SOYADI KANUNU VE UYGULANMA SÜRECİ

Turk DEGS
Yazan: Turk DEGS
5 Dk. Okuma
5 Dk. Okuma

Soyadı, kavram olarak kişiyi diğerlerinden ayıran genel ve özel hususiyetleri kendi içinde ifade eden bir kelimedir. Kişinin adı, bir kimsenin doğumu ile kendisine verilirken, soyadı kendisinden evvel mevcut olan ailesinden fertlere intikal eden bir addır. Soyadı alınmadan önce farklı uygulamalar yapılmıştır. Osmanlı toplumunda bireyler genellikle adları, baba adları, doğdukları yer, lakapları, meslekleri ya da fiziksel özellikleriyle tanımlanmıştır. Bu sistem, yerel bağlamda işlevsel olmasına rağmen, merkeziyetçi ve bürokratik bir devlet yapısına geçiş sürecinde yetersiz kalmaktaydı. Özellikle Tanzimat döneminden itibaren nüfus kayıtlarının tutulmasına yönelik çabalar başlamışsa da, bu süreçte kişileri sabit bir kimlik altında tanımlamakta güçlükler yaşanmıştır. 19. yüzyıl sonlarında Osmanlı Devleti nüfus sayımlarında ve tapu işlemlerinde bireyleri net bir şekilde tanımlayamadığı için çeşitli idari sorunlar yaşanmıştır. Yeni Türk devletinin kurulmasının akabinde Cumhuriyet rejiminin kuruluş süreci, yalnızca bir yönetim biçiminin değişmesiyle sınırlı kalmamış; aynı zamanda yeni bir ulus-devlet inşasını hedefleyen kapsamlı bir süreci beraberinde getirmiştir. Soyadı Kanunu da bunlardan biridir.

Soyadı Kanunu’na zemin hazırlayan önemli bir yasal gelişme olarak Medeni Kanun kabul edilmiştir. Kanunun 25. ve 26. maddelerine, aile isimlerinin alınması hükmü konulmuş, fakat bütünüyle hayata geçirilmemiştir. Soyadı almak bu dönemde bir zorunluluk olarak öngörülmemiş, yaptırım düzenlenmemiştir. Bir müddet sonra, Muğla milletvekili Nuri Bey, mevcut nüfus kanununa eklenmek üzere bir kanun tasarısı teklif etmiştir. Teklif Adliye Encümeni’ne havale edilmiştir. Yaklaşık iki buçuk ay sonra gazeteler, Adliye Encümeni‟nin herkesin soyadı taşıması mecburiyetini ve soyadının isimden sonra yazılmasının kararlaştırıldığını okuyucularına iletmiştir. Buna göre, soyadlarının ailenin reisi erkekler tarafından seçilmesi, rütbe, memuriyet, aşiret, yabancı ırk isimlerinin soyadı olarak kullanılmaması kabul edilmiştir. Encümen, kanunun daha çabuk tatbik edilebilmesini sağlamak için bazı cezalar da koymuştur. Soyadlarını iki senelik müddet içinde memurlara bildirmeyenlerden beş liradan on beş liraya kadar ceza alınması hükmü getirilmiştir. İhtiyar heyetleri azaları ve belediye memurlarına verilecek vazifelerde ihmali görülenlerden on liradan elli liraya kadar hafif para cezası alınacaktır. Kanunun tatbiki için bir nizamname yapılacak, neşrinden altı ay sonra yürürlüğe girecektir. TBMM, Nuri Bey‟in verdiği kanun teklifini, görüşmeye başlamış ve Adliye Encümeni’nin görüşleri doğrultusunda görüşmeler sürmüştür. Neticede 21 Haziran 1934 tarihinde kabul edilen Soyadı Kanunu, çağdaş kriterler içerisinde vatandaşlık kimliğini ve bilhassa da bunun yokluğunda oluşan sıkıntıları ortadan kaldırmayı amaçlamıştır. Soyadı Kanunu, sadece bir adlandırma meselesi değil, aynı zamanda bireyin kimliğinin, aidiyetinin ve toplum içindeki yerinin yeniden kurgulanması anlamına gelmektedir.

Soyadı Kanunu, her Türk vatandaşına sabit ve miras yoluyla geçen bir soyadı alma zorunluluğu getirmiştir. Kanunun gerekçesi, devletin vatandaşlarını tanımlayabilmesi, kamu hizmetlerinin daha etkin yürütülebilmesi ve bireyler arasında toplumsal eşitliğin sağlanması olarak belirtilmiştir.

Kanunun 3. maddesiyle şu soyadlarının alınması yasaklanmıştır: Askerî rütbeler (örneğin “Yüzbaşı”, “Binbaşı”), ahlâka aykırı, gülünç ya da aşağılayıcı anlam içeren adlar, yabancı ırk ve millet isimlerini çağrıştıran adlar. Bu düzenlemeler, milli birlik fikri çerçevesinde millî aidiyetin güçlendirilmesini amaçlamıştır. Ayrıca bu yasayla birlikte soyadı verilirken Türkçe kelimelerin kullanılmasına öncelik verilmesi de milli kimliğin en mühim aracı olan dile olan hassasiyetin bir göstergesidir.

Soyadı Kanunu’nun yürürlüğe girmesinden sonra, il ve ilçe idarelerinde kurulan komisyonlar aracılığıyla soyadlarının alınması süreci başlamıştır. Vatandaşlar diledikleri soyadını teklif etmiş, bu süreçte dilbilimsel anlamı olmayan ya da istenmeyen anlamlar içeren soyadları reddedilmiştir. Ancak uygulama sırasında birtakım sorunlar da yaşanmıştır. Bazı kişiler, nüfus memurlarının keyfi kararları ya da sınırlı Türkçe bilgileri nedeniyle anlamını bilmedikleri soyadlarını almak zorunda kalmışlardır. Bazı aileler ise ekonomik ya da sosyal nedenlerle kendilerini daha yüksek statüde gösterecek soyadlarını seçmişlerdir (Örneğin: “Soylu”, “Beyzade”, “Hanedan”). Topyekün değişim süreçlerinde buna benzer sıkıntılar olmuştur.

Soyadı Kanunu, özellikle sosyal eşitlik ilkesi açısından önemli bir dönüm noktasıdır. Osmanlı’daki “bey”, “paşa”, “efendi”, “ağa” gibi unvanların kaldırılması ve soyadı sisteminin getirilmesiyle, vatandaşlar arasında bir eşitlik sağlanmaya çalışılmıştır. Bu durum, halk nezdinde hem Cumhuriyet rejiminin eşitlikçi bakış açısını güçlendirmiş hem de yeni bir toplumsal düzenin işaretlerini vermiştir.

Soyadı Kanunu kapsamında Mustafa Kemal Paşa’ya TBMM tarafından 24 Kasım 1934 tarihinde “Atatürk” soyadı verilmiştir. Dönemin gazeteleri, “Gazi Hazretleri dün Meclisten çıkan kanunla “Atatürk” soyadını aldılar” şeklinde bunu okuyucularına duyurmuşlardır. Bu soyad, yalnızca bir kişi ismi değil, aynı zamanda rejimin kurucusu ile milletin kaderi arasında kurulan bağın da ifadesi olmuştur. Kanunun 2. maddesiyle bu soyadın başka bir fert tarafından kullanılması da yasaklanmıştır. Soyadı Kanunu, millî kimliğin oluşturulması ve vatandaşlık bilincinin pekiştirilmesi yolunda önemli bir adım olmuştur.

Bu Yazıyı Paylaş
Yorum yapılmamış

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir