102 YAŞINDA CUMHURİYETİN DONANMA VİZYONUNA İLK ÖRNEK: BAHRİYE VEKALETİ

Turk DEGS
Yazan: Turk DEGS
8 Dk. Okuma
8 Dk. Okuma

Hüseyin Emre Adaklı yazdı;

Bugün 29 Ekim… Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarının kanlarıyla kurulan aziz cumhuriyetimiz 102 yaşında. 1923 ve sonrasındaki 20 yıl içerisinde yaşanan sosyal ve siyasal değişimlerden kısaca bahsetmek gerekirse saltanat ve hilafet kaldırılmış, cumhuriyet rejimi tesis edilmiş, Türk toplumu ardı ardına gelen büyük inkılaplar ve reformlar yaşamıştır. Alfabe değişmiş, kıyafetten zihniyete adeta yenilenmiş bir toplum inşa edilmeye çalışılmıştır. Bir millet için baştan sona bir farklılık dönemi açılmıştır. Yıkılmaya yüz tutmuş bir imparatorluktan genç cumhuriyete geçişi anlatabilmek için Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk, 1935 yılında gerçekleştirdiği bir konuşmada: “Uçurum kenarında yıkık bir ülke… Türlü düşmanlarla kanlı boğuşmalar… Yıllarca süren savaş… Ondan sonra, içerde ve dışarda saygı ile tanınan yeni vatan, yeni sosyete, yeni devlet ve bunları başarmak için arasız devrimler… İşte, Türk genel devriminin kısa bir diyemi” söylemi ile yaşanan süreci en kısa ve öz ifadesi ile özetlemiştir. 

Baştan sona yokluk içerisinde bulunan devletin uğraşması gereken birçok mesele vardı. Acilen eğitim ve okuma düzeyi yükseltilmesi gereken bir ulus, birçok imkân ve vasıtadan yoksun milletin çeşitli imkanlara kavuşturulması, özgürleştirilmesi ve eşit kılınması gibi hayati mevzular, cumhuriyetin en önemli meseleleri olmuştur. Türk donanması da yıllarca süren savaşlardan ve yoksulluktan nasibini almış, yaralı ve büyük imkansızlıkların içerisinde boğulmaktaydı. Cumhuriyetin ilan edildiği tarihte elinde bulundurduğu donanma Yavuz muharebe kruvazörü, Hamidiye ve Mecidiye kruvazörleri, Turgut Reis zırhlısı, Berk-i Satvet ve Peyk-i Şevket torpido kruvazörleri, Taşoz sınıfı üç muhrip (Samsun, Taşoz, Basra) ve Muavenet-i Milliye sınıfı üç muhripten (Muavenet-i Milliye, Yadigâr-ı Millet, Numune-i Hamiyyet) oluşmaktaydı. Almanlar Türkiye’den ayrılırken eğitim talimnamelerini de götürmüşlerdi. Fabrikaları olmayan, maddi gücü bulunmayan, Osmanlı mirası olarak büyük borçlar devralan hükümet, donanmanın ihya edilmesi için vakit kaybetmeden çalışmalara başlamıştır. Donanmanın kurumsal olarak yeniden organizasyonu TBMM’de görüşülmüş, 29 Aralık 1924’te çıkarılan bir kanunla Bahriye Vekaleti kurulmuştur. Türk denizciliğinin kurumsallaşması açısından büyük bir gelişme olan bu olay deniz politikalarının denizciler tarafından belirlenmesinin önünü açabilecek bir süreci başlatması ihtimali açısından önemlidir.

Bahriye Vekâletinin çalışmaları, Türk donanmasının altyapısının oluşmasında, envanter yapısının belirginleşmesinde ve milli savunmada oynadığı rolün artması sebebiyle pek mühimdir. Vekaletin oluşturulmasının temel amaçlarından bahsetmek gereklidir. Öncelikli amacı Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde denizciliğin kurumsallaşmasını sağlamaktır. Osmanlı Devleti ve Millî Mücadele döneminde de örgütlü ve kendi içerisinde sistemli kabul edilebilecek şekilde çalışan organizasyonlar mevcuttu ancak bunlar yeni dönemde bir donanmanın ihtiyaçlarına cevap vermekten oldukça uzaktı. Modern cumhuriyetin denizlere bakış açısını temsil etmesi bakımından ilerici bir yapının meydana getirilmesi gerektiği düşünülüyordu. Donanmanın ihtiyaçları doğrultusunda yeni tesisler oluşturulmalı, gemiler için yerleri belirlenmiş ve düzenli olarak icra edilen tatbikatlar organize edilmeliydi. Eğitim programları oluşturulmalı ve talim esasları belirlenerek denetlenmeliydi. Diğer devletlerin donanmalarında yaşanan gelişmeler takip edilerek Türk donanmasında ihtiyaç duyulan her modelden gemi, denizaltı, silah sistemi, lojistik ihtiyaçlarının tedarik edilmesi için resmi bir kurumun oluşturulması elzemdi. Bakım ve tamir dönemlerini organize edecek, yıllık talim ve terbiye planlarını oluşturacak ve uygulayacak kadroların yaratılması gerekliydi. İşte tüm bu ihtiyaçların zamanla giderilmesi için oluşturulan ve cumhuriyet denizciliğinin çekirdek kurumu kabul edilebilecek yapı Bahriye Vekaleti olmuştur. 

Vekalet halihazırda yaralı vaziyette olan Yavuz zırhlısının onarılmasını, donanmada bulunan gemilerin tamirlerinin yapılmasını, donanmanın ihtiyaçlarını karşılayabilecek yeni tersanenin inşa edilmesini ve iki adet denizaltı siparişini öncelikli meseleler olarak görüyordu. İstanbul’un içinde bulunduğu şartlar donanmanın merkezi olması için uygunsuzdu. Lozan Antlaşması hükümlerine göre Boğazların iki yakasında da hiçbir savunma, müstahkem mevkii, su altı ve su üstü bataryaları, askeri amaçlı kullanılmak üzere havaalanları ve deniz üsleri bulunamazdı. Türk donanması bölgeye demirlemek için girebilirdi ancak büyük zırhlıların tamirine uygun alan da bulunmamaktaydı. Gemilerin tamiratı için gereken yüzer havuzun inşası için açılan ihaleyi Flenderisimli Alman şirketi almış ve bir milyon iki yüz bin Türk lirası yatırımla 1924-1926 yılları arasında havuzun inşaatını tamamlamıştır. Böylece donanmanın en büyük harp gemisi olan Yavuz’un tamiri bu dönemde başlamıştır.

Belirtilen bu düşünceler esasında yeni Türk donanmasının meydana geleceği yer olarak İzmit Körfezi seçilmiştir. Bu konum bugün de Türk donanmasının kalbi olarak belirtilebilir. 1924 yılı içerisinde Marmara Deniz Üssü ve Kocaeli Müstahkem Mevki Komutanlığı Ankara’da bulunan 1. Ordu’ya bağlanmış, torpido ve diğer makine teçhizatları Kocaeli’ne taşınmıştır. Gölcük’te bulunan Rauf Bey isimli şahsa ait arazi ise satın alınarak Bahriye Çiftliği adı ile donanmanın hizmetine alınmıştır. Bu bölge günümüzde Gölcük Deniz Ana Üs Komutanlığı olarak hizmet vermektedir. Boğazlar bölgesinin silahsızlandırılması, İzmit bölgesinin daha önce de donanma hizmetinde kullanılmış olması, bölgenin demiryolu ikmaline uygun olması da bu kararın verilmesinde önemli etkenlerdir. Böylece yeni tersane ve deniz üssü meselesi de Bahriye Vekâletince çözümlenmiştir.  1926 yılında I.v.S (Ingenieurskantoor voor Scheepsbouw) isimli bir Alman firmasına verilen siparişle donanmaya iki yeni denizaltı kazandırılmış, 1928 yılında teslim alınan denizaltılara Millî Mücadele’nin ateşten günlerinin hatırasına binaen I. İnönü ve II. İnönü isimleri verilmiştir. Böylece Türkiye Cumhuriyeti modern denizaltı silahına sahip oluyordu. Bu dönemde TBMM’den donanmaya 6 milyon Türk lirası ayrılmıştır. Bu bütçe kullanılarak yabancı liman işletmeleri satın alınarak millileştirilmiş, 30 Nisan 1926 tarihinde teklif edilen kanunun kabulü ve 1 Temmuz’da yürürlüğe girmesi ile Türk denizleri kurumsal ve işletme anlamında da tam bağımsızlığını elde etmiştir. Bu tarih günümüzde Kabotaj Bayramı olarak da kutlanmaktadır.Kabotaj Bayramı, sivil denizcilik işletmelerinin millileştirilmesi, denizci topluma dönüşüm ve Türk deniz kültürünün genişlemesi açısından belki de 20. yüzyıl içerisinde Türk denizciliği konusunda alınmış en önemli karardır. Özellikle şehir içi yahut bölgesel deniz taşımacılığı ve denizci olmaya teşvik noktasında önemli gelişmelerin başlangıç noktasını oluşturmaktadır. Böylece Türkiye Cumhuriyeti bağımsızlığı noktasında da önemli bir hedef ortaya koymuş oluyordu. Atatürk’ün ortaya koyduğu bu perspektif ileride milli gemi üretim hamlesinin de temellerini atmış olmaktadır.

Yıllar içerisinde Bahriye Vekaleti Milli Savunma Vekaletine bağlanmış, Deniz Müsteşarlığı ve Türk Deniz Kuvvetleri adlarını alarak donanmanın ihyası ve inşası için yapılan çalışmalar devam ettirilmiştir. Atatürk’ün ifade ettiği: “Denizciliği, Türk’ün büyük milli ülküsü olarak düşünmeli ve onu az zamanda başarmalıyız” hedefi her zaman canlı kalmıştır.

Kurumsal çalışmanın önemini anlamış olan Türkiye Cumhuriyeti, günümüzde tersanelerinde onlarca su altı ve su üstü platformunu birlikte üretebiliyor. Özellikle 1980 sonrası dönemde kendi tersanesinde denizaltı inşa ve montajını yapabilme kapasitesine sahip olarak Türkiye, güçlü ve nitelikli donanmasıyla ön plana çıkmıştır. 2009 yılında başlatılan Reis sınıfı denizaltı üretimi projesinin ilk denizaltısı TCG Pirireis, 24 Ağustos 2024 tarihinde Türk donanmasının envanterine girmiştir. Türkiye bölgesinde öncü olacak şekilde Orka isimli hafif, Akya adıyla kendi ağır torpidolarını üretmektedir. MİLDEN (Milli Denizaltı Projesi) gibi yerli tasarımlar üzerine çalışmaktadır. TCG Anadolu, TCG İstanbul gibi modern gemilere sahiptir. Deniz Harp Okulu, Denizcilik alanın özel çalışmalar yürüten üniversiteleri, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı ile Türk Donanması Mavi Vatan’ın aziz muhafızlığını yapmaya devam etmektedir. Sen çok yaşa Türkiye Cumhuriyeti…

Bu Yazıyı Paylaş
Yorum yapılmamış

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir