ULU ATATÜRK’Ü ANARKEN…
Bugün vefatının 86. yılında Millî Mücadelemizin mimarı, Cumhuriyetimizin kurucusu Ulu Önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü büyük bir özlem, sevgi, saygı, minnet ve rahmetle anıyoruz. Hayatı cephelerde, mecliste, Çankaya köşkünde, hatta kara tahta başında gece gündüz demeden Yüce Türk milletine hizmet etmekle geçmiş Ebedî Başkomutanımız, her şeyden önce, yedi düvel tarafından toprakları işgal edilen milletinin ve dünyanın tarihini değiştiren dâhî bir asker, tarihe sığmayan dev bir komutandır. Ayrıca milliyetçi, hümanist, akıl, ilim ve çağdaşlığı rehber edinen devrimci ve barışçıl kişiliğiyle tüm dünyaya örnek olmuş bir devlet adamıdır. İşgal güçlerini yurdundan çıkarması ve ardından modern bir Türkiye Cumhuriyeti kurması, emperyalist güçlerle mücadele eden diğer milletlerin bağımsızlığa kavuşmasına ve modernleşmesine de ilham vermiştir ki Atatürk’ün halen anketlerde dünyanın gelmiş geçmiş en büyük lideri olarak seçilmesi bu takdirin en büyük göstergesidir.
Tarihte onun kadar sevilen, vecizeleri yeryüzünü gezen, büstleri, heykelleri dünyanın dört bir yanına dikilen, cenazesinde bir zamanlar savaştığı devletlerin komutanlarının, devlet adamlarının gözyaşı döktüğü ve anıt mezarı her geçen gün artan bir kitle tarafından ziyaret edilen başka bir lider yoktur. Böyle bir liderin tarihinin en zor zamanlarından birinde bir Osmanlı serhad şehri olan Selânik’te bir Türk olarak dünyaya gelmesi, karakterine çok uygun olan askerlik mesleğini tercih etmesi, öğrenimi boyunca ülkenin sorunlarına çare aramak için fikrî ve ilmî açıdan kendini çok iyi yetiştirmesi ve böyle bir altyapının yardımıyla Millî Mücadelenin liderliğini üstlenmesi, Türklerin bağımsızlık destanlarına bir yenisinin eklemensine yol açmıştır. Çanakkale Savaşı’nda askerlerine söylediği “Ben size taarruzu emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum” sözünün ruhu, daha sonra Anafartalar Kahramanı olarak büyük bir sevgi ve ilgiyle karşılandığı Anadolu’ya yayılmış; askerî ve siyasî teşkilatlanma için verdiği bütün teklif ve emirlerin milleti tarafından koşulsuz, büyük bir güven ve inançla yerine getirileceği süreçte “Ya İstiklâl Ya Ölüm” hedefi ile devam etmiştir.
İki meşrutiyet dönemi arasındaki istibdad rejiminde doğan Mustafa Kemal, gençlik döneminden itibaren Türkçü yazar ve şairlerin eserlerini okumuş ve “Bedenimin babası Ali Rıza, hislerimin babası Namık Kemal, fikirlerimin babası Ziya Gökalp’tir” diyecek kadar büyük bir milliyetçi olmuştur. Montesquieu, Voltaire ve Rousseau gibi Fransız aydınlanmacılar ise ona, Harp Akademisinde ve sonraki cemiyetlerde arkadaşlarıyla birlikte çöken devletin kurtuluşunun ve sonrasının ne olacağını tartışırken, kanunların ve millet idaresinin en güzel uygulandığı siyasî rejimin cumhuriyet olduğu fikrinin doğmasına rehberlik etmişlerdir.
Sürekli okuma alışkanlığını ve bağımsızlık kazanıldıktan sonra ne yapılması gerektiğine ilişkin soruların cevaplarını aramayı, Trablusgarp Savaşı, Balkan Savaşları, I. Dünya Savaşı ve Milli Mücadele savaşları sırasında cephede karargahına taşıttırdığı ahşap sandıklardaki kitaplarla sürdürmüştür. Atatürk, asıl savaşın o zaman başlayacağının ve bu savaşın da ancak iyi bir eğitim ordusu ile mümkün olacağının bilincindedir. Nitekim daha 1921 yılında Kütahya-Eskişehir Savaşları esnasında Yunan ordusu tüm gücüyle taarruz ederken Ankara’da I. Maarif Kongresini düzenlemiştir. 250 kadın ve erkek öğretmenin katılımıyla gerçekleşen kongrede cepheden gelerek yaptığı açılış toplantısında amacı şöyle belirtmiştir: “İşte biz bu toplantınızdan yalnız, çizilmiş eski yollarda nasıl yürüyüp gidileceği hakkında beylik düşünceler ileri sürüp dağılmayı değil, belki de bu ortaya koyduğum koşullar çerçevesinde ulusa, yeni bir sanat ve bilim göstermek ve yeni kuşağı o yolda yürütmek için önder olmak gibi kutsal bir yararlılık bekliyoruz.” Atatürk bu örnekte bize aslında Türk inkılâbına yıllar önceden hazırlık yaptığının ipucunu verdiği gibi öğretmenlerin bu toplumsal dönüşüm için önemini vurgulamış ve çok önemsediği istişare kültürünü de uygulamaya koymuştur. Başta aydınlar olmak üzere halkının görüşlerini alma tutumu, kurucu mecliste Cumhuriyetin ilk siyasî partisi olacak Halk Fırkasının programının hazırlanmasından, kurduğu Türk Dil Kurumu’nun ilk Türkçe kurultayına köylüleri davet etmesine kadar nice örnekle çoğaltılabilir. O, milletiyle bütünleşen, milletini her fırsatta dinleyen, dertlerini çözmeye odaklanmış ve kendini vatandaşlarının refahını, ilmini daha yüksek bir seviyeye çıkarmaya adamış gerçek bir aydın ve örnek bir devlet başkanıdır.
Dünya ve Türk tarihini çok iyi bilen, hem icraatleriyle şanlı tarihimize en büyük zaferi ekleyen, hem de bizzat kaleme aldığı Büyük “Nutuk” ile evlatlarına eşsiz bir eser bırakan Ulu Önderimiz, 7000 yıl önce doğduğunu ifade ettiği Türk’ün köklerini eski medeniyetlerde bulacağı inancıyla Türk Tarih Tetkik Cemiyeti’ni ve Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’ni kurmuştur. Toros Dağlarında tek bir yörük çadırının dahi dumanı tütüyorsa milletimize hiç bir şey olmayacağını söylerken âdeta yeryüzünde kalan tek bir Türk’ten nasıl bir devlet kurulduğunu anlatan Bozkurt Destanı’na atıfta bulunmaktadır. Yine bir gün İsmail Habib’e en kalbî hislerle Büyük Hun hükümdarı Attila’dan dem vurarak Tuna hakkındaki görüşlerini not ettiren ve bundan bir şiir yazmasını isteyen de odur.
Atatürk’ü başarılı kılan üstün davranışlarından biri de planlarını çok önceden yapmakla birlikte o planları şartlar hazır olduğunda yürürlüğe koymasıdır. Atatürk gerçekleştirmeyi düşündüğü bazı inkılâpları daha 1919 yılında Erzurum Kongresinde Mazhar Müfid Kansu’ya gizlice yazdırdığı beş maddede saymıştır: Cumhuriyetin ilânı, saltanatın ve halifeliğin kaldırılması, şapka devrimi ve harf devrimi. En büyük inkılâp olan Cumhuriyeti zamanı gelene kadar kendi deyimiyle “bir sır gibi vicdanında” saklamıştır.
Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyetin iki temel hedefi vardır: Tam bağımsız bir ulus devlet yaratmak ve altı ilke etrafında, kardeşçe duygularla birleşmiş, akıllı, vicdanlı, ahlaklı, sağlıklı, eğitimli, müreffeh ve mutlu vatandaşlardan oluşan medenî bir toplum oluşturmak. Bu hedefin gerçekleştirilmesinde ve sürdürülmesinde en çok yeni nesli yetiştirecek öğretmenlere ve Cumhuriyetin herkesi aydınlatan ışığı içinde doğan gençlere güvenmiş; eşitlik ve adalet ilkelerini yaşatacak en iyi yönetim olan Cumhuriyetin faziletli insanlar yetiştireceğine yürekten inanmıştır. Atatürk’ü üstün bir lider yapan en önemli özellikleri, milletine karşı duyduğu bu samimi inancı, sevgisi ve bu sevgiyi her şeyden üstün tutan diğerkâmlığıdır. İnkılâplarını ve bundan sonra atılacak her adımı akıl ve ilme dayandırmayı, iç ve dış tehlikelere karşı uyanık, tetikte ve mücadeleci olmayı Cumhuriyeti ve Türk milletini yaşatmak, yüceltmek ve yükseltmek için şart koşmuştur. Zaman Atatürk’ü her daim haklı çıkarmış ve çıkarmaktadır; işte bu sebeple rehberimiz daima onun fikirleri ve gösterdiği yol olacaktır.
Son olarak Ulu Atatürk’ü, 1981 yılının doğumunun 100. Yılı itibariyle UNESCO tarafından “Atatürk Yılı” ilan edilmesinin gerekçesini hatırlayarak analım:
“Atatürk uluslararası anlayış, işbirliği ve barış yolunda çaba göstermiş üstün kişi, UNESCO’nun yetki alanlarında yenilikler gerçekleştirmiş bir inkılapçı, sömürgecilik ve yayılmacılığa karşı savaşan ilk önderlerden biri, insan haklarına saygılı, insanları ortak anlayışa ve devletleri dünya barışına teşvik eden, bütün yaşamı boyunca insanlar arasında renk, din, ırk ayırımı gözetmeyen, eşi olmayan devlet adamı ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusudur.”
Emanetinizin bekçisiyiz, ruhun şâd olsun Ata’m…
Doç. Dr. Münevver Ebru ZEREN