Attila G. KIZILARSLAN; ABD-Çin Rekabetinin Jeopolitik Etkileri ve Küresel Güç Dinamiklerinin Değişimi

Turk DEGS
Yazan: Turk DEGS
11 Dk. Okuma
11 Dk. Okuma

1
Derleyen ve Yorumlayan: Attila G. KIZILARSLAN
17 Aralık 2025
Amerika Birleşik Devletleri ve Çin arasındaki rekabet, 21. yüzyılın en önemli jeopolitik
dinamiklerinden biridir. Bu iki süper güç, sadece ekonomik üstünlük için değil, gelecekteki
küresel düzen üzerinde etki sahibi olmak için de bir mücadele içindedir. Çin, ekonomik,
teknolojik ve askeri bir güç olarak yükselirken, uluslararası ilişkilerde ABD’nin uzun süredir
devam eden üstünlüğüne meydan okuyor. Bu rekabetin sonuçları, iki ülkenin kendilerinin çok
ötesine uzanarak, küresel ticareti, askeri ittifakları, teknolojik gelişmeyi ve her kıtadaki
diplomatik ilişkileri etkiliyor.
Bu makalede, ABD-Çin rekabetinin jeopolitik etkilerini inceleyerek, tarihsel kökenlerini, söz
konusu temel sorunları ve dünyanın çeşitli bölgeleri üzerindeki etkisini analiz edeceğiz. Ayrıca,
bu iki güç arasındaki rekabetin, özellikle askeri strateji, ekonomi politikası ve uluslararası
diplomasi açısından, küresel jeopolitik manzarayı nasıl şekillendirdiğine de değinilecektir.
Gerçekte bu makaledeki her konu bilgi ve derinlik itibariyle ayrı makaleler şekilde yazılabilecek
olmasına rağmen okuyan kitleye genel bir çerçeve sunacak şekilde kısa bir makale olarak ortaya
koymak amaçlanmıştır.

  1. Tarihsel Bağlam: ABD-Çin İlişkileri ve Yeni Bir Rekabetin Yükselişi
    ABD ve Çin arasındaki mevcut jeopolitik rekabeti anlamak için, ilişkilerinin tarihsel bağlamını
    gözden geçirmek önemlidir. Bu rekabetin kökenleri, iki ülke arasındaki etkileşimleri
    şekillendiren önemli anlarla birlikte 20. yüzyıla kadar uzanmaktadır.
    İlk Karşılaşmalar ve Soğuk Savaş Dönemi
    ABD ve Çin arasındaki ilişki, Çin’in Birinci Afyon Savaşı’ndan (1839-1842) sonra Batı ticaretine
    açılmasıyla 19. yüzyılın ortalarında başladı. Ancak, iki ülke arasındaki dinamikler, Mao Zedong
    yönetiminde 1949’da Komünist Çin’in yükselişine kadar önemli ölçüde değişmedi. Soğuk Savaş
    sırasında ABD, Çin’i ideolojik bir düşman olarak gördü ve Tayvan’ı Çin’in meşru hükümeti olarak
    kabul etti. Buna karşılık, Sovyetler Birliği, ABD’nin Avrupa ve Asya’daki çıkarlarına daha büyük
    ve acil bir tehdit oluşturuyordu ve bu da ABD’nin Komünist Çin’e karşı bir çevreleme stratejisi
    benimsemesine yol açtı.
    Ancak 1970’lerde, ABD Başkanı Richard Nixon’ın 1972’deki Çin ziyaretiyle dramatik bir değişim
    yaşandı ve bu, ABD-Çin ilişkilerinde bir yumuşamanın başlangıcı oldu. Bu diplomatik atılım,
    Çin’in dünyaya açılmasının yolunu açtı ve bunu Deng Xiaoping döneminde ekonomik
    liberalleşme izledi. Çin’in daha sonra ekonomik bir güç merkezi olarak yükselişi, mevcut
    jeopolitik hedeflerinin temelini attı.
    2
    Soğuk Savaş Sonrası Dönem: Tek Kutuplu Süper Güç Olarak ABD
    Soğuk Savaş’ın sona ermesinden sonra, Amerika Birleşik Devletleri tek küresel süper güç olarak
    ortaya çıktı. 1990’lar, ABD’nin Ortadoğu’daki askeri müdahaleleri, NATO’nun genişlemesi ve
    Dünya Bankası ve Birleşmiş Milletler gibi küresel kuruluşlardaki liderliğiyle uluslararası
    ilişkilerde ABD’nin hakimiyetiyle karakterize edildi. Bu dönemde Çin, nispeten iç kalkınmaya ve
    ekonomik modernleşmeye odaklandı.
    Ancak 21. yüzyılın başlarında Çin, küresel bir ekonomik ve siyasi güç olarak yükselişe geçti.
    Çin’in 2001 yılında Dünya Ticaret Örgütü’ne (WTO) katılması, küresel ekonomiye
    entegrasyonunda önemli bir dönüm noktası oldu ve Çin hızla dünyanın ikinci büyük ekonomisi
    haline geldi. Bu ekonomik yükseliş, ABD’nin küresel ekonomik konulardaki liderliğini zorlamaya
    başladı.
  2. ABD-Çin Rekabetindeki Temel Konular
    ABD ve Çin arasındaki rekabet, derin jeopolitik etkileri olan çeşitli temel konular tarafından
    yönlendirilmektedir. Bu konular sadece iki güç arasındaki ikili ilişkiyi etkilemekle kalmıyor, aynı
    zamanda küresel siyasi ve ekonomik sistemlerde de etkisini göstermektedir.
    Ticaret ve Ekonomik Hakimiyet
    ABD-Çin rekabetinin başlıca itici güçlerinden biri ekonomik hakimiyet mücadelesidir. ABD uzun
    zamandır dünyanın en büyük ekonomisi konumundadır, ancak Çin’in hızlı ekonomik büyümesi
    doğrudan bir meydan okuma oluşturmuştur. Son yıllarda, iki ülke arasındaki ticaret gerilimleri
    yoğunlaşmış, ABD Çin’i haksız ticaret uygulamaları, fikri mülkiyet hırsızlığı ve para
    manipülasyonuyla suçlamıştır.
    Trump yönetimi sırasında başlatılan ABD-Çin ticaret savaşı, bu gerilimlerde keskin bir tırmanışa
    işaret etmiştir. Her iki ülke de birbirlerinin mallarına gümrük vergisi uygulamış, bu da küresel
    tedarik zincirlerinde aksamalara ve uluslararası piyasalarda dalgalanmalara yol açmıştır. Biden
    yönetimi biraz farklı bir yaklaşım benimsemiş olsa da, ekonomik rekabetin temel sorunu
    çözümsüz kalmış, Çin yapay zeka, robotik ve telekomünikasyon gibi yüksek teknoloji
    sektörlerinde küresel lider olmak için “Made in China 2025” girişimi gibi agresif sanayi
    politikalarını sürdürmeye devam etmiştir.
    Teknoloji ve Siber Güvenlik
    Teknolojik üstünlük yarışı, ABD-Çin rekabetinin bir diğer temel direğidir. Çin, özellikle 5G
    telekomünikasyon, yapay zeka ve kuantum hesaplama gibi alanlarda son teknoloji geliştirme
    konusunda önemli adımlar atmıştır. Huawei ve Tencent gibi şirketler, Çin’in küresel teknoloji
    endüstrisine hakim olma çabasının ön saflarında yer almaktadır. Ayrıca teknoloji ve siber
    güvenliği yakından ilgilendiren ve yakın zamanda ortaya çıkan özellikle nadir toprak
    elementleri ve bilgisayar çipleri konusunda yaşanan kıran kırana mücadele sertleşerek devam
    etmektedir.
    3
    Ancak ABD, özellikle siber güvenlik ve veri gizliliği alanında Çin’in teknolojik hedefleri
    konusunda endişelerini dile getirmiştir. ABD hükümeti, Çinli şirketleri, özellikle Huawei’yi, Çin
    hükümeti adına casusluk ve fikri mülkiyet hırsızlığı yapmakla suçlamıştır. Buna karşılık, ABD
    Çinli teknoloji devlerine yaptırımlar uygulamış ve müttefiklerini onları 5G ağlarından dışlamaya
    teşvik etmiştir.
    Teknolojik üstünlük mücadelesi kritik önem taşımaktadır çünkü sadece ekonomik büyümeyi
    değil, aynı zamanda ulusal güvenliği de etkilemektedir. Otonom silah sistemleri ve siber
    güvenlik altyapısı gibi gelişmiş teknolojilerin askeri uygulamalara entegrasyonu, ABD-Çin
    rekabetinde merkezi bir endişe kaynağıdır.
    Askeri Güç ve Stratejik İttifaklar
    ABD ve Çin, özellikle Asya-Pasifik bölgesinde giderek daha rekabetçi bir askeri yapılanma
    içindedir. Çin’in özellikle Güney Çin Denizi’ndeki artan askeri yetenekleri ve gelişmiş füze
    sistemleri geliştirmesi, Washington’da ve bölgedeki ABD müttefikleri arasında endişelere yol
    açmıştır. ABD, Japonya, Güney Kore ve Avustralya gibi ülkelerle ittifaklarını güçlendirerek ve
    Hint-Pasifik’teki askeri varlığını artırarak karşılık vermiştir.
    Güney Çin Denizi, bu rekabette önemli bir gerilim noktasıdır. Çin, doğal kaynaklar açısından
    zengin olduğuna ve kritik nakliye yollarına sahip olduğuna inanılan bölgenin büyük bir kısmını
    kendi toprağı olarak iddia etmektedir. ABD, bölgede seyrüsefer özgürlüğü operasyonları
    yürüterek Çin’in toprak iddialarına meydan okumuştur. Bu durum, iki ülke arasında gerilimlere
    yol açmış ve her iki taraf da askeri pozisyon alma girişimlerinde bulunmuştur.
    İnsan Hakları ve İdeolojik Farklılıklar
    ABD-Çin rekabetinde ticaret ve askeri konular baskın olsa da, ideolojik farklılıklar da önemli bir
    rol oynamaktadır. ABD, insan hakları, ifade özgürlüğü ve hukukun üstünlüğü gibi liberal
    demokratik değerleri savunurken, Çin Komünist Partisi (ÇKP) yönetimindeki otoriter hükümet,
    siyasi ve sivil özgürlükler üzerinde sıkı bir kontrol uygulamaktadır.
    Özellikle Çin’in Sincan’daki Uygur Müslümanlarına yönelik muamelesi, Hong Kong’daki
    demokrasi yanlısı hareket ve siyasi muhalefetin bastırılmasıyla ilgili insan hakları endişeleri, iki
    ülke arasında diplomatik sürtüşmeye yol açmıştır. ABD, bu sorunlara yanıt olarak Çinli
    yetkililere ve kuruluşlara yaptırımlar uygulayarak gerilimi daha da artırmıştır.
  3. ABD-Çin Rekabetinin Küresel Etkisi
    ABD ve Çin arasındaki rekabetin, ikili ilişkilerinin ötesinde geniş kapsamlı sonuçları vardır. Bu
    iki güç arasındaki rekabet, küresel jeopolitik dinamikleri yeniden şekillendirerek dünyanın dört
    bir yanındaki bölgeleri etkilemektedir.
    Asya-Pasifik ve Hint-Pasifik
    Asya-Pasifik bölgesi, ABD-Çin rekabetinin merkezinde yer almaktadır. Çin’in bölgedeki artan
    etkisi ve Güney Çin Denizi’ndeki toprak iddiaları, ABD’yi Hint-Pasifik’teki askeri ve diplomatik
    4
    varlığını artırmaya yöneltmiştir. ABD, Çin’in artan iddialılığına karşı koymak amacıyla Hindistan,
    Japonya, Güney Kore ve Avustralya gibi ülkelerle daha güçlü ortaklıklar kurmuştur.
    Özellikle Hindistan, ABD-Çin rekabetinde önemli bir oyuncu haline gelmiştir. Çin’in ekonomik
    ve askeri gücü arttıkça, hızla büyüyen ekonomisi ve stratejik konumuyla Hindistan, Çin’in
    yükselişini dengelemek için ABD için kilit bir ortak haline gelmiştir. Bu durum, Hindistan ve ABD
    arasındaki artan askeri ve ekonomik işbirliğinde, ortak askeri tatbikatlar ve ticaret anlaşmaları
    da dahil olmak üzere açıkça görülmektedir. Bununla birlikte, Hindistan yükselen bir ekonomik
    dev olarak gerek ABD ve gerek BRICS ortak kurucularından olan Çin ile ilişkilerini dikkatli bir
    şekilde sürdürmeye çalışmaktadır.
    Avrupa ve NATO
    Avrupa’da, ABD-Çin rekabeti, transatlantik ittifaka yeni dinamikler getirmiştir. Tarihsel olarak
    Çin ile yakın ekonomik bağlar sürdüren Avrupa ülkeleri, giderek artan bir şekilde Çin ile
    ilişkilerini sürdürme ihtiyacı ile ABD’ye karşı güvenlik taahhütleri arasında sıkışıp kalmaktadır.
    Avrupa güvenliğinin temel taşı olan NATO, özellikle teknoloji ve askeri güç alanlarında Çin’in
    küresel jeopolitikteki artan etkisine değinmeye başlamıştır.
    Almanya ve Fransa gibi bazı Avrupa ülkeleri, Pekin ile ekonomik ilişkilerini dengelemeye
    çalışırken Washington ile de güçlü bağlar sürdürmeyi hedefleyerek Çin’e karşı daha temkinli bir
    yaklaşım benimsemektedir. Bununla birlikte, Çin’in küresel bir güç olarak yükselişi, Avrupa’yı
    değişen küresel düzendeki kendi konumunu yeniden değerlendirmeye sevk etti.
    Afrika ve Orta Doğu
    Afrika ve Orta Doğu’da hem ABD hem de Çin nüfuz için yarışıyor. Çin, Kuşak ve Yol Girişimi (BRI)
    aracılığıyla Afrika genelinde altyapı projelerine büyük yatırımlar yaparak hayati doğal
    kaynaklara erişimi güvence altına aldı ve jeopolitik etkisini genişletti. ABD ise Çin’in ekonomik
    etkisini dengelemek için bölgesel ortaklıkları ve ticaret anlaşmalarını güçlendirmeye
    odaklanarak karşılık vermeye çalışmaktadır.
    Orta Doğu’da her iki güç de özellikle enerji güvenliği ve siyasi uyum açısından nüfuz kurmaya
    çalıştı. ABD geleneksel olarak bölgede baskın bir konumda bulunurken, Çin’in büyüyen
    ekonomik etkisi ve enerji kaynaklarına olan isteği, bölgedeki katılımını artırmasına yol açtı.
    Özellikle Çin’in Suudi Arabistan ve İran arasındaki ilişkileri yumuşatma çabaları ve Suudi
    Arabistan’ın tarihinde ilk kez ABD doları dışında bir para birimi ile petrol satışı gibi konular
    Ortadoğu’da yeni ülkeler ve yeni denklemlerin önümüzdeki süreçlerde ortaya çıkmaya devam
    edeceğini işaret etmektedir.
  4. ABD-Çin Rekabetinin Geleceği
    ABD-Çin rekabeti devam ederken, gelecekteki gidişatı belirsizdir. Önümüzdeki on yıllarda
    küresel jeopolitik manzarayı şekillendirebilecek birkaç olası sonuç vardır.
    5
    İki Kutuplu Dünya Düzeni
    Bir olasılık, ABD ve Çin’in küresel siyasi ve ekonomik sistemlere hakim olduğu iki kutuplu bir
    dünya düzeninin ortaya çıkmasıdır. Bu, iki gücün küresel üstünlük için ideolojik, ekonomik ve
    askeri bir rekabete girdiği yeni bir Soğuk Savaş benzeri senaryoya yol açabilir. Böyle bir
    senaryoda, diğer ülkeler muhtemelen taraf seçmeye zorlanacak, bu da değişen ittifaklara ve
    daha büyük jeopolitik parçalanmaya yol açacaktır.
    İşbirliği veya Çatışma
    Başka bir olasılık da, ABD ve Çin’in rekabetlerine rağmen iklim değişikliği, ticaret ve nükleer
    silahların yayılması gibi küresel konularda işbirliği yapmanın yollarını bulmalarıdır. İki ülkenin
    ortak çıkarlarının olduğu alanlar vardır ve işbirliği, tam teşekküllü bir çatışmaya dönüşmesini
    önleyebilir. Ancak bu, her iki taraftan da önemli diplomatik çabalar ve tavizler gerektirecektir.
    Teknolojik Soğuk Savaş
    Teknolojik bir Soğuk Savaş, ABD ve Çin’in yapay zeka, kuantum hesaplama ve biyoteknoloji gibi
    kritik teknolojilerde üstünlük için rekabet ettiği başka bir potansiyel sonuçtur. Bu rekabet,
    küresel teknolojik ekosistemlerin ayrışmasına yol açarak, derin ekonomik ve güvenlik sonuçları
    doğurabilir.
    Sonuç
    ABD-Çin rekabeti, 21. yüzyılın en belirleyici jeopolitik dinamiklerinden biridir. Çin küresel bir
    güç olarak yükselmeye devam ederken, ABD ile olan rekabeti sadece iki ülkenin geleceğini
    değil, aynı zamanda küresel siyaset, ekonomi ve güvenliğin gidişatını da şekillendirecektir.
    Rekabet önemli zorluklar yaratırken, aynı zamanda işbirliği ve uluslararası ilişkileri yeniden
    şekillendirme fırsatları da sunmaktadır. Önümüzdeki on yıllar, dünyanın yeni bir iki kutuplu
    düzene, daha büyük bir işbirliğine veya tırmanan bir çatışmaya doğru mu ilerleyeceğini
    belirleyecektir.
Bu Yazıyı Paylaş
Yorum yapılmamış

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir