ANKARA’NIN BAŞKENT OLUŞUNUN 102. YILI

Turk DEGS
Yazan: Turk DEGS
8 Dk. Okuma
8 Dk. Okuma

Türkler, tarih boyunca Türkistan’dan Anadolu’ya uzanan geniş coğrafyalarda pek çok devlet kurmuş ve başkentlerini dönemin siyasî, askerî ve stratejik koşullarına göre belirlemişlerdir. İlk Türk devletlerinden Hunlar, Göktürkler ve Uygurlar Ötüken ve Karabalgasun’u, İslamiyet’in kabulünden sonra Karahanlılar Balasagun ve Kaşgar’ı, Gazneliler Gazne’yi, Büyük Selçuklular ise Nişabur, Rey, İsfahan ve Merv’i başkent olarak seçmiştir. Anadolu’da kurulan Anadolu Selçuklu Devleti önce İznik’i daha sonra Konya’yı başkent yapmıştır. Osmanlı Devleti kuruluş döneminde Söğüt’ü başkent edinmiş ve devletin sınırları genişlemesiyle birlikte sırasıyla Bursa, Edirne ve İstanbul’u başkent seçmiştir. 13 Ekim 1923’te yeni Türk devletinin başkenti Ankara olmuştur.

Birinci Dünya Savaşı (1914–1918) sonrasında ağır bir yenilgiye uğrayan Osmanlı Devleti, 30 Ekim 1918’de imzalanan Mondros Mütarekesi ile fiilen egemenlik haklarını kaybetmiştir. Mütareke hükümleri, Anadolu’nun işgaline zemin hazırlamış; kısa süre içinde İngiliz, Fransız, İtalyan ve Yunan kuvvetleri Anadolu topraklarını işgal etmeye başlamıştır. 13 Kasım 1918’de İtilaf Devletleri donanmalarının İstanbul’a demirlemesiyle başkent fiilen işgal edilmiştir. Bu süreçte İstanbul’a gelen Mustafa Kemal Paşa, işgal donanmasını gördüğünde Geldikleri gibi giderler sözüyle millî direnişin ilk kararlı ifadesini ortaya koymuştur. Mustafa Kemal Paşa, işgal günlerinde İstanbul’un vaziyetini şöyle anlatmıştır: “Artık adi bir mezbele gibi ayakaltında çiğnenen bir muhitte hâlâ bir saltanat, bir hükümet, bir varlık farz edenler vardı.”

15 Mayıs 1919’da Yunanların İzmir’i işgali Anadolu genelinde geniş yankı uyandırarak millî bir direnişin başlangıcını teşkil etmiş, Mustafa Kemal Paşa’nın önderliğinde “Ya İstiklâl Ya Ölüm!” ilkesi ile Millî Mücadele’ye dönüşmüştür. Mustafa Kemal Paşa’nın Samsun’a çıkışıyla başlayan süreçte Havza ve Amasya genelgeleri ile Erzurum ve Sivas kongrelerinde alınan kararlar, Millî Mücadele’nin kurumsal ve siyasal temelini oluşturmuş, millî egemenliğe dayalı bir yönetim kurulmasını öngörmüştür. Bu amaçla Anadolu’yu yönetecek Heyet-i Temsiliye teşkil edilmiştir. Mustafa Kemal Paşa, hem işgal güçlerini hem İstanbul Hükümeti’ni hem de Anadolu’daki gelişmeleri titizlikle izleyerek stratejik planlamalar yapmıştır. Temsilciler Kurulu ile Anadolu’daki kolordu ve tümen komutanlarının toplantısında, Mebuslar Meclisi ve halk üzerinde daha etkin bir denetim sağlamak amacıyla başkent olarak Ankara’nın seçilmesi kararlaştırılmış ve bu karar başlangıçta gizli tutulmuştur. Plan doğrultusunda, Heyet-i Temsiliye 18 Aralık 1919’da Sivas’tan ayrılarak 27 Aralık 1919’da Ankara’ya ulaşmıştır.

Mustafa Kemal Paşa’nın 27 Aralık 1919’da Ankara’ya gelişi Ankara halkı tarafından coşkuyla karşılanmıştır. Milli kıyafeti giymiş seğmenlerle beraber bütün halk “Vatanı ve Milleti düşmandan kurtarmak için hepimiz ölmeye hazırız emrini bekliyoruz” diye haykırmışlardır. O günden sonra Ankara Millî Mücadele’nin merkezi olmuştur.

16 Mart 1920’de İstanbul’un İtilaf Devletleri tarafından resmî işgali, birçok aydın, asker ve milletvekilinin Anadolu’ya geçmesine neden olmuştur. Mustafa Kemal Paşa, yayımladığı bildirilerle durumu değerlendirerek Ankara’da yeni bir meclisin toplanacağını ilan etmiştir. Bu gelişme, Ankara’nın ileride başkent olacağının ilk göstergesi olmuştur. 23 Nisan 1920’de TBMM’nin açılmasıyla Ankara fiilî başkent konumuna yükselmiş, Millî Mücadele’nin yönetim merkezi ve millî egemenliğin sembolü olmuştur. Mustafa Kemal Paşa,  Millî Mücadele’nin kazanılmasında Ankara halkının verdiği desteği, gösterdikleri fedakârlığı şu sözleriyle dile getirmiştir: “Ankara’nın ve Ankaralıların benim gönlümde bambaşka bir yeri vardır. Bu şehir, Millî Mücadele’nin en güç günlerinde, Türk milletinin hürriyet ve istiklâl azmini temsil etmiştir.”

28 Kasım 1920 TBMM’de alınan kararda yeni Türk devletinin başkentinin sahip olması gereken özellikler belirtilmiştir. Başkent olarak seçilecek şehrin; “yurdun dört bir yanına demiryolları ile bağlanma imkânına sahip olması, elektrik üretilebilecek nehirlere sahip olması, ikliminin yaşanabilir olması ve büyük bir şehir kurulabilecek araziye sahip olması” gerektiği vurgulanmıştır. Belirtilen koşullar çerçevesinde yapılan değerlendirmeler sonucunda, Ankarabu niteliklerin tümünü karşılayan şehir olarak öne çıkmıştır.

Ankara’nın resmî başkent ilan edilmesi, Lozan Antlaşması’nın imzalanmasından (24 Temmuz 1923) sonra gündeme gelmiştir. 2 Ekim 1923’te başkent sorunu ele alınmış; Mustafa Kemal Paşa, Ankara’nın Türkiye’nin yeni başkenti olması gerektiğini vurgulamıştır. “Artık yeni Türkiye Devleti’nin başkentini yasa ile saptamak gerekiyordu. Bütün düşünceler, yeni Türkiye’nin başkentini Anadolu’da ve Ankara kenti olması gerektiğinde toplanıyordu. Coğrafya ve strateji durumu en kesin önemi taşıyordu. Devletin başkentini bir an önce saptayarak iç ve dış kararsızlıklara son vermek çok gerekli idi.”

13 Kasım 1918’de İtilaf Devletleri tarafından işgal edilen Osmanlı Devleti’nin başkenti İstanbul, 6 Ekim 1923’te Türk ordusunun şehre girmesiyle birlikte işgalden kurtarılmıştır. 9 Ekim 1923’te Malatya mebusu İsmet Paşa ve on dört arkadaşı tarafından “Türkiye Devleti’nin makarr-ı idaresi Ankara’dır.” şeklindeki yasa teklifi meclise sunulmuştur. 13 Ekim 1923’te Meclis görüşmelerinde Gelibolu mebusu Celal Bey, Ankara’nın başkent seçilmesini savunan bir konuşma gerçekleştirmiştir. “ Biz Ankara’yı merkez yapmakla başlı başına yararlı anlamda bir programı ele alıyoruz. İstanbul uluslararası, uluslarüstü Osmanlı Hükümeti’nin merkezi idi. Ankara bir ulusal devletin merkezi olmakla ayrı bir yararlı anlam taşır. Bundan ötürü, biz Ankarada yeni devletimizi, yeni hükümetimizi kuracak, yeni kuruluşlar, ekonomik örgütler meydana getireceğiz. Tabii olarak, Ankara, hükümet merkezi olmakla değişecektir. Ankarada idare, şehir ve özetle istihbarat bakımından her türlü ihtiyacımızın sağlanması dileği ile kanun tasarısının kabulünü rica ederim.”  Gelibolu mebusu Celal Bey, Ankara’nın başkent olmasının İstanbul’dan farklı olarak, ulusal bir devletin merkezi olacağını vurgulamıştır. Ankara’nın, yeni devletin ve hükümetin kuruluşları için uygun bir merkez olacağını, ekonomik ve idari örgütlerin burada kurulacağını belirtmiştir. Bu nedenle Ankara’nın başkent olarak seçilmesini ve kanun tasarısının kabulünü önermiştir. Aynı zamanda yeni Türk devletinin başkenti olarak İstanbul yerine Ankara’nın seçilmesi, bağımsızlık ve ulusal egemenlik mesajı da taşımıştır.

Kanun tasarısı oy çokluğu ile kabul edilmiş ve 13 Ekim 1923’te Ankara başkent ilan edilmiştir. Ankara’nın başkent ilan edilmesinden iki hafta sonra 29 Ekim 1923’te Cumhuriyet’in ilan edilmiştir. Cumhuriyet’in ilanından sonra da 3 Mart 1924’te halifeliğin kaldırılmasının ardından, 1924 Anayasası’nın 2. maddesiyle Ankara resmen Türkiye Devleti’nin başkenti olmuştur. Bu hüküm, sonraki tüm anayasalarda da değişmez madde olarak korunmuştur.

Ankara’nın başkent ilan edilmesi, uluslararası alanda özellikle İngiltere, Fransa ve İtalya tarafından olumsuz karşılanmış ve Türkiye’ye karşı diplomatik bir cephe oluşturulmaya çalışılmıştır. Bu dönemde yabancı temsilcilikler mekânsal olarak ikiye ayrılmış; Afganistan, Sovyetler Birliği, Polonya ve Yunanistan elçiliklerini Ankara’da, diğer on sekiz devlet elçiliklerini İstanbul’da bulundurmuştur. Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti, elçilikleri Ankara’ya çekmek amacıyla başta bedelsiz arsa tahsisi olmak üzere çeşitli teşvikler sunmuş ve 1927’de İstanbul’daki Dışişleri Bakanlığı İrtibat Bürosu’nu kapatarak diplomatik merkezi Ankara’ya taşımıştır. Bu politikalar sonucunda Ankara’ya taşınan elçiliklerin sayısında sürekli bir artış yaşanmıştır.

Ankara’nın başkent ilan edilmesinin ardından kapsamlı bir imar ve modernleşme süreci başlatılmıştır. Yabancı şehircilik uzmanlarının katkılarıyla kentin geleceğe yönelik planları hazırlanmış, öncelik eğitim ve kültür kurumlarının geliştirilmesine verilmiştir. Bu sayede, Türk Devrimi’nin çağdaş değerlerini benimseyen yeni bir insan tipi yetiştirilmiş ve Ankara, Cumhuriyet ideallerinin simgesi hâline gelmiştir. Günümüzde Ankara, modern yapısı ve kurumsal kimliğiyle hem Türkiye’nin saygın yönetim merkezi hem de uluslararası alanda tanınan bir başkent konumundadır. 1923’ten bu yana Cumhuriyetimizin kalbi olan Ankara, modern Türkiye’nin simgesi olmaya devam etmektedir.

Bu Yazıyı Paylaş
Yorum yapılmamış

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir