Türk cihan hâkimiyetinin nihaî hedefi olan Kızılelma, bir ülkü olarak Türk devlet teşkilatında ve askerî anlayışında yer alan önemli bir ifade olmuştur. Türklerin coğrafî ve siyasî anlamda genişletilmesi amacıyla yapılan akınlar ve savaşların manevî aracısı olan bu anlayış aynı zamanda Türk cihan hâkimiyeti mefkûresinin de sembolik bir yönünü ihtiva etmiştir. Kelime anlamı olarak Kızılelma “erişilmesi istenen ülkü, elde edilmesi amaçlanan muhayyel yer” anlamını ifade etmiş ve zamanla hangi yöne gidilirse gidilsin hedef ve kazanılacak zafer anlamına gelmiştir. Edebiyatçı Hüseyin Nihat Atsız’ın söylemiyle “Türk milletinin manevî besini” olan Kızılelma, dönemin şartları gereği farklı anlamlar taşımıştır. İslâmiyet öncesi Türklere göre “Güneşin doğduğu yerden battığı yere kadar olan coğrafyaları hâkimiyet altına almak” iken İslâmiyet sonrasında ise “Dünyaya nizam vermek ve i’la-yı kelimetullah için çalışmak” Kızılelma’yı ifade etmiştir. Zamanla anlam değişikliğine uğramış olsa da Kızılelma temelde Türklerin millî ülküsünü oluşturmuş ve ortak bilinçle ortaya çıkmış olan bu kavram bir hedef olarak Türk Milleti’nin ortak amacını ifade etmiştir. Bu amaç doğrultusunda hedeflenen yere ulaşıldığında Türkler için Kızılelma daha da ilerisi olmuştur. Dolayısıyla Kızılelma ulaşılamayan ve daima ileriyi gösteren bir hedef olarak siyasî ankayışta yer almıştır.
Tarihçi İbrahim Kafesoğlu’nun “Kızıl Elma cihanın her köşesine adalet götürmek ve milletleri belli bir medeniyet seviyesinde eşitliğe dayanan bir hukuk sistemine bağlayarak saadete ulaştırmak mefkûresi idi. Eski Türk telakkisine göre, bu cihanşümul vazife Allah tarafından Türk milletine tevdi olunmuştu” ifadesi bu kavramın ilahî ve manevî bir yönüne de işaret etmiştir. Ayrıca bu ifade cihanşümul bir devlet anlayışına sahip olan Türklerin sağladıkları nizam anlayışında baskının, zulmün, sömürgeleştirmenin aksine yüksek merhamet duygusuna sahip olduklarını göstermiştir.
Türk cihan hâkimiyeti mefkûresinin mitolojik temelini de ifade eden Kızılelma kavramı Türklerin destanlarında da yer almıştır. Ergenekon’dan dışarı çıkma, kaybedilen eski yurdu tekrar kazanma arzusu ve ideali olarak Ergenekon Destanı’nda, Oğuz Kağan’ın bilge veziri Uluğ-Türük’ün bir gece gördüğü rüyası ile Oğuz Kağan Destanı’nda var olmuştur. Oğuz Kağan’ın bilge vezirinin rüyasında gün doğusundan gün batısına doğru giden altın yay ile kuzeye doğru giden üç gümüş ok görmüş, Oğuz Kağan’a “Ey kağanım! Bu rüya sizin için uğurlu olsun, size dirlik versin. Gök Tanrı, rüyamda ne gördüysem, onu gerçek yapsın. Dola duran yeryüzünü, Tanrı sizin soyunuza versin.” şeklinde tabir etmiştir. Bu ifadeler Türklerin hem cihan hâkimiyeti mefkûresini hem de Kızılelma anlayışını ihtiva etmiştir.
Türk Kağanları “güneş bayrağımız, gökyüzü çadırımız” ifadesiyle egemenlik ülkülerini dile getirmişler ve Kızılelma’yı gerçekleştirmeye çalışmışlardır. Bu anlayış Türk cihan hâkimiyeti idealinin sembolik ifadesi olarak tüm Türk kağanlık ve devletlerinde, Selçuklularda, İlk Türk-İslâm Devletlerinde, Osmanlı Devleti’nde var olmuş ve günümüzde de Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin devlet anlayışının temelinde varlığını sürdürmeye devam etmektedir. Öte yandan 2018 yılında gerçekleştirilen Zeytin Dalı Harekâtı (Afrin Operasyonu)’nda bir gazetecinin Mehmetçiğe “İstikamet Neresi?” sorusuna “Kızılelma” cevabı bu anlayışın hâlâ ruhumuzda olduğunu göstermektedir.