide etme stratejisi olarak da okunabilir. Türkiye ile Libya arasında
    2019’da imzalanan Deniz Yetki Alanları Mutabakatı, yalnızca bölgedeki enerji
    kaynaklarına erişimi amaçlamamış, aynı zamanda Türkiye’nin uluslararası
    alanda yalnızlaştırıldığı algısına karşı toplumsal desteği pekiştirmeyi
    hedeflemiştir (Arab Center Washington DC, 2020).
    Kaynak Temelli Kuramlar: Enerji Kaynakları ve Devlet Davranışı
    Bu yaklaşım, özellikle petrol ve doğal gaz gibi doğal kaynakların bir devletin dış
    politikasını ne ölçüde etkilediğine odaklanır. Kaynak zengini devletler bu kaynakları
    nüfuz aracı olarak kullanırken, enerjiye bağımlı devletler ise dış ilişkilerinde kaynak
    erişimini öncelik haline getirir.
    Örnek:
    ● Çin’in Afrika’daki enerji odaklı dış politikası: 2000’li yıllardan itibaren enerji
    güvenliği, Çin dış politikasının belirleyici unsurlarından biri hâline gelmiştir.
    Hızla büyüyen ekonomisini sürdürmek için enerji ithalatına bağımlı olan Çin,
    enerji zengini Afrika ülkeleriyle siyasi ve ekonomik ilişkilerini derinleştirmiştir.
    Bu, kaynak temelli dış politika yaklaşımının tipik bir örneğidir (Dollar, 2016).
    Çin; Sudan (AidData, 2009), Angola (Famoofo, 2025) ve Nijerya (Reuters,
    2025) gibi ülkelerde enerji karşılığı altyapı yatırımları, kalkınma yardımları ve
    uzun vadeli enerji tedarik anlaşmaları imzalamıştır.
    Bu strateji, geleneksel “enerji karşılığı kalkınma” modeli olarak adlandırılır.
    Çin, enerji karşılığında yol, liman ve baraj gibi altyapılar inşa ederek hem
    kaynaklara erişim sağlamakta hem de bu ülkelerin siyasi elitleriyle doğrudan
    ilişkiler kurmaktadır.
    Vaka Analizi 1: Ortadoğu’da Enerji ve Dış Politika – Realist Perspektiften
    Bir Analiz
    Ortadoğu, yalnızca stratejik ve dini önemiyle değil; devasa doğal gaz ve petrol
    rezervleri sayesinde küresel jeopolitiğin merkezinde yer almaktadır. Bölge, dünya
    petrol rezervlerinin %60’ından fazlasına ev sahipliği yapmaktadır ve bu nedenle
    başta Amerika Birleşik Devletleri ve Birleşik Krallık olmak üzere Batılı devletlerin
    enerji güvenliği bağlamında dış politika önceliklerinin merkezinde yer alır. Bu
    bölümde, realist teori çerçevesinde, Ortadoğu’ya yönelik dış politika stratejilerinin
    enerji kaynaklarını kontrol etme motivasyonuyla nasıl şekillendiği belgeler ve
    örneklerle açıklanmaktadır.
    “Petrolü kontrol edersen, milletleri kontrol edersin.”
    — Henry Kissinger (Reuters, 2021)
    Bu alıntı, enerji kaynaklarının jeopolitik değerini ve dış politika üzerindeki etkisini
    çarpıcı bir biçimde ortaya koymaktadır.
    Realist Teori ve Enerji Stratejileri
    Realist teoriye göre, devletler anarşik uluslararası sistemde rasyonel hareket eder ve
    temel amaçları çıkarlarını ve güvenliklerini maksimize etmektir. Bu çıkarların başında
    ise kesintisiz ve ucuz enerjiye erişim anlamına gelen enerji güvenliği gelir. Ortadoğu
    bağlamında bu rasyonalite, enerji açısından zengin bölgelerin doğrudan kontrol
    altına alınması ya da istikrarsızlaştırılmasının önlenmesi şeklinde dış politika
    müdahaleleriyle kendini gösterir.
    Bu teorik çerçeveye göre, stratejik enerji kaynaklarını güvence altına almak için
    askeri güç kullanmak, realist perspektifte rasyonel ve meşru bir dış politika
    davranışıdır. 2003 Irak işgali, bu bağlamda enerji merkezli dış politika davranışının
    çarpıcı bir örneğidir.
    Irak Savaşı (2003): Neden İlk Hedef Petrol Sahalarıydı?
    2003’teki Irak işgali, enerji merkezli dış politikanın somut bir örneğidir. ABD ordusu
    Bağdat’a değil, ilk olarak güneydeki Rumaila ve Batı Kurna petrol sahalarına
    yönelmiştir. Gazeteci Greg Muttitt’in Fuel on the Fire (2012) adlı kitabında belirttiği
    üzere, bu planlama doğrudan enerji altyapısını güvence altına almak amacıyla
    yapılmıştır:
    “Önce Bağdat’a değil, Basra’ya geldiler – petrolü güvence altına almak
    için.”
    — Greg Muttitt (Muttitt, 2011)
    Bu, enerjinin yalnızca bir arka plan değişkeni olmadığını, ABD dış politikasının
    yönünü belirleyen bir etken olduğunu açık biçimde ortaya koymaktadır.
    Cheney’nin Enerji Raporları ve Irak Haritaları
    2001 yılında, ABD Başkan Yardımcısı Dick Cheney başkanlığındaki Ulusal Enerji
    Politikası Geliştirme Grubu (NEPDG), Irak’taki petrol sahalarını detaylı haritalarla
    analiz etmiş ve bu sahalar üzerindeki uluslararası enerji şirketlerinin taleplerini
    incelemiştir. Judicial Watch adlı kuruluşun 2003’te kamuoyuna sunduğu belgeler,
    Cheney’nin enerji stratejisinin savaş öncesinde yapılandırıldığını göstermektedir:
    “Irak’ın dev rezervleri var… Bu, ABD yönetiminin dikkatinden
    kaçmamıştır.”
    — Cheney Görev Gücü Belgeleri, 2001 (Judicial Watch, 2003)
    Realist yaklaşıma göre bu belgeler, enerjiyi güvenlik mantığının ayrılmaz bir parçası
    olarak ele almakta ve dış politika planlamasının buna göre şekillendiğini
    göstermektedir.
    Savaş Sonrası Kazananlar: BP, Shell ve ExxonMobil
    ABD öncülüğündeki müdahalenin ardından, daha önce Irak’tan çıkarılmış olan Batılı
    enerji şirketleri yeniden sahaya dönmüştür. BP, Royal Dutch Shell ve ExxonMobil,
    2009 yılında Irak’ın güneyindeki petrol sahalarında uzun vadeli üretim sözleşmeleri
    imzalamıştır. Bu durum, yalnızca siyasi değil, ekonomik hegemonya inşasının da dış
    politika hedefi olduğunu göstermektedir (Chulov, 2009).
    Enerji şirketlerinin konumlandırılması, devletlerin dış politikalarında enerjiye yalnızca
    askeri değil, ekonomik araçlarla da erişmeye öncelik verdiğini açık biçimde ortaya
    koymaktadır.
    Henry Kissinger ve Enerji Doktrini
    Henry Kissinger, enerjinin dış politika üzerindeki etkisini teorik bir soyutlama
    olmaktan çıkarıp pratiğe dönüştüren önemli bir figürdür. 1973 Petrol Krizi döneminde
    ABD dışişleri bakanı olarak, enerji arzının kontrolünü ulusal güvenlik meselesi olarak
    tanımlamış ve başta Suudi Arabistan olmak üzere Ortadoğu’daki enerji üreticileriyle
    yeni ilişkiler kurmuştur.
    “Petrolü kontrol edersen, milletleri kontrol edersin.”
    — Henry Kissinger (Reuters, 2021)
    Bu söz, enerji güvenliğinin dış politikada yalnızca ekonomik değil, jeopolitik bir güç
    aracı olarak da konumlandırılması gerektiğini vurgular.
    Enerji, Güç ve Dış Politika Mimarisi
    Realist teoriye göre, dış politikadaki askeri planlama, ittifak ilişkileri ve savaş kararları
    doğrudan bir devletin enerji kaynaklarına erişimiyle şekillenir. Irak müdahalesi,
    Cheney’nin enerji belgeleri, şirket konumlandırmaları ve Kissinger’ın stratejisi; tümü
    enerjinin dış politikada yapısal bir rol oynadığını ortaya koymaktadır.
    Vaka Analizi 2: Doğu Akdeniz’de Enerji ve Dış Politika – Neoklasik
    Realist Perspektiften Bir Analiz
    Doğu Akdeniz, yalnızca doğal gaz rezervleriyle bir enerji havzası değil; aynı
    zamanda devletlerin egemenlik sınırlarını, güvenlik algılarını ve dış politika
    reflekslerini yeniden tanımladığı jeopolitik bir mücadele alanıdır. Bu bölgedeki
    mücadele, yalnızca deniz altındaki kaynaklar üzerinde değil; deniz üzerindeki
    egemenlik iddiaları üzerinden de yürütülen bir bölüşüm savaşıdır (T.C. Dışişleri
    Bakanlığı, t.y.).
    Asya, Avrupa ve Afrika’nın kesişim noktasında yer alan Doğu Akdeniz; Ortadoğu,
    Kafkasya ve Orta Asya’dan gelen enerji kaynaklarının Avrupa’ya aktarıldığı bir
    kapıdır. Ayrıca, dünya ticaretinin yaklaşık üçte birinin geçtiği önemli deniz ulaşım
    yollarına ev sahipliği yapmaktadır. Bu özellikleriyle Doğu Akdeniz yalnızca bölgesel
    değil, küresel enerji güvenliği ve deniz ticaretinin devamlılığı açısından da stratejik
    öneme sahiptir (Dışişleri Bakanlığı, t.y.; Dalay, 2021).
    Deniz güvenliği açısından değerlendirildiğinde, Doğu Akdeniz yasa dışı göç, silah ve
    insan kaçakçılığı, deniz haydutluğu, askeri tatbikatlar ve Münhasır Ekonomik Bölge
    (MEB) ihlalleri gibi çok boyutlu ve çok aktörlü tehditlerle karşı karşıyadır. Bu nedenle
    bölge, yalnızca enerji kaynaklarının paylaşımı değil; aynı zamanda güvenlik
    tehditlerinin de dış politika gündemini belirlediği bir kriz alanına dönüşmüştür (Dalay,
    2021).
    Özellikle 21. yüzyılın başından itibaren, deniz tabanının daha derin bölgeleri
    kullanılabilir hâle geldikçe Doğu Akdeniz’deki hidrokarbon yatakları ekonomik olarak
    cazip hâle gelmiş; bu da bölge ülkeleri için yeni dış politika riskleriyle birlikte yeni
    fırsatlar doğurmuştur. Doğal gaz keşifleri, enerjiye bağımlı ülkelerin bölgeye ilgisini
    artırmış; jeoekonomik çıkarlar ile jeopolitik aktörler arasında yeni bir dış politika
    rekabetini başlatmıştır (Dalay, 2021).
    Enerji arama faaliyetlerinin hız kazanmasıyla birlikte, Türkiye’nin deniz yetki alanları
    ve kıta sahanlığı hakları Yunanistan ve GKRY gibi aktörlerin maksimalist talepleriyle
    gasp edilmiştir. Türkiye’nin 420.000 km²’lik kıta sahanlığı haklarının inkâr edilmesi,
    Türkiye’yi Doğu Akdeniz’de diplomatik, hukuki ve askerî yönlerden çok boyutlu bir
    dış politika geliştirmeye zorlamıştır (The Cradle, 2025).
    Bu çalışma, Türkiye’nin Doğu Akdeniz politikalarını neoklasik realizm kuramı
    çerçevesinde değerlendirmekte ve enerji kaynaklarının dış politikadaki belirleyici
    rolünü analiz etmektedir. Zira bu mücadele yalnızca enerjiye erişimle sınırlı değildir;
    aynı zamanda devletlerin uluslararası sistemdeki konumlarını koruma, iç siyasette
    meşruiyet sağlama ve uzun vadeli güvenlik stratejilerini belirleme çabalarının da bir
    parçasıdır.
  4. Adalar Üzerinden İleri Sürülen Haksız Talepler ve Uluslararası
    Hukuktaki Çifte Standartlar
    Doğu Akdeniz’de deniz yetki alanı anlaşmazlıklarının merkezinde, Yunanistan’ın
    Girit, Rodos ve özellikle Meis Adası üzerinden kurguladığı maksimalist deniz yetki
    alanı haritası yer almaktadır. Yunanistan, bu adaları “anakara” gibi kabul ederek,
    Türkiye’nin kıta sahanlığını ve MEB’ini engellemeye çalışmakta; Anadolu kıyılarına
    çok yakın ama jeolojik olarak Türkiye’nin uzantısı olan deniz alanlarını kendi
    egemenlik alanı olarak göstermektedir (Dalay, 2021).
    Bu strateji “her kara parçası MEB üretir” iddiasına dayansa da, deniz hukukunun
    yerleşmiş içtihatlarına göre ne hukuki ne de hakkaniyetlidir. En çarpıcı örnek Meis
    Adası’dır. Sadece 10 km² yüzölçümüne sahip olan Meis, Türkiye’nin Kaş ilçesine
    yalnızca 2.1 km uzaklıktadır. Buna rağmen Yunanistan, Meis üzerinden 40.000
    km²’lik bir MEB iddia etmekte ve Türkiye’yi Akdeniz’e kapatacak bir harita
    oluşturmaktadır. Bu harita, Türkiye’nin ana karasının önündeki deniz alanını bile
    kullanamaz hâle gelmesini hedefleyen bir diplomatik kuşatma planıdır (T.C. Dışişleri
    Bakanlığı, t.y.; Yaycı, 2020).
    Ayrıca bu stratejik yaklaşım, yalnızca Türkiye’yi dışlamaya yönelik değil; aynı
    zamanda Doğu Akdeniz’deki enerji havzalarının paylaşımında tek taraflı olarak alan
    genişletmeye dönük bir çabadır. 2003’ten itibaren GKRY’nin İsrail, Lübnan ve Mısır’la
    yaptığı sözde MEB anlaşmalarında Türkiye’nin kıta sahanlığı dikkate alınmamış,
    Avrupa Birliği ise bu duruma sessiz kalarak çifte standart uygulamıştır (Yaycı, 2020;
    Erciyes, 2020).
    Uluslararası Hukuktan Örnekler: Fransa-Birleşik Krallık ve
    Romanya-Ukrayna
    Yunanistan’ın adalar üzerinden ileri sürdüğü maksimalist talepler yalnızca Türkiye’nin
    tezlerine değil; Uluslararası Adalet Divanı’nın (UAD) daha önceki kararlarına da
    aykırıdır.
  5. Romanya-Ukrayna Davası (2009): Yılan Adası
    Bu davada Ukrayna, Karadeniz’deki küçük bir kara parçası olan Yılan Adası
    üzerinden geniş bir MEB hakkı talep etti. Ancak UAD, bu adayı “kaya” olarak
    değerlendirerek, kıta sahanlığı sınırlandırmasında dikkate alınmaması gerektiğine
    hükmetti çünkü:
    ● Üzerinde ekonomik hayat sürdürülememektedir,
    ● Anakara ile kıyaslandığında çok küçüktür,
    ● Hakkaniyet ve oransallık ilkesini ihlal etmektedir (Uluslararası Adalet Divanı,
    2009).
    Bu karar, Meis’in Türkiye’ye 2 km, Yunanistan’a ise 580 km uzaklıkta olduğu dikkate
    alındığında, Yunanistan’ın Meis’i MEB üretici unsur sayma iddiasının hukuken
    geçersiz olduğunu göstermektedir.
  6. Fransa-Birleşik Krallık Davası (1977): Scilly Adaları
    Bu davada, Birleşik Krallık anakaranın batısındaki Scilly Adaları için kıta sahanlığı
    hakkı talep etti. UAD hakem heyeti şu değerlendirmelerde bulunmuştur:
    ● Adaların nüfusu sınırlıdır,
    ● Anakara ile kıyaslandığında önemsiz büyüklüktedir,
    ● Bu nedenle MEB sınırlandırmasında etkisi sınırlı tutulmuştur (UNRIAA, 1977).
    Yani adaların etki alanı, Fransa’ya yakınlığı ve orantısızlığı göz önüne alınarak
    azaltılmıştır. Bu örnekler, Türkiye’nin Girit, Rodos ve Meis gibi adalara tam yetki
    tanınmaması gerektiğine dair tezlerinin uluslararası hukukta güçlü dayanaklara sahip
    olduğunu ortaya koymaktadır.
    Türkiye’nin Hukuki MEB Tezi ve Dış Politika Rolü
    Bu bağlamda Türkiye, 420.000 km²’lik kıta sahanlığı ve MEB sınırlarını uluslararası
    hukukun genel ilkeleri ve kıyı uzunluğu-oransallık ilişkisine göre belirlemektedir.
    Libya ile 2019 yılında imzalanan Deniz Yetki Alanları Sınırlandırma Anlaşması da bu
    stratejinin diplomatik boyutudur (T.C. Dışişleri Bakanlığı, t.y.; The Cradle, 2025).
    Bu anlaşma sayesinde:
    ● Yunanistan’ın Girit hattı üzerinden Türkiye’yi izole etme planı bozulmuş,
    ● Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki varlığı diplomatik ve askerî olarak
    güçlendirilmiş,
    ● Enerji kaynaklarına erişim hakkı hukuken teminat altına alınmıştır.
    Tüm bu gelişmeler, enerjinin yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda dış politikada
    stratejik ve jeopolitik bir belirleyici olduğunu göstermektedir. Avrupa’nın Yunanistan
    ve GKRY’nin maksimalist haritalarına verdiği destek, esasen Türkiye’yi Doğu
    Akdeniz enerji paylaşımından dışlama stratejisinin bir parçasıdır. Dolayısıyla
    Türkiye’nin dış politikası sadece bir karşı hamle değil, aynı zamanda hukuk ve
    egemenliğin savunusudur (Dalay, 2021).
    Neoklasik Realizm Bağlamında Bir Değerlendirme
    Neoklasik realizm çerçevesinde değerlendirildiğinde, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de
    enerji merkezli dış politika tercihleri, hem uluslararası sistemdeki değişimlere hem de
    iç siyasi baskılara karşı verilen rasyonel ve stratejik yanıtlardır. Enerji kaynaklarının
    ulusal bütünlük, siyasi meşruiyet ve dış kuşatmayı kırma stratejileriyle iç içe geçmiş
    olması, neoklasik realizmin analitik gücünü teyit etmektedir (The Cradle, 2025).
    Bu bağlamda enerji, Türkiye için yalnızca bir kaynak değil; dış politikanın yönünü
    belirleyen stratejik ve içsel hesaplamalara dayalı bir karar alma aracına
    dönüşmüştür.
    Bu çalışma göstermektedir ki enerji, dış politika kararlarında yalnızca destekleyici bir
    unsur değil; aynı zamanda küresel siyasetin temel belirleyicilerinden biridir. Kaynak
    temelli kuramlar, neoklasik realizm ve realizm çerçevesinde değerlendirildiğinde,
    enerji kaynakları – özellikle doğal gaz ve petrol – birer güç ve etki aracıdır; stratejik
    ittifakları şekillendirir, devlet davranışlarını yönlendirir.
    Ortadoğu’daki askeri müdahalelerle iç içe geçen enerji politikalarından, Doğu
    Akdeniz’de Türkiye’nin deniz yetki alanlarını dışlamaya yönelik girişimlere verdiği
    kararlı yanıtlara; Afrika’da Çin’in enerji diplomasisine kadar birçok örnek, enerjiye
    erişim ve bu kaynaklar üzerinde denetim kurmanın, devlet davranışlarını nasıl
    belirlediğine açık birer kanıttır.
    Enerji, dış politikanın tali bir parçası değil; tehdit tanımlarını, ittifak yapısını ve uzun
    vadeli stratejik hedefleri belirleyen yapısal bir güçtür. Jeopolitik rekabetin her geçen
    gün daha fazla kritik kaynakların kontrolü etrafında şekillendiği bir dünyada, enerji
    boyutunu göz ardı ederek dış politikayı anlamaya çalışmak yalnızca eksik bir analiz
    değil; aynı zamanda stratejik bir körlüktür.
    Referanslar:
  • Book, K., Cahill, B., Imsirovic, A., & Alkadiri, R. (2023, October 12). Energy
    implications of escalating Middle East conflict. Center for Strategic and
    International Studies.
    https://www.csis.org/analysis/experts-react-energy-implications-escalating-mid
    dle-east-conflict
  • Stelzenmüller, C. (2022, February 24). Putin’s war and European energy
    security: A German perspective on decoupling from Russian fossil fuels.
    Brookings Institution.
    https://www.brookings.edu/articles/putins-war-and-european-energy-securitya-german-perspective-on-decoupling-from-russian-fossil-fuels/
  • Wolff, G., & Gritz, A. (2023, July 20). Europe’s messy Russian gas divorce.
    Brookings Institution.
    https://www.brookings.edu/articles/europes-messy-russian-gas-divorce/
  • Aydıntaşbaş, A. (2020, September 29). Turkey, Europe, and the Eastern
    Mediterranean: Charting a way out of the current deadlock. Brookings
    Institution.
    https://www.brookings.edu/articles/turkey-europe-and-the-eastern-mediterran
    ean-charting-a-way-out-of-the-current-deadlock/
  • Arab Center Washington DC. (2020, January 2). The Libya-Turkey
    memorandum of understanding: Local and regional repercussions.
    https://arabcenterdc.org/resource/the-libya-turkey-memorandum-of-understan
    ding-local-and-regional-repercussions/
  • Dollar, D. (2016, July 1). China’s engagement with Africa: From natural
    resources to human resources. Brookings Institution.
    https://www.brookings.edu/articles/chinas-engagement-with-africa-from-natura
    l-resources-to-human-resources/
  • AidData. (2009). China Eximbank provides $612.3 million buyer’s credit loan
    for 405MW Al-Fulah Gas-Fired Power Plant Construction Project. AidData.
    https://china.aiddata.org/projects/1007/
  • Famoofo, B. (2025). The rising dominance of China in Africa’s energy sector.
    Businessamlive.
    https://www.businessamlive.com/the-rising-dominance-of-china-in-africas-ene
    rgy-sector/
  • Reuters. (2025, May 6). Nigeria approves $652 million China Exim Bank road
    finance package.
    https://www.reuters.com/world/africa/nigeria-approves-652-million-china-eximbank-road-finance-package-2025-05-06/
  • Muttitt, G. (2011). Fuel on the Fire: Oil and Politics in Occupied Iraq. The New
    Press. https://thenewpress.org/books/fuel-on-the-fire/
  • Judicial Watch. (2003). Cheney Energy Task Force Documents Feature Map
    of Iraqi Oilfields.
    https://www.judicialwatch.org/cheney-energy-task-force-documents-feature-m
    ap-of-iraqi-oilfields/
  • Chulov, M. (2009, November 5). ExxonMobil wins $50bn contract to develop
    West Qurna oilfield. The Guardian.
    https://www.theguardian.com/world/2009/nov/05/exxonmobil-iraq-oil-contractqurna
  • Reuters. (2021, September 30). Fact Check: No evidence Henry Kissinger
    ever said ‘control foods and you control the people’.
    https://www.reuters.com/article/fact-check/no-evidence-henry-kissinger-ever-s
    aid-control-foods-and-you-control-the-people-idUSL1N34J1RD/
  • Republic of Türkiye Ministry of Foreign Affairs. (n.d.). Türkiye’s International
    Energy Strategy. https://www.mfa.gov.tr/turkeys-energy-strategy.en.mfa
  • Dalay, G. (2021, January 28). Turkey, Europe, and the Eastern
    Mediterranean: Charting a way out of the current deadlock. Brookings
    Institution.
    https://www.brookings.edu/articles/turkey-europe-and-the-eastern-mediterran
    ean-charting-a-way-out-of-the-current-deadlock/
  • The Cradle. (2025, April). Türkiye’s ‘Blue Homeland’ reaches Syrian shores: A
    new flashpoint in the Eastern Med.
    https://thecradle.co/articles/turkiyes-blue-homeland-reaches-syrian-shores-a-n
    ew-flashpoint-in-the-eastern-med
  • International Court of Justice. (2009). Maritime delimitation in the Black Sea
    (Romania v. Ukraine). https://www.icj-cij.org/case/132
  • United Nations Reports of International Arbitral Awards (UNRIAA). (1977).
    Delimitation of the Continental Shelf (France/United Kingdom).
    https://legal.un.org/riaa/cases/vol_xviii/3-413.pdf
  • Republic of Türkiye Ministry of Foreign Affairs. (n.d.). Outstanding issues in
    the Eastern Mediterranean and the Aegean Sea: Turkey’s views and policies.
    https://www.mfa.gov.tr/site_media/html/Outstanding-Issues-in-the-Eastern-Me
    diterranean-and-the-Aegean-Sea-Turkey-s-Views-and-Policies.pdf
  • Yaycı, C. (2020). Turkey’s legal approach to maritime boundary delimitation in
    the Eastern Mediterranean Sea. Insight Turkey.
    https://www.insightturkey.com/articles/turkeys-legal-approach-to-maritime-bou
    ndary-delimitation-in-the-eastern-mediterranean-sea
  • Erciyes, Ç. (2020, August 4). Turkey rejects Greece’s irrational continental
    shelf claims. Daily Sabah.
    https://www.dailysabah.com/politics/diplomacy/turkey-rejects-greeces-irrationa
    l-continental-shelf-claims
Bu Yazıyı Paylaş
Yorum yapılmamış

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir