Yazan: Doğukan Miraç DEMİRCAN
Eskişehir Yangını: Türkiye İçin Orman Yangınlarını Önleme ve Söndürme Ulusal Planı Önerisi
Bir milletin hakiki serveti, yalnız toprakları değil; o toprağın üstünde yükselen ormanları, yeşil örtüsüdür. Orman; vatanın nefesidir, istikbalin teminatıdır. Orman yanarsa, yalnız ağaç değil, gelecek de yanar. (DMD)
Giriş
Son yıllarda milletçe şahidi olduğumuz orman yangınları, artık münferit felaketler değil, doğrudan millî güvenliğimize, ekolojik istikrarımıza ve evlatlarımızın geleceğine yönelen tehlikeler hâline gelmiştir. Eskişehir ilimizin Seyitgazi bölgesinde çıkan yangında, yüreğimizin ortasına kor düşmüştür. Orman işçileriyle birlikte, yangına koşan gönüllü canlarımız, bir milletin toprağına, ormanına, yeşiline duyduğu sadakatin bedelini canıyla ödemiştir.
Bu acı hâdise bir tesadüf değil; ihmallerin, yetersizliklerin ve gecikmiş tedbirlerin tezahürüdür. Ormanı olmayan bir memleket, nefessiz kalmış bir beden gibidir. Orman, yalnız ağacın değil; suyun, toprağın, kuşun, halkın da yaşam kaynağıdır. Onu koruyamayan millet, istikbalini de koruyamaz.
İşte bu yüzden, ormanlarımızı muhafaza etmek, sadece ormancının, sadece devletin değil, topyekûn milletin şerefli vazifesidir. Yangınları çıktığı yerde söndürmek, idealdir; fakat yangın çıkmadan evvel onu engellemek, asıl hedef olmalıdır. Bu uğurda ilimden, teknikten, ahlâktan ve disiplinli bir teşkilatlanmadan başka kurtuluş yolu yoktur.
Bu metin, işte bu inançla kaleme alınmıştır. Yalnız bir yangının, bir bölgenin değil; tüm Türkiye’nin, tüm Türk milletinin bir daha böyle bir acı yaşamaması içindir. Eskişehir yangını bizlere göstermiştir ki, artık “önlem almayan yanar”; ama önlemini akılla, teknikle, millet şuuru ile alan bir devlet, yangınlardan değil, yangınlara karşı gösterdiği mukavemetten güç alır.
Türkiye, 2021 yazında tarihinin en büyük orman yangınlarını deneyimlemiş; 28 Temmuz – 12 Ağustos 2021 arasında 53 ilde çıkan 299 yangında 8 kişi yaşamını yitirirken 150 binden fazla hektar orman alanı kül olmuştur. Bu verilerden önceki yıllara kıyasla devasa bir artış olduğu izlenmektedir. Söz konusu felaketler sırasında yangınlarla mücadele için 15 uçak, 62 helikopter, 9 insansız hava aracı (İHA), yüzlerce iş makinesi ile 5250 personel seferber edilmiş, dost ülkelerden de destek alınmıştır.
Hiçbir canın ve tek bir ağacın dahi yangın nedeniyle yitirilmemesi idealiyle, bu makalede dünyada uygulanmış en başarılı yöntemleri ve geliştirilen son teknolojileri bir araya getiren kapsamlı bir Ulusal Orman Yangınlarını Önleme ve Acil Söndürme Uygulama Planı önerilmektedir. Eskişehir’de yaşanan elim hadise bir örnek alınarak, ülkemizin orman yangınlarıyla mücadelesinde zafiyet gösteren noktalar tespit edilecek ve yangınları başlamadan önlemek veya çıktığı anda büyümeden söndürmek için atılması gereken adımlar bilimsel veriler ışığında ele alınacaktır. Plan; yangın önleyici tedbirler, erken algılama sistemleri, hızlı müdahale kapasitesi, personel güvenliği ve eğitim, yeni teknolojilerin kullanımı gibi boyutlarıyla ulusal ölçekte bir seferberlik öngörmektedir. Burada sunulan strateji ve teknolojiler, dünyada başarılı olmuş yöntemlere ve güncel inovasyonlara dayanmakta olup, ülkemizin orman yangınlarıyla mücadelesinde güçlü bir dönüşüm hedeflemektedir. Sonuç bölümünde ise, bu büyük dönüşümün manevi ve toplumsal boyutuna vurgu yapılarak, birlik ve azim mesajıyla yazı tamamlanacaktır.
- Türkiye’de Orman Yangınları ve Eskişehir’den Alınan Dersler
Orman yangınları, coğrafi konumu ve iklim özellikleri nedeniyle Türkiye’nin uzun yıllardır mücadele ettiği afetlerin başında gelir. Özellikle Akdeniz iklim kuşağındaki bölgelerimiz yaz aylarında büyük yangın riskine açıktır. İstatistiklere göre 1988-2019 arasında ülkemizde yılda ortalama 2.143 orman yangını çıkmış ve yılda yaklaşık 10.526 hektar orman alanı zarar görmüştür. Yangınların %48 gibi büyük bir kısmı ihmal veya kaza sonucu, %10’u kasıtlı insan eylemleriyle başlamaktadır; doğal nedenlerin payı %11’de kalırken, %30 kadar vakada neden belirlenememiştir. Bu veriler, insan kaynaklı yangınları önleyecek tedbirlerin ne kadar kritik olduğunu göstermektedir. Nitekim 2019 yılında ihmalkârlık sonucu çıkan yangınların çoğunun sebebi anız yakma, sigara izmariti, çöp yakma ve piknik ateşi gibi önlenebilir etkenlerdir. Dolayısıyla, ulusal planımızın ilk sacayağını orman yangınlarına yol açan insan davranışlarını engelleyecek farkındalık ve denetim mekanizmaları oluşturmalıdır.
Eskişehir/Seyitgazi’de Temmuz 2025’te yaşanan ve orman kahramanlarımızı şehit verdiğimiz yangın, yukarıda bahsedilen sistem zaaflarının somut bir örneği olmuştur. Yangın rüzgârın etkisiyle aniden yön değiştirmiş, alevlerin ortasında kalan ekiplerimiz kaçış imkânı bulamamıştır. Bu durum, saha personelinin anlık yangın davranış tahminlerine ve meteorolojik uyarılara ne kadar ihtiyaç duyduğunu gösteriyor. Nitekim Tarım ve Orman Bakanlığı yetkilileri de olay sonrasında benzer kayıpları önlemek için yangınla mücadele altyapısının güçlendirilmesi yönünde açıklamalar yapmıştır. Eskişehir yangınında ayrıca iletişim altyapısındaki aksaklıklar dikkat çekmiştir: Arazöz ekipleri ve gönüllüler, alevlerden kaçmaya çalışırken telsiz ve cep telefonu irtibatının kesilmesi nedeniyle birbirlerinden ve merkezden kopmuş, bazı işçilere yardım ulaştırılması gecikmiştir. Yangın sırasında rüzgârın hızı ve yönü gibi kritik verilerin sahadaki ekiplere anlık olarak iletilememesi de can kayıplarını artıran bir faktör olmuştur.
Bu acı deneyimlerden alınan dersler ışığında, ulusal bir eylem planı kapsamında öncelikle şu sorun alanlarına çözüm getirilmesi amaçlanmalıdır:
- Önleme: Yangınları başlamadan engelleyecek tedbirlerin artırılması (insan kaynaklı sebeplerin minimize edilmesi, orman yönetimi uygulamaları).
- Erken Tespit: Yangın çıktıysa daha ilk dakikalarda fark edilip ilgili birimlere alarm verilmesi (erken uyarı teknolojileri, sensör ve uydu sistemleri)
- Hızlı ve Etkin Müdahale: Yangın büyümeden, mümkün olan en kısa sürede ve en doğru yöntemlerle söndürülmesi (hava ve kara müdahale kapasitesinin güçlendirilmesi, yeni söndürme teknikleri)
- Güvenli Koordinasyon: Ekiplerin can güvenliğinin azami düzeyde sağlanması (ileri iletişim ve takip sistemleri, gerçek zamanlı yangın simülasyonları, personel eğitimi ve donanımı)
- Toplumsal Seferberlik ve İyileşme: Halkın bilinçlendirilmesi, gönüllü ağlarının kurulması ve yangın sonrasında ormanların restorasyonu
Aşağıda, bu başlıklar altında dünyada kanıtlanmış başarılı uygulamalar ve en yeni teknolojik yaklaşımlar detayları ve verileriyle ele alınacak; böylece Türkiye’nin orman yangınlarıyla mücadelesinde hiçbir insanın ve ağacın kaybedilmemesini hedefleyen bütüncül bir vizyon ortaya konacaktır.
- Yangınları Önlemede Proaktif Stratejiler ve Erken Uyarı Sistemleri
Bir orman yangınını en iyi söndürme yöntemi, onun hiç başlamamasını sağlamaktır. Bu nedenle ulusal planın ilk adımı, risk azaltma ve önleme üzerinde yoğunlaşmaktadır. Dünya genelinde orman yangınlarını azaltmada başarılı olmuş önleyici yöntemlerin başında orman yakıt yönetimi gelir. Orman altı örtüsünde biriken kuru yaprak, dal ve çalılar yangınların hızla büyümesine yol açar. Avustralya ve ABD gibi ülkelerde uygulanan kontrollü yakma (prescribed burn) yöntemleri, bu yanıcı birikimin güvenli koşullarda yakılarak azaltılmasını sağlar. Örneğin, ABD’nin Kaliforniya eyaletinde bazı bölgelerde yerel itfaiye birimleri ve ormancılar, kış ve ilkbahar aylarında kontrollü ateşler yakarak, yazın çıkabilecek büyük yangınların şiddetini %50’den fazla düşürmeyi başarmıştır.
Bu uygulamanın modern bir örneği, robotik kontrollü yanma makinelerinin kullanıma girmesidir. BurnBot adlı ABD menşeli girişim, büyük paletli araçlarla minimum duman çıkararak kontrollü yangın yapabilen sistemler geliştirmiştir. BurnBot’un RX adındaki bu araçları, üzerlerindeki propan meşaleleriyle istenilen uzunluk ve sıcaklıkta alev oluşturup önceden belirlenmiş alanları yakarken, entegre su püskürtme nozulları ve ağır silindirleriyle ateşi eşzamanlı olarak söndürebilmektedir. Bu sayede ormanlık alanlarda yanıcı madde birikimini hem etkili hem de güvenli bir şekilde azaltmak mümkün olmaktadır. Planımız, özellikle yangına hassas bölgelerde (örneğin Akdeniz ve Ege’de kızılçam ormanları) modern kontrollü yakma tekniklerini, mümkünse yarı-otonom araçlar ve robotik sistemler desteğiyle yaygınlaştırmayı hedeflemelidir. Bu, ateşin “yakıtını” proaktif olarak ortadan kaldırarak büyük felaketlerin önünü kesecektir.
Orman içi yangın koridorları ve yangın şeritleri oluşturmak da kanıtlanmış bir diğer yöntemdir. İspanya ve Portekiz gibi Akdeniz ülkelerinde ormanların stratejik noktalarında açılan yangın yolları ve boşluklar, alevlerin geniş alanlara sıçramasını engellemede başarılı olmuştur. Türkiye’de de Orman Genel Müdürlüğü (OGM) benzer şekilde yangına hassas ormanlarda arazi hazırlığı, yol açma ve seyrekleştirme faaliyetlerini artırmalıdır. Ayrıca, orman kenarı köy ve yerleşimlerde evlerin etrafında “savunulabilir alan” bırakılması (yapılaşma bölgelerinde 30 metre yarıçapta yanıcı otların temizlenmesi, ağaçların budanması) yangının evlere sıçramasını engelleyebilir. Kaliforniya’da uygulanan bu prensip, evlerin yangına dayanıklılığını ciddi ölçüde artırmıştır. Bunun için vatandaşların bilinçlendirilmesi ve gerektiğinde yasal düzenlemelerle bu tedbirlerin zorunlu kılınması değerlendirilebilir.
Elbette ki en büyük önleme ayağı toplumun eğitimi ve farkındalığıdır. “Orman yanmaz, ihmal yakar” düsturuyla, anız yakma, ormanda ateş ve mangal yakma, cam/şişe bırakma gibi davranışların yol açabileceği felaketler sürekli vurgulanmalıdır. Amerika Birleşik Devletleri’nde yıllardır süren Smokey Bear kampanyası (“Only you can prevent forest fires!” sloganıyla) insan kaynaklı yangınların azaltılmasında önemli rol oynamıştır. Benzer şekilde, ülkemizde de okullardan başlayarak geniş kitlelere yönelik eğitim programları ve kamu spotları devreye sokulmalıdır. Ayrıca, ormanlık alanlara girişlerin kısıtlanması gereken dönemler için erken uyarı seviyeleri belirlenmeli (örneğin yüksek riskli günlerde ormanlara giriş yasaklanması, piknik alanlarının kapatılması) ve bu durum halkla etkin biçimde paylaşılmalıdır. Avustralya’da uygulanan “Yangın Tehlike Endeksi” benzeri bir sistem, hava durumuna ve rüzgâra göre günlük risk seviyesini ilan etmekte, kritik günlerde bölge halkını tetikte olmaya çağırmaktadır. Türkiye’de de Meteoroloji Genel Müdürlüğü ile bütünleşmiş olarak çalışan bir Yangın Risk Haritalama ve Uyarı Sistemi geliştirilmiştir. Örneğin, MEUS (Meteorolojik Erken Uyarı Sistemi) adı verilen yerli bir yazılım algoritması, sıcaklık, rüzgâr, nem, yağış gibi verileri analiz ederek riskli bölgeleri önceden işaretleyebilmektedir. Bu tür sistemlerin doğruluk payı artırılarak ve çıkacak sonuçlara göre sahada ekip ve ekipman ön konuşlandırması yapılarak, bir yangın henüz başlamadan tedbir almak mümkün olacaktır.
Eğer tüm önlemlere rağmen bir orman yangını başlarsa, onu en kısa sürede tespit edip alarm vermek hayati önem taşır. Bu noktada erken uyarı ve gerçek zamanlı yangın algılama teknolojileri devreye girer. Günümüzde dünya genelinde en yeni gelişmeler, yapay zekâ destekli algılama sistemleri üzerine odaklanmıştır. Türkiye, bu alanda halihazırda önemli adımlar atmış bir ülkedir. OGM’nin Bilkent Üniversitesi ve TÜBİTAK iş birliğiyle geliştirdiği Orman Yangını Erken Uyarı Sistemi, orman yangınlarının 15-20 saniye gibi kısa bir sürede algılanıp alarma geçilmesini sağlayacak ileri bir teknolojidir. Bu sistem kapsamında, yangın gözetleme kulelerine yerleştirilen yüksek çözünürlüklü kameralar 15 km yarıçaplı bir alanda 7/24 devriye yapmakta; kamera görüntülerini analiz eden yazılım, en ufak bir duman belirtisini 15-25 saniye içinde tespit ederek ilgili birimlere otomatik e-posta, SMS ve MMS ile bildirim yollamaktadır. Ülkemizde 130 gözetleme kulesine kurulmuş toplam 324 kamera ile yaklaşık 3,5 milyon hektar kritik orman alanı bu sistemle izlenmeye başlanmıştır. Bu sayede, geleneksel yöntemlerle dakikalar alabilecek ilk ihbar süresi saniyelere indirilmiş durumdadır. Ulusal plan, bu teknolojinin tüm yangına hassas bölgelerde yaygınlaştırılmasını, kamera sayısının artırılmasını ve görüntü analizindeki yapay zekâ algoritmalarının sürekli öğrenme ile geliştirilmesini içermelidir.
Hatta, var olan kule kameralarına ek olarak gökyüzünden erken tespit imkânları da değerlendirilmektedir: Avrupa Birliği’nin EFFIS (Avrupa Orman Yangını Bilgi Sistemi) uyduları ve NASA’nın MODIS/VIIRS uydu sensörleri dünya çapında termal anormalleri tarayarak orman yangınlarını daha yerdeki kimse fark etmeden tespit edebilmektedir. Amerika’da Ulusal Okyanus ve Atmosfer Dairesi (NOAA) ile Orman Hizmetleri’nin yaptığı anlaşma sayesinde, GOES-R serisi meteoroloji uyduları artık orman yangınlarını henüz daha küçük bir ateşken yakalayabilmekte, birçok durumda yangın daha yer ekiplerince görülmeden veya 911 acil hattına ihbar gelmeden tespit edilebilmektedir. Bu uyduların sağladığı termal veriler, yangının tam konumunu ve büyüklüğünü belirleyip haritalamakta, anlık olarak operasyon merkezlerine iletmektedir.
Türkiye de bu küresel ağdan yararlanmaktadır; örneğin Avrupa’nın Copernicus sisteminden gelen yangın uyarıları ve uydu görüntüleri AFAD ve OGM tarafından izlenmektedir. Ancak planımız, uydu verilerini yerli erken uyarı altyapımıza gerçek zamanlı entegre etmeyi hedeflemelidir. Böylece bir ormanda ilk alev göründüğünde hem yakın kule kameraları algılayacak hem de uydu termal sensörleri bunu doğrulayacak ve tüm veriler ortak bir platformda birleşerek anında yangın koordinatları harita üzerinde belirecektir. Bu hususta Türkiye’nin coğrafi bilgi sistemleri altyapısı güçlendirilerek, tüm yangın istihbaratının tek bir merkezden takip edileceği Ulusal Yangın Erken Uyarı ve Komuta Merkezi oluşturulabilir.
Amerika’da geliştirilen FireNet ve WIFIRE gibi platformlar, tam da bu amaca hizmet etmektedir. Örneğin WIFIRE Edge, farklı kaynaklardan (hava durumu, uydu, saha sensörleri, kameralar) gelen verileri birleştirip yangınların seyrini anbean modelleyen bir sistemdir. ABD’nin San Diego Üniversitesinde geliştirilen bu platform, yerel sensör verilerini ve hava şartlarını işleyerek yangının önümüzdeki 3 saat içinde nereye yayılabileceğini gerçek zamanlı simüle edebilmekte ve sonuçları harita üzerinde acil durum ekiplerine sunmaktadır. 2023 yılında Kaliforniya’da yapılan bir tatbikatta, itfaiyecilerin üzerindeki ve araçlarındaki sensörlerden gelen veriler WIFIRE sistemine aktarılmış; uydu görüntüleriyle birleştirilen bu veriler sayesinde normalde saatler sürecek yangın yayılım tahminleri dakikalar içinde otomatik olarak oluşturulmuştur. Bu canlı simülasyon sayesinde yangının ne tarafa ilerleyeceği önceden görülebildiğinden ekipler kritik bölgelere önceden yönlendirilmiş ve senaryo yangın kısa sürede kontrol altına alınabilmiştir. Bu sayede halkı nasıl tahliye edeceklerini ve ekipleri nereye sevk edeceklerini anında kararlaştırabildiklerini vurgulamıştır.
Ulusal planımız, Türkiye’de de benzer bir yangın karar-destek simülasyon sistemi kurulmasını önermektedir. TÜBİTAK ve üniversitelerimiz iş birliğiyle geliştirilecek bir platform, yerli erken uyarı sistemimizden (kule kameraları, meteoroloji verileri vs.) ve uluslararası uydu ağlarından gelen bilgileri bütünleştirerek yangının davranışını anlık olarak modelleyebilir. Böylece Eskişehir’deki gibi ani rüzgâr değişimlerinin ekipleri gafil avlaması önlenebilecek; sistem, rüzgâr hızının arttığını veya yön değiştirdiğini tespit ettiğinde yangının sıçrayabileceği bölgeleri hemen işaretleyerek saha ekiplerini uyaracaktır.
Erken uyarı teknolojilerinde bir diğer yenilik de IoT (nesnelerin interneti) tabanlı sensör ağlarıdır. Bu yaklaşım, ormanın içine çok sayıda düşük maliyetli sensör yerleştirerek dumanı, sıcaklık artışını veya gazları algılamayı içerir. Örneğin Almanya merkezli bir girişim olan Dryad Networks, ormanlık alanlara yerleştirilen güneş enerjili, yapay zekâ destekli sensörler ile henüz alev bile görünmeden, ateşin kor halinde tütme evresinde yangını haber verebilen bir sistem geliştirmiştir. Bu sensörler, LoRaWAN tabanlı kablosuz ağ ile birbirine bağlanarak ormanın derinliklerinde bile kapsama alanı yaratabilmektedir. Silvanet adını verdikleri bu sistem, yangınları dumanı tüterken dakikalar içinde yakalayabilmekte ve geniş alanlarda çok düşük enerji tüketimiyle sürekli devriye yapabilmektedir. ABD’de de benzer şekilde DHS (İç Güvenlik Bakanlığı) 2021 yılında prototip “yangın koklayıcı sensörleri” ormanlarda test etmiş ve bunlardan biri, kontrollü yakılan bir ateşin tekrar tutuşmasını 37 dakika önceden tespit ederek bölgedeki acil durum birimlerine alarm göndermeyi başarmıştır. Bu, ilk 911 çağrısından 37 dakika önce demektir. Bu pilot uygulama kapsamında yerleştirilen sensörler 1 ile 5 mil (1.6 – 8 km) mesafeden yangınları algılayabilmiş ve toplamda 1 milyon saatten fazla veri toplayarak yapay zekâ algoritmalarını eğitmiştir.
2023-2024 yıllarında ise bu teknoloji geliştirilen beta sensörlerle Hawaii, California, Colorado gibi yerlerde yaygın teste tabi tutulmuş, sensörlerin 18 saniyede bir çevre ölçümleri yaparak verileri buluta ilettiği, entegre rüzgâr sensörleriyle kendi bulunduğu noktadaki rüzgâr değişimini de algılayıp daha doğru yangın yer tespiti sağladığı belirtilmiştir. Hatta bu yeni nesil sensörler, mobil şebekenin çekmediği yerlerde bile çalışabilecek şekilde tasarlanmıştır.
Ulusal plan çerçevesinde, Türkiye’de özellikle orman yangınına çok açık alanlarda (örneğin Hatay, Muğla, İzmir civarı) benzer kablosuz sensör ağları kurulması değerlidir. Yerli girişimler ve üniversiteler bu konuda çalışmalara başlamıştır; örneğin genç bir mucit olan Ryan Honary’nin geliştirdiği SensoRy AI projesi, yapay zekâ ile desteklenmiş bir erken uyarı sensör sistemidir ve uluslararası alanda dikkat çekmektedir. Bu gibi projelere yatırım yapılarak orman içlerine “akıllı duman dedektörleri” yerleştirilebilir. Bu sistemler yangının kokusunu veya ilk ışınımını algıladığında en yakın kule ekibine ve merkezi sisteme sinyal gönderir. Böylelikle, gece vakti veya kameraların görüş alanı dışında kalan noktalarda çıkan yangınlar bile henüz büyümeden yakalanabilir.
Erken uyarı ve tespit konusunu özetlemek gerekirse: Türkiye, halihazırda geliştirdiği kamera tabanlı yapay zekâ sistemini tüm yüksek riskli ormanlarına yaymalı; uydu verileri, IoT sensörleri ve hatta yer gözlem İHA’ları ile bu sistemi desteklemelidir. İstanbul ormanlarında pilot olarak kullanılan insansız gözetleme araçları, yangın tehlikesine karşı havadan sürekli devriye yapabilmektedir. Tarım ve Orman Bakanlığı’nın 2023’te ilk kez envantere kattığını duyurduğu keşif uçağı da yangın tespiti ve görüntü aktarımı görevlerini yerine getirerek erken uyarıya katkı sağlamaktadır. Tüm bu bileşenler, birbirine entegre ve karşılıklı doğrulama yapar şekilde işletilmelidir. OGM Yangın Yönetim Merkezi, ormandaki en ufak bir anormalliği çok kaynaktan teyit ederek ilgili bölgeye derhal müdahale ekiplerini yönlendirecek bir “ateş radarı” vazifesi görmelidir. Erken uyarının başarısı, yangını küçükken yakalamak demektir ki bu da bir sonraki aşama olan hızlı müdahaleyi etkin kılacaktır.
- Hızlı ve Etkin Müdahale: Söndürme Teknikleri ve Teknolojileri
Bir orman yangını tespit edildiği anda, ikinci kritik evre başlamış demektir: yangına en hızlı şekilde müdahale etmek ve büyümeden söndürmek. Bu hem hava araçlarıyla hem kara ekipleriyle yüksek koordinasyon gerektiren zorlu bir görevdir. Eskişehir’deki acı olayda gördüğümüz gibi, yangın koşulları aniden değişebilir. Dolayısıyla müdahale ekiplerinin hem zamana karşı yarışı kazanması, hem de güvenliklerini tehlikeye atmadan alevleri durdurması gerekir. Günümüz teknolojisi, itfaiyecilerin eline bu mücadelede hiç olmadığı kadar güçlü araçlar vermeye başlamıştır. Dünya genelinde yapay zekâ, drone’lar, robotik sistemler ve yeni nesil söndürme malzemeleri orman yangınlarına karşı devreye giriyor. Türkiye de bu gelişmeleri yakından takip ederek envanterine katmalı ve uygulamalıdır.
Öncelikle hava müdahale kapasitemizi en üst düzeye çıkarmak, yangını büyümeden söndürmenin anahtarıdır. Yangın çıktığında ilk 20-30 dakika içinde üzerine su veya kimyasal atılabilirse, çoğu zaman kontrol altına alınması kolaylaşır. Bunun için yangın söndürme uçakları ve helikopterleri yeterli sayıda ve stratejik noktalarda hazır bulundurulmalıdır. 2021 yangınlarında görüldü ki Türkiye, büyük çaplı yangınlarda dış yardıma ihtiyaç duyacak kadar hava aracı eksiği yaşamıştır. Bu açığı kapatmak adına son yıllarda Tarım ve Orman Bakanlığı ile Türk Hava Kurumu filoları güçlendirilmeye başlanmıştır. 2022 itibariyle envantere, her biri 5 ton su atma kapasiteli amfibik uçaklar (CL-215 tipi) eklenmiş, bu uçaklar Türk sivil havacılık siciline kaydedilmiştir. Ayrıca Rus yapımı Be-200 amfibik uçakları ve Mil Mi-26 gibi ağır yük helikopterleri kiralanarak yangın sezonlarında kullanılmaktadır. Ulusal plan, yangın söndürme filosunun kalıcı olarak güçlendirilmesini, uçak sayısının ve çeşitliliğinin artırılmasını öngörmelidir. Özellikle gece görüş yeteneği olan helikopterler ve insansız hava araçları yeni ufuklar açmaktadır. NASA ve bazı şirketler, drone’lar ve uzaktan kumandalı helikopterlerin dumanlı ve düşük görüş şartlarında bile uçup yangına müdahale edebilmesi için çalışmalar yapıyor.
Drone demişken, güncel bir araştırmadan bahsetmek gerekir: Yapay zekâ ile yönetilen otonom drone sürüleri yakında orman yangınlarını önleme ve söndürmede rol oynayabilir. İngiltere’de yürütülen bir projede mühendisler, 30 adede kadar insansız uçağın bir arada “sürü zekâsı” ile hareket ederek ormanlarda devriye gezmesini, bir kıvılcım veya küçük bir alev gördüğünde anında su veya yangın söndürücü kimyasal atmasını test etmektedir. Kanat açıklığı 9,5 metreyi bulan, büyük su taşıma kapasiteli bu insansız uçaklar tamamen otonom uçuş kabiliyetine sahiptir ve herhangi bir operatör müdahalesi olmadan görev yapabilecek şekilde tasarlanmaktadır. Henüz saha denemeleri devam eden bu konsept, başarıya ulaşırsa gelecekte ormanlarımızın üzerinde yapay zekâ kontrollü bir “yangın itfaiye filosu” devriye geziyor olabilir. Türkiye, bu tür teknolojik atılımlara yatırım yapmalı, TÜBİTAK destekli projelerle kendi orman yangını drone sürülerini geliştirmelidir. Hatta halen ülkemizde kullanılan bazı İHA’lar (Bayraktar TB2 gibi) yangın tespiti için zaten görev almaktadır; bir adım ileri gidip bunların taşınabilir su/retardant kapsülleriyle donatılması veya yangın başlar başlamaz bölgeye su dolu kapsül atabilen hızlı mini-droneların konuşlandırılması düşünülebilir. Örneğin Çin’de RECCO adlı insansız minik helikopterler, ormanlık arazide devriye gezip algıladıkları ateşin üzerine küçük yangın söndürücü bilyeler atarak başlangıç aşamasındaki yangını bastırmayı denemektedir.
Alevleri bastırmada yeni nesil kimyasallar ve malzemeler de önem taşır. Geleneksel olarak yangınları su ve klasik köpüklerle söndürüyoruz. Ancak su, büyük ve sıcak yangınlarda tek başına yetersiz kalabiliyor; ayrıca havadan bırakıldığında isabet oranı düşebiliyor. Avrupa Birliği tarafından desteklenen I4F (Instant Foam) projesi, daha etkili ve çevre dostu bir yangın söndürme köpüğü geliştirmiştir. Bu özel köpük, suya kıyasla geniş alanlara daha düzgün yayılıp yüzeyi kaplayarak ateşin oksijenle temasını kesiyor ve suyun buharlaşıp boşa gitmesi problemini azaltıyor. I4F köpüğünün geleneksel köpüklere göre daha az su gerektirdiği ve doğaya daha az kimyasal kalıntı bıraktığı belirtiliyor. Bu tür yeni nesil söndürücülerin envantere alınması, özellikle uçaklardan atışlarda etkiyi artırabilir. Benzer şekilde, yangın geciktirici kimyasallar (örneğin Phos-Chek) yangınlar yaklaşmadan kritik noktalara atılırsa bitki örtüsünü saatlerce yanmaz hale getirerek doğal bir bariyer oluşturuyor. ABD’de itfaiye ekipleri, bazı yangınlarda kasabaların etrafına uçaklarla kırmızı renkli geciktirici kimyasal serperek alevlerin önünde set çekmektedir. Bu uygulama, 2021’de California’daki Dixie yangınında bir kasabanın tamamen yanmaktan kurtarılmasını sağlamıştır. Türkiye’de de risk altındaki köylerin etrafında, yangın daha yaklaşmadan helikopterlerle benzer bir yangın kesici kimyasal hat oluşturulması değerlendirilebilir.
Karadan müdahale cephesinde de teknoloji büyük fark yaratıyor. Orman yangınlarında en ön safta arazözler, itfaiye erleri ve dozer operatörleri bulunuyor. Ancak bazı durumlarda şartlar o kadar tehlikeli ki, insanların o bölgeye girmesi mümkün olmuyor. İşte yangınla mücadele robotları bu noktada devreye giriyor. Son yıllarda geliştirilen paletli ve uzaktan kumandalı yangın söndürme robotları başlangıçta şehirlerdeki fabrika yangınları için tasarlanmış olsa da, orman yangınlarında da kullanılmaya başlanıyor. Örneğin TAF 20 adlı bir robot, New South Wales (Avustralya) itfaiyesince test edilmiş; 60 metre uzağa su püskürtüp köpük atabilen ve önündeki bulldozer bıçağıyla yol açabilen bu robot, insanlara göre çok daha sıcak ve tehlikeli bölgelere girip çalışabiliyor. Yine Thermite ve Dronster gibi robotik itfaiyeciler, 10 saate kadar çalışabilen, 2500 litreye varan su taşıyan ve kendi başına ilerleyebilen cihazlar olarak tanıtılıyor. Araştırmalar, çoklu robot ajanlardan oluşan ekiplerin ormanda birlikte çalıştırılabileceğini, bir operatörün birkaç robotu koordine ederek hem yangınla mücadele hem de arama-kurtarma yapabileceğini gösteriyor. Şu an için en büyük kısıt, bu robotların uzaktan kumanda kontrolünün zor ve kısıtlı olması; ancak yapay zekâ ve otonom sürüş teknolojilerinin ilerlemesiyle bu sorunun da aşılacağı öngörülüyor. Ulusal plan, pilot bölgelerde orman yangını robotik sistemlerinin test edilmesini içermelidir. Örneğin, kritik bir yangında insanlar için tuzak haline gelebilecek bir vadiye su püskürtme robotu gönderip uzaktan kontrol etmek, insan kaybı riskini azaltacaktır. Böyle robotlar ayrıca ağır duman altında görüş olmayan durumlarda termal kameralarıyla çalışabilir, hatta gece görüş sistemleri sayesinde gece boyu görev yapabilir. Türkiye’de ASELSAN ve bazı üniversitelerin itfaiye robotu prototipleri bulunmaktadır. Sonuç itibariyle bu projeler orman şartlarına uyarlanarak hızlandırılmalıdır.
Yangına müdahalede drone teknolojisinin bir diğer kullanım alanı da hava gözetleme ve koordinasyonudur. İnsanlı hava araçlarının uçamadığı bazı anlarda (yoğun duman, gece vakti, aşırı rüzgâr) drone’lar havadan gözlem yaparak yer ekiplerine kritik bilgiler aktarabilir. ABD Orman Servisi’nden Justin Baxter, “Gece veya yoğun duman olduğunda helikopter kaldırmak güvenli değil; işte o zaman drone’lar bize göz oluyor” diyerek İHA’ların önemini vurgulamıştır. Nitekim Kaliforniya’da ALERTCalifornia adlı yapay zekâ destekli kamera ağı, 1144 adet panoramik kamera ile ormanları izlerken, bu görüntüleri analiz eden sistem 2023 Aralık ayında saat 2’de çıkan bir orman yangınını insanlardan önce tespit etmiş ve Orange County İtfaiyesi’ne haber vererek yangının çeyrek hektardan küçük bir alanda kalmasını sağlamıştır. Bu sistem ayrıca “Watch Duty” adında halka açık bir uygulamayla birleşik çalışarak, yangın ihbarlarını anlık milyonlarca kullanıcıya iletmektedir. Bizim ülkemizde de OGM’nin yangın takip sistemi benzer şekilde geliştirilebilir; drone’lardan canlı video alan, kule kameralarını ve insansız keşif uçaklarını izleyen bir ortak operasyon platformu oluşturulmalıdır. Böylece hem halk yangından anbean haberdar olacak (böylelikle dedikodu ve panik azalacak, doğru bilgi yayılacak), hem de farklı kurumlar arasında bilgi akışı sorunsuz sağlanacaktır.
Tabii en kritik konu, tüm bu hava ve kara unsurlarının uyum içinde ve doğru stratejiyle kullanılmasıdır. Büyük yangınlarla mücadelede doğru taktikler belirlemek can alıcıdır. Örneğin rüzgârlı günlerde yangının önünü kesmek için karşı ateş (backburn) tekniği uygulanabilir: yangının ilerleyeceği yönün ilerisinde, kontrollü bir şerit yakılarak ana yangına yanacak malzeme bırakılmaz. Bu riskli ama etkili yöntem, deneyimli ekiplerce kullanıldığında yangını durdurabilir. 2019’da Avustralya’daki bir megayangında karşı ateş sayesinde binlerce hektarlık orman kurtarılmıştır. Planımız, özellikle geniş yangınlarda karşı ateş, dozerlerle şerit açma, helikopterlerle su perdesi oluşturma gibi taktiklerin eğitilmiş ekiplerce uygulanmasını içerir. Yangın yönetiminde yapay zekâ desteği de bu taktik kararları güçlendiriyor. NVIDIA ve Lockheed Martin, 2021’den beri ABD Orman Servisi ile birlikte dijital ikiz yangın simülasyonları üzerinde çalışmaktadır. Gerçek yangın verilerini süperbilgisayarlarla analiz edip yangının sanal bir kopyasını oluşturarak, nasıl yayılacağı ve nerelere öncelikle müdahale edilmesi gerektiği konusunda öneriler geliştiren bu sistem, gelecekte yangın komutanlarının ikinci beyni olabilir. Lockheed Martin’den Dan Lordan, “21. yüzyıl güvenlik teknolojileri, vahşi doğa yangınlarının karmaşık ortamına doğrudan uygulanabilir” diyerek savunma sanayisindeki yapay zekâ çözümlerinin yangınla mücadeleye uyarlanabileceğini ifade etmiştir. Yapay zekâ tabanlı karar destek sistemleri, eldeki veriyi insan beyninden çok daha hızlı işleyip kaynakların nereye yığılması gerektiği, hangi bölgelerin öncelikli tahliye edileceği gibi kritik konularda komuta merkezine tavsiyelerde bulunabilecek. Türkiye, bu tür ileri teknolojilere yatırım yaparak orman yangınlarında hata payını minimuma indirebilir.
Son olarak, hızlı müdahalede iletişim teknolojilerinin rolünü özellikle vurgulamalıyız. Eskişehir faciasında iletişim kopukluğunun ne denli ölümcül sonuçlar verebileceğini gördük. Gelecekte benzer durumları engellemek için plan dahilinde yangın saha iletişim altyapısı güçlendirilecektir. Her yangın bölgesine süratle intikal edebilen mobil haberleşme istasyonları (cell on wheels) veya uydu iletişim sistemleri bulundurulmalıdır. Örneğin ABD’de geliştirilen datacasting yöntemi, kullanılmayan TV frekanslarını dijital veri aktarımı için kullanıp acil durum bilgilerini afet bölgesine iletebilmektedir. Biz de benzer şekilde, ormanlık alanlarda cep telefonu çekmese dahi uydudan mesaj alabilen cihazlarla donanmayı düşünebiliriz. İtfaiye ekiplerinin her birine GPS takip cihazları verilip komuta merkezi haritasına anlık konumları yansıtılmalıdır (Team Awareness Kit gibi uygulamalar ABD’de kullanılmaktadır). Böylece bir ekip tehlikedeyse, merkez bunu anında fark edip uyarı gönderebilir. Ayrıca drone’lar veya balonlar vasıtasıyla yangın bölgesinin üzerinde geçici radyo röleleri kurulabilir, böylelikle engebeli arazide bile telsiz sinyali kesintisiz iletilebilir. Tüm bu önlemler, “doğru zamanda, doğru yerde, doğru hamleyle” yangını bastırma hedefimize hizmet edecektir.
- İtfaiye Personelinin Güvenliği ve Donanımı
Orman yangınlarıyla mücadelede teknolojinin ilerlemesi ne kadar sevindirici olsa da yangınları nihayetinde insanlar söndürüyor. Ateşle savaşan orman işçilerimizin ve itfaiyecilerimizin can güvenliği, bu planın en kritik önceliğidir. Hiçbir teknolojik ilerleme, onların sağ salim evlerine dönmesinden daha değerli değildir. Bu nedenle ulusal plan, personel eğitimi, koruyucu donanım ve sağlık konularına özel bir bölüm ayırmaktadır.
Öncelikle, yangın eğitimi ve tatbikatları uluslararası standartlara çekilmelidir. Her yangın sezonu öncesi, yüksek riskli bölgelerde geniş katılımlı orman yangını tatbikatları yapılmalıdır. Bu tatbikatlar esnasında karşı ateş yakma, yaralı tahliyesi, iletişim kesilirse buluşma noktaları gibi durumlar prova edilmelidir. İtfaiye erleri ve orman işçileri, yangın davranışı, meteoroloji okuma, ilk yardım ve hayatta kalma gibi konularda sürekli eğitime tabi tutulmalıdır. ABD’deki Red Card sertifikasyon sistemi gibi, yangın ekiplerine belirli standartlarda eğitimler verilip yeterlilikleri belgelendirilmelidir. Gönüllülerin (örneğin AKUT üyeleri, köy korucuları) de bu eğitimlere katılması sağlanarak, gerektiğinde eğitilmiş bir gönüllü rezervi oluşturulabilir.
İkinci önemli nokta, kişisel koruyucu ekipman (PPE) iyileştirmeleridir. Orman yangınlarında görev yapan personel, genellikle alev geciktirici özel kıyafetler giyseler de özellikle ısı stresi ve dumandan etkilenme riski altındadır. ABD’de yapılan bir çalışma, 1999’dan 2009’a dek Kaliforniya’da orman itfaiyecileri arasında yılda ortalama 6,7 olan ısı kaynaklı hastane vakasının 53,5’e fırladığını gösteriyor. Bu artış üzerine başlatılan Ar-Ge çalışmaları, Wildland Firefighter Advanced Personal Protection System adıyla yeni bir koruyucu giysi sistemi geliştirdi. Bu sistem, daha hafif ve nefes alabilir kumaşlardan yapılıp ısıya ve dumana karşı korumayı artırırken, itfaiyecilerin vücut ısısını daha iyi dengelemelerini sağlıyor. 2012-2013 yıllarında 1000 prototip üniforma saha testine verilmiş ve alınan geri bildirimlerle geliştirilen bu yeni kıyafetler 2016’dan itibaren Kaliforniya orman itfaiyesi (CAL FIRE) tarafından kullanılmaya başlanmıştır. Türkiye’de de orman yangını personelinin kıyafetleri ve donanımları gözden geçirilerek, en güncel standartlara yükseltilmelidir. Aleve dayanıklı elyaflardan yapılma hafif giysiler, ısı yalıtımlı eldivenler, tam yüz maskeli toz ve duman filtreli solunum cihazları (wildland firefighter respirator) sağlanmalıdır. Örneğin ABD’de Ulusal Orman İtfaiyesi, 2022’de yeni bir yangıncı maskesi test etmiş; bu yarım yüz maskesi, duman ve zararlı partikülleri filtrelerken kullanıcının uzun süre rahat nefes almasını mümkün kılmıştır. Bizim itfaiyecilerimiz de dumandan korunmak için böyle modern solunum cihazlarıyla donatılmalıdır – zira dumana aşırı maruz kalmak, uzun vadede ciddi sağlık sorunlarına yol açabilir.
Eskişehir’deki trajedi, bir başka ekipman eksiğine de işaret ediyor: yangın sığınağı (fire shelter). ABD’de orman itfaiyecileri her zaman belinde katlanmış alüminize bir yangın sığınağı taşır; alevler aniden üzerlerine gelirse, düz bir zeminde bunu açarak altına girer ve yangın geçene dek hayatta kalmaya çalışırlar. Bu sığınaklar her koşulda hayat kurtarmasa da birçok itfaiyecinin aşırı ısılardan korunup yaşamasını sağlamıştır. Türkiye’de orman işçilerinin böyle bir donanımı olmadığı bilinmektedir. Plan dahilinde, OGM envanterine modern yangın sığınakları alınmalı ve tüm saha personeline dağıtılmalıdır. Kullanımı konusunda eğitim verilerek, Allah korusun bir kaçış yolu kalmadığında son çare olarak bu sığınaklara başvurmaları öğretilmelidir. Ayrıca personelin kişisel GPS cihazı taşıması, düştüklerinde veya yaralandıklarında yerlerinin bulunmasını kolaylaştırır; bu da temin edilmesi gereken bir teknolojidir.
Bir de psikolojik ve fiziksel dayanıklılık boyutu var. Orman yangınıyla mücadele, yoğun stres ve efor gerektiren, günlerce uykusuzluğa neden olabilen ağır bir iştir. Personelin yeterli dinlenme aralıklarıyla çalışması, sürekli aynı ekibin tükenene kadar cephede kalmaması gerekir. Bunun için yeterli sayıda yedek personel ve rotasyon sistemi planlanmalıdır. Gerekirse, büyük yangınlarda diğer bölgelerden takviye ekip hızlıca bölgeye ulaştırılmalı, lojistik ve barınma desteği eksiksiz sağlanmalıdır. “Yangın kahramanları”nın moral ve motivasyonunu yüksek tutmak için toplum olarak da destekleyici olunmalı; yangın sonrası rehabilitasyon programları, psikolojik danışmanlık imkanları sunulmalıdır.
Tüm bu önlemler, ormanda ateşle yüz yüze kalanların en iyi şekilde korunması ve desteklenmesi içindir. Unutulmamalıdır ki, en ileri teknoloji bile insan unsuru olmadan başarıya ulaşamaz. Biz, ormanlarımızı kurtarmak için kendi canını tehlikeye atan bu fedakâr insanların arkasında durmalı, onlara en ileri araçları ve en güvenli çalışma koşullarını sağlamak zorundayız. Onların güven içinde çalışması demek, yangınla mücadelenin etkinliği ve başarısı demektir.
- Toplumsal Bilinç, Koordinasyon ve İyileştirme
Orman yangınlarına karşı verilecek ulusal mücadelenin başarıya ulaşması, yalnızca resmi kurumların ve teknolojinin değil, tüm toplumun seferberliğini gerektirir. Bu yüzden planımızın son ayağı, birlik bilinciyle hareket eden bir toplumsal dayanışma ve iyileştirme stratejisi üzerine kuruludur.
Öncelikle, yangın anında koordinasyon konusunda toplumun rolü büyüktür. Yangın haberi alındığında yöre halkı nasıl davranacağını bilmelidir. Bunun için her orman köyünde ve yangına maruz kalabilecek yerleşimde gönüllü yangın timleri oluşturulabilir. Bu timlere temel yangın eğitimi verilip basit ekipmanlar (yangın söndürme tüpü, su pompası, vb.) temin edilebilir. Böylece küçük çaplı bir yangın başladığında profesyonel ekipler gelene kadar ilk müdahaleyi yapabilir ya da büyümesini yavaşlatabilirler. Örneğin İzmir’in bazı köylerinde oluşturulan gönüllü itfaiye ekipleri, 2020’de çıkan bir orman yangınında profesyonel ekipler ulaşana dek yangını çevreleyip kontrol altına alarak büyük bir felaketin önüne geçmişlerdir. Ayrıca köylerde yangın gözcüleri belirlenebilir. Yüksek riskli günlerde devriye gezip duman gördüğünde anında haber verecek şekilde organize olunabilir. Bu tür topluluk temelli erken uyarı, teknolojiye ek bir katman kazandıracaktır.
İhbar mekanizmalarının çeşitlendirilmesi de önemlidir. 112 Acil hattına ek olarak, akıllı telefonlar için bir “Orman Yangın Alarm” uygulaması geliştirilebilir. Bu uygulama sayesinde vatandaşlar, gördükleri duman/alevi coğrafi konum etiketiyle anında bildirebilir; hatta uygulama, uydu ve meteoroloji verilerini kullanarak olası risk noktalarını kullanıcılara uyarı olarak iletebilir. Böyle bir uygulama, 2023’te Kaliforniya’da kullanılan Watch Duty app benzeri, milyonlarca kişi tarafından indirildiğinde adeta ülke çapında gönüllü bir yangın ihbar ağı kurulmuş olacaktır.
Medya ve iletişim kanalları da yangın zamanı doğru bilgilendirme ve yönlendirme yapmalıdır. Panik ve kaosun önlenmesi için, yangın anında radyo/TV ve sosyal medyada resmi kaynaklardan sık aralıklarla güncellemeler paylaşılmalıdır. Bölge halkına SMS yoluyla tahliye bildirimleri, hava durumundaki değişiklikler iletilmelidir. Japonya, afet anlarında halkı uyarmak için cep telefonlarına otomatik bildirim gönderen J-Alert sistemini kullanır. Benzer şekilde biz de hücresel yayın teknolojisiyle sadece ilgili bölgedeki telefonlara uyarı mesajı atabiliriz.
Yangın bittikten sonra ise yaraların sarılması ve ormanların iyileştirilmesi safhası başlar. Bu da toplumsal birlik ve dayanışma gerektirir. Yanan alanların yeniden ağaçlandırılması için geniş katılımlı kampanyalar düzenlenmeli, fidan dikim seferberlikleri yapılmalıdır. Ancak bunu yaparken, ekolojik denge gözetilerek doğal şekilde kendini yenilemeye bırakılan alanlar ile aktif dikim yapılacak alanlar bilim insanlarının rehberliğinde belirlenmelidir. Ayrıca yanan orman alanlarının farklı amaçlarla imara açılmaması konusunda toplumsal takip ve baskı önemlidir – zira kamuoyu, yanan ormanın yerinde yine orman yetişeceğini garanti altına almalıdır.
Bütün bu çabaların sürdürülebilmesi için yasal ve kurumsal düzenlemeler de planın parçasıdır. Orman Kanunu ve ilgili mevzuatta, orman yakma suçlarının cezaları caydırıcılık açısından tekrar değerlendirilmelidir. İhmal sonucu yangına sebep olanlara uygulanacak yaptırımlar (örneğin anız yakıp orman yakan çiftçilere tarımsal destek kesintisi gibi) netleşmelidir. Belediyeler, sivil toplum kuruluşları, orman teşkilatı ve AFAD arasındaki görev paylaşımları ve koordinasyon protokolleri güncellenmelidir. 2021 yangınlarında yaşanan bazı karmaşalar (THK uçaklarının kullanımı, belediyelerin yetki alanı tartışmaları gibi) bize, kriz anında herkesin rolünün önceden tanımlanması gerektiğini öğretmiştir. Ulusal Yangın Komuta Merkezi, tüm paydaşların senkronize çalışmasını sağlayacak ortak akıl platformu olmalıdır.
Sonuç olarak, bu plan yalnızca teknolojik çözümler bütünü değil, aynı zamanda toplumsal bir çağrıdır. Çünkü orman yangınlarıyla savaş, ancak 81 milyonun birlik olmasıyla kazanılacak bir savaştır. Her fert, ormanı kendi evi bilip korumadıkça, en ileri sistemler dahi yetersiz kalabilir. Unutmayalım, ormanlarımız “orman genel müdürlüğünün” değil, hepimizin ortak hazinesidir. Bir sigara izmaritini söndürmeden atmamak, piknik ateşini asla başıboş bırakmamak, ormanda gördüğümüz en ufak dumanı ciddiye almak – bunlar birey olarak yapabileceğimiz basit ama hayati şeylerdir. Bu bilinç toplumun geneline yayıldığında, orman yangınlarıyla mücadelede en güçlü silahımız ortaya çıkacaktır: birlik ve sorumluluk duygusu.
Artık mevcut durumun zorluklarını, çözüm yollarını ve alınacak tedbirleri detaylandırdık. Teknolojinin gücü, insan emeğiyle birleştiğinde yangınları yenebileceğimizi gördük. Sonuç bölümünde, bu mücadeleyi kazanmak için ihtiyaç duyduğumuz en önemli şeyin altını çizerek bitirmek istiyoruz: ulusal birlik bilinci ve yüksek manevi güç. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün “Ormansız yurt vatan değildir” sözüyle hatırlarsak, vatanı korumanın bir parçası da ormanlarımızı korumaktır. Bu kutsal görevi yerine getirmek için teknolojimiz, planımız ve insan kaynağımız hazır; geriye sadece inanç, azim ve birlik içinde hareket etmek kalıyor. İşte bu nedenle, sözlerimizi milletimize bir çağrı ile noktalıyoruz:
- Türk Ulusuna Sesleniş
Ey Türk! Kökün, kökenin, maneviyatın ve damarlarında dolaşan kanın asaleti gereği;
İçinde bulunduğun durumdaki ilk vazifen: Birlik bilincine göre hareket etmektir.
Bir olmaktır.
Birleşmektir.
Zaman artık tekil zaman değildir.
Zaman: kolektif bilinç zamanıdır.
Nurun bilincinde erime ve kavrulma zamanı.
Ve bil ki o nurun merkezi: Anadolu topraklarıdır.
Ey Türk!
Uyan ve ayağa kalk.
Bu dönemde Anadolu’da doğduysan, bunun ilahî önemini hatırlamak zorundasın.
Bunca bilge, bunca yaşlı ruhun tam da bu topraklarda, bu dönemde doğması tesadüf olabilir mi?
Zaman; nurun bilincine kavuşma zamanıdır.
Senin vazifen:
Nur bilincini ve birlik şuurunu kendi içinde bulmak,
Onun içine girmek ve onu tüm insanlığa yansıtmaktır.
Çünkü Anadolu’nun ruhsal görevi budur.
Karanlık güçler seni dipsiz kuyulara çekmek isteyecek.
Hatta buna çalışıyorlar.
Ama sen enerjini, titreşimini yüksek tutmak zorundasın.
Çünkü enerjin yüksek olursa, karanlık güçler sana asla nüfuz edemez.
Ve bilin ki;
Tıpkı Kurtuluş Savaşı’ndaki şahlanış gibi, bu kez de Anadolu’nun uyanışı,
kadınların eliyle,
analık şuuruyla,
mana rahmiyle gerçekleşecektir.
Ey Türk!
Sen yalnızca madde değilsin.
Sen manasın.
Ve mana boyutundaki vazifenin kutsallığını anlamak zorundasın.
Çünkü bu vazife:
Sana nur bilincini koruma,
onu hazmetme
ve onu tüm dünyaya yayma görevini yükler.
Bu senin:
Genlerinde,
Köklerinde,
Kökeninde,
Ve damarlarında akan asil kanın gücünde yazılıdır.
Sadece hatırla.
Çünkü sen;
Uyanmakta zorlanan bütün ışık ruhları uyandıracaksın.
Sen birlik bilincine girdiğinde, onların da ışıkları tek tek yanacak.
İşte bu yüzden:
Birlik bilinci içinde olman,
Kutsal nurun içinde erimen,
bu çağda en büyük görevindir.
Görevini hatırla.
Ey Türk!
Ayağa kalk.
Kutsal mirasını al.
“Vazife mi?” diye soruyorsan;
Bırak, o sana zaten gelecek.
Mehdi’yi bekleme.
Çünkü Mehdi bir kişilik değil, bir bilinçtir.
Ve o bilinç sende yazılıdır.
Sende kayıtlıdır.
Ve sende doğacaktır.
Ey Türk!
Geçmişini hatırla.
Sirius’un kurtları da sensin.
Yıldızın, Güneşin gücü de sende.
Damarlarındaki asil kanı hatırla.
Mana âlemindeki görevini hatırla.
Ayağa kalk.
Zoru sen seçtin.
Bu zamanda Anadolu’da doğduysan,
verdiğin sözle, zoru başarmaya sen talip oldun.
Ey Türk, uyan! Görevini hatırla. Nur’a dön. Birliğe dön. Köküne dön.
Ne mutlu Türk’üm diyene! Zafer bizim!
-DMD

