Binlerce yıllık Türk tarihinde Atilla’nın, Alparslan’ın, Fatih’in ve daha birçok komutanın attığı ilk adımlar gibi Mustafa Kemal Paşa’nın da Samsun’a çıkarak attığı ilk adım sadece bir adım olmamış ve arkasındaki tarihî mirasın sorumluluğunun farkında olarak Türklerin Anadolu’daki varlığını devam ettirmesini sağlamıştır.
IX. Ordu Müfettişliği görevine atanan Mustafa Kemal Paşa’nın 16 Mayıs 1919’da İstanbul’dan Bandırma Vapuru ile hareket ederek 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkışı, yeni Türk Devleti’nin doğuşuna zemin hazırlayan bir süreci başlatmıştır. Aslında Samsun’a çıkış bir duraktır. Ne bir başlangıçtır ne de bir sondur. Bağımsızlığı devam ettirmek için, yaklaşık altı aylık hazırlık sürecinin akabinde atılan ilk adımdır. Peki Mustafa Kemal Paşa ve silah arkadaşları, bu adıma neden ve hangi şartların içinde karar vermişlerdir?
Birinci Dünya Savaşı’nın savaş kısmını Osmanlı Devleti nezdinde sona erdiren Mondros Mütarekesi olmuş, 30 Ekim 1918’de Osmanlı Devleti Mondros Mütarekesi’ni imzaladıktan sonra işgallere açık hale gelmiştir. Çünkü Mondros Mütarekesi ile kısaca;
- Boğazlar herkese açık hale getirildiği için başkent İstanbul’un güvenliği tehlikeye girmiştir.
- Silah ve cephaneler İtilaf devletlerine teslim edilecektir. Asker sayısı azaltılacaktır.
- Haberleşme ve ulaşım araçları İtilaf devletlerinin kontrolünde olacaktır.
- 7. ve 24. maddeler Osmanlı topraklarını işgallere açık bir halde bırakmıştır.
Mondros Mütarekesi’nin imzalandığı sıralarda Mustafa Kemal Paşa, Adana’da görev yapmaktaydı. 13 Kasım 1918’de ise İstanbul’a gelmiş ve boğazda itilaf devletlerine ait gemilerle karşılaşınca o meşhur sözünü söylemiştir: “Geldikleri gibi giderler.” İşte Mustafa Kemal Paşa’nın ve onunla beraber hareket edecek olan silah arkadaşlarının 13 Kasım 1918’den 16 Mayıs 1919’a kadar İstanbul’da geçirdiği süre zarfında yaptıkları Milli Mücadele’nin altyapı çalışmalarıdır.
Mondros Mütarekesi sonrasında Birinci Dünya Savaşını sona erdiren antlaşmaların oluşacağı yer ise Paris Barış Konferansı’dır. Dünya yaklaşık 100 yılda bir yeni bir dünya düzeni ile adeta kartların yeniden dağıtıldığı bir süreci yaşamaktadır. 1815 Viyana Kongresi ile başlayan bu süreç yaklaşık 100 yıl sonra 1919’da Paris’te yaşanmıştır. Tarihler 18 Ocak 1919’u gösterdiğinde toplanan Paris Barış konferansı, dünyanın gördüğü ilk topyekün savaşın galiplerinin tabiri caizse ganimet toplama, mağluplarının ise en az hasarla atlatmaya çalıştığı bir yer olarak hafızalara kazınacaktır. Bu konferansa 32 devlet ve milletin temsilcileri katılmış, alt komisyonların yanı sıra savaşın galip devletlerinden İngiltere, Fransa, Amerika, İtalya ve kısa süre sonra konferanstan ayrılacak olan Japonya’nın temsilcilerinin yer aldığı bir konsey oluşturulmuştur. Osmanlı temsilcileri Haziran ayında Yüksek Konseyin karşısına kabul edilecekken, Yunanistan temsilcisi Venizelos, 3-4 Şubat 1919’da konseyin karşısına çıkıp isteklerini sıralamıştır. Aslında Yunanistan’ın isteği Megalo İdea’yı gerçekleştirmektir. Yani İstanbul başkent olmak üzere Bizans İmparatorluğu’nu ve Trabzon başkent olmak üzere Pontus Rum İmparatorluğu’nu kurmaktır. Fakat bu isteklerinin şimdi kendilerine verilmeyeceğini düşünen Venizelos, Batı Anadolu ve İzmir’i istemiş ve Lloyd George’un da onu desteklemesi ile bunu Konseye kabul ettirmiştir. Venizelos, Konferans bitmeden isteğini gerçekleştirme imkânı bulmuş ve İzmir’e asker çıkarmıştır.
Venizelos’a göre; İzmir’deki Rumlar, Türklerin zalim hareketlerine maruz kalıyor ve biran önce oraya müdahale edilmesi gerekiyordu. Bu iddiasını Yüksek Konsey’e kabul ettiren Venizelos, 15 Mayıs 1919’da İzmir’i işgal etmek üzere asker çıkarmıştır. İşte bu tarih Türk tarihinde kara günlerden biridir. İzmir’de yaşanan hadiseler, Mondros Mütarekesi’ndeki maddelerdeki “işgal edilebilir” ifadelerinin gözle görülür hale gelmiş halidir. Türk milleti işgalin nasıl olacağını İzmir’in işgali sonrası gazetelerdeki fotoğraf ve yazılardan öğrenmiştir. Bu işgallere karşılık Türk milleti bölgesel direniş hareketini başlatmış ve Müdafaa-i Hukuk cemiyetleri kurmaya ve kendi bölgelerinde ihtimal dahilinde olan işgallere karşı eli silah tutanların birleştiği küçük müfrezeler oluşturmaya başlamıştır.
Mustafa Kemal Paşa ise bugünlerde İstanbul’da Şişli’deki evinde ileride Milli Mücadele’yi birlikte gerçekleştireceği arkadaşları ile biraraya gelerek “vatan için ne yapmalıyız?” sorusuna cevap aramış ve Anadolu’ya geçmek gerektiği fikrinde buluşmuşlardır. Kazım Karabekir Erzurum’dan İstanbul’a gelirken Türk milletindeki işgallere karşı olan hareketlenmeyi gördüğünü söylemiştir. Artık Anadolu’ya geçmenin yolları aranmaya başlanmıştır.
Mustafa Kemal Paşanın Samsun’a Gönderilmesi nasıl ve neden gerçekleşti
İzmir’in kaderinin Paris’te belirlendiği sırada İstanbul’daki İngiltere hükûmeti temsilcisi, İstanbul hükûmetine bir nota vererek, Doğu Karadeniz Bölgesinde Rumlara yapılan saldırıların önlenmesini ve bölgedeki asayişsizliğin giderilmesini istemiştir. Aslında Samsun, Vezirköprü ve Merzifon civarında Pontus Rum çetelerinin Müslüman ahaliye saldırıları bu tarihlerde artmış, fakat İtilaf devletleri işi tam tersinden alarak bu bölgede meydana gelen olayların sebeplerini Türklerin Hıristiyanlara karşı saldırıları olarak yansıtmışlardır. İngilizler, Karadeniz Bölgesi’nde asayiş sağlanmadığı takdirde buraları da Mondros maddeleri uyarınca işgal edeceklerini İstanbul hükûmetine bildirmişlerdir. Osmanlı Devleti, Samsun ve çevresindeki olayları sona erdirmek için bölgeye bir askeri heyet gönderme kararı almıştır. Bu heyetin başında da Mustafa Kemal Paşa’nın olmasına karar verilmiştir.
Milli Mücadele İçin İlk Adım: Samsun
Mustafa Kemal, İzmir’in işgâlinin ertesi günü l6 Mayıs l9l9’da Samsun’a gitmek üzere beraberindeki heyetiyle birlikte İstanbul’dan hareket etmiştir.Atatürk Nutuk adlı eserinde “1919 senesi Mayısının 19uncu günü Samsun’a çıktım” diye başlar. Mustafa Kemal Paşa, Samsun’da 19-24 Mayıs 1919 tarihleri arasında kalmış, durum tespiti, buralara ait tedbir ve asayişin korunması adına direktiflerini vermiştir. Burada aslında Rumların Türklere yaptığı zulümler olduğunu ve asayişsizliklerin nedeninin Rumlar olduğunu tespit edip raporlamıştır. Bu raporları hem Osmanlı Hükümetine hem de İtilaf devletlerinin temsilcilerine göndermiştir. Samsun’da asayişi sağladıktan sonra iç kısımlara yönelmiş ve Anadolu’ya geçme kararının ilk adımını tamamlamış, kutlu yolculuğun devamında Milli Mücadele’yi başlatmak için Havza’ya doğru yola çıkmıştır.
25 Mayıs’ta Havza’ya gelmiştir. Artık kafasında milli sır olarak sakladığı Kurtuluş Savaşı’nın hazırlıklarını başlatmak üzere 12 Haziran’a kadar burada kaldı. 28 Mayıs 1919’da Havza’dan Türk milleti uyarmak ve harekete geçirmek içinvalilere, mutasarrıflıklara, bazı kolordu komutanlıklarına ve ordu müfettişlerine birer genelge göndermiştir. Genelgende büyük ve heyecanlı mitingler yapılarak ulusal gösterilerde bulunulmasını ve bunun bütün kasaba ve köylere kadar yaygınlaştırılmasını, aynı zamanda bütün büyük devletlerin temsilcileri ve Babıâliye etkili telgraflar çekilmesini yazmıştır. İzmir’in işgaline tepki olarak 15 Mayıs 1919’dan sonra başlamış olan mitingler, Havza Genelgesi’nden sonra daha da artmış ve İstanbul başta olmak üzere Anadolu’nun farklı bölgelerinde mitingler yapılmıştır.
Mustafa Kemal Paşa’nın 19 Mayıs 1919’da Samsun’a ayak basması Milli Mücadele hareketinin başlamasını sağlamıştır. Bu hareket kongrelerde alınan kararlar ve yürütülen askerî harekâtlar sonucunda başarıyla sonuçlanmıştır. Samsun’da başlayan bu kutlu yolculuk, Milli Mücadele için ilk adım olmuş, 20 Haziran 1938’de, 19 Mayıs günü “ Gençlik ve Spor Bayramı” olarak kabul edilmiş, 7 Mart 1981’de ise adının Atatürk’ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı” olmasına karar verilerek Türk milletinin kutladığı önemli bayramlardan biri olmuştur. İşte bu kutlu yolculuğun başlangıcı gençliğe emanet edilmiş ve Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün sözüyle taçlanmıştır: “Ey Türk Gençliği, muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kanda mevcuttur.”