Kudüs, üç büyük semavi din olan Musevilik, Hristiyanlık ve İslâmiyet açısından kutsal kabul edilen, tarih boyunca dinî, kültürel ve politik anlamda büyük öneme sahip bir şehirdir. Bunun doğal sonucu olarak Kudüs; tarih, din, siyaset ve arkeoloji gibi birçok alanda kendine yer edinmiştir. Şehrin bir tarafında Müslümanların kutsal kabul ettiği Mescîd-i Aksâ, diğer tarafında Yahudilerin kutsal kabul ettiği Ağlama Duvarı, bir diğer tarafında ise Hristiyan âlemi açısından değerler simgesi olarak kabul edilen Kıyamet Kilisesi yer almaktadır.
1096-1300 yılları arasındaki zaman diliminde Orta Doğu’da yaşanan uluslararası çatışmalar iki asır boyunca devam etmiştir. 1096 yılında başlayan Birinci Haçlı Seferi sonucunda Kudüs, Latin Hristiyanlar tarafından ele geçirilmiştir. Bu zafer yalnızca askerî bir zafer değil, aynı zamanda “Doğu ile Batı” arasında yaşanacak mücadelelerin temeli olmuştur. Kudüs’teki Haçlı varlığı İslâm dünyasının tepkisine neden olmuş ve bu tepki 4 Temmuz 1187 yılında Selâhaddin Eyyubi’nin önderliğinde gerçekleşen “Hıttin Savaşı” ile askerî ve ideolojik bir boyuta ulaşmıştır.
Hıttin Savaşı’nda Kudüs’ün yeniden İslâm topraklarına katılması, İslâm tarihinde “kurtuluş” olarak nitelendirilmiş, Müslümanlar arasındaki dinî birlik ve beraberlik kuvvetlenmiştir. Savaşta Kudüs Haçlı Krallığı’nın büyük bir bölümü ortadan kaldırılmıştır. Selâhaddin Eyyubi, Hıttin Savaşı’nın hâtırası olarak Kudüs Kralı Guy de Lusignan’ın esir edildiği tepeye kubbeli küçük bir bina yaptırmış ve adını “Kubbetü’n-Nasr” koymuştur.
1917 yılında yapılan Balfour Deklarasyonu’nda İngiltere, Filistin’de bir Yahudi devletinin kurulmasını desteklemiş ve Filistin’e büyük Yahudi göçleri gerçekleşmiştir. Filistin’de toprak satın alan Yahudiler ile Müslüman halk arasında gerilimler artmışsa da, 14 Mayıs 1948 tarihinde Tel Aviv’de İsrail Devleti’nin kurulduğu resmen ilan edilmiştir. Ertesi gün Mısır, Ürdün, Suriye, Lübnan ve Irak, İsrail’e savaş açmış, Birinci Arap-İsrail Savaşı başlamıştır. Savaşın sonucunda İsrail, sınırlarını genişletmiş; bu gelişmeyle birlikte, literatürde ‘Nakba’ (Büyük Felaket) olarak tanımlanan süreç yaşanmış ve yüz binlerce Müslüman sivil, zorunlu göç ve yerinden edilme neticesinde mülteci konumuna düşmüştür. İsrail’in kurulması, Orta Doğu’da yaşanacak olan büyük savaşların fitilini ateşlemiştir.
Bugün hâlâ İsrail’in Kudüs üzerinde kurduğu yerleşim politikası yalnızca Filistin halkını değil, İran’ı da rahatsız etmiş ve Filistin halkına destek vermiştir. Bununla beraber bölgedeki kutuplaşmalar derinleşmiştir. Tıpkı geçmişte Batı Avrupa krallıklarının Haçlı Seferlerini desteklemesi gibi, ABD de İsrail’in Filistin ve Kudüs üzerinde uyguladığı yerleşim ve işgal politikalarını uluslararası düzeyde meşrulaştırmak istemektedir. ABD tarafından Kudüs’ün İsrail’in başkenti olarak tanınması gerilimi tırmandırmış, siyasi ve askerî baskılar Orta Doğu’yu yangın yerine çevirmiştir. Bu haliyle Kudüs’te yaşananlar “modern Haçlı İttifakı” olarak nitelendirilebilir.
Sonuç olarak Kudüs’te yaşanan çatışmalar sadece günümüzde ortaya çıkan güncel krizler değil, tarihî bir hafızanın güncel dışavurumlarıdır. Hıttin Savaşı’nın hâtıraları şu an bile Kudüs’ün kaderi üzerinde etkili olmaktadır. Kudüs merkezli gerilimlerin anlaşılması ise siyasi, tarihî ve kültürel boyutların gözetilmesiyle yani çok boyutlu bir yaklaşımla mümkün olabilir.